• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: MİNYATÜRÜN TANIMI, TARİHÇESİ VE 16.ve 17. YÜZYIL

2.1. MİNYATÜRÜN TANIMI

Minyatür kelimesi İtalyanca “miniatur” dan gelir ve asıl kökü, eski çağlarda yazma kitap süsleyen ressamların kullandıkları kırmızı renkte, “minium” adı verilen kırmızı sıvıdır. Batılılar, küçük, veya çok küçük çaptaki resimlere minyatür dediklerinden bu terim Hindistan, İran ve Türkiye gibi doğu memleketlerinde yapılan resimlere de kolayca uymuştur. Ne var ki, Avrupa’nın küçük resimlerini gösteren bu terim, Doğu sanatına pek uymaz, çünkü bu sanatta büyük çapta âbidevî resimler, tablolar yoktur ve normal resim çapları, yazma kitaplara göre ayarlıdır43

. Doğu sanatındaki minyatürün tanım farklıdır ve çoğunlukla el yazmalarında görülür.

Türkçede nakış, tasvir, resim sözcükleriyle anlatılan resimleri (minyatürleri), el yazma kitaplarda metinde anlatılan öykü, olay ya da bilgiyi resim diline aktarırlar. Yazılı metinlerin ya da sözlü anlatımların görselleştirilmesi geleneği çok eskilere dek gider. Bu gelenek, İslam dünyasında da benimsenerek sürdürülmüştür. Özellikle el yazması kitapların içinde hayat bulan resimler, yüzyıllar boyunca İslam görsel kültürünün en yaygın ve bilinen ürünleri olmuştur44 .

Minyatür, eski el yazması kitaplarda ışık, gölge ve oylum verilmeden metni açıklamak, konuyu ve ayrıntılarını betimlemek için yapılan özel resim tekniğidir. Minyatürlerin çizim anlayışında genel bir şemalaştırma eğilimi vardır. Resmi yapılan kişilerin yüzleri belirgin olduğu halde herhangi bir anlam verilmesine çalışılmaz. Dağlar, kayalar, çiçekler, çeşitli hayvan figürleri çok doğal ama stilize edilmiş biçiminde verilir. Gölge kullanılmaz. Minyatür resminde perspektife önem verilmez. Arkaya doğru uzaklaştıkça figürlerin küçülmesi gereğine dikkat edilmez. Önemli figürler diğerlerinden daha büyük çizilerek dikkatin çekilmesi sağlanır45

.

Minyatürde figürler birbirini kapatmayacak şekilde üst üste dizilir; geride kalan figürler kağıdın üst tarafında gösterilir; perspektif yoktur; insan figürleri önemlerine uygun irilikte yapılır; manzaradan uzaklığı renk ve boy oranı ile belirtilmez; en ince ayrıntı dahi

43

Berk Nurullah, Türkiye’de Resim ve Ressamlar:1, Hayat Tarih Mecmuası, Mayıs 1974, Sayı: 5, s.58.

44 Bağcı Serpil, vd., Osmanlı Resim Sanatı, T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sanat Eserleri Dizisi, Ankara 2012, s. 13

45

minyatürde gösterilir; renkler ışık gölgesiz ve düz olarak sürülür. Toprak boya kullanılır. Boya sabit olsun diye XVIII. yüzyıla kadar yumurta sarısı katılmış, fakat kuruduktan sonra boya yeniden kullanılmadığı için yumurta sarısı yerine (içine bir damla saf pekmez veya iki damla üzüm suyu karıştırılarak) tutkal kullanılmıştır. Minyatürdeki akarsular ise gümüş suyu ile yapılmıştır. Kitap resimleri, Hind kağıdı, aharlı kağıt veya parşömene yapılır. Boyalar üç aylık beyaz kedinin ense tüyünden yapılma fırça ile sürülür, bir tek tüy veya samur kılı ile ince hatlar çizilir. Konu, önce ince fırça ve uhra denilen kiremit rengi boya ile desen halinde bir kağıda çizilir. Altın, boya sürülmeden önce kullanılmalıdır. Boyadan sonra Çin mürekkebi ile ince ayrıntılar tamamlanır46.

Minyatür; çoğunlukla elyazması kitaplarda, metnin anlaşılmasını kolaylaştırmak ve konuyu zenginleştirmek amacıyla yapılan küçük boyutlu resimlere verilen isimdir. Gerek Hıristiyan gerekse İslam dünyasında çok sayıda minyatürlü yazma üretilmiştir. Ancak Hırıstiyan sanatı, yaşanan kültürel ve düşünsel değişimlerle bağlantılı olarak doğanın gerçekçi tasvirine yönelmiş ve bu uğurda yağlı boya resmin sağladığı olanakları tercih etmiştir. Ayrıca, matbaanın keşfiyle birlikte elyazmalarının azalmaya başlaması da buna eklenince, 15.yüzyıldan itibaren batı dünyasında minyatür önemini yitirmiştir. Oysa islam sanatçısı, islam felsefesine uygun olan şematik bir anlatımı tercih etmiş ve bunu minyatür sanatında yorumlamıştır. Üstelik İslam dünyası matbaaya daha birkaç yüzyıl ilgisiz kalacaktır. Dolayısıyla elyazmalarının üretimi artarak devam etmiştir.

Minyatür sanatına yeni bir yaklaşım ve konu dünyası getirmiş olan Türk minyatürü, daha başından beri gerçekçi eğilimiyle dikkat çeker, ancak genel hatlarıyla İslam minyatür geleneğine bağlıdır. Bu durum klasik Osmanlı üslubunun geliştiği 16.yüzyıla kadar belirgindir. Günümüze gelen örnek ve belgeler bizi 8.- 9.yüzyıllara Uygurlar dönemine kadar götürür. Uygurlardan kalma az sayıda minyatürlü sayfa, ardından Selçuklular döneminden kalma (11-13.yüzyıllar) Kelile ve Dimne, Varka ve Gülşah gibi sayılı minyatürlü yazma Türklerin bu sanata tarih boyunca vermiş olduğu önemi ortaya koyar. Ancak sağlam ve tutarlı bir çizgi izleyebilmek için Fatih Sultan Mehmet döneminin de yakalanır47 . 46 http://www.gelenekselturksanatlari.org.tr/page/show/38-minyatur.html, (12.05.2014) 47 http://www.forummasal.de/forum/osmanli-tarihi/41879-turk-minyatur-sanati-minyatur-sanatinin-tarihcesi-turk-susleme-sanati-osmanli-minyatur-sanati.html, (14.05.2014)

Çizim 1. Çizim 2. Minyatürde kullanılan ağaçlar formlar ve bunların üst detaylar

(http://www.hatdergisi.com/HAT%20DERG%C4%B0S%C4%B0/e_kitap_hat.htm, 20,05.2014)

Çizim 3. Çizim 4. Ağaç üzerinde kümeleme ve bunların boyanmaya uygun çizimleri

Çizim 5. Boyama Tekniklerini gösteren renkli resimler

(http://www.hatdergisi.com/HAT%20DERG%C4%B0S%C4%B0/e_kitap_hat.htm, 20.05.2014)

Çizim 6. Minyatürde kullanılan Ağaç modellerinin detay çalışması

Çizim 7. Minyatürde kullanılan Ağaç modellerinin detay çalışması

(http://www.hatdergisi.com/HAT%20DERG%C4%B0S%C4%B0/e_kitap_hat.htm, 20.05.2014)

Çizim 8. Minyatürde kullanılan Ağaç modellerinin detay çalışması

Çizim 9. Minyatürde kullanılan Ağaç modellerinin detay çalışması

(http://www.hatdergisi.com/HAT%20DERG%C4%B0S%C4%B0/e_kitap_hat.htm, 20.05.2014)

Hintli, İranlı ve Türk sanatçılarının küçük resimlerini yapmak için kullandıkları boyalar bugün guaş dediğimiz bir çeşit zamklı, sulu boyalardı. Değişik incelikte fırçalar kullanırlardı. Bizim nakkaşların kullandıkları ince fırçalara da “tüy kalem” denirdi. Üç aylık yavru bir kedinin arka tüylerinden yapılan bu fırçalar güvercin kanadından alınmış ince bir kamışın ucuna bağlanır, bu kamış da tahta bir sapa geçirilirdi. Üstüne resim yapılacak kağıt Arap zamkı ile karıştırılıp üstübeç tozundan meydana getirilen bir sıvı ile

örtülür, bu kat kuruduktan sonra tüy kalemle desenler çizilir, sonra boyalar sürülürdü. Eski minyatürleri incelediğimiz zaman görürüz ki hem çizgi-desen, hem renk uyumları eşit önemde elemanlardır. Renkler belirli, az sayıdadır. Meselâ bir minyatür resimde kullanılan bej, altı renk vardır ve bunlar resmin değişik yerlerine serpiştirilmiştir. Boya yığınları önceden hazırlanmış, ressamın çalıştığı masanın önünde sıralanmıştır. Her rengin bir fırçası vardır, ressamın başlıca tasası bu renklerin kirlenmemesi, olanca şeffaflıklarıyla kağıda geçirilmesidir. Minyatür ressamının teknik çalışmasında gösterdiği bu titizlik, çabuk bozulan, çatlayan, su değdiğinde akan boyaların yüzyıllardan beri parlaklıklarını kaybetmemeleri sağlamıştır48

.Minyatür yapımında malzemelerin kullanımı, araştırılması her aşamasında titizlikle çalışıldığı anlaşılıyor.

Genel bir tanımlamayla yazma eserlerde anlatılan olayları görselleştirmek üzere yapılan kitap ve resimlerine minyatür denir. Minyatür terimi ortaçağ Avrupa’sında yazma kitapların bölüm başlarına yapılan tezhiplerde (süslemelerde) baş harfleri vurgulamak amacıyla kullanılan kırmızı boya minium’dan türetilmiştir ve söz konusu tezhipleri tanımlar. Daha sonraları Latince miniare kökünden türetilerek İtalyancaya miniatura, Fransızcaya miniature biçiminde geçip zamanla yazma kitaplardaki resimleri ifade etmek için kullanılan terim, Türkçeye Batı dillerinden girmiştir. Ancak Osmanlı dönemi kaynaklarında minyatür teriminin yerine tasvir veya nakış sözcüklerinin kullanıldığı görülür. Minyatür yapılırken renkler üst üste sürülür ve bunların birbirine karışmaması için suyla inceltilmiş toprak boyalar kullanılırdı. XIV ve XVIII yüzyıllar arasında bu boyaları sabitleyebilmek için içlerine taze yumurta sarısı katılırdı. Bunlarla birlikte yumurta sarısıyla hazırlanan boyalar kuruduktan sonra ikinci kez kullanılmamakta her kullanım için yeni bir boya hazırlama gerekliliğini doğurmaktaydı. Bu sebeple de her zaman içinde boyalara yumurta sarısı yerine suda eritilmiş tutkal karıştırılmaya başlanılmıştı: bu teknikte suda eritilmiş tutkalın içine bir damla pekmez yada iki damla üzüm suyu katılır, böylece boyalar kurusa bile istenildiğinde suyla eritilerek yeniden kullanılırdı. Minyatür yapımına uygun fırçalar, üç aylık beyaz kedi yavrusunun kıdı tüyünden yapılmış çok ince kıllı fırçalardır. Kağıtlar ise yumurtalı veya aharlı kağıtlardır, yumurtalı kağıtlar, yumurta akıyla bir miktar şapın sıvılaşıncaya kadar bir fincan içinde karıştırılıp kağıda sürülmesi ve kuruduktan sonra kuru ceviz veya ıhlamur ağacından çukur bir tahta üzerinde mührelenmesiyle elde edilir. Mührelenmiş, yani parlatılmış kağıda yapılan minyatür daha

48

parlak görülür. Aharlı kağıtlar içinde şekersiz nişasta içeren boza kıvamında bir karışım kullanılır, bu karışım kağıda sürüldükten sonra kurumaya bırakılır ve sonra kağıt mührelenerek işlem tamamlanır. Minyatür de işlenecek konu, eskiz olarak çok ince kıllı fırçalarla kiremit rengi boya veya sepya mürekkebi ile kağıda çizilir. Boyama işleminde önce altın sürülür sonra diğer renklere geçilir49

. Günümüzde iste teknolojinin gelişmesiyle farklı malzeme ve teknikler kullanılmaktadır.

Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki Türk minyatürlerinde sultan ve vezirlerin yaşamlarından alınan olayların, edebiyat yapıtlarındaki öykülerin, manzaraların ve portrelerin konu olarak seçildiği görülür. Bunlardan başka kitapları süsleyen tıp, hayvan bilimi, bitki bilimi, astroloji konulu minyatürler de bulunmaktadır50 .

Benzer Belgeler