• Sonuç bulunamadı

Minyatürde kullanılan Ağaç modellerinin detay çalışması

Çizim 7. Minyatürde kullanılan Ağaç modellerinin detay çalışması

(http://www.hatdergisi.com/HAT%20DERG%C4%B0S%C4%B0/e_kitap_hat.htm, 20.05.2014)

Çizim 8. Minyatürde kullanılan Ağaç modellerinin detay çalışması

Çizim 9. Minyatürde kullanılan Ağaç modellerinin detay çalışması

(http://www.hatdergisi.com/HAT%20DERG%C4%B0S%C4%B0/e_kitap_hat.htm, 20.05.2014)

Hintli, İranlı ve Türk sanatçılarının küçük resimlerini yapmak için kullandıkları boyalar bugün guaş dediğimiz bir çeşit zamklı, sulu boyalardı. Değişik incelikte fırçalar kullanırlardı. Bizim nakkaşların kullandıkları ince fırçalara da “tüy kalem” denirdi. Üç aylık yavru bir kedinin arka tüylerinden yapılan bu fırçalar güvercin kanadından alınmış ince bir kamışın ucuna bağlanır, bu kamış da tahta bir sapa geçirilirdi. Üstüne resim yapılacak kağıt Arap zamkı ile karıştırılıp üstübeç tozundan meydana getirilen bir sıvı ile

örtülür, bu kat kuruduktan sonra tüy kalemle desenler çizilir, sonra boyalar sürülürdü. Eski minyatürleri incelediğimiz zaman görürüz ki hem çizgi-desen, hem renk uyumları eşit önemde elemanlardır. Renkler belirli, az sayıdadır. Meselâ bir minyatür resimde kullanılan bej, altı renk vardır ve bunlar resmin değişik yerlerine serpiştirilmiştir. Boya yığınları önceden hazırlanmış, ressamın çalıştığı masanın önünde sıralanmıştır. Her rengin bir fırçası vardır, ressamın başlıca tasası bu renklerin kirlenmemesi, olanca şeffaflıklarıyla kağıda geçirilmesidir. Minyatür ressamının teknik çalışmasında gösterdiği bu titizlik, çabuk bozulan, çatlayan, su değdiğinde akan boyaların yüzyıllardan beri parlaklıklarını kaybetmemeleri sağlamıştır48

.Minyatür yapımında malzemelerin kullanımı, araştırılması her aşamasında titizlikle çalışıldığı anlaşılıyor.

Genel bir tanımlamayla yazma eserlerde anlatılan olayları görselleştirmek üzere yapılan kitap ve resimlerine minyatür denir. Minyatür terimi ortaçağ Avrupa’sında yazma kitapların bölüm başlarına yapılan tezhiplerde (süslemelerde) baş harfleri vurgulamak amacıyla kullanılan kırmızı boya minium’dan türetilmiştir ve söz konusu tezhipleri tanımlar. Daha sonraları Latince miniare kökünden türetilerek İtalyancaya miniatura, Fransızcaya miniature biçiminde geçip zamanla yazma kitaplardaki resimleri ifade etmek için kullanılan terim, Türkçeye Batı dillerinden girmiştir. Ancak Osmanlı dönemi kaynaklarında minyatür teriminin yerine tasvir veya nakış sözcüklerinin kullanıldığı görülür. Minyatür yapılırken renkler üst üste sürülür ve bunların birbirine karışmaması için suyla inceltilmiş toprak boyalar kullanılırdı. XIV ve XVIII yüzyıllar arasında bu boyaları sabitleyebilmek için içlerine taze yumurta sarısı katılırdı. Bunlarla birlikte yumurta sarısıyla hazırlanan boyalar kuruduktan sonra ikinci kez kullanılmamakta her kullanım için yeni bir boya hazırlama gerekliliğini doğurmaktaydı. Bu sebeple de her zaman içinde boyalara yumurta sarısı yerine suda eritilmiş tutkal karıştırılmaya başlanılmıştı: bu teknikte suda eritilmiş tutkalın içine bir damla pekmez yada iki damla üzüm suyu katılır, böylece boyalar kurusa bile istenildiğinde suyla eritilerek yeniden kullanılırdı. Minyatür yapımına uygun fırçalar, üç aylık beyaz kedi yavrusunun kıdı tüyünden yapılmış çok ince kıllı fırçalardır. Kağıtlar ise yumurtalı veya aharlı kağıtlardır, yumurtalı kağıtlar, yumurta akıyla bir miktar şapın sıvılaşıncaya kadar bir fincan içinde karıştırılıp kağıda sürülmesi ve kuruduktan sonra kuru ceviz veya ıhlamur ağacından çukur bir tahta üzerinde mührelenmesiyle elde edilir. Mührelenmiş, yani parlatılmış kağıda yapılan minyatür daha

48

parlak görülür. Aharlı kağıtlar içinde şekersiz nişasta içeren boza kıvamında bir karışım kullanılır, bu karışım kağıda sürüldükten sonra kurumaya bırakılır ve sonra kağıt mührelenerek işlem tamamlanır. Minyatür de işlenecek konu, eskiz olarak çok ince kıllı fırçalarla kiremit rengi boya veya sepya mürekkebi ile kağıda çizilir. Boyama işleminde önce altın sürülür sonra diğer renklere geçilir49

. Günümüzde iste teknolojinin gelişmesiyle farklı malzeme ve teknikler kullanılmaktadır.

Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki Türk minyatürlerinde sultan ve vezirlerin yaşamlarından alınan olayların, edebiyat yapıtlarındaki öykülerin, manzaraların ve portrelerin konu olarak seçildiği görülür. Bunlardan başka kitapları süsleyen tıp, hayvan bilimi, bitki bilimi, astroloji konulu minyatürler de bulunmaktadır50 .

2.2. MİNYATÜRÜN TARİHÇESİ

Mısırlılar kitapları için papirüs üzerine resimler yaptıkları, bugün Paris’te Louvre müzesinde bulunan astronomiye ait eski bir kitaptan anlaşılmaktadır. M.Ö.II nci asra ait olduğu tahmin edilen bu resimlerde büyük bir sanat kıymeti yoktur. Papirüs yaprakları üzerine pekiyi resim yapılmadığı için birçok eski milletler deri üzerine resim yapmışlardır. Deriye yazılmış ve resimlerle süslenmiş kitaplara diğer sade el yazmalarından fazla kıymet verildiği cihetle bunlar diğer el yazmalarından daha iyi muhafaza edildiğinden böyle resimli birçok eski Yunan ve Roma el yazmaları bulunmuş ve bunlar bugün Yunan ve Roma paleografisinin abidelerini teşkil etmiştir. Orta Asyada Turfan, Kuça, Kızıl ve saire gibi eski Türk şehirlerinde yapılan arkeolojik araştırmalar neticesinde de milattan birkaç asır öncelerine ait minyatürlü bazı el yazması kitaplar ve resimler bulunmuştur. Bu da gösterir ki minyatürün menşeini Türkler ve Çinlilerde aramak lazım gelir. Oralarda mühim keşifler yapan Aurel Stein Türkistan’daki nu kitap ve duvar resimleri ile İran ve Sasani resimleri arasında sıkı münasebetler bulunduğu neticesine varmıştır. Sasanilerin tarihinde Mani isimli bir ressama tesadüf olunur. Buna Yunanlar Menes ismini vermişlerdir. M.S.216 senesinde doğmuş olan bu sanatkar büyük bir deha sahibi idi. Resimde de fevkalade bir mahareti vardı. Çine seyahat etmiş ve oradan da birçok felsefe ve sanata dair bilgiler edinerek peygamberlik iddiasına kalmıştı. Bir mağaraya kapanarak bir sene kadar inzivada yaşamış ve tesis ettiği yeni din için yazdığı kitaba resimler yapmıştı ki bu kitaba

49 Mahir, Banu, Osmanlı Minyatür Sanatı, İstanbul 2012, s.15,16

50

Erteng-i Mani ismi verilmiştir. Mani bu resimli kitapla halkın bir kısmı kendi mezhebine süluk ettirmiş ve bu mezhebe Maniye (Fr.Manicheisme) ismi verilmiştir51

.

İslam kültüründe anıtsal resim sanatı yalnızca Emeviler döneminde, VII ve VIII. yüzyıllar arasında var olabilmiştir. Bu dönemde fethedilen yeni topraklardaki kadim kültürlerin yüzyıllar boyunca kökleşmiş resim gelenekleriyle temasa geçilmiş, bunun sonucunda da Kubbetü’s Sahra (691), Şam Emevîye Camii (705-721), Kusayr-ı Amrâ (711-715) ve Kasru’l Hayri’l Garbi (728) gibi dini ve sivil yapıların duvarlarına Geç Helenistik ve Sasani sanat geleneklerinin etkisini yansıdan natüralist tarzda resimler ve mozaikler yapılmıştır.

Buna karşın IX.yüzyılda bir değişim yaşanır; Kur’an-ı Kerim’de resmi yasaklayan kesin bir buyruk olmamasına rağmen bazı hadisler kıyamet günü geldiğinde canlı varlıkların resimlerini yapanlardan hesap sorulacağı ve onların cezalandırılacağı şeklinde yorumlanmış, yaratılmış varlıkların benzerlerini tasvir etmek bir anlamda Allah’ı taklit etmek sayılmıştır. Bu yorumların ardından resim yapımı konusundaki yasak kesinleşmiş, söz konusu dönemden itibaren yapı süslemesi niteliğindeki duvar resimler ve mozaikler yerlerini kitap resimlerine bırakmıştır. Abbasiler döneminden itibaren kitap resimlemeye başlanmasının sebebi resim yasağıyla çelişmeyen bir İslam düşüncesinin oluşmasına bağlanır. Mazhar Şevket İpşiroğlu İslam da Resim Yasağı ve Sonuçları adlı eserinde aydın çevrelerin ve İslam mistiklerinin, Yunan düşünürleri Plato’nun idealar teorisi ve Plotinus’un panteist ışık metafiziğiyle tanışmalarının kitaplar içinde yeni bir hayat alanı bulmasında etkili olduğunu belirtir.

Bununla birlikte Geç Abbasiler döneminde toplumdaki iktisadi yapının değişmesiyle birlikte ortaya çıkan yeni zengin ve tüccar sınıfı da resimli kitap üretiminin artışında etkin rol oynamıştır. Bu dönemde antik kaynaklı bilimsel eserlerin çevrileri yapılıyor, bu yoğun çeviri faaliyeti sırasında bir yandan da kitaplarda yer alan resimler soyutlaştırılarak kopya ediliyordu. Öte yandan, dönemin sevilen edebiyat kitapları tasvirlerle süslenir ve bu tasvirlerde filizlenen bu gelişmenin günümüze ulaşan en erken örnekleri XI. yüzyıla aittir.

İslam minyatürlerinde perspektiften arınmış, anatomik oranlardan ve ışık-gölge kurallarından sakınılarak oluşturulmuş üslubun, izleyen dönemleri etkileyecek nitelikte klasik bir kimliğe kavuşmasıysa, ancak XIV. yüzyıl sonlarında Azerbaycan ve Irak’ta

51

Celâyirlilerle (1339-1432) İran’ın Fars bölgesine hâkim olan Muzafferi (1353-1393) hanedanlığının hamiliğinde gerçekleşecektir52

.

İslam dünyasında el yazmalarının çok önemli bir yeri vardır. Hemen herkesin evinde Kuran’ın el yazma bir kopyası bulunması yanında, halka açık kütüphanelerde de çok değerli yazmalardan bol sayıda bulmak mümkündü. 1000 yılı dolaylarında, Kurtuba’daki halk ve üniversite kitaplıklarında 140.000 el yazması bulunuyordu. Aynı tarihlerde, Hristiyan Avrupa’sının en büyük kitaplığı olan Vatikan Kütüphanesindeki el yazmaların sayısı ise 1000’i bile bulmuyordu. Müslümanlar, onuncu yüzyıldan başlayarak, baskı tekniğini bilmekteydiler. Fakat, her zaman için bir el yazmaya, basılı olandan çok daha fazla değer vermişlerdir. Bu nedenle el yazmalarının hem yazı kısmında hem de minyatürlerinde en büyük incelik ve ustalığı ararlardı53

.

Böylelikle, yüksek kalitesini hiçbir zaman kaybetmeyen hat sanatı, hem zamanın zevki hem de Müslümanların onuncu yüzyıldan sonra kullanmaya başladıkları kusursuz kâğıtların yardımı ile teşvik edilmiş oldu. Aslına bakılırsa kâğıdı Avrupa’da ilk tanıtanlar on üçüncü yüzyılda İslamlar olmuş fakat Avrupa bundan ancak iki yüz yıl sonra yararlanabilmiştir. İslam sanatında resim yasaklanması olduğu için Kuran’ın hiçbir kopyasında minyatür görülmez ve süsleme olarak da yalnız geometrik desenler kullanılmıştır. Bunun sonucu olarak da minyatür sanatçıları ancak dini olmayan konularda ustalıklarını gösterebilmek için, hükümdar, yüksek dereceli yönetici ve varlıklı kişilerin yanında çıkabilmiştir.

Minyatür sanatının dikkati çeken ilk merkezleri Abbasiler ve Selçuklular zamanında Musul ve Bağdat’tı. Buralarda resimlenen ilk el yazmalar arasında; figüratif resimlere ağırlık veren Sasani ve Helenistik-Suriye üsluplu bilimsel araştırmalar baş sırayı alır. Öte yandan Herat’ta onuncu yüzyıl gibi erken tarihte, astronomi ile ilgili el yazmalarının minyatürlerle süslenmesine başlanmış bulunuyordu. Daha sonraları da hikaye ve masal kitaplarının minyatürlenmesine başlandı ki bu da minyatür sanatının gelişmesi bakımından önemli bir çalışma alanı açtı.

Bunlar arasında Bidpay (Beydeba)nın Kelile ve Dimne adlı yazması ile el-Hariri’nin Makamat (küçük hikayeler)adlı yazması özellikle dikkat çekidir ki burada

52 Mahir B., Ön.ver., 2012, s.16-17

53 Mandel Gabriele, Çev: Solmaz Turunç, İslam Sanatını Tanıyalım, İnkilâp ve Aka Basımevi, İstanbul, 1982, s.48.

minyatürler tekstin içine hiçbir zemin ve bordür yardımı olmaksızın resmedilmişlerdir54

.

Resim 28. Bir Suriye yazmasında Kelile ve Dimne'den betimleme; 1300-1325 civarı.

(http://tr.wikipedia.org/wiki/Kelile_ve_Dimne, 21.04.2014)

.

Resim 29. 15. yüzyıl Pers el yazması Kelile ve Dimne'den, (http://tr.wikipedia.org/wiki/Kelile_ve_Dimne, 21.04.2014)

Moğol istilasından sonra İslam minyatür sanatı büyük ölçüde, Çin’den alınma

54

model ve tekniklerin etkisi altında kaldı. Renklerin çeşitli tonları kuvvetli bir parlaklık verilerek kullanılmaya başlandı. Minyatürler sayfaya, hemen hemen hiç boş yer bırakmayacak şekilde çok süslü bordürlerle çevrili olarak yerleştiriliyordu. Moğol İlhanlılar zamanında Tebriz, Timurlular zamanında ise Şiraz ve Herat okulları minyatür sanatının en önde gelenleri arasındaydı. Bu okullarda çalışan sanatçıların en büyüğü ise Bihzad’dı. Herat’ta öğrenim gören Bihzad daha sonra Tebriz’e giderek çalışmalarını burada sürdürmüş ve aralarında Buhara okulundan Mahmud Mudhabib, Şah Tahmasb okulunun başı Sultan Muhammed ve ünlü Rıza Abbasi’nin de bulunduğu sayısız öğrenci ve taklitçisi kendisinden etkilenerek, onun İlhanlı motiflerini geliştirerek oluşturduğu üslubu kullana gelmişlerdir. İran’da gördüğümüz motif zenginliği ve teknik incelik işte bu kaynaklardan esinlenerek gelişmiş böylece Safeviler ile Hint Moğolları devrinin minyatür sanatındaki görkemli başarıları gerçekleşebilmiştir. En güzel İslam minyatürlerinde, bazı belirgin noktalar ortak birer özellik olarak dikkati çeker: figürler, ya özenle işlenmiş çok renkli bir çerçeve ile çevrelenir ya da, halı da olduğu gibi geniş bordürler içine alınırdı; figürler birkaç düzeyde genellikle bir hareket halinde olan kalabalık şeklinde verilirdi; ve minyatürler kuş bakışı olarak gösterilirlerdi. Perspektif ise hiçbir şekilde gerçeğe uygun olmadan tamamen geometrik bir anlayışla ele alınıp sanatçıya kendi kişisel yorumunu özgürce uygulayabilme olanağı sağlardı. Çoğunlukla görülen manzaralar arasında koyu mavi gökyüzü altın yaldızlı yapraklar çok titizli bir incelikle işlenmiş üsluplaştırılmış ağaçlar bir masal alemi yaratacak şekilde resmedilirdi. Safevi devri minyatürleri hem halı desenlerini hem de mimari süslemeyi etkilemiş, aynı şekilde kendisi de bu sanat kollarından etkilenmiştir.

Benzer özellik gösteren Hint Moğolları minyatür sanatı ise incelik ile olağanüstü coşkunluğu birleştirmekle birlikte, belki de Avrupa etkisi ile olacak daha gerçekçi ve Hindu sanatının varisi olarak da daha parlak renklidir. Sanatçılar çoğunlukla, el yazmaların arasına eklenmesi amacıyla ayrı yapraklara minyatürler yaparlar ve bunun sonucu olarak da o el yazma ile doğrudan ilgisi olmayan portre ve gündelik yaşam sahneleri ortaya çıkardı 55

.

55

Resim 30. Safevi Elçisi İbrahim Han’ın huzura kabulü, Şehinşâhnâmesi, 1597

(Bağcı S. ve diğerleri, Osmanlı Resim Sanatı, 2006b, s.153, Resim 118)

Osmanlı ve Safevi Devletleri aynı coğrafyada aynı kültürel kaynaklardan beslenerek 15. yüzyıldan 19. yüzyıla dek hayatiyetini sürdürmüş, kimi zaman beslenilen aynı kaynakların farklı yorumlanması neticesiyle çatışmış, kimi zaman da birbirlerinin değerlerinden istifade etmiş iki büyük Türk Devleti’dir56.

2.3. 16.ve 17. YÜZYIL OSMANLI MİNYATÜR SANATI

2.3.1. 16. ve 17. yüzyıl Osmanlı Minyatür Sanatının Gelişim Evreleri

Osmanlılarda tezhipli yazmaların hazırlandığı atölye faaliyetlerinin XV. yüzyılın ilk yarısında Çelebi Mehmed, II. Murat ve devlet adamı Umur Bey’in koruyuculuğu altında, Bursa’da yoğunluk kazandığını kanıtlayan örneklerin olmasına rağmen o dönemden günümüze minyatürlü bir eser ulaşamamıştır.

Osmanlı minyatür sanatının günümüze ulaşabilen ilk örnekleri, XV. yüzyıl sonralarına doğru, başkentin Bursa’dan Edirne’ye taşınmasından sonraki döneme aittir. Edirne’de nakkaşhane faaliyetlerinin varlığı bazı kaynaklarda doğrulanmaktadır. Latifi’nin Tezkere’sinde II.Murad ve Fatih Sultan Mehmed için eserler hazırlayan ve Edirne’de

56 http://www.aksitarih.com/osmanli-ve-safevi-devletlerinde-merkezi-devlet-yapisinin-olusumuna-mukayeseli-bir-bakis.html, (21.04.2014)

çalıştığı düşünülen Bursa’lı Hüsamzade Sunullah’ın resim yapmaktaki hüneri övülür. Ayrıca XVI. yüzyıl başına ait Ehl-i Hiref maaş defterleri de Edirne sarayı için eser üreten bir nakkaşhanenin var olduğunu belgeler.

Osmanlı minyatür sanatının erken örnekleri, kaynağını Selçuklu resim üslubundan almakla birlikte, çağdışı Timurlu ve Türkmen minyatür üsluplarından da etkilenmiştir57

. Osmanlılar Döneminde saraya bağımlı olarak gelişen minyatür sanatının en önemli merkezi İstanbul’dur. Bu dönemde kültürlü ve sanatsever bir kişi olan Fatih Sultan Mehmet Avrupa’dan birçok ressamı İstanbul’a getirterek resimlerini yaptırmıştır. Bu ressamların en ünlüsü Fatih portresiyle tanınan İtalyan sanatçı Gentille Bellini’dir. İstanbul’da bir süre kalan bu ressamlar, sarayın minyatür ustalarını da etkilemiştir. Bu dönemden kalma en önemli örnek Nakkaş Sinan Bey’in yaptığı gül koklayan Fatih portresidir.

1455 tarihli Bediuddin-i Tebrizi’nin yapıtı olan Dilsuzname adlı kitap ilk Osmanlı minyatür örnekleri arasında yer alır. Edebiyatla ilgili bir antoloji olan bu yapıt Edirne’de hazırlanmıştır. 1465 yılında Amasya’da yazılıp resimlendirilen Cerrahiye-i İlhaniye adlı yapıt da bu dönem minyatürlerinin bulunduğu önemli bir örnektir. Kitapta cerrahlık üzerine 140 minyatür bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmet’ten sonra, II. Beyazit döneminde, Avrupa’dan etkilenen üslup yerine geleneksel minyatür üslubu ağırlık kazanmıştır58

. Bu dönemde saraya daha çok doğudaki Türk İslam ülkelerinden nakkaşlar çağrılmıştır.

Türk Minyatür sanatı, Kanuni Sultan Süleyman döneminde en parlak zamanını yaşamıştır. Bu dönemde Osmanlı minyatür üslubu iyice belirginleşmiş, Türk minyatür sanatının önemli örneklerinde dönemin olayları betimlenmiştir. Bu dönem minyatürlerinde renk tonlarına fazla önem verilmemiş, renkler gölgelenmeden, karıştırılmadan kullanılmıştır. En çok kullanılan renkler açık pembe, leylak, eflatun ve yeşildir.

Dönemin en ünlü nakkaşı Matrakçı Nasuh’tur. Sanatçının önemli yapıtı, bugün İstanbul Üniversitesi Kitaplığında bulunan Beyan-ı Menazil-i Sefer-î Irakeyn’dir. Yapıtın konusu, Kanuni’nin 1534-1536 yıllarında yaptığı Irak seferidir. Kitapta, İstanbul’dan Bağdat’a tüm önemli güzergâhlar, yollar, kaleleri köprüler, kentler özgün bir anlatım biçimiyle betimlenmiştir. Tarihsel konulu el yazma, hem belge niteliğindedir, hem de

57 Mahir B., Ön.ver., 2012, s. 39

58

resim sanatının başarılı örneklerindendir.

Resim 31. Matrakçı Nasuh’un Irak Seferi sırsında, İstanbul

(http://cihanhukumdari.istanbul.edu.tr/matrakci-nasuh.html, 29.05.2014)

Resim 32. Matrakçı Nasuh’un Irak Seferi sırsında, İstanbul

(http://cihanhukumdari.istanbul.edu.tr/matrakci-nasuh.html9, 29.05.2014)

Kanuni döneminin diğer bir yapıtı da şair Arifi’nin yazdığı Süleymanname’dir. Bu kitapta 69 minyatür bulunmaktadır.

Resim 33. Kanuni Sultan Süleyman Han Rodos kuşatması sırasında (1522)

Süleymanname, Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul, yaprak 149a

(http://www.altarmodeling.com/kanuni_sultan_suleyman.html,29.05.2014)

Türk minyatür sanatı, 16. yüzyılda bütün yabancı sanatların etkisinden kurtulmuştur. Bu dönemde II. Selim ve III. Murat gibi hükümdarların da desteği ile bu sanat daha çok gelişmiştir.

II. Selim döneminin en tanınmış nakkaşı Nakkaş Osman’dır. Sanatçı, Nüzhet El Ahbâr Der Sefer-i Sigetvar adlı yapıt için yirmi minyatür yapmıştır. Bu minyatürler, Türk minyatür sanatının tüm özelliklerini gösterir.

Resim 34. Kanuni Sultan Süleyman’ın Janos Sigismund’u kabul etmesi.

(Bağcı S. ve diğerleri, Osmanlı Resim Sanatı, 2006b, s.153, Resim 112)

III.Murat döneminden kalma en ilginç el yazması, Surname-i Hümayun’dur. Nakkaş Osman tarafından resimlenen bu kitabın konusu III. Murat’ın oğlu Şehzade Mehmet’in sünnet düğünüdür. Bu yapıt, Osmanlıların güç ve zenginliğini göstermesi açısından büyük bir önem taşımaktadır. Kitapta esnaf kuruluşlarının geçit törenleri, müzisyenler, sihirbazlar ve oyuncular canlı ve parlak renklerle resimlendirilmiştir.

Resim 35. Ahmed Karabağî Seyyid Lokman, Ahmet Feridun, Nakkaş Osman

ve Nakkaş Ali toplantıda Şehnâme-i Selim Hân, 1581

Resim 36. Çizmecilerin geçidi, Sûrnam-i Hümâyun, Nakkaş Osman ve ekibi, 1582

(Mahir B., Osmanlı Minyatür Sanatı, 2012b, Resim 53)

Resim 37. Kanuni Sultan Süleyman, şehzadelerinin sünnet düğününde cambazları ve çanak

yağmalayanları izlemesi, Hünernâme II, Nakkaş Osman ve ekibi, 1588 (Mahir B., Osmanlı Minyatür Sanatı, 2012b, Resim 53)

Yine III. Murat döneminde Nakkaş Osman ve Seyyid Lokman adlı sanatçıların birlikte resimlendirdikleri Şahname-i Selim Han ve Hünername gibi yapıtlar da önemlidir. Bu yapıtların yalnızca resimleriyle değil; cildi, tezhibi, hattı ve kitabın bütünün

tasarımıyla da Osmanlı Ordusunun büyüklüğünün ve saray törenlerinin sayfalara geçilerek belgelendiği örneklerdir59

.

Resim 38. Bab-ı Hümayun, Şehinşehname’den, Nakkaş Osman, 16.y.y.

(http://minyaturart.blogspot.com.tr/2010/07/bab-i-humayun-sehinsehnameden- nakkas.html, 02.06.2014)

Osmanlı üslubundaki minyatürler ise başlangıçta Safevi devri minyatürlerinden etkilenmiş olmakla birlikte çok daha özlü, sağlam nitelikli ve sert karakterli olup tasvirler, çoğu kez, tarihi olayları açıklamak için ve öğretici amaçlarla kullanılırdı60

.

59 İbrahimgil, M.Z., s. 92, (21.04.2014)

60

Resim 39. Safevi Minyatürü, Çaldıran Savaşı Tasviri minyatürde Sultan selim ve Şah İsmail de gösterilmiştir.

(http://www.devletialiyyei.com/savaslar/caldiran-savasi-617.html, 05.06.2014)

Çaldıran Savaşı, Yavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı Ordusu ile Safevi hükümdarı Şah İsmail’in ordusu arasında 23 Ağustos 1514 yılında, Van’ın 113 km kuzeyinde bulunan ve bugünkü Çaldıran ilçesi yakınlarında yer alan Çaldıran Ovası’nda yapılan savaştır. Savaş Osmanlıların kesin zaferiyle sonuçlanmıştır.

Resim 40. Yazar Talîkîzâde Nakkaş Hasan ve hattatın portresi. Talîkîzâde, Eğri

Fetihnamesi, 1596-1600

Nakkaş ya da musavvir adıyla bilinen resim sanatçılarının çalışma yöntemleri zaman ve coğrafya içinde değişmiş, yeni teknik ve imkânlarla zenginleşmiştir. Sürekliliği sağlayan bir geleneğin varlığı kuşkusuzdur ama nakkaşların yüzyıllar boyunca hep aynı koşullarda ve aynı yöntemlerle çalıştıklarını varsaymak doğru olmayacaktır. Boyanmış aherlenmiş, cilalanmış kağıtlara yazı sanatının ilkelerine göre yazılmış ve resimler için boşluklar bırakılmış olan yapraklara, nakkaşlar hazırladıkları malzemelerle resimlerini yaparlar. Bu malzemeler arasında en önemlileri kalem denilen fırçalar ve boyalardır. Fırçalarını hayvan tüylerinden, genellikle kuş kanatlarının telekleri içine boylarına göre istifleyerek oluşturdukları, 16.yüzyıl Safevi Nakkaşı Sadıkî Beg gibi bazı sanatçılar

Benzer Belgeler