• Sonuç bulunamadı

Militan, “sanat ve kültür sorunlarını kitlelerin devrimci özlemleriyle; sanat

Not 3: Papirüs ya da Ant olabilir Önce yazıları bitirelim” (a.g.e: 70).

6- Militan, “sanat ve kültür sorunlarını kitlelerin devrimci özlemleriyle; sanat

ürünlerini halkların sanat ve kültür yaratımlarıyla kaynaştırmak, bütünleştirmek zorunluluğunun bilincindedir.”

“Militan, bir gençlik dergisi olarak çıkmıyor, toplumcu edebiyatın sağlıklı sesi olacak şekilde yayın hayatına giriyor. Böyle olmakla birlikte genç, dinamik, militan havası dergiye egemen olacak. Militan, kitap gibi, sağlam bir dergi olacak. Hem bugünü eğiten hem geleceğe kaynak hazırlayan. Bu amaçla alabildiğine tutkuyla çalışıyoruz” (Behramoğlu, Demirtaş, 2011:14,16).

Derginin ilk altı sayısı Nihat Behram’ın sahipliği ve yazı işleri müdürlüğü altında çıktı. İçeriği de Ataol Behramoğlu yönetiyordu. Derginin yönetiliş şeklinde sıkıntılar baş gösterdi. Uzun bir fikri hazırlık, program planlamaları, kapsamlı malzeme tarama ve toplama gayretleri, isim teklif ve tartışmaları sonunda iki sanatkâr kardeş için bir mutluluk kaynağı olarak basın hayatına doğan Militan, birtakım sorunları da beraberinde getirdi. Derginin ikinci sayısı toplatıldı. Satış problemleri, dağıtımda görülen sıkıntılar büyük engeller olarak bu iki idealist devrimci sanatkârın önüne çıktı.

Nihat Behram, metnini elde edemediğimiz, ağabeyine yazdığı bir mektubunda, bu sıkıntıları kendi açısından ortaya koydu. Bu mektupta nelerden bahsedildiğini, Ataol’un cevabi mektubundan takip edebiliyoruz. O da bu mektubu, hiç âdeti olmadığı halde tarihsiz yazmış ve bu durum, problemlerin ortaya çıkış tarihini bizim için engellemiştir.

Behramoğlu, Behram’ın mektubuna, kapsamlı bir şekilde cevap yazmıştır. Bu mektubun içeriği, ortaya çıkan problemlerin kişisel olmaktan çok edebiyat ortamının durumu, devrimci anlayış içinde olduklarını söyleyenlerin ilgisiz tavrı, derginin çıkış nedenleri ve görevi, devrimci-şairin misyonu, siyasal örgütler içinde yer alıp almaması, küçük burjuva kültürü ve daha başkalarından oluşur (Behramoğlu, Behram, 2015). Bu kapsamda mektubun incelenmesi, dönemin sol edebiyat, sol aydın, devrimci sanatkâr, devrimci edebiyat, küçük burjuva aydını ve edebiyatı, yeni ve devrimci bir dergi çıkarma olanakları ve ortamı, devrim ve devrimci oluşun karmaşık yapısı konuları üzerine açık ve aydınlık bilgiler verir.

Bu mektupta sözü edilenlerden sonra ortaya çıkan durumu, Behramoğlu’nun, Demirtaş’a yazdığı 12 Ağustos 1975 tarihli mektubundan öğreniyoruz: “Dergiyi devralmaktayım” (a.g.e: 26). Bu mektuptan iki ay sonra yazdığı diğer bir mektupta da şu bilgi vardır: “Dergiyi düzene koydum. Herşey iyi işliyor şimdi” (a.g.e: 27).

Behram ise, bu değişimi, hatta dergiden ayrılma noktasına varan süreci, yıllar sonra, kısa da olsa şöyle anlatır:

“Ataol Türkiye’ye döner dönmez, yeni bir derginin çalışmasına başladık. Daha kapsamlı bir dergi olsun istedik. Bir kültür birikimi olsun istedik. O da bunun birikimiyle dönmüştü. Sahipliğini ve sorumluluğunu ben yüklendim. Ataol, derginin içerik temeli üzerine yoğunlaştı. Bir nokta var ki, ufak sorunlar biriktiriyorduk aramızda. Bu kültür anlayışlarımızdan çok, güncel politik eğilimlerimizden geliyordu. Hayatlarımız da bizi böyle sürüklemişti zaten. Altıncı sayıda, “Ya sen al götür dergiyi ya bana bırak!” dedi.

Onun kadrosu vardı. O kesimde sanatçı çoktu ve zaten Ataol’un kendisi bile tek başına, onlarca sayı çıkarabilecek kapsamlı bir dergi yükü gibiydi. Benim kesimde benden başka sanatçı yoktu. Ayrılıp gazeteciliğe başladım (…).

Militan’ı Ataol götürdü. İyi de götürdü. O dergi bir ansiklopedi gibidir. Her sayısı önemli, her sayısı temel bir konuda kültür mücevheridir (Behram, 2005: 108; Militan, “görkemli bir nehir gibi denize doğru aktı, Ataol’la.”: 213; Ercan, 2006: 141-147).

Militan, Behramoğlu’nun hayatının adeta tamamını doldurdu. Hayatında asli önem taşıyan öge oldu. Öyle ki eğer derginin işlerini ve yayımını aksatsa Şehir Tiyatroları’ndaki işinden bile ayrılabileceğini düşünür. İşi bırakmayışının başlıca nedeninin de, buradan gelen gelirin dergiye önemli katkı sağlamış olmasıdır. Bütün gayreti, dergiyi, alanında, Türkiye’nin en seçkin devrimci kültür dergisi durumuna getirmek ve onun etrafında “militan” bir nesil oluşturmaktır (a.g.e: 30).

Bütün bu uğraşlarına rağmen Militan, Haziran 1976 tarihinde çıkan on sekizinci sayısı ile yayımına son vermek durumunda kalır. Ataol, durumu Demirtaş’a şöyle bildirir: “MİLİTAN çıkacak sayısıyla kapanıyor. Zorunlu bir sonuçtu bu” (a.g.e: 33).

Katilleri Tanıyor musunuz? 4.2

Ataol Behramoğlu’nun dramaturg olarak çalışması, Şehir Tiyatroları’na gönderilen oyunlar üzerine raporlar yazması, onu sahne sanatlarına yaklaştırdı. Zaten Paris’te Vedat Sinan takma adıyla, amatör bir tiyatroda oynanan oyunların bazılarını kaleme aldığını, bazılarını da düzeltip geliştirdiğini biliyoruz.

Yoğun mesaisini Militan’a vermesine rağmen sahne sanatları alanında da boş durmadı. Ali Taygun ve Yunus Saltuk’la birlikte kurguladıkları, müziklerini Sadık Gürbüz’ün hazırladığı, metninde, kendi şiirlerinden başka, Nazım Hikmet’ten Neruda’ya kadar birçok şairin şiiri olan “Katilleri Tanıyor musunuz?” gösterisi 28 Ocak 1976’da Birlik Sahnesi’nde gösterime başlandı. Birlik Sahnesi sanatçılarından Güler Ökten, Belkıs Taşkeser, Nurettin Şen, Oktay Sözbir, Dilek İyiler, Atilla Işık, Ertuğ Koruyan, Turgut Ilgın ve Meral tarafından sunulan gösterinin isim babası ve yönetmeni Vasıf Öngören’dir. (Cumhuriyet, 976, 6).

Annem Yok Artık 4.3

20 Nisan 1976 gecesi Ataol Behramoğlu’nun annesi İsmet Hanım bir kalp krizi sonucu öldü.

Kendisi gurbetten dönmüş, ayrı ev kurmuş, bir işe girmiş, Nihat Behram hapisten çıkmış, avukat Namık Kemal evlenip yuvasını kurmuş, en küçük kardeş Yusuf Turan diş doktoru olmuş, Ankara Mamak’ta on beş günlük askerdir.

Çocuklarının dördünü de büyütmüş, yuvadan uçurmuş, onların, inandıkları siyasi sistemler uğrunda karşı karşıya kaldıkları sıkıntıları anne yumuşaklığı ile karşılamış; o, “geniş şapkalı, keman çalan kız, kemanını yatak odasındaki elbise dolabının üstünde, kapağı açık şekilde ve öksüz” bırakarak sessiz sedasız gitti. Haydar Bey, o hiç büyümemiş, çocuk ruhlu insan yalnız kaldı. Dört kardeş, babalarının yalnızlığını ve acısını paylaşmaya gayret gösterdiler:

“Dört kardeş, her gün birimiz eve gelip titreyişini tutmaya çalışıyorduk. Her gelenimize diğerimizi soruyordu. Dördümüz birlikte gelsek, eşinin yokluğuyla sızlanıyordu. Yine de sızıyı bizden uzaklaştırmaya çalışıyordu” (Behram, 2004:200).

Annesi İsmet Hanım’ın ölümü şairin hayatında ve duygu dünyasında önemli iz bırakır. O, bu ölüm olayını, baştan sona annesine ayırdığı, uzun ve nesir diline yakın, Annem Yok Artık isimli şiirinin;

Annem yok artık. Beni düşünen kalbi yok. Bitti.

şeklindeki, biraz çaresizlik, biraz endişe, biraz umutsuzluk ifade eden ilk mısraı ile karşılar ve hayatının yeni bir döneme, annesiz geçecek bir döneme girdiğini söyler.

Yeni bir dönemi başladı ömrümün, annemin olmadığı dönemi,

Ölümün karşısındaki çaresizliği alt edebilmek için, önce yüreğini, sonra bütün hayatı, bir feryat halinde yardıma çağırır. Bunu, annesine yaraşır şiirler yazabilmek için yapar:

Ey benim yüreğim, güç ver bana, ey hayat güç ver bana, Anneme yaraşan şiirler söyleyeyim.

Bu yeni dönemde, o küçük Anadolu şehrinin, Çankırı’nın, ilk aşkını yaşadığı, sarhoş akşamlarının tesellisi, fenerleriyle arkadaş olduğu, karanlığı masum arzularını gizleyen, avare dolaştığı, dönülmeyecek yerlere gidişin hayalini kurduğu, rüzgârlarının saçlarını dağıttığı sokakların karanlığından çıkıp eve dönüşünü, pencerede ağlayarak bekleyen “saçı ak gönlü ak” anne artık yok. Albert Camus’un L’etrangè (Yabancı) isimli romanında, annesinin ölüm haberi karşısında eserin erkek kahramanı Meurseault’un tavrı, tabut önünde sigara içişi ve iki gün sonra kız arkadaşı Marie ile denize açılıp açıkta sevişmeleri sahnelerinden esinlenerek yazdığı açık şekilde görülen ve annesinin ölümünü tasavvur ederek yazdığı Sabiha adlı şiirin

Bana bir sigara verin annem öldü Bu sabah öldü beşe doğru sanırım Allah Allah ne var şaşıracak canım Annem öldü diyorum hepsi bu İsterseniz sinemaya filan gidelim

gibi hayali ifadelerin, gerçeği hiç de dile getirmediği; bu yeni dönemin katı gerçeğinin çok ayrı ve acı bir şey olduğunu yüreğinde hisseder.

Bu yeni dönemde,

Benim annem güzel annem beni koyver

Benim annem güzel annem gençlik elden gitti gider diye, dönülmeyecek yollara ve yerlere gidebilmek için kendisinden izin istediği, izin istemek değil, adeta yalvardığı anne, şairin dönülmeyecek yerlerden dönüp geldiği zamanlarda, artık sonsuza dek yoktur.

Annenin Göztepe’deki evi, aileyi bir araya toplayan, aile bireylerinin aralarındaki bağı tazeleyip güçlendiren bir yerdi. Şimdi aynı görevi İsmet Hanım’ın kabri yapar. Annemin Mezarına Gittik Bugün adlı şiirde Behramoğlu, babası Haydar Bey, kardeşi Nihat ve Eşi Defne, kardeşi Namık ile birlikte bir bayram günü annesinin kabrini ziyaret edişlerini anlatır.

Ataol Behramoğlu’nun, çocukluğundan beri kendisinde var olan o alıp başını gitme duygusu içine yeniden düştüğünü görüyoruz. İstanbul onu adeta sıkmaktadır.

“Alıp başını gitme duygusu içindeyim yine. İstanbul, trafiğiyle, entelektüelleriyle, kişiliksiz kalabalığıyla cendere gibi sıkıyor beni. Arı, güzel, aydınlık şeyler özledim. Bu aşağılık tüketim toplumundan, sınıf atlamalar toplumundan kaçıp gitmek gerekiyor bazen, Küba’ya örneğin. Şöyle bir ferahlamak için Ya da Rusya’ya, Fransa’ya, belki tanımadığım bir başka ülkeye. Coğrafyası, ufku geniş yerlere” (Behramoğlu, Behram 2015:36).

Annesi İsmet Hanım’ın ölümü, Halkın Dostları’nın kapanmasından bu yana, düşüncesinin önemli bir tarafını meşgul eden yeni bir dergi çıkarma fikrinin gerçekleşmesi, derginin ancak on sekiz sayı çıkıp kapanması, kendi anlayışına göre, ülkenin içinde bulunduğu durum, yaptığı işten memnun olmama, entelektüel ortamı sığ, yavan ve tekdüze bulmanın verdiği sıkıntı, İstanbul’un insanı yoran trafik ve sosyal hayatı, bu şehrin içinde kendini yalnız hissetmesi, belki başka sebepler, şairi bu duygular içine taşımış olabilir. Militan’ın son sayısında çıkan dört şiirinden biri olan “Ben mi? Evet..” te de aynı duygular yoğun şekilde yer alır:

Bir gün çıkıp gideceğim, kapıları, evleri, dergileri, hüzünleri bırakarak

Bir çiçek merhaba diyecek Hoş geldin diyecek dağ Orman gülümseyecek

(Behramoğlu 1976:48).

1970’ten önce ve yurtdışında iken içini dökecek, en içten duygu ve düşüncelerini, yaptıklarını, yapmak istediklerini anlatacak veya yazacak, İsmet Özel vardı, Necmiye Alpay vardı, Nihat Behram vardı. Şimdi İsmet Özel yok, Necmiye yok, Nihat yok, anne de yok.

Şair, bir nevi her şeye yeniden başlama duygusu içinde gibidir. Hayatından eksilen bu paylaşma noktalarının yerini Metin Demirtaş’la mektuplaşmaları doldurur. Bir de makalelerini Politika gazetesinde yayınlama imkânı bulması.

Bu, onun için bir nevi çıkış yolu olmuştur. Önceleri düzensiz olarak çıkan yazıları, Mayıs 1977’den itibaren gazetenin sanat sayfasında haftanın iki günü, çarşamba ve cumartesi günleri Düşünceler genel başlığı altında çıkmaya başlar. Bu aylarda, örneklerini Halkın Dostları’nda yayınladığı, daha sonra Militan’da yayınını sürdürdüğü Dörtlükler’in ve son dört yıl içinde yazdığı şiirlerden seçtikleri ile yeni bir kitabın yayın hazırlıkları ile meşgul olur. Bir Gün Mutlaka’nın ikinci baskısı için planlar yapar.

Bir yandan kaçıp gitme duygusu içinde olan şair, diğer yandan yoğun bir çalışma arzusu taşımaktadır. İçine düştüğü bu kaçış düşüncesini çalışma ile adeta bastırmak istemektedir. Onun için okumak, düşünmek, düşüncelerini yazmak, yayınlamak; sürekli bir şeyler üretebilmek arzusu içindedir. Ama o kendisini yorgunluklar, üzüntüler, yığınla anlayışsızlık, zekâ yoksunluğu, sömürü, kıskançlık, düşmanlık, dedikodularla çevrili, hatta zincirli hisseder (a.g.e: Sf.39).

Bu arada şairin canını sıkan bir durum da Türk Dil Kurumu’na üyelik için yaptığı başvurunun geri çevrilmesi, üyeliğe kabul edilmemesidir. Bu konu hakkında Demirtaş’a yazdığı 30 Eylül 1976 tarihli mektuptan şu bilgiyi öğreniyoruz:

“Türk Dil Kurumuna üyelik için müracaat etmiştim. Düşüncem şuydu: Bu dilin bir emekçisiyim, o kurumda söz sahibi olmak hakkımdır. Üstelik olanakları olan o kurumun olanaklarını kendi inancımız doğrultusunda yönetmek için çaba göstermek. 3 şiir kitabıma 10’a yakın çeviri kitabıma karşın, gereken 32 çoğunluğu alamamışım. Dağlarca anlatıyordu: “Komunisttir alamayız” demiş birileri. Hem üzüldüm bir alan kaybına, hem onur duydum” (a.g.e: 38-39).

Yeni Bir Yol Başı 4.4

Fakat o bir şekilde bu çemberi kırmak ister. “Psikolojik vb. bazı karmaşalardan, eskinin yaralarından arınarak, bu yıl evlenmeyi de gündeme almam gerekiyor artık.” demek suretiyle yeni bir yolbaşında olduğunu söyler. Şair için; “başka

türlü kişisel yaşamın düzene girmesi olanaksız” dır. Nitekim 1978 yılında Rus asıllı Ludmila Denisenko ile evlenir.59

Bu arada şiir hayatında kendisine yeni istek uyandıracak ve ufuk açacak bazı gelişmeler de olur. “Kaçış” şiiri Bulgarca’ya çevirilir ve Pilamak dergisinde basılır (Cumhuriyet, 1976: 6).

Aynı yılın Aralık ayında, yukarıda yayına hazırlamakta olduğunu söylediğimiz şiir kitabı, Ne Yağmur… Ne Şiirler adı altında yayınlanır (1976).

Şair daha sonra, bir yazısında, Ne yağmur… Ne Şiirler’in ilham kaynağını ve nasıl yazıldığını anlatır:

“1974 yılı güz aylarından birinde, kesintisiz dört yıl süren yurt dışı serüveninden sonraki günlerde Göztepe’deki anne-baba evindeyim.

Nihat ve eşi de orada.

Bir ara eşine seslendiğini işitiyorum:

“Darağacından Notlar” ı okudun mu?”60 (…). Bu genç adamın sevgilisine söylediği bu soru cümlesi içimde bir şiir çağlayanını harekete geçiriyor.

Odalardan birinde, kağıt kaleme sarılarak, iki yıl sonraki, bir şiir kitabının da adını oluşturacak Ne yağmur.. Ne şiirler’i yazmaya başlıyorum…

Soruyorum sevgilime

Darağacından Notlar’ı okudun mu? Bu bizim hayatımız

Gece Doluyor içeri Yıldızlarıyla

Şair, Ne Yağmur… Ne Şiirler için, kardeşi Nihat Behram’a yazdığı 29 Mart 1981 tarihli mektubunda, “En sevdiğim kitap Ne Yağmur.. Ne Şiirler…Annemiz

59 Denisenko’nun, önceki evliliğinden Natali Pamir adlı edi yaşında, bir kızı vardır.

60 Darağacından Notlar, Çekoslavakyalı gazeteci, yazar Julius Fuçik’in yattığı cezaevinden,sayfa sayfa

dışarı çıkarılmış ve idam edilmesinden iki yıl sonra basılabilmiş eserinin adıdır. Julius Fuçik, Berlin’de bir yıl kadar cezaevinde kaldıktan sonra 1943 yılında Nazilerce idam edilmiştir. (Behramoğlu, 2007: 16-17).

sağdı: sen ve Defne vardınız.61 Militan vardı.” demektedir (Behramoğlu, Behram, 2015:128).

Yalnızlık duygusu ve verdiği sıkıntı, hayatının bu düzeninde içini açabildiği hemen tek arkadaşı olan Metin Demirtaş’a yazdığı 29 Mayıs 1977 tarihli mektupta şöyle yer bulur: “Karışık hisler içindeyim. Yapayalnız evimde. Kime gideyim, hangi arkadaşa gideyim, bu daraltılmış dünyada.” Şair hemen arkasından kendi kendisine yetmek gerektiğini düşünür. Orada da kalmaz, aynı mektupta hayatının asıl hedef ve arzularını sıralar: “Her şeyi öğrenmek, her şeyi öğrenerek, bilerek yaşamak istiyorum.İnsanla, insanın yaşamıyla mutluluğuyla ilgili bütün konuları.”

(…). Düşün; Öleceksin, dünyada görmediğin yerler, tanımadığın tatlar, sana tümüyle yabancı hayatlar, yaşamlar kalacak… Şu İstanbul’da bile geçilmemiş ne sokaklar var (Behramoğlu, Demirtaş, 2011:44).

Bu sırada, Behçet Necatigil, Rauf Mutluay, Sait Maden ve Gürkan Aylan’ın seçip hazırladıkları Aşk ve Kadın Üzerine adlı şiir antolojisinde Behramoğlu’nun şiirleri de yer aldı (Cumhuriyet, 1978: 6).

Ataol Behramoğlu mektubunda söylediklerini, dört ay sonra, Türk Dili dergisinde çıkan ve Kuşatmada isimli kitabına da aldığı Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var adlı şiirinde daha da genişleterek ve şiir dili ile yeniden anlatır.

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi ...

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine ...

İnsanbalıklama dalmalı içine hayatın

...

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar

61Nihat Behram 1980 öncesinde yurtdışına çıkmış, 12 Eylül darbesi kovuşturmaları sonucu, bu çıkış

sürgüne dönüşmüştür.

Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın

...

Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına...

(Behramoğlu, 1978: 194; Kuşatmada 1978, 57-58)

Sofya’da 4.5

Ataol Behramoğlu 6 Haziran 1977 tarihinde Sofya’da toplanan ve davetlisi olduğu Dünya Yazarları I. Barış Kurultayı’na katılmak üzere Aziz Nesin ve Burhan Arpad’la birlikte Bulgaristan’a gider. Yaşar Kemal de bu toplantıya Stockholm’den geldi. Dünyanın çeşitli ülkelerinden iki yüz civarında yazarın katıldığı kurultayda Ataol Behramoğlu 9 Haziran oturumunda bir konuşma yaptı. 10 Haziran gecesi, kurultaya gelen şairlerin katılacağı uluslararası bir şiir şöleni düzenlendi. Behramoğlu şölende okunmak üzere “Ne yağmur…Ne Şiirler” adlı şiirini verdi.

Ataol Behramoğlu gerek kurultay ve gerekse şiir şöleni için adeta tutanak tutar gibi ayrıntılı bilgiyi “Sofya Dünya Yazarları I. Barış Kurultayı Notları” başlığı ile Başka Gökler Altında adlı kitabına aldı (Behramoğlu 2010:7-24).

Ataol Behramoğlu Kurultay’dan sonra Türkiye’ye dönmedi, oradan Batı Almanya’ya geçti. Berlin’de, Nazım Hikmet’in yetmiş beşinci doğum yılı kutlamalarına katıldı. Bu kutlamalarla ilgili izlenimlerini, Berlin’de Doğum Yıldönümünde Nâzım’ın adı ile, “devrim” yolundaki düşüncelerini de katarak şiirleştirdi (a.g.e: 61-63).

Berlin’den, sinema festivaline katılmak üzere Moskova’ya oradan da Bakü’ye geçti.

Yunanistan’ı İlk Ziyaret 4.6

Behramoğlu’nun Yunanistan’ı ilk ziyareti 1978 Şubat ayındadır. Yunan Barışçıları’nın davetlisi olarak Türkiye Barış Komitesi’nden bir grupla Atina ve Selanik’e gider. Bu seyahatte kendisini en çok heyecanlandıran olaylardan

birisi, kendi şiir anlayışının da yöneldiği anlayışın önde gelen isimlerinden, hem şiirini hem de siyasi mücadelesini takdirle karşıladığı, Grecité (Yunanlılık) adlı uzun şiiri ve “Kavafis’e Şiirler” dizisini Fransa’da iken okuyup sevdiği, çağının büyük şairi olarak gördüğü, Nazım Hikmet’in de arkadaşı Yannis Ritsos’la tanışması oldu. Bu tanışmayı, daha sonra askeri cezaevinden, adına uzun bir şiir yazdığı, Yunanistan Barış Komitesi sekreteri Strati Korakas sağladı. Şiirin dil ve yapı sorunları, şairin toplumla, daha çok yığınlarla ilgisi üzerine geçen görüşme, Ritsos’un Atina’daki evinde gerçekleşti. Görüşmeye Yunan romancı Tatiana Gritsis Milieve ile Türkiye’den kendisi ile gelen İsa Çelik ve Serra Tuğrul da katıldı.

Yunanistan davetine konu olan Barış Toplantısı 12 Şubat Pazar günü yapıldı. Toplantıya Ritsos da katıldı ve Barış adlı şiirini okudu62 (Behramoğlu, 1978). Behramoğlu Yunanistan ziyaretinden önce, Ne anlatır Yunan Şarkıları adı ile bir şiir yazmış şiir, 1977 olarak tarihlenmiş, ancak şair Yunanistan’dan döndükten sonra, Nisan 1978’de Sanat Emeği dergisinde yayınlanmıştır. Behramoğlu’nun bu şiirini Yunanistan’daki toplantılarda okuyup okumadığını bilmiyoruz. Yunan şarkıları üzerinden bir yere varmak isteyen şair, şiirinde Yunan şarkılarının, kişisel hayatın çeşitli görünümlerini anlattığını, ancak burada kalmayıp, bu şarkıların, bir gün birleşerek, insanlığın ortak sesi olacağını, evrensel bir dil şeklini alacağını söyler. Şair bunu, beş kıtalık şiirde, şiirin ismini de sayarsak, sekiz defa tekrarladığı Ne anlatır Yunan Şarkıları sorusuna verdiği cevaplarla anlatmaya çalışır. Şiir, şekli ve içeriğine giren ögeler bakımından çok dar olmasına rağmen Bir Gün Mutlaka’da yüksek duygu ve heyecanla, ve zaman zaman öfkeli bir sesle yaşatılan “devrim” ümidini daha sakin ve yumuşak dille canlı tutmak istemektedir:

62Bu şiir Sanat Emeği, sayı 2’ de yayınlanmıştır

Ne anlatır Yunan şarkıları Geceye dair, aşka dair Ne anlatır Yunan şarkıları Hayatımıza dair

Ne anlatır Yunan şarkıları Bu sürekli, bu yumuşak ısrarla Ne anlatır Yunan şarkıları Yüreğimizeişleyen tempolarla

Attila Birkiye, Ne Anlatır Yunan Şarkıları’nda anlatılmak istenenin “ Yunan şarkılarının özelliğinden çok ozanın duyguları” olduğunu söyler. Şairin duyguları ile Yunan şarkılarının duygu düzlemi örtüşmüştür (Birkiye, 1978).

Sanat Emeği 4.7

Ataol Behramoğlu’nun Militan dergisinin kapanmasından sonra, daha çok kültürel ve siyasi yazılarını, 1976’dan itibaren Politika gazetesinde yayınladığını biliyoruz. Ama yine de bir dergi boşluğu hissediyordu.

Militan’dan sonra “devrimci” anlayışı etrafında toplayacak, oluşmuş yazı kadrosunu bir arada tutacak ve Militan’ın, okuyucu ile buluşturduğu genç şair ve yazarların kalem ürünlerini yayınlayacak bir dergiye ihtiyaç vardı. Behramoğlu da buna inanıyor ve bir ekiple yeni bir dergi üzerinde çalışmalarını

Benzer Belgeler