• Sonuç bulunamadı

1.4. DEVLETÇİLİK, LİBERALİZM VE PLANLAMA İLİŞKİSİ

1.4.4. İvedili Plan ve Türkiye İktisadi Kalkınma Planı (Vaner Planı)

Tarıma dayalı bir yapı benimsenirken devletin rolüne de daha az vurgu yapılmaya başlanmıştır. 1946 yılında hazırlanmış olan İvedili Kalkınma Planı‟dır. Temel özelliği ülke kaynaklarının nasıl en dengeli şekilde kullanılacağını göstermesi ve ekonomide sanayileşmeye birincil derecede önem vermesidir. Marshall yardımlarından pay alabilmek amacıyla 1947 yılında İktisadi Kalkınma Planı ya da Vaner Planı olarak bilinen yeni bir çalışma hazırlanmıştır (Övgün, 2010:181). Cumhurbaşkanı İnönü‟nün bütün çabalarının savaş dışında kalmaya yöneldiği İkinci Dünya Savaşı‟nın sıkıntılı ortamında, uzun vadeli ekonomik kalkınma endişeleri zorunlu olarak geri plana itildi. Ancak, savaşının sona ermesinin hemen ardından (Kansu, 2004:28) 1947 Kalkınma Planı'na, planı hazırlayan grubun başkanı Kemal Süleyman Vaner'den dolayı "Vaner Planı" da denilmektedir.

1947 yılında hazırlanan Kalkınma Planı daha değişik bir yaklaşım ve bambaşka bir mantık getirecektir. 1947 Planı'nın yeni bir kalkınma ideolojisi ürünü olduğunu söylemek istiyorum (Esasen, her plan, hatta her proje bir ideolojiye yaslanır ve onu

59

doğru dürüst yansıtır!). Bir metin olarak (lafzen) uygulanmamış olsa bile, yaklaşım olarak (ruhen), öncelikleri ve ağırlıkları açısından bu "plan", 1948-60 Döneminin ex- ante bir belirleyicisi, bir fotoğrafıdır. Ben bu düşüncemde ısrar ediliyorum (Günçe, 1981:122).

Aslında, 1947 Planı da bir makro plan niteliğinde değildir. Denilebilir ki, nasıl 1930 planları birer "projeler koleksiyonu" idiyseler, 1947 planı da bir "sektörler koleksiyonudur".(Günçe, 1981:124).

Ne var ki, gerek İkinci Dünya Savaşı‟nın ardından oluştan uluslararası konjonktür, gerekse bu konjonktürün Türk siyasal hayatına yaptığı etkiler, planda öngörülen yaklaşımının hayata geçilmesi açısından pek elverişli değildi. Türkiye, Marshall Yardımı Programı‟ndan yararlanan devletler arasında yer almak istiyordu. Yardım veren ülkeleri ikna etmek için de, Türkiye ağırlığı tarım sektörüne kaydırmak ve özel sektöre ekonomi içerisinde daha net ve güvenceli bir yer vermek durumundaydı. Ilımlı devletçiler DP‟yi kurduktan sonra, CHP kendini yeni koşullara uydurmak zorunda hissetti. Böylelikle CHP hükümeti 1946 planının yerine, ağırlığı tarım sektörüne veren ve çok daha az devletçi hükümler içeren yeni bir plan hazırladı. 1947 yılında hazırlanan planda, Türkiye‟de bir türlü uygulanamayan pek çok plandan biri olarak kaldı. Bunula birlikte, CHP‟nin ekonomik politikalarında yenileşmeye öncülük etmek konusunda DP ile yarışmakta kesin kararlı olduğunu göstermesi açısından planın önemi büyüktür (Buğra, 2013:173).

Bu dönemde özel sektörün birikimlerinin yüksek vergilere maruz kalması, orta ve alt kesimin kanunlar ile ezilmesi, devletin savaştan etkilenen halkı korumak için ortaya koyduğu uygulamalar ve son olarak da devletin varlıklarını silahlanma ve uzun süren askerlik dönemleri için harcaması sonucu ülkede yatırım yapacak bir kamu gücü kalmamıştır. Uzun askerlik süreçlerinden doğrudan etkilenen tarım üretimi, kesintiye uğramış ülkede yükselen tarım fiyatları sonucu devlet tek fiyat uygulamasına geçmiş ancak bu uygulama sonucu da karaborsacılık ortaya çıkmıştır. 1946 yılında ihracat ve döviz gelirlerini arttırmak için yapılan %116 oranındaki devalüasyon bile ülkede herhangi bir sorunu çözmemiş, halkı daha da olumsuz etkilemiştir. Açıkçası bu ekonomik göstergeler doğrultusunda ülkenin kalkınma ve halkın en azından temel gıdalara makul fiyatlarla ulaşması ve zarar görmemesi için ülkenin dış yardımlara

60

ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Ancak burada sermayedar kesimin çok fazla zarar görmediğini belirtmek gerekir. Zira Savaş sırasında tarım ürünleri ve hammadde ihracatının rekor düzeylere varmasının yanı sıra içerideki yüksek enflasyonist ortam, özel sermaye birikiminin büyük boyutlara varmasına neden olmuş, savaş koşullarının getirdiği kısıtlamalar ve korumacı dış ticaret politikası sonucu ortaya çıkan kıtlık rantları devletten çok özel kesim için kaynak birikimi sağlamış (Doğruel v.d. 1990:31), eli güçlenen özel kesim de devlete baskı yapabilecek gücü eline geçirmiştir. Hatta bu dönemde Milli Koruma Kanunu ile olağanüstü koşullarda fiyatların saptanması, özel işletmelere el konulması, zorunlu çalıştırma gibi hükümette ekonomiye doğrudan müdahale etme yetkisinin verilmesi orta ve üst kesimi oldukça rahatsız etmiş; Vaner Planı için adeta tüm sermaye sahipleri seferber olup planın hazırlanmasında etkin rol oynamışlardır.

1.4.4.1. Vaner Planı’nın Genel Hatları

Vaner Planı gerek hazırlanışta temel aldığı ilkeler gerek finansman gerekse de politika yönüyle önceki planlardan büyük farklılıklar göstermiştir. Gelişen ve globalleşen dünyaya uyum sağlama çabaları ışığında hazırlanmış bir plan olarak nitelendirilebilecek Vaner Planı, Türkiye‟nin kapitalist sisteme entegrasyonunda da Cumhuriyet‟ten sonra ilk adım olarak görülebilir. Vaner Planı‟nın temel özellikleri şu şekilde sıralanabilir:

 Plancılara, ana hedeflerle (gelişme hızı, strateji) ilgili açık ve kesin bir talimat verilmemiş, sadece kredi temini gayesiyle, dış ekonomilerde gelişmelerin dikkate alınması istenmekle yetinilmiştir.

 Tarım ve tarımla ilgili ulaşım ve enerji tesislerine öncelik verilmiştir.

 Sanayi yerine “yol ve vasıta ıslahı” başlığı altında tarım ve altyapı yatırımlarına yönelinmiştir.

 Kamucu bir anlayış yerine “hususi teşebbüslere tam serbesti ve emniyet” anlayışını öne çıkaran bir ilkesel çerçeve dahilinde hareket edilmiştir.

 “Devrin vasati teknik seviyesine” ulaşmak için yurtdışından makine alımına özel vurgu yapılmıştır.

 Ülkenin temel ihtiyaçları nokta atışıyla belirlenmemiş, plan 8 sektörlü geniş kapsamlı bir yapıda tasarlanmıştır.

61

 Sektörel bir plan olmanın ötesinde makro büyüklüklerle (milli gelir vs.) ilişki kurulmuş, ancak sektör hedefleri makro modelden çıkartılmamıştır. (Tekeli ve İlkin, 1981:16-18).

Planın temel çerçevesi doğrultusunda pek çok adım atılmış teknik seviye ve tarımda makineleşme çerçevesinde başta traktör olmak üzere ABD‟den yapılan ithalat döneme damga vurmuştur. Planın 1948-52 dönemi için öngördüğü 3,7 milyar liralık yatırım harcamasının yüzde 20,6‟sı doğrudan tarım işlerine, yüzde 43,7‟si ulaştırmaya, yüzde 16‟sı enerjiye, yüzde 14,1‟i ise tarımsal ürünleri değerlendirmek için kurulacak sanayi tesislerine ayrılması kararlaştırılmıştır. Bu açıdan planın tamamının neredeyse tarım sektörünü yoğunlaştığını söylemek mümkündür. Zira sanayi sektörünün plan içindeki %4 civarlarındadır.

1.4.4.2. Vaner Planının Getirdikleri

Planın dayandığı ana fikirlerden birisi, özel teşebbüslerin faaliyet göstermek istedikleri veya isteyecekleri sahalarda tam bir serbesti ve emniyet içinde faaliyet göstermelerini sağlamak ve fertler tarafından başarılabilecek her türlü iktisadi faaliyetlerin özel müteşebbisler ve sermayelere hasredilmesi prensibidir (Tezel, 2002:328). Fakat planın uygulanıp uygulanmamış olmasıyla ilgili sorunlar bu prensiplerin ne denli gerçekleştirildiğini de şüpheye gark etmektedir.

Vaner Planı‟nın BBYSP‟den farklı olarak sanayi sektörü yerine tarıma odaklanması ile ülkenin genel kalkınma stratejisi tarım temelli olarak değişmiş; aynı zamanda büyümenin ana etmeni de tarım sektörü olmuştur. Plan uygulanmamış dahi olsa 1945-1950 döneminde ekonomide kayda değer bir ilerleme gözlemlenmiştir. Bu tarihler arasında GSMH %66,3 artmış, GSMH içinde tarımın payı %41‟e yükselirken endüstrinin payı %13,1‟e düşmüştür (Sencer, 1991:32).

1.4.4.3. İvedili Plan

Türkiye iktisat tarihi açısından 1946 İvedili Sanayi Planı‟nın üç temel açıdan önemi vurgulanmalıdır: İlk olarak bu Plan, 1930‟lu yıl arda gündeme gelen sanayi planlarının bir devam niteliğindedir. Tıpkı Birinci Beş Yıllık Sanayileşme Planı ve İkinci Beş Yıllık Sanayileşme Planına‟nda olduğu gibi uluslararası ihtisaslaşmanın dışında bir sanayileşmeyi hedeflemekte, kalkınmada sürükleyici sektör olarak sanayiyi

62

görmektedir. İkinci olarak bu Plan, “Kadrocu Planlama” anlayışının somut bir örneğidir. Plan, Kadro hareketinin iki önemli ismi, Şevket Süreyya Aydemir ve İsmail Husrev Tokin tarafından hazırlanmıştır. Üçüncü olarak, 1946 İvedili Sanayi Planı Türkiye‟nin kalkınma serüveninde bağımsız bir sanayileşme (kalkınma) ile dışa bağımlı ve tarıma dayalı bir gelişme arasındaki bir yol ayrımını göstermektedir.

Türkiye‟nin 1930‟lu yıllardaki sanayileşme deneyimi azgelişmiş bir ekonomide devletin planlama yolu ile ekonomiye müdahale ederek uluslararası ihtisaslaşmanın dışında önemli sanayileşme atılımlarının gerçekleştirilebileceğini ortaya koymuştur.

1946 İvedili Plan‟da öngörülen harcamalarla ilgili tartışmalar sürerken, hükümet 1947 Şubatında daha çok özel kesim yanlısı bürokratlardan oluşan bir komisyona, komisyon başkanı İktisat Vekaleti Başmüşaviri Kemal Süleyman Vaner‟in adıyla Vaner Planı diye anılan 1947 Türkiye İktisadi Kalkınma Planı‟nı hazırlattı (Kepenek ve Yentürk, 2000:91). Bu dönemde Türkiye‟ye gelen ABD‟li uzmanlar, savaştan çıkmış Avrupa‟nın gıda maddeleri ihtiyacının karşılanmasında, tarımda karşılaştırmalı üstünlüğü olduğu iddia ettikleri Türkiye‟ye büyük işler düştüğünü söylüyorlar. Türkiye‟nin tarıma, hafif sanayiye öncelik veren bir kalkınma politikası uygulayarak daha çabuk ve kolay kalkınacağını telkin ediyorlardı. Bu uzmanlar dış kredi çevrelerinin sözcüsü gibi davranıyorlardı. 1947 Planının hazırlanmasında ve savaş sonrası ekonomi politikasının oluşturulmasında bu uzmanların öğüt ve önerilerinin etkili olduğu söylenebilir (Toy, 2009:41-42).

1946 İvedili Plan‟da öngörülen harcamalarla ilgili tartışmalar sürerken, hükümet 1947 Şubatında daha çok özel kesim yanlısı bürokratlardan oluşan bir komisyona, komisyon başkanı İktisat Vekaleti Başmüşaviri Kemal Süleyman Vaner‟in adıyla Vaner Planı diye anılan 1947 Türkiye İktisadi Kalkınma Planı‟nı hazırlattı (Kepenek ve Yentürk, 2000:91). Bu dönemde Türkiye‟ye gelen ABD‟li uzmanlar, savaştan çıkmış Avrupa‟nın gıda maddeleri ihtiyacının karşılanmasında, tarımda karşılaştırmalı üstünlüğü olduğu iddia ettikleri Türkiye‟ye büyük işler düştüğünü söylüyorlar. Türkiye‟nin tarıma, hafif sanayiye öncelik veren bir kalkınma politikası uygulayarak daha çabuk ve kolay kalkınacağını telkin ediyorlardı. Bu uzmanlar dış kredi çevrelerinin sözcüsü gibi davranıyorlardı. 1947 Planının hazırlanmasında ve savaş sonrası ekonomi

63

politikasının oluşturulmasında bu uzmanların öğüt ve önerilerinin etkili olduğu söylenebilir.

1946 İvedili Sanayi Planı da aslında alınması planlanan Marshall yardımlarıyla koordineli olarak hazırlanmış bir plan olarak görülebilir. Nitekim Türkiye, 1947‟de Truman Doktrini ve 1948‟de Marshall Yardım Programı çerçevesinde ABD‟den yardım almıştır.