• Sonuç bulunamadı

3. YOKSULLUK İLE MÜCADELE YOLLARI

3.3. Mikrokredi’de sorunlar ve çıkış yolları

Mikrokredi, doğru uygulandığı zaman yoksulların yoksulluktan kurtulması için bir araç olarak kullanıldığı gibi yanlış uygulandığı zaman ise çeşitli sorunları bünyesinde ihtiva etmektedir. Mikrokredinin yanlış uygulanması sonucunda ortaya çıkabilecek sorunlar mikrokredinin hedef kitlesine ulaşamaması, kadınların ellerindeki krediyi kocalarını finanse etmekte kullanması ve kadınların iktisadi anlamda faydalı olamaması, mikrokredinin tefecilere hizmet etmesi ve Grameen taklitlerinin sürdürülebilir olmaması olarak literatürde bulunmaktadır.

Mikrokredi, amaç olarak yoksulun yoksuluna ulaşmayı kendisine hedef edinen bir uygulamadır. Ancak mikrokredi savunmasız (vulnerable) yoksullarda uygulandığında başarısız olabileceğine dair söylemler mevcuttur. Burada temel alınan varsayım ise şiddetli yoksulların eski hayatlarını bırakıp üretken hayata geçmelerinin zor olacağı yönündeki düşüncedir. Burada savunmasız yoksuldan kasıt, yardıma ihtiyacı olan, kişisel özelliklerinden dolayı yoksulluğun kendilerini iyice yıprattığı kesimdir. Yani, bir yoksul ne kadar şiddetli bir şekilde yoksul ise o kadar savunmasız yoksuldur. Amin, Rai ve Topa’nın 1991-2 yılları arasında yaptığı araştırmaya göre Kuzey Bangladeş’te mikrokredi uygulaması olan 2 köy karşılaştırılmıştır. Bu bağlamda yoksulluğa karşı

savunmasızlık katsayısı belirlenmiştir. Bu katsayı, tamamen yoksulların gelir ve tüketimi ile alakalıdır. Ancak gelir ve tüketime etki eden risk paylaşımı, sağlık harcamaları, kadın aile reisliği vs. gibi faktörlerde savunmasızlık katsayısını etkilemektedir. Neticede çalışmada 1995 yılında mikrokredi programına katılanların 1991-2 yıllarında 1995 yılında mikrokrediye katılmayanlardan daha çok savunmasız fakir oldukları gözlenmiştir. Çalışmanın sonucunda mikrokrediye katılma oranının berk olarak savunmasız yoksullarda daha az olduğu söylenmiştir. Ayrıca, mikrokrediye başvurma yoksulluk çizgisinin altındakilerde yüksek, yoksulluk çizgisinin üzerine çıkıldıkça ise düşük olarak gözlenmiştir (Amin ve diğ., 2003).

Navajas’ın 2000 yılında yaptığı çalışmada, Bolivya’da faaliyet gösteren beş mikrokredi kurumu araştırılmış ve sonuçta mikrokredi kurumlarının yoksulun yoksuluna ulaşmakta zorluk çektiğini ve yoksulluk çizgisinin biraz altı ve biraz üstündeki ailelere uygulandığı zaman başarı oranının arttığı tespit edilmiştir. Yani mikrokredi savunmasız yoksullarda Bolivya örneğinde de yeterince başarılı olamamıştır (Navajas ve diğ., 2000). Ayrıca, Bangladeş’te yapılan bir diğer çalışma da göstermiştir ki, mikrokredi yoksulun yoksuluna ulaşmamakta ve genellikle orta derece yoksul ve iyi durumda olan yoksullara ulaşmaktadır. Bu durumun sebebi, daha sağlam nakit akışı ve kredi geri ödemesi isteyen mikrokredi kurumlarının, kendilerini kredi geri ödemesinde güç durumda bırakacak olan yoksulun yoksuluna kredi vermekten geri durmalarıdır. Potansiyel risk içeren yoksulun yoksulu insanlar mikrokredinin hedef kitlesinden uzak tutulmaktadır (Datta, 2000). Mikrokredinin suistimal edilip üretime aktarılmasının önündeki engellerden birisi olan, kocanın krediye el koyması ve kadının sermayesini ve ekonomik anlamda güçlenmesinin önüne geçilmesi üzerine yapılmış çalışmalar literatürde mevcuttur. Bu alanda yapılmış çalışmalardan bir tanesi de Kabeer’in 2000 yılında Bangladeş mikrokredi uygulamalarından elde ettiği veriler ile yapmış olduğu ve mikrokredinin kadınlar ve tüm aile üzerindeki güç artırımına yönelik etkilerini araştırdığı çalışmasıdır. Bu çalışmada krediye ulaşımın kadını güçlendirip güçlendirmeyeceği araştırılmıştır. Neticede kadınlar tarafından alınan kredilerin daha paylaşımlı bir şekilde aileler tarafından kullanıldığı ve ailenin refahını topluca artırdığı, buna karşın erkekler tarafından alınan kredinin ise erkek merkezli olarak kullanıldığı ve ailenin refahına olan etkisinin sınırlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Erkeklerin kredi aldığı hanehalklarında

kredinin hangi alanda kullanılacağına dair kararda kadınların da söz sahibi olma olasılığı %20 iken, kadınların kredi aldığı hanehalklarında kredinin hangi alanda kullanılacağına dair kararda erkeklerin de söz sahibi olma olasılığı %90’a ulaşmaktadır. Bu durum kadınların aldığı kredilerde tüm ailenin katılımcı olmasını artırıcı bir unsur olarak daha katılımcı bir şekilde kredinin değerlendirilmesini ve alınan kredinin aile refahını artırmasını doğurmaktadır. Yani kadınların kredi alması durumunda tüm aile o krediye destek olarak üretime katılmaktadır.

Neticede Bangladeş örneğinde şu söylenebilir ki, erkeklerinde kredinin ne alanda kullanılacağına dair söz sahibi olması erkeğin krediyi kadının elinden çekip almasına neden olmamakta, bilakis tüm ailenin ortak karar alıp krediyi daha verimli kullanmasına ve kadının güçlenmesine yol açmaktadır (Kabeer, 2000).

Mikrokredi’nin uygulanma prensibi olan haftalık geri ödeme prensibi, asimetrik bilgi ile bileştiği zaman mikrokredi harici finansörlerin de mikrokredi kullanıcılarını finanse etmesine yol açabilmektedir. Jaina ve Mansuri’nin 2003 yılı çalışması, mikrokredi uygulanan bölgelerde borç taksitlerini ödemede güçlük çekenlerin gayri resmi finansörlerden kredi alabileceğini ve bu alımın o bölgede mikrokredi kurumunun gözünden kaçan bir yeniden finansmana ve faiz oranlarının yükselmesine sebep olabileceğini göstermektedir. Bu çalışma ve bazı yeni çalışmaların ışığında söyleyebiliriz ki, mikrokredi kullanıcıları yüksek oranda tefecilerden borç almaktadırlar. Çalışma Uluslararası Gıda Politikası Araştırma Enstitüsünün 1994-5 yılları arasında yapmış olduğu hanehalkı anketini kullanmaktadır. Bu anket aynı zamanda borç alma ile ilgili de sorular içermektedir. Bu sorular çapraz finansman ile ilgili bilgi vermektedir. Bu çalışmada hanehalkları 4 gruba ayrılmıştır (Jaina ve Mansuri, 2003).

Hedef MFI üyesi hanehalkları (TGMFI)

MFI üyesi olmayan hedef hanehalkları (TGNMFI)

Hedef olmayan MFI üyesi hanehalkları (NTGMFI)

Hedef olmayan MFI üyesi olmayan hanehalkları (NTGNMFI)

Çalışmanın sonuçlarına göre tefecilerden borç almada TGMFI’ler en az TGNMFI’ler kadar aktiftirler ve %78’i tefeciden borç almıştır. Aynı zamanda alınan borcun büyüklüğü bakımından TGMFI ler TGNMFI lerden daha büyük miktarlarda borç almaktadırlar. TGMFI ler için ortalama tefeciden alınan borç 595 taka iken TGNMFI’lerde bu oran 470 taka olmuştur.

Sonuç olarak mikrpokredinin geri ödeme mekanizmasında değişiklik yapılması ve kredi alınır alınmaz 1 hafta içerisinde başlanan geri ödemenin mikrokredide bu türden aksaklıklara yol açtığı tespit edilmiştir. Ayrıca mikrokrediye aidiyet duygusunun az olduğu ve mikrokredi üyeleri arasında daha çok girişimciden öte işçi olarak çalışmaya meyilli insanların olduğu mikrokredi uygulamalarında tefeciden borç alma oranı da yüksektir. (Jaina ve Mansuri, 2003)

Bangladeş Grameen Bankası örneği, iyi uygulanan bir mikrokredi örneği olmaktadır. Ancak, Grameen taklitleri tüm dünyada ortaya çıkmaya başladıkça, bu uygulamaların ne kadar sürdürülebilir ve başarılı olduğu sorusu da ortaya çıkmıştır. Bu anlamda en iyi örneklerden bir tanesi mikrokredinin ilk taklitlerinin olduğu Filipinlerdir. Filipinler, 27 Grameen tarzı taklit mikrokredi ile (23’ü 1993 yılında faaldir) bu alanda gerçekten bir başarıya imza atmıştır. Ancak Filipinler ve diğer taklitlerde olduğu gibi bu mikrokredi programları bağış ve yardımlar ile finanse edildiklerinden bağışta bulunanlar bu programların performanslarını önemsemektedirler. Bu bakımdan Filipin Hükümetinin bir kuruluşu olan Tarımsal Kredi Politikası Konseyi (ACPC) mikrokredi programlarına yönelik bir araştırmada bulunmuştur. Neticede, bu kurumların, %96,3 gibi yüksek bir kredi dönüş oranına rağmen, kendi kendilerine yeterlilikleri %24 olarak çıkmıştır. Ayrıca yönetim giderleri olması gerekenin çok üzerinde çıkmıştır. 1995 yılına gelindiğinde ise, aynı araştırma tekrarlanmış ve Grameen tekniğini kullanan 6 programın başarısı ve sürdürülebilirliği artarken, diğerlerinin sürdürülebilirliği azalmıştır. Yani aralarındaki fark açılmıştır.

Neticede, mikrokredi kuruluşlarının başarılı ve sürdürülebilir olabilmeleri için gerekli kriterler ortaya çıkmıştır. Bu kriterlerden sosyal sermaye ile alakalı olanlar şunlardır (Siebel ve Torres, 2000):

Kredi disiplinin mevcut olması, ödemelerin haftalık ve zamanında yapılmasının çok önemli olması, kredi alanların başarılı olması halinde yeniden

kredilendirilmelerinin teşvik edilmesi

Ayrıca sürdürülebilirlik için gerekli olan inovatif özellikler de şunlardır (Siebel ve Torres, 2000):

Bölgesel kırsal banka olma statüsüne sahip olma (resmi tanınırlık) Yoksullara yönelik çeşitli mikrokredi seçeneklerini sunabilme Düşük faiz talep etme

Talep merkezli sigorta sistemini hayat geçirme ve yoksulları tüm risklerden koruma