• Sonuç bulunamadı

Antibiyotik kullanımı ve tüketimi son yıllarda gittikçe artış göstermektedir. Çok düşük miktarlarda bile olsa, tamamen arıtılmadıklarında sulama suyuna karışarak gıda zinciri yoluyla insan vücuduna değişime uğramış olarak geri giren, toksik etkilere sebep olan ve “yeni nesil kirleticiler” veya “mikrokirleticiler” olarak adlandırılan aralarında farmasötikler, antibiyotikler, kişisel bakım ürünleri ve endokrin bozucu maddelerin olduğu yerüstü/yeraltı sularında ve toprakta bulunması ve mevzuatla henüz sınırlandırılmayarak göz ardı edilmesi oldukça endişe vericidir (Fatta-Kassinos ve ark., 2011).

8

Su Çerçeve Direktifi (WFD) ile öncelikli 45 adet madde ve 8 adet diğer kirleticiye dair “Çevresel Kalite Standartları (EQS-2008/105/EC)” oluşturulmuştur. Çevresel Kalite Standartları, Su Çerçeve Direktifi’ne 2013 yılında eklenmiş olup, bu tarihten itibaren öncelikli maddelerin seçilebilmesi için çevreye ve/veya çevre yoluyla canlılar üzerinde risk oluşturduğuna dair kanıtları olan diğer maddelerin geçici izlenmesini gerektiren bir izleme listesi mekanizması oluşturulmuştur.

Ayrıca, 2013 yılında yayınlanan bu direktifte, 3 madde (doğal östradiol hormonu (E2) ve iki farmasötik – anti enflamatuar diklofenak ve kontraseptiflerde kullanılan sentetik etinil östradiol hormonu (EE2) tanımlanmıştır. Bu maddelere maruz kalındığında oluşacak riskleri gidermek için uygun önlemlerin alınmasını kolaylaştırmak için ilk izleme listesine dahil edilmeleri kararlaştırılmıştır.

İlk izleme listesi 2015 yılında 2015/495 kararı ile kabul edilmiştir ve aşağıdaki kimyasalları içermektedir;

• Doğal östrojen hormonu (E1),

• 3 tane makrolid antibiyotik (Eritromisin, Klaritromisin, Azitromisin), • Bazı pestisitler,

• Güneş kremlerinde UV ışıktan koruyucu krem ve

• Gıda katkı maddesi olarak kullanılan antioksidan madde.

Ayrıca, yeraltı sularında bu tür kirleticiler ile ilgili düzenlemelerin getirildiği 2006/118/EC direktifi de mevcuttur.

Gıda ve İlaç İdaresi (FDA)ş veterinerlik alanında kullanılan ilaçların çevresel etkilerinin değerlendirilmesi kapsamında konulan çevresel konsantrasyon limitlerinin aşılması halinde (1 µg/L) ekolojik test ve ilaç değerlendirme raporu istemektedir.

Atıksuların uygun bir şekilde arıtılması ve güvenli olarak yeniden kullanımı ve halk sağlığının maksimum derecede korunması için Dünya Sağlık Örgütü tarafından klavuzlar yayınlanmıştır (WHO, 2006). Bu klavuzlarda, sağlıkla ilgili risk değerlendirmeleri ve yönetimi üzerine yaklaşımlar bulunmaktadırlar. Birçok ülkede ve ülkemizde bu anlamda ulusal yönetmelikler ve klavuzlar mevcut değildir. WHO klavuzlarında limitler net bir şekilde tanımlanmamış olmakla birlikte, uyulma zorunluluğu da yoktur (Dalahmeh ve Baresel, 2014).

9

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2014 yılında yayınladığı antibiyotiklerin çevrede oluştuduğu dirençli bakteriler, suların kirlenmesi, sanitasyon ve hijyen konulu (WHO/FWC/WSH/14.07) ve içme suyundaki farmasötikler konulu (WHO/HSE/WSH/11.05) özet bildirilerinde de güncel WHO klavuzlarında içme, sulama, kullanma ve tarımsal sulamada kullanılan sularda antibiyotik kirliliği, antibiyotiklerin metabolitleri ve antibiyotiğe dayanıklı bakterilerin oluşumu, bunların giderilmesi, risk değerlendirmesine yönelik spesifik yada genel bir bilgilendirme olmadığı belirtilmiştir. Bu eksiklik farkedildiği için Stockholm Çerçeve direktifinde (The Stockholm Framework) su kalitesi tehlikelerinin değerlendirilmesi ve su/atıksulardan kaynaklanan risklerin yönetilmesine dair hususlar belirlenmiştir (WHO, 2014).

Çevre Koruma Ajansı (EPA), 2001 yılında atıksularda ve doğal içme suyu üretim faaliyetlerinde ilaç kalıntılarının ve metabolitlerinin zararlı etkilerini anlatan final raporu yayınlamıştır (EPA Final Report, 2001). Ocak 2017 yılında Çevre Koruma Ajansı içme sularında kirletici aday listesi (CCL) ve bu listedeki kirleticilere dair mevzuat düzenlemelerini yayınlamıştır (EPA-CCL, 2017). Bu listede yer alan kirleticiler;

 Pestisitler,

 Dezenfeksiyon yan ürünleri,

 Ticari amaçla kullanılan kimyasallar,

 Sudaki patojenler,

 Farmasötikler,

 Biyolojik toksinlerdir.

Metropolitan Su Ajansı (NACWA-Association of Metropolitan Water Agencies) tarafından yayınlanan “Su Ortamındaki Farmasötikler (Pharmaceuticals in the Water Environment)” isimli bir makale de ilaç kalıntılarının sularda bulunmasının yol açtığı zararlı etkilerin henüz tam olarak bilinmediği ve bununla ilgili limit değerlerin belirlenmediği vurgulanmıştır. Makalede Amerikan Çevre Koruma Ajansı (The US. EPA)’nın atıksularda ve içme sularında ilaç kalıntılarını içeren kirleticilere dair yasal düzenlemeyi yapacak otorite olduğunu ve bu amaçla EPA tarafından Temiz Su Akti (The Clean Water Act-CWA) ve Güvenli İçme Suyu Akti (The Safe Drinking Water Act-SDWA)’nin sırasıyla yayınlandığı belirtilmiştir. Temiz Su Akti ile Amerikan Çevre Koruma Ajansı, Ulusal Kirletici Deşarj Eliminasyon Sistemi (The National Pollutant Discharging Elimination System-NPDES)

10

aracılığıyla uygulanabilir standartların için kriterler oluşturmuştur. Bu standart kriterleri, içme suyunda mikrobiyal ve kimyasal konsantrasyonlarında yasal düzenleme getiren maksimum kirletici limitlerini belirlemeye yöneliktir. Amerika’da federal otoriteden başka her eyalete ait kullanma ve içme sularındaki farmasötiklerin izlenmesine dair yasal gereklilikler mevcuttur. Bazı eyaletlerde ise, bu gereklilikler henüz kararlaştırılma aşamasındadır. Amerikan Çevre Koruma Ajansı suda ve atıksuda farmasötiklerin tespit ve ve giderilmesine yönelik sayısız çalışma yapmış olsa da, tüm Amerikan federasyonunda geçerli belirlenmiş kesin limit değerleri henüz mevcut değildir. Bu konudaki çalışmalar devam etmektedir (NACWA, 2017). Burada global olarak uluslar ve kurumlar tarafından kabul edilen koordineli bir yönetimin olmaması oldukça önemli olumsuz bir husustur.

Sonuç olarak antibiyotikler, atıksu arıtma tesislerinde artan büyük bir problem haline gelmekte ve aynı zamanda da ekosistemdeki ve biyolojik arıtma sistemlerindeki organizmalar üzerinde oluşturdukları toksisite ve sucul ortamlarda antibiyotiğe dirençli bakterilerin ortaya çıkmasına sebep olması nedeniyle ekolojik dengeyi bozmaktadırlar (Karthikeyan, Meyer, 2006, Kasprzyk-Hordern ve ark., 2009, Homem, Santos, 2011). Ayrıca inatçı ve oldukça zor bozunabilen kirleticiler olmalarından dolayı, biyolojik arıtma sistemlerine de uyumlu değillerdir. Bu nedenlerden dolayı, endüstriyel, evsel ya da hastane atıksu arıtma tesisleri çıkış suları vasıtasıyla alıcı ortama deşarj edilen ve yeni nesil kirleticiler olarak da adlandırılan antibiyotik kirliliğinin kontrolünde, alternatif arıtım metotlarının geliştirilmesi son yıllarda önem kazanmıştır (Yalap ve Balcıoğlu, 2008).

Bu anlamda. konvansiyonel biyolojik arıtma metodlarına ilave olarak ozonlama, fotokatalitik yöntemler, fenton ve foto-fenton gibi “İleri Oksidasyon Prosesleri”nin (IOP) entegre edilmesi bu tipteki kirleticilerin biyolojik olarak bozunması, detoksifiye olması ve arıtılan suyun yeniden kullanımı açısından çok daha verimli sonuçlar alınmasını sağlamaktadır (Dantas ve ark., 2008).