• Sonuç bulunamadı

1.2. İKTİSADİ KALKINMA KAVRAMI

1.2.1. Modernleşme ve Kalkınma İlişkisi

Modernleşme yaklaşımı çerçevesinde toplumlar, geleneksel toplumdan modern olarak adlandırılan bir süreç izlemektedirler ki bu anlamda gelenekten modern olana olan süreçte ara aşamaya geçiş toplumu diyebiliriz. Kalkınma İktisadı çerçevesinde toplumlar, azgelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmiş toplum olarak sınıflandırılmaktadır. Bu yaklaşım doğrultusunda geçiş sürecinde tanımlanmış amaçlara ulaşmak için belirli tipte bir davranış ve eylem biçimi gerçekleştirilmelidir (Dube, 1988:1). Fakat sanayileşme ile modernleşmenin birbiriyle ilişkisini kurmak için her bir kavramın içerikleri belirlenmelidir. Etimolojik anlamda “modern”, “modernleşme”, “modernlik” deyimleri. Kavram şimdiki zamanla ilişkili, son zamanlarda olan anlamına gelecektir.

27

Ekonomide kendi kendini besleyen bir büyüme derecesini sağlayacak sanayinin kurulması, halkın belli ölçüde devlet yönetimine katılması (demokrasi), seküler/rasyonel normların kültüre yayılması, toplum içerisinde sosyal hareketliğin artması. Bütün bunlar biz modernleşmenin batılılaşma ya da batıdan örnek alma olarak tanımlanabileceği bir noktaya götürmektedir o yüzden kimileri modernleşme ile batılılaşmayı eş değerli görmektedirler. Bu anlamda gelenek modernlik dikatomisi batı düşünce geleneğinin, batı dışı toplumları tanımlamaya yönelik kaygılarının sistematik bütünlüğe ulaşmış bir ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bakış açısı batı‟daki tarihsel gelişmenin bir ürünü olan modernleşme, dünyanın geri kalan ülkeleri açısından bir örnek teşkil edecektir. Örnek olmanın anlamlı kılınması için ise ilk önce modern olanla olmayanın karşılaştırılması; modern olmayanın özelliklerinin belirlenmesi gerekmektedir. Böylece örneğe ne derecede yaklaşıldığı veya modernleşmenin neresinde bulunulduğunu tespit etmek gibi pratik bir sonuç elde edilebilecektir. (Bendix, 1995: 101).

Modern olan şeyin kaynağını bu noktaya ulaşmış toplumların, yani endüstriyel ekonomilerini demokrasi ile birleştiren Batı Avrupa ve Kuzey Amerika toplumlarının deneyimlerinin oluşturduğunu kabul ederek bu kuram çerçevesinde kullanılan diğer ikilemler modern/geleneksel ikileminden hareketle geliştirilmiş, diğer bir deyişle ondan türetilmişlerdir. Modern/geleneksel ikileminde gelişmiş Batı modern ideal tipi temsil ederken; azgelişmiş Batı dışı toplumlar diğer uç olan geleneksel tipi temsil etmektedir.

Bu tür yaklaşımların arkasında şüphesiz toplumların sanayileşmelerini tamamladıkları ölçüde birbirlerine benzeyecekleri inancı yatmaktadır. Aynı şekilde ekonomik bakımdan geri ülkelerin de başarılı bir şekilde sanayileşmeleri durumunda üretim ve tüketim açısından gelişmiş ülkelere benzeyecekleri kabul edilmektedir. Başka bir ifadeyle geleneksel toplumlar, Batı Avrupa‟nın yaşadığı tarihsel dönüşümü izleyerek değiştikleri takdirde gelişmiş olan ülkelere benzeyecek ve modern/kalkınmış hale geleceklerdir. Bu bağlamda modernleşme/kalkınma, geleneksel veya modern öncesi bir toplumun; gelişmiş, ekonomik olarak refah içinde ve göreli olarak siyasal istikrarını sağlamış, belirli tipte bir teknoloji ile tanımlanan Batı tipi bir toplumsal örgütlenme doğrultusunda bütünsel olarak dönüşmesi olarak görülmektedir. Bu durum,

28

modernleşme teorilerinin, tek tip bir moderni kabul ettiklerini ve dolayısıyla ulaşılacak noktanın farklı olamayacağını ifade etmektedir (Yavilioğlu, 2002:71).

Kalkınmayı bir modernleşme süreci olarak tanımlayan yaklaşıma en iyi örnek Walt W. Rostow sayılabilir. Rostow Amerika‟dan yola çıkarak modernleşmeye yönelik beş aşama tespit eder. Rostow‟un (1970:150) beş aşamalı gelişme merhaleleri ile bakarsak kalkınmaya çalışan az gelişmiş ülkeler şu yolları izler kalkınmayı amaçlayan toplumlar modern ekonomi özelliklerine sahip olmayan kırsal ekonomi ağırlıklı toplumlardır. Ekonomik gelirin kaynağı tarımdır ve toplumdaki yöneticilerde toprak sahipleridir. Modernleşme sürecini başlatacak olan elitler de bunlar arasından çıkacaktır. Daha sonraki safha hazırlık safhasıdır, bu aşamada durağan toplumu modern anlamda hareketli toplumlar haline getirmek için batıdaki kurumlar ve fikirler ithal edilir modern ekonomik kurumların altyapısı da bu aşamada ithal edilir. Endüstri yatırımlarına geçilmeye başlanır.

Kalkınma iktisatçılarına göre kalkınmada en belirleyici faktör ekonomik gelişmedir. Hatta bazı kalkınma teorisyenlerinin modernleşmenin sanayileşme üzerinden ekonomik kalkınmaya bağlandığı görülmektedir. Her iki kavramı birbirine yaklaştıran faktör sanayileşmedir. Bendix‟in yaptığı tanıma göre sanayileşme, “devamlı bir şekilde sürdürülen tatbiki ilmi araştırmalara ve enerji kaynaklarına oturtulmuş bir teknolojinin neden olduğu iktisadi değişmelerdir (Bendix, 1995:99).” Sanayileşmenin neden olduğu değişmeler, modernleşme ve kalkınma kavramlarının neredeyse eşanlamlı kullanımına neden olan üç ortak referans noktasını birbiriyle ilişkilendirmektedir. Bu manada, sanayileşme sürecinin doğrudan ve dolaylı etkileri, modernleşme ve kalkınma kavramlarının kapsamında yer almakta ve her iki kavramın içeriklerini birbirine yaklaştırmaktadır.

Sanayileşmenin, modernleşme ve kalkınmayı birbirine yaklaştıran etkisini ve yarattığı sonuçları, Appelbaum tarafından özetlenen bileşimde çok açık olarak görmek mümkündür (Appelbaum, 1984:41). Moore tarafından genel çerçevesi çizilen bu bileşimin öğeleri, kalkınma iktisadı ve modernleşme kuramları kapsamında yer alan teori ya da modellerde açık veya örtülü ön kabuller olarak yer almaktadır. Sonuç olarak denilebilir ki, modernleşmenin ve kalkınmanın geleneksel olandan modern olana geçişi ifade ettiği düşünülürse ve bu geçiş sonucunda gelenekselin moderne benzeyeceği

29

kastediliyorsa, bunu gerçekleştirecek en önemli unsurun sanayileşme olduğu düşünülebilir.

Öte yandan Kalkınma olgusunun tarihi gelişimine bakıp da onun anlambilimsel çözümlemesini yaptığımızda karşımıza çıkacak olan kavram azgelişmişliktir. Bu kavram ise daha çok ABD yardımları ile birlikte gündeme gelen bir kavramdır. Kavram ilk kez 29 Ocak 1949 tarihinde Truman tarafın kullanılmıştır. Azgelişmişlik kavramını ilk kullanan Truman olmasa da onun yaygınlaşmış bir kavram olarak akademik literatürde yer almasını sağlayacak şekilde kavramı şöhrete kavuşturan Truman oldu.

Kavram setinin ilk kullanımı da Cemiyeti Akvam sözleşmesinin ana sözleşmesinde yer almaktadır. Kullanılan kavram azgelişmişlik değil geri kalmışlıktır. Geri kalmış ekonomilerin gelişmesi için de kalkınma/gelişme kavramı yine aynı sözleşmede kullanılmıştır. Başkaya‟ya (1994:25) göre burada hem kalkınma hem de kalkınmanın karşıtı olan kalkınmamışlık kavramları kullanılmıştır. Sözleşmede, “bu halkların refahı ve kalkınması uygarlığın kutsal misyonunu oluşturur” denilmiştir.

BM Kalkınma on yılı Başlıklı Belgede Kalkınma olgusuna değinilmekte ve ekonomik gelişme ile sosyal gelişme birleştirilmekteydi. Raporda Şu İfadeler yer alacaktı:

Azgelişmiş ülkeler sorunu sadece büyüme ile değil kalkınma ile de ilgilidir. Kalkınma; büyüme artı değişimdir (eklendi), Değişim ise ekonomi, nicelik ve nitelik ile ilgili bir süreç olduğu kadar toplum ve kültür ile de ilgili bir süreçtir… Halkın günlük yaşam kalitesinin iyileştirilmesi en önemli hedef olmalıdır (Estavo, 2007:29)

Tüm bu toplumsal hedefler ise ancak ekonomik gelişme ile sağlanabilecektir. Tam da bu nedenle kalkınma doğal olarak ekonomik büyümeyi de içermek zorundadır. Bu da GSMH ve Kişi başına gelir gibi ölçülebilir nicel unsurları içermek durumundadır. Dolaysıyla kalkınma mal ve hizmetlerin artan ölçüde akımına yansıyan, maddi refahta, kendini besleyen sürekli bir iyileşme olarak varlık bulması gereken bir olgudur. Meseleyi böyle ele alacak olursak kalkınmış ülke ise daha fazla sermaye, emek ve kullanışlı doğal kaynakları işlemek için potansiyel reçeteleri olan veya bu reçeteye dayanarak öncelikli olarak ekonomik bir büyüme sağlayan ve bununla bağlantılı olarak sosyal seviyeyi de ileriye götüren elindeki bütün kaynakları mevcut nüfusunu daha yüksek bir yaşam standardına ulaştırmak için kullanan ülke olarak tanımlanabilir.

30

Modernleşme, çağdaşlaşma, sanayileşme ve benzeri toplumsal değişimi ifade eden kavramlar da olduğu gibi, kalkınma kavramının tanımı da toplumların değişim veya gelişim çizgilerinin açık, anlaşılır ve tek düze olmamasından dolayı her yerde geçeli bir şablona sahip olmak durumunda değildir. Bundan dolayı her ülkenin kendi iç potansiyelini harekete geçirerek bir ekonomik gelişme kaydetmesi için içsel kalkınma/büyüme tezi bugün geçerli kabul edilmektedir.