• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: KUR’ÂN TARİHİ VE KUR’ÂN İLİMLERİ AÇISINDAN ES-SÎRETÜ’N-

2.2. Kur‟ân Ġlimleri Açısından

2.2.4. Muhkem-MüteĢâbih

Kendisiyle neyin kastedildiği anlaĢılabilecek derecede açık olan, nazım ve telifi itibariyle herhangi bir ihtilafa yol açmayan ve tek bir anlama delalet eden âyet “muhkem” lafzıyla ifade edilirken, manaları bilinemeyen yahut herhangi bir sebeple anlamlarında kapalılık olan ya da birden çok mana ihtimali olup, bu manalardan birisini tercihte zorluk bulunan âyet, kelime veya harfler “müteĢâbih” olarak

595 Enfâl, 8/66.

596 Ġbn HiĢâm, I, 594-595.

597 Ebû Ubeyd, el-Kâsım b. Sellâm b. Miskîn el-Herevî (ö. 224/838), en-Nâsih ve’l-mensûh

fi’l-Kur’âni’l-azîz vemâ fîhi mine’l-ferâizi ve’s-sünen, tahk. Muhammed b. Sâlih el-Müdeyfir, Riyad:

Mektebetü‟r-rüĢd/Ģirketü‟r-Riyad, 1418/1997, s.193; Ġbn Hazm, Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Saîd el-Endelüsî el-Kurtubî (ö. 456/1064), en-Nâsih ve’l-mensûh fi’l-Kur’âni’l-Kerîm, tahk. Abdülgaffâr Süleymân el- Bündârî, 1. Basım, Beyrut: Dârü‟l-kütübi‟l-ilmiyye, 1406/1986, s. 39; Ġbnü‟l-Cevzî, Ebü‟l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Ali b. Muhammed el-Bağdâdî (ö. 597/1201),

Nevâsihu’l-Kur’ân (Nâsihu’l-Kur’ân ve mensûhuhû), tahk. Ebû Abdillâh el-Âmilî es-Selefî ed-Dânî b.

123

nitelendirilmiĢtir.598

Kur‟ân‟da hem muhkem hem de müteĢâbih kelimeleri farklı bağlamlarda geçmekte olup, yerine göre farklı anlamlara gelmektedir. Kur‟ân‟ın tamamının muhkem olduğu ifade edilen âyette Ģöyle beyan edilir: * ٍيرِبَخ ٍميِكَح ْنُدَل ْنِم ْتَلِّصُف َُّثُ ُوُتَياآ ْتَمِكْحُأ ٌباَتِك رلا “Elif lâm râ, (bu) öyle bir kitaptır ki âyetleri, hikmet sahibi ve her Ģeyden haberi olan (Allah) tarafından muhkem kılınmıĢ sonra da güzelce açıklanmıĢtır.”599

Kur‟ân‟ın tamamının müteĢâbih olduğu beyan edilen âyette ise Ģöyle buyurulmaktadır:

اًِبّاَشَتُم ًبِاَتِك ِثي۪دَْلْا َنَسْحَا َلَّزَ ن ُ ّللََّا

* “Allah sözün en güzelini (Kur‟ân‟ı) müteĢâbih bir kitap

halinde indirdi.”600

Âl-i Ġmrân sûresi 7. âyet ise Kur‟ân‟daki âyetlerin bir kısmının muhkem, bir kısmının ise müteĢâbih olduğunu bildirmektedir: ُرَخُأَو ِباَتِكْلا ُّمُأ َّنُى ٌتاَمَكُْمُ ٌتَياآ ُوْنِم َباَتِكْلا َكْيَلَع َلَزْ نَأ يِذَّلا َوُى

ٌتاَِبّاَشَتُم

* “Habibim sana kitabı indiren O‟dur. Ondan bir kısım âyetler muhkemdir ki, bunlar kitabın anası (temeli)dır. Diğer bir kısmı da müteĢâbihlerdir.”

Mezkûr âyetler arasında zahiren bir çeliĢki gözükse de aslında herhangi bir tenakuz söz konusu değildir. Çünkü Hûd sûresi 1. âyetteki muhkem kelimesi sağlam, lafız ve manasında zayıflığın olmadığı,601

pek çok hikmet içeren,602 nazım ve icâz bakımından mükemmel603

ve lafız ve mana açısından âyetler arasında herhangi bir bozukluk ve zıtlığın olmadığı604

manalarına gelmektedir. Zümer sûresi 23. âyette Kur‟ân‟ın tamamının müteĢâbih oluĢundan maksat; âyetlerin belâğat, fesâhat ve i„câz bakımından

598 Bkz. ZerkeĢî, II, 68-70; Zürkânî, II, 270-275.

599 Hûd, 11/1.

600 Zümer, 39/23.

601 es-Sâlih, Subhi (ö. 1407/1986), Mebâhis fî ulûmi’l-Kur’ân, y.y., Dârü‟l-ilm li‟l-melâyîn, 2000, s. 281.

602 Elmalılı, IV, 513.

603 Sâlih, s. 281.

124

birbirine benzemesi605 ve birbirini tasdik etmesidir.606 Âl-i Ġmrân sûresi 7. âyet ise bazı Kur‟ân âyetlerinin muhkem, bazılarının da müteĢâbih olduğunu beyan etmektedir.607

Buna göre; Hûd, 11/1 ve Zümer 39/25 ayetlerinde muhkem ve müteĢâbih kelimeleri lugat anlamında, Âl-i Ġmrân 3/7 ayetinde ise ıstılâh anlamında kullanılmıĢtır.

Ġbn HiĢâm, Âl-i Ġmrân sûresi 7. âyetle ilgili olarak iki sebeb-i nüzûle yer vermektedir. Birincisine göre; Yahudilerden Ebû Yâsir b. Ahtab, Hz. Peygamber‟den (s.a.s.) َكِلَذ *لا

ِويِف َبْيَر َلْ ُباَتِكْلا

* “Bu öyle bir kitaptır ki, onda asla Ģüphe yoktur” âyetini iĢitmiĢ ve bunu

kardeĢi Huyey b. Ahtab‟ın da içinde bulunduğu Yahudi bir topluluğa iletmiĢtir. Onlar da bu haber üzerine Hz. Peygamber‟in (s.a.s.) yanına gitmiĢler ve kendisine bu âyeti okuyup okumadığını sormuĢlardır. Hz. Peygamber (s.a.s.) okuduğunu belirtince, onu Cebrail mi getirdi sorusunu yöneltip, ondan evet cevabını alınca “Muhakkak ki Allah senden önce Peygamberler gönderdi, ama onun, senin dıĢında saltanatının müddetinin ve ümmetinin rızkının ne kadar olduğunu açıkladığı baĢka bir peygamber bilmiyoruz” demiĢlerdir. Huyey b. Ahtab beraberindekilere dönerek: “Elif birdir. Lâm otuzdur. Mîm kırktır. Bunlar yetmiĢ bir senedir. Saltanatının müddeti ve ümmetinin rızkı yetmiĢ bir sene olan bir dine girer misiniz?” demiĢ, sonra Allah Resûlüne dönüp “Ya Muhammed! Bununla beraber baĢkası var mıdır?” diye sormuĢtur. Hz. Peygamber de (s.a.s.) صلما

olduğunu söyleyince, bunların daha ağır ve daha uzun olduğunu belirten Huyey b. Ahtab, “elif bir, lâm otuz, mîm kırk, sâd doksandır. Bunlar yüz altmıĢ bir senedir. Bununla beraber baĢkası var mıdır ey Muhammed?” demiĢ, Hz. Peygamber (s.a.s.) رلا

olduğunu belirtmiĢtir. Bunların daha ağır ve uzun olduğunu ifade eden Huyey, elifin bir, lâmın otuz, rânın ikiyüz, toplam iki yüz otuz bir ettiğini ve bununla beraber baĢkasının

605 Ġbn Teymiyye, Ebü‟l-Abbâs Takıyyüddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Mecdiddîn Abdisselâm el-Harrânî

(ö. 728/1328), Mecmû‘u’l-fetâvâ, tahk. Abdurrahmân b. Muhammed b. Kasım, Suudi Arabistan: Mecmeu„l-melek, 1416/1995, XIV, 407; eĢ-ġâtıbî, Ebû Ġshâk Ġbrâhîm b. Mûsâ el-Lahmî (ö. 790/1388), el-Muvâfakât, tahk. Ebû Ubeyde MeĢhûr b. Hasan Âlü Selmân, y.y.: Dâru b. Affan, 1417/1997, III, 308.

606 Ġbn Teymiyye, Mecmû‘u’l-fetâvâ, XVII, 384; ġâtıbî, III, 308.

125

olup olmadığını sormuĢtur. Resûlullah (s.a.s.) رلما olduğunu belirtince Huyey, “elif bir, lâm otuz, mîm kırk, râ ikiyüzdür. Bu iki yüz yetmiĢ bir senedir. Ey Muhammed! Senin iĢin bize karıĢık görünüyor. Bilmiyoruz sana çok mu verildi, az mı verildi.” demiĢtir. Hz. Peygamber‟in (s.a.s.) yanından ayrılan bu Yahudi topluluk, kendi aralarında konuĢmaya devam ederken Ebû Yâsir, onlara bunların hepsinin toplamının, yani yedi yüz otuz dört senenin verilmiĢ olabileceğini söyleyince, onlar da “onun durumu bize Ģüpheli görünüyor” demiĢlerdir. ĠĢte bu olay üzerine ُرَخُأَو ِباَتِكْلا ُّمُأ َّنُى ٌتاَمَكُْمُ ٌتَياآ ُوْنِم

ٌتاَِبّاَشَتُم

* “Ondan bir kısım âyetler muhkemdir ki, bunlar kitabın anası (temeli)dır. Diğer bir kısmı da müteĢâbihlerdir.”608

âyeti nâzil olmuĢtur.609

Ġkinci rivayete göre ise Necran‟dan Hıristiyan bir heyet Hz. Muhammed‟in (s.a.s.) yanına gelmiĢ ve kendisiyle görüĢmüĢtür. Bu görüĢmede kendi inançlarını ve bunların delillerini Hz. Peygamber‟e (s.a.s.) sunmuĢlardır. Hz. Ġsa‟nın dini üzere olduklarını bildiren Necran Heyeti, bazılarının “Ġsa Allah‟dır.”, bazılarının “O Allah‟ın oğludur.”, bazılarının da “O üçün üçüncüsüdür.” dediğini dile getirmiĢlerdir. Hz. Ġsa‟nın Allah olduğuna delil olarak ölüleri diriltmesini, hastaları iyileĢtirmesini, gaybdan haber vermesini, çamurdan kuĢ suretinde mahlûk yapıp içine üfleyince onun kuĢ oluvermesini göstermiĢlerdir. Hâlbuki bunların hepsi Allah Teâlâ‟nın emriyledir. Zira Meryem sûresi 21. âyette “Onu insanlara bir mûcize kılmak için böyle takdir ettik.” buyurulmuĢtur. Onlar, Hz. Ġsa‟nın Allah‟ın oğlu olduğunu, onun bilinen bir babasının olmaması ve beĢikteyken konuĢmasıyla delillendirmiĢler, Allah‟ın “yaptık, ettik, halkettik, kaza ettik” gibi ifadelerini de Hz. Ġsa‟nın üçün üçüncüsü olduğuna delil getirmiĢlerdir. Yani Allah‟ın bu fiilleri Meryem ve Ġsa ile beraber yaptığına hükmetmiĢlerdir. Hz. Peygamber (s.a.s.), onlardan Müslüman olmalarını istemiĢtir. Onlar, kendilerinin ondan evvel Müslüman olduklarını söyleyince Hz. Peygamber (s.a.s.), onlara yalan konuĢtuklarını, Allah‟a çocuk isnad etmelerinin, haça ibadet etmelerinin ve domuz yemelerinin onları Ġslâm‟dan men ettiğini belirtmiĢtir. Bunun üzerine onlar, Allah

608 Âl-i Ġmrân, 3/7.

126

Resûlü‟ne “Ey Muhammed! Öyleyse onun babası kimdir? sorusunu yöneltince Hz. Peygamber (s.a.s.) susmuĢ ve cevap vermemiĢtir. Bunun üzerine Allah Teâlâ, Âl-i Ġmrân sûresinin baĢından seksen küsur âyeti, bu konuyla alakalı inzal buyurmuĢtur. َوُى

َِبّاَشَتُم ُرَخُأَو ِباَتِكْلا ُّمُأ َّنُى ٌتاَمَكُْمُ ٌتَياآ ُوْنِم َباَتِكْلا َكْيَلَع َلَزْ نَأ يِذَّلا ُوْنِم َوَباَشَت اَم َنوُعِبَّتَ يَ ف ٌغْيَز ْمِِبّوُلُ ق ِفِ َنيِذَّلا اَّمَأَف ٌتا وُقَ ي ِمْلِعْلا ِفِ َنوُخِساَّرلاَو َُّللَّا َّلِْإ ُوَليِوَْتَ ُمَلْعَ ي اَمَو ِوِليِوَْتَ َءاَِْتْباَو ِةَنْ تِفْلا َءاَِْتْبا اَنِّبَر ِدْنِع ْنِم ّّلُك ِوِب اَّنَمآ َنوُل ِباَبْلَْلْا وُلوُأ َّلِْإ ُرَّكَّذَي اَمَو *

O, sana Kitab‟ı indirendir. Onun (Kur‟ân‟ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteĢâbihdir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteĢâbih âyetlerinin ardına düĢerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. Ġlimde derinleĢmiĢ olanlar: „O‟na inandık, hepsi Rabbimiz katındandır.‟ derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düĢünüp anlarlar.”610

âyeti de bu âyetlerin içerisindedir.611 Mezkûr âyet için iki sebeb-i nüzûlden bahseden Ġbn HiĢâm, bu rivayetleri Ġbn Ġshâk‟tan nakletmiĢtir.612

Ġbn Ġshâk bu âyetin nüzûl sebebi hakkında iki rivayet olduğunu, doğrusunu Allah‟ın bildiğini ifade etmiĢ ve yukarda bahsi geçen iki rivayet arasında herhangi bir tercihte bulunmamıĢtır.613

Ġbn HiĢâm, Ġbn Ġshâk‟tan nakille ilgili âyet bağlamında açıklamalar yapmıĢ, âyetteki muhkem ve müteĢâbihin anlamlarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunmuĢtur. Buna göre muhkem âyetlerde Allah‟ın hücceti, kulların korunması, hasımların ve batılın defi olduğu gibi; onlarda konuldukları manadan bir sapma ve tahrif söz konusu değildir, demiĢtir. MüteĢâbihler için ise tasrif (farklı mana algısı) ve tahrif bulunduğunu, Allah‟ın onlarla kullarını imtihan ettiğini vurgulamıĢtır. Helaller ve haramlar hakkında imtihana tâbi tutulan kullar, müteĢâbihleri batıla dönüĢtürme ve tahrif etme konusunda da imtihandadırlar. Hidayetten sapma eğiliminde olanlar onun müteĢâbih olanına, yani farklı Ģekillerde anlaĢılabilen âyetlerine tâbi olurlar. Böylece bidat olarak ortaya koydukları ve ihdas ettikleri Ģeyleri onunla tasdik ettirip kendilerine bir hüccet oluĢtururlar. Onlar sırf fitne aramak ve onun teviline yeltenmek için onun müteĢâbih

610 Âl-i Ġmrân, 3/7.

611 Ġbn HiĢâm, I, 510-513.

612 Ġbn HiĢâm, I, 488-489, 510-513.

127

olanına tâbi olurlar. Biz yarattık, biz kaza ettik sözlerinde olduğu gibi… “Hâlbuki onun tevilini Allah‟tan baĢkası bilemez. Ġlimde yüksek payeye erenler ise: Biz O‟na inandık. Hepsi Rabbimiz katındandır, derler.” Tek olan ve tek Rab‟den gelen bir sözde nasıl çeliĢki olabilir? Bu sebepten dolayıdır ki, ilimde derinleĢmiĢ olanlar müteĢâbihin tevilini muhkemden bildiklerine hamletmiĢlerdir. Kitap da zaten onların bu sözünü teyit etmektedir. Onun âyetleri birbirini tasdik etmiĢ, delil onunla yerini bulmuĢ, müteĢâbihi anlayamamaktaki özür ortadan kalkmıĢ, batıl zail olmuĢ ve küfre galip gelinmiĢtir.614

Ġbn HiĢâm‟ın muhkem ve müteĢâbih konusuyla alakalı mezkûr âyetin tefsirinde konuyu bu Ģekilde ele aldığı görülmektedir. Muhkemi açık ve tek bir tevili olan lafız Ģeklinde ifade eden Ġbn HiĢâm‟ın615 bu açıklamalarından, müteĢâbihi ancak Allah‟ın bildiği, ilimde derinleĢmiĢ olanların ise müteĢâbihi muhkeme irca etmek suretiyle anlayabileceği düĢüncesinde olduğu anlaĢılmaktadır. Ġbn HiĢâm‟ın muhkem-müteĢâbih konusunda Ġbn Ġshâk‟tan yapmıĢ olduğu bu nakil, Ġbn Kesîr tarafından da takdir görmüĢ ve bu konuda yapılan açıklamaların en güzeli olarak nitelendirilmiĢtir.616

Ġbn HiĢâm, bu değerli bilgiyi Ġbn Ġshâk‟tan nakletmekle ilim dünyası için mazi ve müstakbel arasında bir köprü vazifesi görmüĢtür. Muhkem-müteĢâbih konusuna bu denli geniĢ yer vermesi ve konuyla ilgili tarihî rivayetleri detaylıca aktarması, tefsir açısından eserine büyük önem kazandırmıĢtır.