• Sonuç bulunamadı

2. POSTMODERN TÜKETİME ZEMİN HAZIRLAYAN TEMEL

2.6. Moderniteden Postmoderniteye Kimlik Biçimlerinin Değişmesi

Modern dönemin birbiriyle bağlantılı olan en önemli iki özellik rasyonalite ve sekülerleşmedir. Rasyonelleşme, modern dönemde kimliğin oluşumunu etkilemiştir; çünkü rasyonelleşmeyle birlikte bireyler kendi kimliklerini tayin eder hale gelmişlerdir. Bu dönemde akıl, “araçsal akıl” olarak algılanmıştır. Buna göre insan araçsal aklını dünyayı sadece ondan istifade etmek için kullanmaktadır. Bununla birlikte insansal sadece fiziksel çevreleriyle değil, toplumsal ilişkilerini de araçsallık temelinde kurmuş, dolayısıyla etkileşim içerinde bulundukları insanları da meta olarak görmeye başlamışlardır. Rasyonelleşmeyle birlikte modern dönemde kimlik oluşumunu etkileyen bir diğer unsur da sekülerleşmedir. Sekülerleşmeyle birlikte bireyler, evreni ve toplumu yorumlarken, kendi rasyonel değerleri doğrultusunda hareket etmişlerdir. Kutsal olan ne varsa dünyevileşmiştir. İnsanlar korkularından arınmış ve çıkarları doğrultusunda hareket etmeye başlamışlardır.

Tüm bunlar beraberinde bireyselleşmeyi de getirmiştir. Çünkü aydınlanmanın akılcılaşma eğilimi, bireyi “anlam, hakikat ve hatta gerçekliğin yaratıcısı” olarak yüceltmiş; bu da birey de radikal bir bireyciliğin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Öyle ki bu bireyselleşme de bireyin kendi kimliğini oluşturmada kendisinin temel belirleyici olması sonucunu doğurmuştur (Göktolga, 2012, s. 90- 94).

Modern dönemde kimliklerin geleneksel döneme oranla hazır halde sunulması, modern insanın çok kimlik arasında seçim yapması zorunluluğunu

getirmiştir. Bu da beraberinde kişinin seçtiği kimliği kabul edilebilir olmasını sağlamayı da getirmektedir (Kellner, 2001, s. 196). Modern dönemin temel belirleyicilerinden kapitalist üretim tarzı da kimlik oluşumu üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Üretime odaklı sanayi ortamı koşulları beraberinde rekabeti ön planda tutmuş, dostluk ve dayanışma gibi kavramların yok olmasına neden olmuştur.

Kapitalist ekonomik düzenin beraberinde getirdiği kentsel yaşam modern bireyin birden fazla statüye sahip olması sonucunu doğurmuştur. Bu durum bireyi farklı sosyal rollere adapte olmak zorunda bırakmış, birey kendi içinde gerilimler, çatışmalar yaşamaya başlamıştır (Dunn, 1998,s.56). Kapitalist üretim tarzının kimlikler üzerindeki belirleyiciliğinin en önemli özelliği de kitlesel üretimdir. Kitlesel üretim beraberinde kitlesel tüketimi getirmiş bu da aynı ya da benzer malların tüketilmesini, bunun sonucu olarak da benzer veya aynı kişiliklerin edinilmesi ortaya çıkmıştır. Kapitalist üretimin kimlikler üzerindeki bir diğer önemli belirleyiciliği ise sebep olduğu yabancılaşmadır. Marksist yaklaşıma göre kişinin yabancılaşmasının sebebi ekonomiktir. Çalışan insan doğa güçlerine karşı başarısını gösterecek ve özgürleşecektir. Oysa kapitalist düzende çalışan insan emeğinin efendisi değil kapitalist düzenin kölesidir. Bu durumda kişi emeğine ve emeğinin yarattığı ürünlere yabancılaşmaktadır. Ekonomik yabancılaşmayı sosyal yabancılaşma takip eder. Çalışan sınıf emeğine sahip olmadan çalışırken, kapitalist sınıf başkasının emeğinin yarattığı değerlere sahip çıkar. Böylece her iki sınıf da emeğine ve emeğinin yarattığı değerlere sahip çıkamaz.

Modern kimliğin oluşmasında ulus devlet örgütlenmesinin payı büyüktür. Devlet merkezi konumunu sürdürebilmek için tüm toplumsal kimlikleri vatandaşlık potasında eritmiş ve etnisite, ırk ve alt kimlik gibi unsurların kamusal alana yansımasını sınırlandırmıştır. Bu bağlamda türdeş bir bütün oluşturdukları düşünülen vatandaşlara “farklılık” değil “aynılık” esasında yaklaşılır (Göktolga, 2012, s.97).

Postmodern dönemde kimlik, kişinin gerçeklikle, kendisiyle ve toplumla olan ilişkisi çerçevesinde incelenmelidir. Dunn’a göre, postmodern kavramı, savaş sonrası Batı toplumunun kimlik sorunsalını anlaşılabilir hale getirme çabasıdır (Dunn,1998, s. 2). Birey, gerçekliği kendi istekleri ve kararları doğrultusunda üretmeye eğilim göstermektedir (Funk,2009,s.236). Postmodern anlayışta gerçeklik bireyden ayrı bir şey değildir. İhtiyaçlarımızın, duygularımızın, yaşadığımız sosyal

durumdur. Bu da postmodern kimliklerin temel belirleyicilerinden olmuştur. Gerçekliğin bireyin kendisi tarafından belirleniyor olması, gerçekliğin kurgulanan gerçeklik biçimini alması sonucunu doğurmuştur. Bu durum Baudrillard’ın ifadesiyle” hipergerçeklik” olarak da adlandırılabilir. Hipergerçeklikler, yani simularklar gerçeğin yerini o kadar almışlardır ki, artık gerçeklik değil hipergerçeklik tercih edilmektedir (Baudrillard, 2006,s.15).

Özünde merkezsizleşmiş ve parçalanmış halde olduğu kabul edilen postmodern kimlik, birçok noktada modern kimlik özelliklerinin derinleşmesi, ilerlemesi, etkinliğinin artması sonucu ortaya çıkarken (Kellner, 2001, s.189) bazı noktalarda da modern kimlikten kopmalar ve farklıklar üzerinden inşa edilmektedir.

Postmodern dönemde tüketim kalıplarındaki değişimin temel unsurlarından biri de “tüketilen”in değişmesidir. Bu dönemle birlikten artık tüketilen şey meta olmaktan çıkmış; gösterge, bilgi ve imaj tüketimi olmaya başlamıştır. (Dunn,1998,s.66). Artık pazarlar ağlarla, müşetiler ve satıcılar da hizmet sunucuları ve kullanıcılarla yer değiştirmiştir. Küresel etkileşimin artmasıyla bireyin karar alma süreçlerinde de seçenekler artmış, bu durum da bireyin hayat tarzı seçimlerini daha fazla gözden geçirmesi sonucunu doğurmuştur (Giddens, 2010,s.16).

“Sürekli değişerek çoklu kimlikler edinen ve bu yönde davranışlar geliştiren tüketicinin beklentilerine yanıt verebilecek postmodern pazarlama uygulamaları da daha önceden uygulanan kitlesel üretilenin kitlesel pazarlamasından farklılaşmaktadır. Ürünler ve markaların imajları ile kendi imajını ve kimliğini oluşturmaya çalışan tüketici için ürünün kendisinden çok yaratılan sanal gerçeklikler ve imajlar önem taşıdığından postmodern pazarlama uygulamalarında pazarlama iletişimi planları yapılırken bu nokta da göz önünde bulundurulmaktadır”(Gencer, 2006,s:347).