• Sonuç bulunamadı

Mukaddesî (Makdisî), İslâm Coğrafyası (Ahsenü’t-Takâsîm)

2.2. Müslüman Coğrafyacılar ve Seyyahların Gözünden Şam Şehri

2.2.5. Mukaddesî (Makdisî), İslâm Coğrafyası (Ahsenü’t-Takâsîm)

Mukaddesi’nin tam adı, Ebu Abdillah Şemsuddin Muhammed b. Ahmed b. Ebi Bekr el-Benna el- Makdisi eş-Şami el-Beşşari’dir. Ünlü coğrafyacı H. 335/M.946-947 yılları arasında Beytülmukaddes (Beytülmakdis) olarak bilinen Kudüs’te doğmuştur.256

Bu nedenle de adı kaynaklarda hem Makdisi hem de Mukaddesi olarak geçmektedir. Hayatı ile ilgili bilinenler tezimizde yer vereceğimiz Ahsenü’t- Tekasim fi Ma’rifeti’l- Ekalim’ de anlatıldığı kadardır. Öğrenim hayatına ilk olarak Kur’an’ı ezberlemek suretiyle başlamıştır. Arapça nahiv dersleri ile devam etmiştir. Bağdat’ta Kadı Ebü’l- Hüseyin el- Kazvini’den Hanefi fıkhını öğrenmiştir. Hatta bu yüzden kendisinin Hanefi olduğunu yazmıştır. Bunların yanı sıra diğer mezheplere karşı hoşgörülü oluşu ve Fatımilere olan yakın ilgisi Şia taraftarı olduğu izlenimini vermiştir. Sadece Müslüman

253 İbn Havkal, s. 153. 254 İbn Havkal, s. 162 255 İbn Havkal, s. 153.

256 Marina A. Tolmacheva, “Makdisî, Muhammed b. Ahmed” , İA., TDV., c. XXVII, İstanbul, 2003, s.

ülkelere seyahatlerde bulunmuştur. Bu yüzden gayri Müslim ülkelerden bahsetme gereği duymamıştır. Çıktığı seyahati esnasında H. 356/ M. 978 yıllarında hacca gitmiştir.257

Yolculuğu boyunca Mecusi ve Hristiyan bayramlarına katılma ve mutasavvıflarla birlikte aynı ortamda bulunma imkanı bulmuştur. Ribatlarda yaşayan ve gazilerle birlikte savaşan coğrafyacı seyyah, H. 390/ M. 1000 yıllarında vefat etmiştir. Seyahat notlarını daha önce gittiği yerleri gezen seyyahların notları ile karşılaştırarak sorgulamalarda da bulunmuştur. Bilirkişi gördüğü kimselere de danışan Mukaddesî, edindiği bilgilere kişisel deneyimlerini de ekleyerek eserini kırk yaşında kaleme almıştır.258

Seyyah, Suriye bölgesini peygamberler diyarı, salihler merkezi, fazıl insanların gitmek istedikleri bir yer olarak anlatmıştır.259

Bölgeye Şam isminin verilme sebeplerine değinen Mukaddesî, kimilerine göre Kâbe’nin şamesinde (sol tarafı) yer aldığından kimilerine göre ise uğursuz olduğu için Şam denildiğini söyler. Bazılarına göre ise kırmızı, beyaz ve siyah benekli taşlarından dolayı Şam isminin verildiğini nakletmiştir.260 Dımaşk’ın, Hz. İbrahim’in dünyaya

gelişinden beş yıl önce Dımaşk b. Kanî b. Malîk b. Erfahşaz b. Sam tarafından kurulmuş olduğunu nakleden Mukaddesi, El- Esmaî’nin ise Dımaşk kelimesinin “demşakuha” yani “onu hızlı sürdüler” kelimesinden geldiği görüşünün hâkim olduğunu kaydetmektedir.261

Enine ve boyuna yaklaşık yarım fersah uzunluğunda olan ve düz bir vadide kurulmuş olan Dımaşk’ın Emeviler zamanında devletin saltanat şehri olduğunu, burada Emevilerin saray ve türbelerinin bulunduğunu belirtmiştir. Binaları ahşap ve kerpiçten olan şehrin yine kerpiç olan bir kaleden yönetildiğini söylemiştir. Ağaçlarla çevrili olan şehir içinden akan nehirlerden bahseden seyyah, kış aylarında bazen kar yağdığına da değinmiştir. Bedesten türündeki pazarları olduğunu söylemiştir. Bu pazarlarda fiyatları ucuz olan bol ve çeşitli meyveler bulunduğuna değinmiştir. Dımaşk’ın hamamlarının güzelliğinden zarif fıskiyelerinden insanlarının basiretli kişiliğinden bahseden Mukaddesî aynı zamanda şehrin havasının kurak ve insanları kavgacı olduğunu söylemektedir. Hayat standartları düşük olan bu şehrin evlerinin dar, sokaklarının sıkıcı olduğunu belirtmiştir.

Mukaddesî, şehrin camisinin Müslümanlar için önemli bir değer olduğunu belirtmiştir. Temel duvarları özenle yontulmuş dört köşeli büyük taşlardan yapılmış,

257 Tolmacheva, s. 432.

258 Mukaddesî, İslam Coğrafyası (Ahsenü’t-Takâsîm), çev. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul,

2015, s. 160.

259 Mukaddesî, s. 160. 260 Mukaddesi, s. 163. 261

üzerine de muhteşem bir bina oturtulmuştur. Tavanın üzerine oturtulduğu sütunlar siyah cilalıdır ve üç geniş sıra halinde dikilmiştir. Ortada, mihrabın tam karşısında büyük bir kubbe yer almaktadır. Camiinin avlusu yüksek mermer revaklarla çevrilidir. Tavanı renkli ve güzel bir hatla yazılmış ayetlerle bezeli fayanslarla kaplanmıştır. Kolon başları altın kaplamadır. Revak kemerlerinin tamamı mozaiktir. Avlunun sağ tarafında duvarları mozaikle kaplı, sekiz murassa sütun üzerine oturtulmuş Beytü’l Mal yer alır. Mihrap ve çevresi kızıl akik ile iri turkuaz taşlarla bezenmiştir. Kubbenin üzerine altından yapılmış bir portakal ve nar konulmuştur. Bu kısımda en dikkat çekici şey, değişik desenlerdeki mermerlerin birbirine kenetlenmiş olmasıdır. Söylendiğine göre Velîd bu caminin yapımı için İran, Hindistan, Batı Afrika ve Bizans’tan en maharetli ustaları getirtip, Suriye’nin yedi yıllık vergisinden başka, Kıbrıs’tan getirilen on sekiz gemi dolu altın ve gümüş tahsis etmiştir. Ayrıca Bizans imparatoru da inşaat malzemeleri ve mozaik göndermiştir. Seyyah, Caminin dört giriş kapısı bulunduğunu söylemiştir.

Mukaddesi, Ömer b. Abdülaziz’in caminin giderlerini kısıp, o parayı Müslümanların refahı için harcamak istemesine karşı çıkılarak bu görüşten vazgeçildiğine dair bir rivayeti de eserinde belirtmiştir. Bir başka kitapta da caminin yapımı için 18 katır yükü altın harcandığını okuduğunu anlatmıştır.262

Mukaddesî hayalinde konuştuğu ve amcam diye belirttiği kişi ile aralarındaki bir diyalogu şöyle nakletmiştir: “Bir gün amcamla sohbet ederken ona dedim ki, “Ey amca! Velîd Müslümanların servetinin bir Dımaşk Camii için harcamakla iyi etmedi. Eğer bu parayı yol ve atölyelerin yapımı için harcasa, kaleler kurdursa daha iyi ederdi.” Bana şu cevabı verdi: “ Yeğenim, hiç de öyle değil ve Velîd en doğrusunu yaptı. Çünkü o, Suriye’nin bir Hristiyan ülkesi olduğunu, onların burada göz alıcı kiliseler ve binalar yaptıklarını, Kumame, Lydda ve Roha kiliselerinin şöhretinin dünyayı kapladığını görünce, Müslümanların dikkatinin bu kiliselerden bir camiye çevrilmesini sağlayacak ve dünyanın harikaları arasında yer alacak bir cami yapılması gerektiğini anladı. Görmüyor musun Abdülmelik Kumame kilisesinin heybet ve azametini görünce onun Müslümanları etkilemesinden korkarak Kudüs’te şimdi gördüğün Kubbetü’s- Sahra’yı yaptırdı.”263

Mukaddesi, Adududdevle’nin kütüphanesindeki bir belgede dünyanın iki gelininin Dımaşk ve Rey diye yazıldığını belirtmiştir. Yine Mukaddesi, Yahya b.

262 Mukaddesi, s. 172-175. 263 Mukaddesi, s. 172.

Eksem’in “Dünyada şu üçünden daha güzel bir yer yoktur: Semerkant vadisi, Dımaşk’ın Gûta’sı ve Übülle nehri.” şeklindeki sözlerine değinmiştir.264