• Sonuç bulunamadı

2. SİNEMA VE DİN

2.3. TİCARİ SÖMÜRÜ ARACI OLARAK DİNİ (HAZRETLİ) FİLMLER

3.1.2. Minyeli Abdullah

“Minyeli Abdullah”, Yücel Çakmaklı’nın 1989 yılında çektiği Türk sinemasında Milli sinema akımı olarak bilinen akımın temsilcisi bir filmdir. Türk sinemasında dini filmler olarak anılan ve bu filmlerin bütün ögelerini anlatı yapısında barındırması nedeniyle Minyeli Abdullah, Türk sinemasındaki dini film kavramını tam anlamıyla karşılayan bir eserdir. Doksanlı yıllarla birlikte dini filmlerin konusunda değişimler olmaya başlamıştır. Milli sinemanın ilk örneklerinde gördüğümüz sonradan hidayete eren gençler yerine, artık İslami kesimin sorunlarını anlatan filmler çekilmeye başlanmıştır. Minyeli Abdullah filmi de bu değişimin öncüsü ve en etkili dini filmlerden sayılabilecek bir filmdir. “Şerif Mardin’e göre Minyeli Abdullah, kişinin anlam dünyasına biçim verme sürecinde anlatının ve ideal bir İslami yaşam biçiminin ne olabileceğini gösteren popüler bir örnektir” (www.dunyabizim.com). İslami kesim yazarlarından olan Hekimoğlu İsmail’in aynı adlı romanından uyarlanan Minyeli Abdullah filmi, yazarında kitabın arka kapağında bahsettiği gibi, o dönem İslami bir kitap okuyanın hapse atıldığı bir süreci, film başından sonuna kadar kitap okumaya verdiği önemle eleştirir. Türk sinemasında gerçek bir din adamı temsilini yansıtan film, gerçek olmayan temsillerin Türk sinemasında sürdüğü hâkimiyet karşısında, gerçek hayatta karşılığı olan bir temsille büyük bir başarı sağlamıştır. Minyeli Abdullah, başkarakterin İslami bir kimlik kazanma uğraşıyla edindiği İslami bilgiyi yaşaması ve etrafındaki insanlara bu bilgiyi anlatması esnasında yaşadığı zorlukları anlatan bir öyküdür.

Filmin Künyesi:

Yönetmen: Yücel Çakmaklı Senaryo: Bülent Oran

126 Yıl: 1989

Filmin Oyuncuları: Berhan Şimşek, Perihan Savaş, Nazan Saatçı, Haluk

Kurdoğlu, Can Özsobay

Filmin Konusu: Filmin hikâyesi, Mısır’ın İngiliz işgali altında olduğu

yıllarda Kral Faruk yönetiminin hâkim sürdüğü dönemde geçmektedir. Küçük yaşta babasını kaybeden ve hayatı ekonomik sıkıntılarla geçen Minyeli Abdullah, dinine düşkün, ahlaklı, etrafınca sevilen bir karakterdir. Lise yıllarında tarih öğretmeni ile arasında geçen hoş olmayan bir olaydan sonra utancından okulu bırakmak zorunda kalmıştır. Ama kitap okumak onun en büyük sevdasıdır. Ekonomik sıkıntılar yaşayan Abdullah, daha sonrasında; çıraklık, garsonluk, hamallık ve matbaada baskı için kitap hazırlığı yapmak gibi işlerde çalışmaya başlar. Bir gün matbaada kitap tahsis işiyle uğraşırken, ilim ve kültür dergisi Fecri Sadık dergisinin tahsisinde dönemin saygın fikir ve düşünce insanı olan Sabri Sadık Beyin makalesindeki hataları fark etmesiyle Sabri Beyle tanışır. Abdullah’ın Sabri Beyle tanışması, onun İslami ilmini geliştirmesini sağlar ve Sabri Beyin yardımıyla Kahire Su İşlerinde şef olarak yeni bir işe başlar. Annesinin dileği üzere çocukluk arkadaşıyla evlenerek Kahire’de hayatlarını İslami değerlere göre yaşamaya çalışmaktadırlar. Evinde yaptığı sohbetlerle İslam’ı öğrenmek isteyenler İslam’ı anlatan Abdullah, komşusunun polise giderek; “Abdullah’ın evinde sık sık ayin yapılıyor, bu gecede toplandılar gericiler” diye şikâyet etmesi üzerine evini polis basar ve tutuklanır. Hapishaneye atılan Abdullah, işkencelere maruz kalır ve dini bir örgüt kurup Kral Faruk yönetimini yıkıp şeriat yönetimi getirmekle suçlanır. Bundan sonraki süreçte Abdullah’ın etrafındaki herkes onlardan kaçar. Eşinin babası kızına baskı yaparak boşandırtır. Abdullah idamla yargılanırken ihtilal olur ve serbest kalır. Oğlunun özlemini çeken annesi, oğlunun geldiğini görünce dayanamayıp vefat eder. Ailesine gidemeyen Abdullah, hamallık yaparak ve İslam’ı anlatarak yaşamaya başlar. Sonunda mucizevi bir şekilde ailesiyle karşılaşır.

127

Görsel 2. Abdullah’ın evine gelen misafirlerle sohbet ettiği sahne 3.1.2.1. Minyeli Abdullah Filmindeki Din Adamı Temsili

İngiliz işgali altında yaşayan Mısır’da, toplumsal yapı değişmeye başlamıştır. Osmanlının son mirasçısı olan Kral Faruk döneminde geçen öyküde, Mısır’da artık İslami değerlere gerektiği önem verilmemektedir. İnsanlara İslam anlatılmamaktadır. Gençler modernizmin ve İngiliz sömürüsünün getirdiği ideolojik rüzgâr etrafında savrulmaktadır. Abdullah’ın kızı Hatice’nin filmin devamı olan ikinci kısmında; “arkadaşlarım İngilizleri taklit ediyorlar, ama ben İslam’ı seviyorum” sözü, yaşanan çöküşün ve en çarpıcı ve gerçekçi ifadesi olmuştur. Yönetmen filmde birçok sahnede bu yozlaşmanın nedenini, Müslümanların İslam’ı yaşamaktan uzaklaşmasına bağlamaktadır. Ayrıca Mısır’daki bu sorunlardan yola çıkarak Türkiye’de gerçekleştirilen 28 Şubat darbesinin eleştirisi de yapılmaktadır. Başörtüsüyle eğitim yasağının getirilmesi, Kur’an eğitiminin yaş sınırına takılması, dini sohbetlerin yasaklanıp, sohbet yapılan evlerin basılması, Abdullah’ın evinin basılmasıyla eleştirilmiştir. O zamanlarda Müslümanların yaşadığı sıkıntılar, filmdeki Abdullah karakterinin çektiği zorluklarla eleştirilmiştir. Filmde temsil edilen din adamı karakteri de, yozlaşan bir İslami kültürün içinde yaşan din adamının İslam’ı yaşayabilme ve yaşatma mücadelesini vermektedir.

Minyeli Abdullah filminde, iki din adamı temsili bulunmaktadır. Birincisi filmin başkarakteri olan Abdullah’tır. Abdullah, modern bir kıyafet içerisinde, başında o dönemde herkesin kullanmış olduğu fesi, üzerinde ceket, gömlek ve pantolonu ile kısa bakımlı siyah sakalı, ilk bakışta insana güven veren tipiyle Türk

128

sinemasında çizilen din adamı temsilleri içerisinde en gerçekçi olan temsillerdendir. İkinci din adamı temsili ise, dönemin saygın fikir ve düşünce insanı Sabri Sadık beydir. Sadık beyde, Abdullah gibi bakımlı ve güzel giyimli bir Osmanlı beyefendisidir. Onunda ilmi çok yüksektir. Kurdukları sohbet meclislerinde arkadaşlarıyla birlikte İslam sohbetleri yapmaktadırlar. Türk sinemasındaki ötekileştirilen şeyhlerin aksine o nur yüzlü, bakımlı beyaz sakallı, insana huzur veren bir din âlimi olarak temsil edilmiştir. Yine klasik Türk sinemasındaki, dini kendi çıkarları için kullanan yobaz din adamı karakterlerinin tersine Abdullah karakteri tam anlamıyla gerçek bir Müslüman din adamıdır. İslam’ı savunmayı bırakması durumunda özgürlüğünü kazanacağı, aksi takdirde idam edileceğiyle tehdit edilmesine rağmen “bin tane başım olsa, her gün birini kesseniz yine de İslam’dan dönmem” ifadesiyle dini kalbinde yaşayan gerçek bir dindar olarak izleyici nezdinde yüceltilen bir temsildir. Üfürük ve muska gibi hurafeler yerine bol bol kitap okuyan bir din adamı temsilidir.

Minyeli Abdullah, Mısır’daki çözülmeden hareketle Osmanlının dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan İslami hareketlerin karşılaştığı engelleri, gerçekçi ve ideal bir din adamı karakteri ile anlatan bir yapımdır. Türk sinemasındaki olumsuz ve gerçekçi olmayan din adamı karakterine, İslam’ın hak ettiği değeri veren onu en ideal şekilde temsil eden, toplum içerisinde rahatlıkla gözlemlenebilecek gerçekçi bir alternatif getirmiştir. Abdullah, işkence gördükten sonra çıkarıldığı mahkeme tarafından devletin yönetimini yıkmak ve şeriatla değiştirmek için gizli cemiyet kurmakla suçlanır. Fakat “ben sadece Müslümanım, dini ve insani sohbetler yaparak İslam’ı öğrenmeye ve öğretmeye çalışıyorum” diyerek Müslümanların yaşadığı sıkıntıları çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. Abdullah, yaşadığı sıkıntılara rağmen, düştüğü hapishanede İslam davasını sürdürmeye devam eder ve hapishanedeki katilleri bile ıslah etmeyi başarır. Bu durumu gardiyanın af geldiğini söylediğinde, koğuştakilerin hep birlikte “Allahû Ekber” diyerek tekbir getirmeleri yansıtmıştır.

Filmde kültürel yozlaşmanın oluştuğu sosyal ortama da eleştiriler getirilmiştir. Abdullah’ın şeriatçı olarak suçlanmasından sonra, komşuları da dâhil kimse evlerine gelmemiş, onlara yardım etmemiştir. Toplumun değişen din anlayışı Abdullah’ın davranışlarını onaylamayan kayınpederinin “camiler açık, hocalar vaaz ediyor” sözleriyle ve komşularının onlardan uzaklaşmasıyla

129

eleştirilmiştir. Siyasi bir baskının olduğu ortamda insanlar inançlarını özgürce yaşayamamaktadır. Toplum üyeleri, dini inançlarını özgürce savunmanın başlarına iş açacakları duygusu ile sindirilmiştirler. İslami bir hareket olgusuna karşılık toplum bastırılmaya çalışılmaktadır. Dini yaşama biçimini bireysel bir boyuta indirgemeye çalışılmaktadır. Polis müdürünün ilerleyen zamanlarda çıkabilecek olası bir İslami hareketi kastederek söylediği “birini asacaksın ki ilerleyen zamanlarda bu tür bir başkaldırıya kalkışacaklara örnek olsun” ifadeleri de iktidarın İslami bir örgüt yerine, dini bireysel yaşayan bir toplum arzusu filmde eleştirilmiştir. Abdullah’ı tutuklayan polisin “bizde Müslümanız” ifadesi yönetimin dini iradesini ortaya koyarken, şeriat istemenin ise idamla cezalandırılması aynı yönetimin dini bireyin maneviyatına indirgemesini ortaya koymaktadır.

Modern bir Müslüman din adamı karakterinin dinini yaşama ve yaşatma mücadelesi ve bu mücadelede karşılaştığı zorlukları anlatan Minyeli Abdullah filmindeki din adamı tiplemesi Abdullah, gerçek anlamda İslam’ı yaşayan, halkın hem kişiliğine hem de dini vasfına saygı duyduğu toplumun bir parçası olan gerçek bir temsildir. Tek amacı İslam’ı hak ettiği gibi yaşayıp yaşatmaktır. Okumak isteyen bir çocuğun okul masraflarını karşılaması, hırsızlık yapan bir çocuğu yanında yetiştirip kendi işini kurmasını sağlaması ile Abdullah, Müslümanın üstün ahlakını ve İslam’ın gerçek öğretisini ortaya koymaktadır. Bu açıdan filmdeki din adamı karakteri ideal bir temsildir.

Benzer Belgeler