• Sonuç bulunamadı

derinlemesine duyduğunu, bildiğini işlemesi değil mi? Avni’nin içinden gelen bir ses Veysel’in türküsündeki gibi: Benim sadık yârim yalnız doğadır.”54

Ferit Edgü’nün Avni Arbaş sanatındaki değişim olgusuna bakışı ise şöyledir:

“Avni’nin 1943 tarihli küçük Lüleburgaz tablosuna baktığımda, geleceğin tüm Avni’lerini haber veren bir resim görüyorum. Kuşkusuz o günden bu güne değişmiştir. Paris’te ve yurda döndükten sonra burada değişmiştir. Ama bu değişiklikler çok temel değişiklikler değildir. Güney Fransa’nın denizi ve balıkçıları, yıllar sonra İstanbul’un denizi ve Bodrum’un balıkçıları ile buluşmuştur. Çevre değişmiştir. Çevre ile birlikte ışık ve renkler de. Avni ise, Sartre’nin kendisi için söylediği bir sözü tersine çevirerek söyleyecek olursam, değişende değişmeyendir. O, nerede olursa olsun, her gittiği yere kendi resmini götürmektedir.”55

Avni Arbaş bir söyleşisinde, Ferit Edgü’nün bu “değişende değişmeyen” olarak nitelediği resmi için şunları söylüyor; “İnsan kendi içinde değişiyor. Değişmek

başkası gibi olmak değildir. En başta kendisini geliştiriyor, olgunlaştırıyor. 18 yaşındaki gibi değilim. İnsan olarak değilim en başta.”56 diyerek, aslında insan olarak

değiştiğini vurguluyor. Başka bir söyleşisinde ise resimleri için; aslında “değişmeme durumunu” da tutarlı bir “devamlılık” olarak savunuyor.

“Bende bir devamlılık var. O’nun bunun peşinde koşmadım. Bir takım akımlar, modalar var. Bir nevi sonuna kadar sanatta kendine doğru bir yolculuk. Bugün yaptıklarım 1938’de, 40’ta yaptığım resimlerin devamı. Değişen bir insan değilim. Kendimi inkâr edip de başka bir şey yapmaya kalkmadım.”57

Kaya Özsezgin ise, Avni Arbaş’taki bu değişim olgusuna: “Değişkenlik,

Arbaş’ta üsluptan ve anlatım biçiminden çok, o üsluba ve anlatım biçimini oluşturan temel dinamikler doğrultusunda kendini gösterir. Aynı dönem resimleri kadar, farklı dönem resimlerini ortak kılan değerler, bu dinamikler çevresinde biçimlenir.”58

diyerek, farklı bir bakışı sağlamıştır. Ama bu değişkenlik, temelindeki radikal bir değişkenlikten çok, sanatçının zamanla, kendi karakteristik özellikleri ve resmin temel yapısı ile ilgili sorunlarından oluşan, bir değişkenliktir. Her ne kadar bir köklü bir değişiklikten bahsetmek zor olsa bile özellikle, Paris sonrası yaptığı resimlerde; gerek boya kullanımı gerekse seçmeci tavrında ile ciddi boyutta farklılıklar görülmektedir. Dönemlerini inceleyeceğimiz, bir sonraki bölümde bu farklılıklara değineceğiz.

54Bedri Rahmi Eyüboğlu, Milliyet Sanat, Sayı:126, 1975, 18–20 s. 55Ferit Edgü, Avni Arbaş, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2001, 245 s.

56Esra Aliçavuşoğlu, Resim Sanatçıyı Ele Verir, Cumhuriyet Ek–2, 11 Aralık 1988, 6 s. 57Gamze Varım, Cumhuriyet, 1 Mayıs 1995, 13 s.

Avni Arbaş, yaptıkları hakkında çok konuşmayı sevmeyen biridir. Resim hakkında konuşmak, laf üretmek O’na göre, sanatçının işi değildir. O her zaman, sadece ve sadece resim yapmak istemiştir. Resimle olan ilişkisini, söyleşilerde hep dile getirmiştir; “Neden resim yapıyorum? Kendi hissettiklerimi anlatmak için.

Başkalarının söylediklerini yaparsam kendi resmimi yapmamış olurum. Kendi lisanımla konuşmaya çalışıyorum. Bu kendine sadakattir.”59Aynı zamanda burada

“kendi diliyle konuşmak” ifadesini de görüyoruz. Bu ifade ile sanatçı, “kendi resmini

yapmak” için, en uygun yöntemin “kendi dili ile konuşmak” olduğunu açıkça

belirtiyor.

Avni Arbaş; “Resim bir itiraftır”60 diyor. Çünkü Arbaş’a göre gerçek sanatçı;

hissettiklerinin arkasından giden ve kendini resimlerinde ele veren kişidir. Arbaş da her zaman hissettiği şeylerin resmini yapmak istemiş ve bu konuda kendini kısıtlamamıştır. Başta doğa olmak üzere, doğanın içindeki olağan ve yeni olan her şey ilgisini çekmiştir. Bu anlamda figür; insan figürü ve hayvanlar resimlerinde hep yer almıştır. “Figüratifim ben. Resimlerimde insanlar olsun isterim; insanı, hayvanı

çok severim. Dünyada var olan her şey beni ilgilendiriyor.Soyut resim hiç yapmadım. Ben figürü sevdim. Tepki gelirse gelsin. Ben yine yapacağımı yaparım.”61 diyerek de

bunu açıkça belirtmiştir. Burada “tepki” olarak bahsini ettiği; daha önce sözü edilen, doğaya bağlılığı ile ilgili yapılan eleştiridir, aslında. Bir dönem, Türk Resmi’nde figürsüz resim yapmak(non-figüratif), çağdaş ve modern resim yapmak anlamına geliyordu. Arbaş ise, hiçbir zaman moda akımlara ve kavramlara kendini kaptırmayarak, sadece kendi resmini yapma yolunda bir çaba harcamıştır. Bu çabası Arbaş’ı, modern ya da çağdaş olmamak gibi bir duruma da getirmemiştir, şüphesiz. Çünkü bu kavramların açılımları da zaten bu anlamda değildir. Kendisine bu konuda sorulan bir soruya verdiği cevap, düşüncesini bize en iyi bir şekilde gösteriyor:“...Siz ‘Modern ressam mısınız?’ Diye soruyorlar. Bu ne biçim soru?

Mademki bu devirde yaşıyorum, tabi. Ben 16.,17.,19.yy resmi yapmıyorum ki.”62

Buradan da anlaşılıyor ki modern olmak demek, sadece ne yaptığınla ilintili değildir, sanatçının bakışı ve yaptığı resmin oluşumu ile ilgilidir, aslında. Sanatçı, kendini en iyi bir biçimde ifade edebileceği biçime yönelerek, ifade etme olanaklarını araştırır. Bu olanaklar ise, zamanla sanatçının kendi sürecinden; deneyim, birikim ve sanatsal

59Murat Ural, Avni Arbaş ve Kendi Resmini Yapmak, Milliyet Sanat, Sayı:432, 1988, 16–19 s. 60Esra Aliçavuşoğlu, Cumhuriyet Gazetesi,11 Aralık 1998 6 s.

61 Esra Aliçavuşoğlua.g.e.

niteliklerinden geçerek, resim biçimlenir. Arbaş, resimlerinde çoğunlukla figürü kullanmıştır. Çünkü duygularını, düşüncelerini en iyi ifade etme biçiminin, bu şekilde olacağına inanmıştır. Arbaş’ın bu ısrarla figüre yönelmesi durumunu Ferit Edgü bir yazısında; “Dünyaya bakışının, sanat anlayışının, eğer bir inançtan söz edilebilirse,

inancının, hatta mizacının bile, yönlendirdiği bir yoldur bu..”63 diyerek açıklıyor.

Sanat bir inançtır ve bu inancın yansıması da sanat eserinde açıkça görülmektedir. Arbaş’ta aynı görüştedir: “Sanatçı, dünya görüşünü yansıtır. Kendisi neyse onu

tuvale döker. Soyutta da figüratifte de bu değişmez. Aşağılık kompleksli bazı kişiliksizler, sırf resimleri beğenilsin diye bir şeyler yaparlar ve zannederler ki insanlar kanacak.”64 Arbaş’ın figüre bağlılığının nedenini, Bedri Rahmi Eyüboğlu ise,

şu sözleriyle açıklıyor: “...konularını boya kutusunda değil, yüreğinde ve kafasında

her saniye beraber taşımasıdır.”65

Avni Arbaş, yıllarca çevresini ve çevresinde olup biteni gözlemleyerek imgeleminde biriktirmiştir. Resimlerini, sadece bir yansıma olarak değil, hem kendi gerçeklerinin hem de toplumun gerçeklerini yansıtmak amacıyla yapmıştır. Daha henüz eğitiminin başında iken, “Yeniler Grubu”na dahil olması da bu sanatçının gerçekçilikle olan deneyiminin açık bir göstergesidir, aslında. Bu deneyim, Arbaş’ın daha genç yaşlardaki yöneliminin, hangi boyutta olduğunu gösteriyor. Çizgisi, o günden bu yana değişmeyen bir sanatçı olarak Arbaş, bu eğilimi doğrultusunda ilerleyerek ve gelişerek, bu noktaya gelmiştir. Esasında, “Yeniler Grubu”nun “Toplumcu Gerçekçi” yönelimi, tam olarak sanatçıda görülmez. Arbaş’ın bu tavrı, sert ve daha politik bir çaba içerisinde olmak yerine, daha gerçekçi ve daha yumuşak, zaman içinde sanatçı ile bütünleşen bir tavır olarak gelişme göstererek, Arbaş’a ait bir nitelik olarak belirginleşmiştir. Yine politiktir. Ama buradaki politik görüş, resmin kendisinden çok öne çıkmak yerine, resmin içinde, resme dahil bir özellik olarak mevcut durumdadır. Bu mevcudiyet, bazı resimlerinde belirgin olarak varlığını hissettirir ama hiçbir zaman da bir propaganda niteliği taşımaz.

“Hepimiz politikanın içindeyiz Goya saray ressamıydı ama O’nun gerçek resimleri işgal sırasında yaptığı resimlerdir. Yaşadığınız sürece çevrenizde olanların farkında olursunuz. Sanat, hayatın izdüşümü, yaptığım resimlerde düşündüklerimi anlatabilmek için araç. Gördüklerimi ve hissettiklerimi kendi sürecimden geçirip aksettiriyorum. Hiçbir ideolojinin propagandasını yapmıyorum. Atölyeye kapanıp resim yapmak yerine 16 yaşımdan beri insanları izliyorum ve yaptıklarımın beğenilmesi kaygısını taşımıyorum”66

63Ferit Edgü, Avni Arbaş, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2001. 64Cumhuriyet, 8 Aralık 1999, 14 s.

65Bedri Rahmi Eyüboğlu, Milliyet Sanat, Sayı:126, 1975, 18-20 s. 66Özlem Altunok, Cumhuriyet, 7 Aralık 2001, 12 s.

Arbaş’ın, figüre yönelmesindeki en büyük nedenlerinden biri de toplumdan kopamayışıdır. Yaşadığı onca zorluklar bile, O’nu insanlardan uzaklaştırmamıştır ki dönem itibariyle, pek çok sanatçının bu kopukluğu yaşadığı ve içe dönük bir süreç içinde oldukları, hatta bunun sonucunda da ortaya çıkan eserlerin “Non-Figüratif” bir tarzda olduğunu düşünürsek, Arbaş’ın ne kadar çok kendine has bir bakış geliştirdiğini ve bu doğrultudaki tutarlılığını anlayabiliriz. Çünkü bu dönem; “Soyut Sanat”ın başlayıp en etkili konumda olduğu bir süreçtir. Bazı bakış açıları, Arbaş için her ne kadar öyle bir ortamda olsa bile, bu tutarlı duruşunu yurt özleminden kaynaklandığını savunsalar da ancak, Arbaş bir Türk ressamı olarak orada yalnız değildir. Abidin Dino, Selim Turan, Nejat Devrim gibi pek çok Türk sanatçısı da oradadır. Hâlbuki bu sanatçılar için böyle bir yaklaşım söz konusu olmamış, tam tersi “Soyut Sanat”tan etkilenerek, bu tarzda eserler ortaya koymuşlardır.

Arbaş, yurdundan ayrı kaldığı uzun yıllarda bile, ülkesinde olup bitene hep duyarlı olmuş bir sanatçıdır. Bunu da doğal olarak, kendini ve düşüncelerini en iyi bir şekilde ifade edebildiği resim yoluyla gerçekleştirmiştir. Yurda dönüşünden sonra da bu bakışından vazgeçmemiştir: “Politikanın dışında duramazsınız. Senelerdir

Türkiye’de beyin katliamı yapılıyor. Hepimiz ilkinden çok daha mühim bir Kurtuluş Savaşı içindeyiz. Kurşunu atanın da yiyenin de şerefli denildiği bir dönem bu. Ben savaşımı resimle yapıyorum.”67 demektedir. Kurtuluş Savaşı, Kuvayi Milliye ve

Atatürk resimleri Arbaş’ın bu savaşımının bir sonucu olarak biçimlenmiştir.

Avni Arbaş’a ait başka bir özellik de resmi gerçekleştirme sürecinde, nesneleri karşısına alıp resim yapmak yerine, onları seyredip duyumsadıktan sonra resme başlamasıdır. Diyebiliriz ki, imgeleminde imgeleri yeniden canlandırıp, biçimlendirerek tuval üzerine dışlaştırır. Oluşan yeni biçim, görülmemiş, değişik, anlaşılmaz değildir. Ancak her çizgisinde, her renginde, her kompozisyonunda Arbaş’ın sanatçı kimliğinin fark edildiği biçimlerdir bunlar. Seçtiği konulara yönelimi de elbette rastlantısallıktan farklı bir boyut içerir. Daha çok O’nu etkileyen, yaşamında önemli bir ölçüde yer edinmiş kişi ya da kişiler, mekânlar, şehirler, eşyalar, görünüler gibi, daha pek çok sanatçının hayatı ile ilişkili şeyler resimlerinde konu oluverir. Bu anlamda konularında ve özellikle portrelerinde, yakın çevresini rahatlıkla görebiliyoruz. Ayrıca Avni Arbaş’ın çocuk resimlerine yönelişinin ardında yatan en büyük sebep olarak da yıllarca kızından ayrı yaşamasının etkisi olduğunu