• Sonuç bulunamadı

Milli Demokratik Devrim Proleter Devrimci Aydınlık Ayrışması

2.1. I Meşrutiyet ve II Meşrutiyet Sonrası Sosyalist Akım ve Örgütler

2.2.7. Milli Demokratik Devrim Proleter Devrimci Aydınlık Ayrışması

1968 yılında öğrenci gençlik, akademik talepler doğrultusunda büyük boykot ve işgal hareketleri gerçekleştirmiştir. Üniversite gençliği, bu tarihten itibaren 12 Mart baskı rejimine kadar yoğun bir siyasallaşma yaşamıştır. Boykot ve işgallerinin yanı sıra şiddeti ve kitleselliği gittikçe artan anti-Amerikan gösterilerin temel gücünü oluşturan da, üniversite öğrencileri olmuştur. 1968 yılında Türkiye’de, 150.000 civarında üniversite öğrencisi vardır (Kışlalı, 1974: 53). Önceleri birkaç yüz kişilik bir gençlik örgütü olan FKF, birkaç yıl içinde iki-üç bin dolaylarında militanı olan Dev-Genç’e (Devrimci Gençlik Cephesi) dönüşecektir.

FKF’nin Dev-Genç’e dönüştüğü 4. Büyük Kongre’de sosyalist devrim taraftarlar tamamen ihraç edilirken Dev-Genç’i ele geçiren MDD’ci kanat içinde görüş ayrılıkları ortaya çıkacaktır. Dev-Genç kongre tartışmalarında açıkça ortaya çıkan görüş ayrılıkları ilk somut ürününü Ocak 1970’de yayın organları Aydınlık Dergisi’nin ikiye bölünmesiyle verecektir. Derginin 10 Ocak 1970 tarihli 16. sayısının matbaada çıkış hazırlıkları sürerken Münir Ramazan Aktolga sahiplik belgesiyle, Doğu Perinçek çevresine ASD (Aydınlık Sosyalist Dergi) içinde bulunma hakkı tanımaz. ASD yazı kurulunda Vahap ve Seyhan Erdoğdu, Mihri Belli ve Mahir Çayan kalmıştır. Bunun üzerine Doğu Perinçek çevresi kurucular adına sahipliğini Gün Zileli, Cengiz Çandar, Atıl Ant ve Ömer Özerturgut’un yaptığı yeni bir dergi çıkarır. Bu, Ocak 1970’de 1-16 sayı olarak çıkartılan “Proleter Devrimci Aydınlık” (PDA)’dır.

Ayrılıkla ilgili olarak Mihri Belli ASD’de PDA’cılar “Sağ sapma içindedir” başlıklı yazıda “Sağ sapma” yı bir hareket olarak nitelendirirken, Doğu Perinçek ve Şahin Alpay ise, eskiden içinde yer aldıkları ASD çevresini “eski Aydınlık-çılar sol

sapma içindedir” diyerek suçlamaktaydılar. Ayrılıkta Mihri Belli ile birlikte hareket eden Dev- Genç’in teorisyenlerinden Mahir Çayan ise, ASD’de yayınlanan makalesinde Doğu Perinçek’in liderliğindeki PDA’cıları “Sağ Sapma, Devrimci Pratik ve Teori” başlıklı yazısında Milli Demokratik Devrim’i anlamamakla suçlamıştır (Öznur, 2006: 153)

12 Mart arifesinde MDD hareketi içerisindeki bölünmeler beş ayrı grup halinde tanımlanabilir:

1- Mihri Belli ve Aydınlık Sosyalist Dergi çevresi.

2- Hikmet Kıvılcımlı ve Sosyalist Dergisi çevresi.

3- Aydınlık Sosyalist Dergisinden ayrılan Mahir Çayan, Yusuf Küpeli ve Münir Aktolga çevresi.

4- Doğu Perinçek önderliğinde Proleter Devrimci Aydınlık çevresi. (Bu grup, Aydınlık dergisindeki ayrılıktan başlayarak değişen bir çizgi üzerinde birden çok hattı savunduktan sonra ÇKP-SBKP (Çin Komünist Partisi- Sovyetler Birliği Komünist Partisi) ayrılığı karşısında açık bir “Maocu” hattı benimsemiş, kırlardan kentlere doğru iktidarın parça parça ele geçirilmesini savunmaya başlamıştır).

5- Deniz Gezmiş, Sinan Cemgil, Hüseyin Đnan ve Yusuf Arslan’ın oluşturduğu çevre. (Çok geçmeden kendisini Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) olarak açığa vuracak olan bu çevre, El Fetih’de eğitim görerek geri gelen arkadaşlarıyla birlikte silahlı örgütün temellerini atmaya ve “dağa çıkmak”, “cephe açmak” sloganını ileri sürmeye başlamışlardır).

2.3. 12 Mart 1971’den 12 Eylül 1980’e kadar Sol örgütler

Türkiye solu, 12 Mart 1971’e gelmeden çok önce, bir parçalanma sürecinin içine girmiştir. Bu gelişme, onu Türkiye siyasetinin otonom bir aktörü olmaktan hızla çıkarmaktadır. 12 Mart Muhtırası konusunda Behice Boran önderliğindeki TĐP, hem partinin geçmiş deneyleri, hem de yeni ideolojik çizgisi ile tutarlı bir tavır içerisine girmiştir. TĐP’in yanı sıra o sırada hızla Maoculuğa yönelmiş bulunan Doğu Perinçek önderliğindeki Beyaz Aydınlık çevresi de, 12 Mart Muhtırası’na kesin bir muhalif tutum almakta gecikmemiştir.

Bu dönemde gerilla çalışmasına ağırlık veren THKO ve THKP-C1 (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi)’den muhtıraya dair bir değerlendirme gelmemiştir. TĐP dışındaki solun iki önemli lideri olan Hikmet Kıvılcımlı ve Mihri Belli ise, muhtıraya olumlu yaklaşmışlardır. Kıvılcımlı, ‘Ordu Kılıcını Attı’ yazısı ile bir bakıma 27 Mayıs ertesindeki tutumunu tekrarlamıştır.

Devam eden bir yıl içinde Dev- Genç ise, silahlı mücadelesinde bir döneme gelmiş, sürdürdüğü yöntem keskinleşmiştir. Bunun yanı sıra, yakın zaman kadar sadece resmi güvenlik kuruluşları ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) militanları tarafından yürütülen siyasal şiddete, ilk kez sol adına sahip çıkmıştır (Aydınoğlu, 2007: 253)

Muhtıranın ardından kapanacak TĐP’in yerini ise, legalleşme çabaları içerisinde olacak olan Türkiye Komünist Partisi (TKP) almıştır. 1973- 1974 sonrasında, adım adım uygulamaya konulan TKP’yi legalleştirme politikası, bu dönemde politik olarak belki de en yakında duran solcuların, yani işçilerin, öğretmenlerin, teknik elemanların, gençlerin, kadın hakları mücadelecilerinin dışlanması ve saldırılara uğraması anlamına gelmiştir.

1 Gerilla mücadelesini esas alan, teorik temellerini MDD ve PDA çizgisinin eleştirisi temelinde oluşturan

Mahir Çayan ve arkadaşlarının kurdukları THKP-C, gündemindeki devrimi, MDD’den farklı olmayan ama daha geniş bir muhtevayı ve niteliği belirten anti- emperyalist (ulusal planda) ve anti- oligarşik (sınıfsal planda) devrim düşüncesine dayandırmaktadır.

Muhtıra sonrası kurulan Milliyetçi Cephe iktidarı (MC)’nın aracılığı ile gerçekleştirilen işçi ve emekçilere karşı sistemli ve pervasız saldırılar, Güney Amerika ve Asya’da faşist rejimlerin ard arda kurulmaları, Şili’de Allende yönetiminin devrilmesi, Türkiye’de genel bir toplumsal panik ortamı yaratmıştır. Buna karşılık olarak bu saldırılara boyun eğmek istemeyen onbinlerce genç, isyan hareketleri ve silahlı çatışmalarda yerini almıştır.

1975 yılı’nda Mehmet Ali Aybar önderliğinde Sosyalist Parti (SP) kurulmuştur. Yine aynı yılda Mihri Belli önderliğinde Türkiye Emekçi Partisi (TEP) kurulmuştur. Bu dönemde Devrimci Yol (Dev- Yol), başlangıçta THKP-C’nin tezlerini kendisine çıkış noktası olarak almış ve kendisini onun bir nevi devamı olarak görmüştür.

‘70’li yıllar, Sovyet Birliği komünist Partisi (SBKP) ile Çin Komünist Partisi (ÇKP) arasındaki ayrılığın geri dönülmez bir devletler arası çatışmaya dönüştüğü ve bunu içte yaşanan sol içi ayrışma ve çatışmaları beraberinde getirdiği bir dönem olmuştur. 12 Eylül 1980 darbesi, bu çatışmalı dönemde kaçınılmaz bir sonuç olmuştur. (Aydınoğlu, 2007: 285).

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. TÜRKĐYE’DE ULUSAL SOSYALĐZM VE DOĞU PERĐNÇEK