• Sonuç bulunamadı

GÖLGESİNDE KALAN PRUT (1711)

A. MORA’NIN FETHİ

Viyana Seferi sonrası imzalanan Karlofça Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun hala gücünü yitirmediği ve anlaşma içeriğinden bağımsız olarak güçlü devlet refleksi göstermişti. Bu refleks müzakereye katılacak murahhasların tarafsız bölge vurgusu ve anlaşmanın mağlubiyetten çok bir mütareke havası içerisinde algılanma meselesiydi, çünkü kaybedilen toprakların telafisi düşüncelerde yer edinen bir anekdottu. Toprakların tekrar geri kazanılmasında tek sorun zaman ve doğru an meselesi olarak görülmüştü. Bu bağlamda Pasarofça sürecini Avrupa düzleminde bir okuma yaparak anlamlandırmaya çalışacağız. Şöyle ki Viyana Kuşatmasını başarısız kılan Salankamen (1691) ve Zenta (1697) mağlubiyetlerinin yaşandığı zaman aralığında Fransa, Habsburg monarşisinin iki kolu olan İspanya-Avusturya ve müttefik kuvvetlerine karşı savaşmaktaydı. Dokuz Yıl Savaşları (1688-1697) olarak anılan bu savaş sırasında Osmanlı-Fransız ittifakı gri bir görüntü çizse de ortak motivasyonları Habsburgları mağlup etmek olduğu gayet açıktı.

Osmanlı İmparatorluğu, “Kutsal Liga”nın başını çeken Avusturya’nın iki cephedeki savaşı yürütmekteki kapasitesi ve başarısı, Viyana’ya güçlü bir görünüm vermişti.267 Aslında ittifak sistemlerinin getirdiği cephe genişliği ve strateji sayesinde, avantaj sağlamıştı. Osmanlı, Avusturya’nın iki cepheli savaşında liga kuvvetlerine karşı başarı sağlayamamış ve anlaşmaya razı olmuştu.

267 Habsburglar, XVII. yüzyılın ikinci yarında Barok dünyevilik ve Katolik sofuluğuna rağmen Batı ve Orta Avrupa’da ilerici bir yönetim benimsemeye başlamıştı. Bürokratik bir yönetim anlayışı, askeri ve stratejik teknik becerilerin kazanımı ve profesyonel uzmanlara yer açmıştı. Fransa ve İtalya’da gelişen idari ve karmaşık askeri yapıları, kendi yönetimsel ağlarına adapte etmeye çalışarak başarı sağlamıştı.

Askeri maaşların düzenli ödenmesi, ikmal ve lojistik kaynakların denetimi, günlük talimler, rütbe hiyerarşisi, disiplin, giyim kuşam, barış zamanı ordugâhta uyuma, yeterlilik ve kıdem üzerine temellenen rütbe alma ve yağmalamak için sınırlı izin gibi askeri kurallar Avrupa’nın yeni modern askeri sisteminin geleceğine işaret etmekteydi. McNeill, Avrupa’nın Bozkır Sınırları, s. 160-161.

98 Bu süreç bize geleneksel monarşilerin yerine siyasi dengeleri gözeten ulus devletlerin yükselişe geçtiği ve büyük güçler ortaya çıktığı bir dönemin habercisi konumundaydı. Bu yeni sürecin Osmanlı açısından talihsizliği ise büyük toprak kayıpları ve akabinde yaşanan süreç, “Doğu Sorunu”nun ortaya çıktığı ve değişen dengeleri okuyan ama müdahalede yeterli bürokratik bilince ve “entelijansiya”ya sahip devlet kadrolarından yoksun oluşuydu. Bu durum Osmanlı Devleti askeri-mali kurumların paralize olduğu bir dönemde, yeni dünya ekspresinin son vagonları arasında yer almasına neden olmuştu.

Yaşanan bu süreçleri Osmanlı İmparatorluğu’nun Avusturya-Venedik’e karşı verdiği savaşı ve Pasarofça sürecini mevcut veriler ışığında kritize edeceğiz. III.

Ahmed268 döneminde Osmanlı Devleti, Karlofça ile kaybettiği toprakları tekrardan imparatorluğa dâhil etmek için uygun şartların oluşmasını bekliyordu. 1713’te Doğu Avrupa hattında, bir Leh seferi fikrinin sanıldığının ötesinde tek düze bir yapı olmadığı gibi territoryal devletlerin birbirleriyle olan karmaşık aile ilişkilerinin yanında, belirli güç dengeleri sıralı duruyordu.269 Bu dengeyi Prut’ta bozmak mümkün iken kaçırılan bir fırsat olarak kalmıştı.270 Öyleki Doğu Avrupa hattında Petro, kuzey hattındaki kazanımlarını pekiştirmek ve korumak için mücadele etmeye devam etmişti. Petro, ordusunun hala var olduğu ve savaş gücünü yitirmediğini, Macklenburg Dukalığı’nı işgal ederek (1716); Prusya, İsveç ve İngiltere’ye bağlı Hannover’in olduğu bölgede ağırlığını hissettirmişti.

Avusturya Habsburgları ise her ne kadar İspanya Veraset Savaşları ile top yekün bir savaş içerisinde olsa da 1711’de I. Joseph’in ölmesiyle İspanya tacını Arşidük Charles’a getirmesi zor görünmekteydi. Kutsal Roma Cermen İmparatoru VI.

Charles İspanya’dan ümidini kesmesine rağmen, kazanımlarını korumak için mücadeleye geri dönmüştü, çünkü müttefik kuvvetler Joseph’in ölmesiyle Charles’ın taht iddiasına soğuk bakmışlardı. Ama Osmanlı İmparatorluğu’nun olası Lehistan üzerine açacağı bir savaşta, Doğu blokunu geleneksel düşmanına karşı savunacağı, su götürmez bir gerçekti. Avusturya Habsburgları’nın Viyana Kuşatması’ndan beri

268 Münir Aktepe, “III. Ahmed”, DİA, C. 2, s. 34-38.

269 Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. IV, s. 272.

270 Hatta Petro’nun Prut mağlubiyeti için ifadesi ettiği: “Benim oradaki talihim, yüz darbe almaya mahkûm olduğum bir yerde elli darbe almam olmuştur” diyerek vaziyetin ehemmiyetini ve kendisinin şanslı olduğunu söylemişti. Massie, Büyük Petro, s. 681.

99 yaşadıkları genel savaş hali, devletin birçok sorunu beraberinde getirmişti. Özellikle savaştan yorgun düşmüş bir ordugâh ve alarm veren mali yapı, pek çok sorunu beraberinde getirmişti. Ama emperyal statüsünden taviz vermeyen Viyana, müttefiklerinin desteği ile İspanya ve İtalya’da verdiği savaşta çok hasar almamıştı.

Mareşal Prens Eugen’in komuta ettiği ordunun Akdeniz ve Atlantik bölümünde hedefledikleri başarıları tam olarak elde etmeseler de büyük kazanç sağlamışlardı.

Veraset savaşları süresince Osmanlı’nın olası bir saldırısını ön gören Viyana, elli bin kişilik askeri birliği Macaristan ve Erdel üzerine sevkini gerçekleştirerek, muhtemel bir saldırıya meydan okuyordu. İstanbul’un rövanşist yaklaşımı bu hamleye karşılık veremeyerek diğer seçeneklere yöneltmişti. Bu şartlar kıta Avrupası’nın şark ve garp cenahlarında meydana gelen genel savaş hali Babıâli’ye büyük fırsat sunmuştu. Bu gelişmeler ışığında harekâtın kimin üstüne yapılacağı ile ilgili birçok varsayım devreye giriyordu. Bunlardan biri olası bir Leh seferinin daha kolay bir harekât olacağı kanısı yer etmişti, çünkü Lehistan’ın kozmopolit ve commowhwealth yapısının beraberinde getirdiği iç karışıklık, açlık, veba, kalelerin tahkimatsızlığı ve gerekli askeri personelin olmaması gibi pek çok sorunla boğuşuyordu. Bu durumlar Osmanlı için Podolya’nın geri alınması için şartları elverişli kılmıştı.

Avusturya’nın İspanya Veraset Savaşları’nda ön saflarda yer alması Macaristan ve Erdel üzerine bir seferi mümkün kılan bir durumdu.271 Bir diğer varsayım ise Malta üzerine yapılacak bir sefer düşüncesinin olmasına karşın zayıf bir fikir olarak öne sürülmüştü. Oysaki Venedik’ten Mora’yı geri alma fikri, sürekli var olan bir düşünceydi, çünkü Mora Yarımadası, Osmanlı’nın Doğu Akdeniz hâkimiyetine gölge düşürmekteydi.272Ama Avrupa’nın iç içe geçtiği savaş halini ve ortaya atılan muhtemel sefer düşüncelerini fırsata çevirecek gerekli adımlar atılmamıştı.273

271 Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. V, s. 323-324.

272 Zinkeisen’in Giacomo Diedo’dan alıntıladığı bu cümlede: “Mora’nın yitirilmesi Türklerin onuruna batan bir dikendi; Türkler, uğradıkları hasardan dolayı heyecandan titreyerek, bu kadar belirgin zarara maruz kalarak barış yapmak zorunda kalmanın yakışıksızlığı yüzünden intikam için kaygıyla, uygun anı bekliyorlardı.” Bu da bize gösteriyor ki Mora, Babıâli’nin içinde bir ukde olarak kalmıştı. Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. V, s. 324.

273 Oysaki Kıta Avrupası’nın, Karlofça sonrası Osmanlı’ya yaklaşımı, pek çok açıdan zayıflayan bir devlet görüntüsünden çok, ne zaman saldırıya geçeceği düşüncesinin olmasıydı. Bu düşünce Babıâli’nin kaybettiği toprakları telafi etmek için savaşacağı ama yapılacak seferin hangi yöne olduğu düşüncesi

100 Köprülü Amcazade Hüseyin Paşa’nın274 vefatıyla makama gelen sadrazamlar yeterli basireti ve cesareti gösterememişlerdi. Süreç içerisinde Doğu Avrupa serhaddinde İsveç Kralı XII. Charles’dan gelen haberler, Osmanlı’yı memnun eden gelişmeler olarak gözükse de Poltova Savaşı’nın (1709) sonucu beraberinde Prut’a (1711) uzanan bir süreci getirmişti. Prut sürecinde Babıâli, Rusya üzerine bir sefer düzenlemekten çok Venedik üzerine olası bir harekâtı planlamaktaydı. Fakat Doğu Avrupa serhaddinden gelen haberler, Moskof’un sınır ihlalleri yaptığı ve de Leh topraklarını izinsiz kullanımı, yaklaşan tehlikeye müdahaleyi zorunlu kılıyordu. Bu durum planlanan sefer düşüncelerini ve kuvvetle muhtemel bir Mora Seferi’nin gecikmesine neden olmuştu. Unutmamak gerekir ki, Venedik elçisi, Osmanlı’nın donanma hazırlıklarından haberdar olmasına karşı, Mora üzerine bir seferin yapılmaması için el altından Babıâli’nin Rus seferi yapması için kışkırtıyordu. Ama Prut Savaşı’nın sonlanması ve 1713’te nihai anlaşmanın şekil almasıyla Venedik’e yönelik yapılacak bir seferin önünde herhangi bir engel kalmamıştı.

Prut’ta hâsıl olan Karadağ eşkıya275 gruplarının çıkardığı isyanları bastırmak için neticesinde Bosna-Hersek Beylerbeyi Numan Paşa hatekete geçmişti. Ve

beraberinde pek çok varsayımı da getirmişti. Bu gergin bekleyiş, eski ihtişamından uzak Venedik, topallayan bir Leh ve henüz caydırıcılığı olamayan Rusları endişelendiriyordu.

274 Köprülü Amcazade Hüseyin Paşa, Karlofça sonrası orduyu disipline etmek için kapıkulu askerlerinin sayısını, hatırlı miktarda azaltmıştı. Özellikle 1690-1691’de 83.700 olan kapıkulu askeri 1701’de 59.100’e ve 70.000 olan yeniçeri sayısını 34.000 çekmişti. Tımarlı sipahi kategorisinde olmayanları izole etmek için tahrir defterlerini yeniden elden geçirerek, belirli miktarda kayıt dışı sipahi ordudan el çektirmişti. Kaptanıderya Mezomorto Paşa, donanmayı yeniden revize ederek (1695-1701), savaşa hazır hale getirmeye çalışmıştı. Ama Hüseyin Paşa’nın bu çalışmaları, Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin aracılığıyla makam sahibi olan devlet ricaline dert olmaya başlamıştı. Hüseyin Paşa 1702’de görevden azlini istedikten bir müddet sonra dâr-ı bekâya irtihal ederek, yapıcı reformları sonuçsuz kalmıştı. Robert Mantran, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devlet: Avrupa Baskısı”, ed., Robert Mantran, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Çev. Server Tanilli, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 4. Baskı, Nisan 2019, s. 335; Levy, “Military Reform and the Problem”, s. 231.

275 1711 Prut Seferi sırasında, Çar Petro tarafından Belvardoğlu Mihail’i Karadağ halkını isyana teşvik ettirmek amacıyla Karadağ ve İşkodra’yı ayaklandırmıştı. Prut muzafferiyetinden sonra Bosna Seraskeri Ahmed Paşa, bazı birlikleri Karadağ üzerine sevk ettirerek müdahale de bulunmuşsa da yerine serasker tayin edilen Köprülü Numan Paşa, isyancı şakilerin Müslüman ve Hıristiyan tebaanın can ve mal emniyetini güvenceye almak için isyanı bastırmamaya memur edilmişti. İsyancıların Venedik hudutlarında olan Kator Dağları’ndaki mağaralara sığınmasıyla olaylar sıralanmaya başlamıştı.

Karadağlı şakiler Adriyatik Deniz’inde piratlık (harami levend) yaparak Osmanlı tabiiyetinde olan gemileri gasp ve saldırı hareketinde bulunmakta idiler. Yanı sıra Venedik’te Akdeniz sularında, Osmanlı gemilerine tecavüzi hareketlerden geri kalmıyorlardı. Karadağ’da Mihail ile birlikte halkı isyana teşvik ettiren diğer kişiler ise bölge içerisinde ruhani ve dünyevi lider olan Vladikalar’ın faaliyetlerinden ötürü Kotor Dağlarına kaçan şakiler arasında yer almalarıydı. İsyancı liderlerin firari konumdayken, Venedik topraklarına sığınmasına Numan Paşa sınır ihlali yapmayarak takibata son verip Babıâli’yi bilgilendirmişti. Akdeniz’deki Venedik saldırılarına bir örnek olarak; Müteveffa Rakka Valisi sabık Sadrazam Hasan Paşa’nın dulu Hatice Sultan’a muhallefatını getiren gemiyi gasp edip ve

101 isyancıların müdahalesi sonucu Kator Dağları’na ve Dalmaçya sahillerine kaçarak Venedik’e iltica etmişlerdi.276 Buna mukabil Kator mağaralarına sığınan şakileri takip eden Serasker Numan Paşa, Venedik Doçu’na isyancıların kendisine teslim edilmesini istediğinde olumlu cevap alamamıştı. Osmanlı kendisine yapılan bu hareketi savaş gerekçesi sayarak, Mora’yı geri almak için bir sebep yaratmıştı.277 Venedikliler, Karlofça’ya aykırı davranışlar sergileyerek; Osmanlı, seyrüsefain ticaretini baltalamak ve 1713’te hamisi oldukları Karadağlıları tahrik ederek kışkırtmışlardı. Bu tahrikler Mora üzerine yapılacak bir sefer için yeterli argümanlardı. Babıâli payitahttaki, Venedik elçisine gerekli bildirimi yaparak şakilerin teslimini istemişse de San Marco Cumhuriyeti (Venedik), Babıâli’nin ikazlarını kale almayarak şakileri teslime yanaşmamıştı.278

Diğer taraftan Moralılar, Venedik’in Orta Çağlar’dan kalma baskıcı yönetim anlayışından, Ortodokslar’ın Katolik inancına tekrar dönmesi için yapılan zorlamalardan ve uygulanan zulümlerden dolayı Osmanlı’yı yardıma çağırıyorlardı.279 Bu yardım çığlıkları ve savaş gerekçeleri artık Mora’nın istirdadını zorunlu kılıyordu.

Bu süreçte İstanbul’daki Venedik Elçisi Andrea Memo, 1714 Temmuz’unda Osmanlı

mürettebatını esir etmişlerdi. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. V, s. 98-100; Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. IV, s. 237-238; Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. IV, s. 7;

Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. V, s. 328.

276 Bilindiği üzre Kotor, Resne ve Nova semtleri Karlofça ile Venedik Cumhurun’a terk edilmişti.

Onuncu Madde: “Kotor semtinde Nova ve Resne hâliyâ Venedik cumhûrunun zabt u tasarrufunda olmağla, yine topraklariyle âsûde-hâl üzere zabt u tasarrufunda ola. Ve ol cânibde her ne asl kala zabtında var ise, kezâlik zabtında ola. Ve tarafeynden kay-ı hudûda ta’yîn olunan vükelâ hulûsu mücerreb âdemler olup, bu emr-i mühimi dahi hakk üzere bilâ-garaz görüp, ol tarafda dahi nâhiyeleri tefrîk ve vaz-ı alâyim-i mu’ayyene ile tecdîd eyleyeler ki, bi-l’külliye bâ’is-i ihtilâl olan ahvâl her ne ise cümle ref ü def oluna. Lâkin bu tarafdan dahi Dobra-Venedik arâzisinin Devlet-i Aliyye arâzisi ile bütün ittisâli münkatı olmaya.” Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât, (vrk. 369a) s. 670.

277 Dukakinzade Feridun, 1714-1718 Türk-Avusturya-Venedik Seferi, Askeri Matbaa, 1932, s. 1.

278 Rasim, Osmanlı Tarihi, C. III, s. 850.

279 Dönemin tanıklığını yapan bir Romen’in: “Mora’daki Rumlar çok önceleri Babıâli’ye yazılı olarak onları Frenklerin köleliğinden kurtarmaları için arzuhalde bulunmuşlardı” ifadesine yer vermişti.

Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. IV, s. 238-241. Kiel ve Alexander, dönemin şahitliğini yapan Karytaina’nın Kocabaş Aile soyundan gelen Kanellos Deligiannes, Akdeniz’e gelen Rus kuvvet komutanı Orlofflar’ın tahrikleriyle meydana gelen ayaklanmaların geçtiği dönemi ve öncesini için (1184-1770) “eski iyi dönem” olaraktanımlamıştı. Bu ifadeden yapılacak çıkarım; verilen dönem içerisinde Venedik veya diğer kuvvetlerin bölge içerisinde kendilerine ihtimam göstermediği gibi Osmanlı dışındaki yönetimlerden memnuniyetsizliklerine bir örnek olarak verilebilir. Machiel Kiel, John Alexander, “Mora”, DİA, C. XXX, s. 283. İngiliz Şair Lort Byron ile birlikte Yunan bağımsızlık savaşına katılan George Finlay’in kaleme aldığı eserinde Mora’nın Venedik işgalinden kurtuluşu ile ilgili söylediği sözler hep müspet ifadeler içerir. George Finlay, A History of Greece: Ottoman and Venetian Domination, William Blackwood and Sons, Edinburg and London, MDCCCLVI/1856, s.

283; Aksan, Kuşatılmış Bir İmparatorluk, s. 107.

102 donanmasının ciddi hazırlıklar içerisinde olduğu bilgisini Venedik. Senatosu’na bildirmişti. Donanmanın tam olarak nereye hareket ettiği noktasında tam enim olmasa da bunun Mora üzerine düzenlenecek bir sefer olduğu fikrinde sabitti.280 Balyos Memo’nun bu yaklaşımının başka bir izahı olmayacağı muhakkaktı, çünkü Babıâli, Prut’ta Azak’ı alarak Karadeniz güvenliğini sağlamış bulunduğundan, deniz aşırı bir sefer düzenleme ihtimalinin çok zayıf olduğu bir ortamda, bu harekâtın tek bir hedef noktası olduğu açıkça barizdi. Mora Seferi, Azak’ın istirdadıyla tekrar Karadeniz güvenliği emniyete alınması ve Akdeniz hinterlandındaki Mora, esas ana gündem maddesi olmuştu.

Damad Ali Paşa’nın sadaret makamına gelmesiyle (1713-1716), Venedik Doçu’na on üç maddelik ültimatom vererek yapılacak olan sefer için gerekçe oluşturmuştu.281 Venedik Balyosu Andrea Memo ve maiyeti, Damad Ali Paşa’nın huzuruna çıktığında, paşa birtakım suçlamalarda bulunarak balyosu ve maiyetindekileri, Tophane’deki özel bir hapishaneye ve ardından Çanakkale’deki hisarlardan birinde hapsetmişti. Memo, Tophane’de kaleme aldığı bir mektubunda (9 Ocak 1714/1715) sadrazamın kendisini on üç maddelik ültimatom kapsamında suçlamalarda bulunduğu ve bunların büyük çoğunluğunun ticaret ve eşkıyalık üzerine olduğunu yazmıştı. Ayrıca Babıâli bu şikâyetleri kendilerine bildirdikleri halde hiçbir

280 Güner Doğan, Venedilkü ile Dahi Sulh Oluna: 17. Ve 18. Yüzyıllarda Osmanlı-Venedik ilişkileri, İletişim Yayınevi, 1. Baskı, İstanbul, 2017, s. 232. Andrea Memo’nun yolladığı raporun içeriği bütünüyle bu mesele üzerine kaleme alınmamıştı. Rusya’nın kuzeyde İsveç’e karşı verdiği savaştaki başarıları da ele alınmıştı. XII. Charles, Baltık Denizi’nin güneye bakan bütün toprakları kaybetmesine rağmen, durumun ciddiyetini kavrayamamıştı. Toraklarını kazanmak için askeri seferleri tekrar başlatmakla beraber Baltık’a Atlantik tarafından gelen gemilere saldırılar düzenlemişti. XII. Charles, diğer devletlerin arabuluculuğunu kabul etmediği gibi saldırgan tavırlarından ötürü onların öfkesini de üzerine çekmişti. Kıta Avrupası bürokratik yapılarını güçlendirmek ve ordularını finanse edecek kaynaklar geliştirmesine karşın; İsveç, bu alanda üst klasmanda yer alırken birden alt kümeye düşmüştü.

Bu durum Osmanlı’nın Doğu Avrupa hattındaki dengesini sarstığı gibi Moskof gücünün, İsveç modelini kendisine örnek alarak geliştirdiği ordu modernizasyonu ve gerçekleştirdiği idari reformlarla bölge de İsveç’in yerini alarak büyük bir güce dönüşmüştü. Ayrıca Rus ve Prusya kralları tek cephe olup, İsveç üzerine sefer düzenlemeleri sonucunda XII. Charles, Kırım Tatarları’ndan yardıma gelmesini istemişti.

Mesafenin uzaklığı bir yana, yardım için Leh memleketini aşmak gerektiği bunun da sulhu bozmak anlamına geldiği için Babıâli, Tatarlara izin vermeyerek Charles’ın “imdâ ü i’ânet”ine karşılık vermemişti. Stephen J. Lee, Avrupa Tarihinden Kesitler 1494-1789, Çev. Ertürk Demirel, Dost Yayınları, 5. Baskı, Ankara, Ekim 2015, s. 151-152; Silâhdâr Silâhdâr Fındıklı Mehmed Ağa, Nusretnâme: Tahlil ve Metin (1106-1133/1695-1721), Haz. Mehmet Topal, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2001, (vrk. 314b) s. 845. Mora üzerine yapılacak sefer için yapılan hazırlıklar için bkz: Mehmet Yaşar Ertaş, Mora Fethinde Osmanlı Sefer Organizasyonu (1714-1716), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2000.

281 Daniel Panzac, Osmanlı Donanması (1572-1923), Çev. Ahmet Maden, Sertaç Canpolat, Türkiye İş Bankası Kültür yayınları, 2. Baskı, İstanbul, Ocak 2020, s. 178.

103 şekilde müspet bir çözüm üretilmemesi ve müdahale edilmemesi sorun teşkil etmişti.

Avusturya Elçisi Talman’ın araya girip balyosu özgür kılma girişimleri olmuşsa da sonuçsuz kalmıştı. Fakat daha sonra Andrea Memo, padişahın emri ile serbest (20 Haziran 1715) bırakılmıştı. Babıâli, bir yandan sefer hazırlıkları yaparken, diğer taraftan komşularıyla diplomatik temaslarda bulunuyordu. Avusturya ve Lehistan tarafına birer elçi yollayarak, düzenlenecek olan seferin sadece Venedik üzerine olduğu ve bölgesel sorunlar içerdiğini bildirerek tarafsız olmalarını rica etmekteydi.282

Osmanlı İmparatorluğu tarafından Venedik’e 9 Aralık 1714’te savaş ilan edilmişse de Mora Seferi üzerine yapılan harekât 25 Mayıs 1715’te yapılmıştı.283 Böylece Mora üzerine yapılan sefer sonucunda, Venedik’in iki yıl süre zarfında ele geçirdiği Mora’yı Osmanlı Donaması üç aydan daha kısa bir sürede geri almıştı.284 Nusretnâme’de Mora’nın anlatımı:“Serdâr-ı ekrem Ali Paşa Mora diyârını baştanbaşa feth ü teshîr ve tahrîr ve kalalarının nizâm u intizâmın virüp Asitâne-i Saâdet tarafına avdet”285 ettiğini kaleme almıştı. Bu başarının Mora bağlamında farklı bir okumayı da beraberinde gerektiriyordu, çünkü Venedik’in savaş için gerekli olan

282 Doğan, Venedilkü ile Dahi Sulh Oluna, s. 234-237; Taraf-ı hümâyûn-ı şehriyâriden Leh kralına gönderilecek nâme-i hümâyûnun suretidir: “…Devlet-i aliye-i ebed-peyvendimiz ile sizin ve cumhûrunuzun beyninde mün’akıd olan sulh ü salâhın şerayiti tarafınızdan ve cumhûrunuz taraflarından kemâl-i meyl ü rağbet ile mürâ’at olunduğu izhârıyla taraf-ı hümâyûnumuzdan dahi musâlahanın hıfz u herâseti me’mûlünüz olduğu bil-cümle muhâtılm-i âlem-şumûl-i husrevânemiz olduğuna binâ’en …” Mustafa Kesbi, İbretnümâ-yı Devlet,Haz. Ahmet Öğreten, TTK, Ankara, 2002, (vrk. 111b) s. 379.

283 Panzac, Osmanlı Donanması, s. 178; Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. IV, s. 7-8.

284 Panzac, Osmanlı Donanması, s. 179; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. V, s. 104-108; Hüseyin Sarıkaya, Veysel Göger, “Mora’nın Yeniden Fethine Dair Osmanlıların Hazırladıkları Fetihnâme (1715)”, Tarih Dergisi, S. 67, İstanbul, 2018, s. 108-119; Mora Seferini ve Petervaradin Muharebesi hakkında: “Nâdir’in Vâkı’ât-ı Gazavât’ı”da bilgi vermektedir. Veysel Göger, Hüseyin Sarıkaya,

“Mora’nın İstirdâdına Dair Bir Kaynak Değerlendirmesi ve Nâdir’in Vâkı’ât-ı Gazavât-ı” Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S. 20, İstanbul, 2009, s. 1-32.

285Mora fethinin ardından Damad Ali Paşa, Sultan III. Ahmed’e şöyle söylemekteydi: “Vezîriazam Ali Paşa asân veçhile Mora fethine muvaffak olmağla kendüye azîm gurur gelüp Kapûdân Cânım Hâce Hacı Mehmed Paşa’nın ilkâsıyla Körfes (Korfu) ve Zadra ve Dîb-i Venedik şehrinin feth ü teshîri

285Mora fethinin ardından Damad Ali Paşa, Sultan III. Ahmed’e şöyle söylemekteydi: “Vezîriazam Ali Paşa asân veçhile Mora fethine muvaffak olmağla kendüye azîm gurur gelüp Kapûdân Cânım Hâce Hacı Mehmed Paşa’nın ilkâsıyla Körfes (Korfu) ve Zadra ve Dîb-i Venedik şehrinin feth ü teshîri