• Sonuç bulunamadı

Michael Foucault – Aydınlanma Nedir?

3.2 Aydınlanma Çağına Eleştirel Bakış

3.2.6 Michael Foucault – Aydınlanma Nedir?

Kant’ın Aydınlanma eleştirisi üzerine birtakım değerlendirmelerde bulunan Michael Foucault, Aydınlanma düşüncesini zamansal veya mekânsal bağlamda açıklamadığını bu düşüncenin insan ırkının genelini ilgilendirdiğini belirtir. Ayrıca, Kant’ın başvurduğu “ergin olmama” ile akıl kullanımını gerektiren alanlarda, bizi başkalarının otoritesini kabul etmeye yönlendiren belli bir iradenin kastedildiğini Foucault değerlendirmektedir. Foucault’a göre, Kant’ın üç örneği; anlamamızın yerini bir kitap, bilincimizin yerini ruhsal bir yöneticinin alması, bir hekim bizim yerimize ne tür bir rejim yapacağımıza karar vermesi “ergen olmama” durumudur. İnsanın bu tutumu, yani kendi aklını başka bir otoritenin kullanımına verme rahatlığını “kaçış” olarak nitelendirmektedir. Bu kaçışın net ifade edilmediğini ama bir süreç, görev veya zorunluluk olarak düşünüldüğünü ifade etmektedir. Aydınlanmanın parolası olduğu iddia edilen Aude sapere’nin özel bir haberci nitelikte olduğunu, ayrıca bir slogan olarak kişinin kimliğini ortaya çıkartan ve başkalarına da önerilen unsur olduğunu Foucault yorumlamaktadır. Foucault’un bu yorumlaması kısaca, Aydınlanma düşüncesinin hüküm sürdüğü toplumlarda, insanın bu sloganla kendini ortaya koyabilmesi ve etrafındakilere de bunu bildirmekten haz duymasıdır.140

Foucault’un yorumlamaya çalıştığı diğer önemli bir nokta ise Aydınlanma düşüncesinin mekânsal ve zamansal anlamda konumlandırılması sorunudur. Bu kavramı Kant’ın “insanoğlu” (Menscheit) sözcüğüyle, onun dünyadaki bütün insanların politik ve sosyal varoluşlarını etkileyen tarihsel bir değişim olarak algılanmasını ifade etmektedir. Diğer bir yandan da, insanoğlu kavramını irdeleyip, geçirdiği değişikliklere dikkat çekerek bu

durumda da değişimlerin incelenmesi zorunluluğuna ışık tutar. Nihayetinde, bu ifadelerin basit gözükmesine rağmen bir o kadar da karmaşık olduğunu dile getirir.141

Kant’ın insanoğlunun ergin olmama durumundan kurtulma şartını bağladığı iki koşuldan birincisi olan ruhsal ve kurumsal, etik ve politik unsurlara Foucault dikkat çekmektedir. Bu ilk koşulu, itaat alanı ve akıl kullanım alanının sınırlarının çizilmesiyle bağdaştırarak, Kant’ın askeri, politik ve dinsel otoritenin egemen olduğu toplumlardaki “Düşünme, itaat et.” örneğini önemser. Foucault insanın erginliğe ulaşabilme koşulunu bu itaat etme durumundan kurtulmasına bağlayarak şöyle ifade etmektedir: “Bunun Almancadaki karşılığı Eleştiri’lerde de kullanılan, aklın hiçbir kullanımıyla ilgisi olmayan; ama aklın kendisinden başka hiçbir sonu olmayan kullanımına işaret eden “Rasonieren” sözcüğüdür. Rasonieren, akıl yürütme adına akıl yürütmedir.”142

Foucault’un Rasonieren örneği, akıl için akıl düşüncesini kabul etme koşuluna bağlıdır. Öyle ki bu akıl ne kullanım, ne de başka bir amaç dâhilinde göreve çağırılmadığı, bütün sonsuzluğuyla kendisi için faaliyet göstermesi fikrini ortaya koyabilmek içindir.

Foucault’un dikkat çektiği diğer bir konu ise aklın kamusal ve özel kullanımına ilişkin Kant’ın yaklaşımıdır. Kant’ın burada da çok çarpıcı bir konuya değindiğini belirterek, aklın kamusal anlamda özgür, özel anlamda ise itaatkâr olması durumundan bahseder. Kant’a göre aklın özel kullanımı bireye ait sistemin bir çarkı olduğunda gerçekleştiğini belirten Foucault, bunun da bireyin toplumda bir role ve mesleğe sahip olması, sorumlu tutulması düşüncesine bağlar. Kant’a göre; insanların körü körüne ve akılsızca itaat etmelerinden ziyade, akıl kullanımlarını belirlenmiş koşullara uyarlamalarını ve belli hedeflerle buyruk altında tutulmasını Aydınlanma açısından Foucault yorumlamaktadır. Sonuç olarak aklın bu anlamda kullanımı sözde özgür bir düşünce olarak öne çıkar. Foucault, Kant’ın gönlünde yatan ideal Aydınlanma düşüncesine şu satırlarla yer verirken, bu ifadelere yönelik eleştirisini de esirgemez.

“Kant, Aydınlanmayı insanlığın kendi aklını kendini hiçbir otoriteye bağlamadan kullandığı bir an olarak açıklar. İşte tam bu noktada eleştiri gereklidir. Eleştiri neyin bilinebileceğini, ne yapılması gerektiğini ve neyin umulabileceğini belirlemek için aklın kullanımının meşru olduğu durumları açıklama rolünü üstlenir. Aklın meşru olmayan kullanımı hayalle birlikte dogmatizmi ve heteronomiyi143 artırır. Diğer yandan bu aklın meşru

141 Toplumbilim, A.g.e, Sf. 70,71 142 Toplumbilim, A.g.e, Sf. 70-71 143

Heteronomi: Özneyi belirli bir yolda ilerlemeye zorlayan dış etki veya kuvvetler tarafından belirlenen bir eylemdir. Böylesi eylemin ahlak anlayışıyla ilişiği yoktur. Yani ahlaklı veya ahlak dışı olarak değerlendirilemez. http://staffweb.hkbu.edu.hk/ppp/ksp1/KSPglos.html

kullanımının özerkliği temin edilecek şekilde ilkeleri açıklandığı zamandır. Eleştiri, bir açıdan da Aydınlanmada gelişen aklın başvuru kaynağıdır ve Aydınlanma eleştiri çağıdır.”144

Michael Foucault, felsefi sorgulama türünün Aydınlanma düşüncesinde kökleşmesinin üzerinde durur. İnsanı Aydınlanmaya bağlayacak şeyin öğretisel öğelere sadakatin değil tavırlarımızın tepkisi olduğunu vurgulama gayesindedir. Yani, Kant’ın da gönlünde yatan ideal Aydınlanma düşüncesi, Foucault’un ifadelerinde somutlaşmıştır. Bu anlamda Foucault’a göre yapmamız gereken, Aydınlanma Çağının ortaya koyduğu öğretilere uyum sağlamaktan ziyade tepkisel tavrımızın takınılması gerektiği yönündedir. Bunu da tarihsel dönemimizin sürekli eleştirisi olan felsefi bir ethos olarak nitelendirmektedir. Foucault bu ethosları olumsuz ve olumlu olarak iki başlık altında açıklamaya çalışır. Olumsuz olarak, Aydınlanma düşüncesinin bu ethosları bir şantaj olarak kullanmasıdır. Aydınlanmayı desteklemek veya reddetmek yerine sunulan basit ve otoriter anlamda her şeyi geri çevirmek anlamında önerilen bir tutumdur. Olumlu anlamda sınırları zorlamak olarak değerlendirebileceğimiz bu felsefi ethos tavırlarımızın eleştirel bir yaklaşımı benimsemesi anlamına gelmektedir.145

Foucault’un dikkat çektiği bu kalıcı eleştiri, Aydınlanma ve Hümanizm arasındaki farkı da zorunlu olarak ortaya koyar. Tarihte hümanizma hareketlerinin olumlu ve olumsuz örnekleri olmasına rağmen artık bunun, eleştirel ilkeye dayalı kendi özerkliğimiz içinde kendimizin devamlı yaratımı yoluyla engellenebileceği fikrine yer vermektedir. Foucault, Aydınlanmayı, Avrupa toplumlarının gelişmesinde belli bir noktada yer alan olayların ve karışık tarihsel süreçlerin açıkça gözlemlenen bir dizisi olduğu imasında bulunur. Yani, Avrupa toplumlarının ilerleyişindeki yegâne unsurun Aydınlanma olmadığı, bu dönemin karmaşık tarihsel öğeleri barındırdığını ayrıca tek ifadeyle belirlenemeyecek teknolojik değişimleri kapsadığını belirtmektedir. Aydınlanmanın başarısızlığını, Hümanizma hareketiyle hemen hemen hiç bağdaştırmamasında bulan Foucault, bu iki düşüncenin bir benzerlikten ziyade gerginlik içinde bulunduğunu ifade etmektedir. Aydınlanmaya yapılan diğer eleştirilerde olduğu gibi Foucault da, Aydınlanmanın vicdani, sezgisel ve duygusal olmayan yönüne vurgu yaparak önerisini şu ifadelerle belirtmektedir:

“Bence, her durumda kendimizi Aydınlanma taraftarı veya karşıtı olmanın entelektüel şantajından kurtarmalıyız. Hümanizm izleğini Aydınlanma sorusuyla karıştıran tarihsel ve ahlaki karışıklıktan kaçınmalıyız. Son iki yüzyılın rotasında, bunların karmaşık ilişkilerinin çözümlemesiyle, eğer kendimizde ve geçmişimizde sahip olduğumuz bilinçliliğe bir ölçüde açıklık getirmek istiyorsak, bu, önemli ve yapmaya değer bir projedir.”146

144

Toplumbilim, A.g.e, Sf. 71

145 Toplumbilim, A.g.e, Sf. 73,74 146 Toplumbilim, A.g.e, Sf. 74