• Sonuç bulunamadı

Mevlânâ ve Şems’in İkinci Karşılaşması

1.1. MEVLÂNÂ’NIN HAYATI

1.1.19 Mevlânâ ve Şems’in İkinci Karşılaşması

Şems, Konya’ya “642 senesi Cemaziyel-Ahir Ayının Yirmi Altıncı Pazar

günü” gelir.157 İbtidâ-nâme’de “Şemseddin’le Mevlânâ’nın Buluşmaları” bölümünde

buluşmanın ne zaman, nerede ve nasıl olduğuna dair bir bilgi yoktur. Mevlânâ’nın Allah’ın izni ile Şems’i görmeye nâil olduğu, onun yüzünü gördüğünde âşık olduğu belirtilir. Karşılaşmadan sonra Mevlânâ, Şems’i evine davet eder. Mutlu ve huzurlu bir şekilde iki yıl beraber olurlar.158

Ferîdun bin Ahmed-i Sipehsâlâr, geliş tarihi ile ilgili bir bilgi vermeyip karşılaşma anını anlatır. Şems Konya’ya geldiğinde Pirinç-furûşan (Pirinçciler) hanına gelir. Sabah uyanarak hanın önünde bulunan bir sedire oturur. Mevlânâ o esnada evden çıkarak hana doğru ilerlemektedir. Şems, halkın büyük bir ilgi ve teveccüh gösterdiği Mevlânâ’ya doğru bakar. Gayp âleminde ona bildirilen Allah dostunun Mevlânâ olduğunu anlar. Mevlânâ gelip Şems’in karşısına oturur. Uzun süre hiç konuşmadan birbirlerine bakarlar. Bir süre sonra Şems, Mevlânâ’ya Bayezid-i Bistamî’nin bazen “Yarabbi benim şanım ne de büyüktür.”159 bazen de “Cübbemin içinde Tanrı’dan başka hiçbir şey yoktur.”160 dediğini ve onun bu

yorumları hakkında ne düşündüğünü sorar. Mevlânâ’nın Şems’e cevabı şöyledir:

“Bayezid olgun veliler ve gönül sahibi eren âriflerden olsa da; onu kendince

malum olan makamdaki velilik dairesinde tuttukları ve oraya tespit ettikleri için, o makamın ululuk ve mükemmelliğini kendisine açtıklarında kendi makamının yüksek vasıfları ve ittihat (birleşme) yüzünden bu sözü söylüyor. Halbuki peygamber Hazretlerini her gün ilki ikincisiyle hiç münasebeti olmayan yetmiş bir makamdan geçirdikleri için ulaştığı ilk makamda o makamın yüksekliğinden dolayı şükrediyor ve onu sülûkunun sonu biliyor, ama ikinci dereceye ulaştığında derece itibariyle

157 Şems-i Tebrîzî, age., s. 16; Bedîüzzaman Fürûzanfer, age., s. 175. 158 Sultan Veled, age., s. 52.

159 Ferîdun bin Ahmed-i Sipehsâlâr, age., s. 149. 160 Ferîdun bin Ahmed-i Sipehsâlâr, age., s. 149.

ilkinden daha yüksek ve şerefli bir makam gösterdiklerindeyse o makamla kanaat mağfiret diliyordu.”161

Mevlânâ ve Şems oturdukları sedirden kalkarak el sıkışırlar ve birbirlerine kavuşurlar.

Ahmed Eflâkî’ye göre Mevlânâ, Seyyid Burhâneddin’in vefatıyla Kayseri’ye gidip onun mezarını ziyaret ettikten sonra Konya’ya geri döner. Bir süre sonra Şems Konya’ya gelir. Yazara göre bu Şems’in Konya’ya ikinci gelişidir ve tarih (26 cumadelâhir 642) 29 Kasım 1244’dür.162 Ahmed Eflâkî’ye göre Mevlânâ o sırada

medresede ders veren bir müderristir.163

Şems, duaları neticesinde Allah’ın tecellisine mazhar olup Rum diyarına gitmesi bildirilince aşk ve şevk içinde Şam’dan Rum’a gider. Konya’ya geldiğinde Şekerfürûşan (Şekerciler) hanına gider. Handa kaldığı hücrenin kapısına halk onu zengin bir tüccar sansın diye değerli bir kilit asar. Hücrede eski bir hasır, kırık bir ibrik ve tuğladan bir yastık vardır. Yemeği de on beş günde bir yediği paça suyuna batırılan bir parça kuru ekmektir.164

Ahmed Eflâkî’de yer alan rivayete göre Şems, kaldığı hücreden çıkarak hanın kapısının önüne oturur. Mevlânâ da Penbefürûşan (pamukçular) medresesine çıkar. Yanında âlimler ve öğrencileri ile birlikte rahvan bir katırın üzerinde oradan geçer. Şems onu görünce yerinden kalkarak koşar ve Mevlânâ’nın katırının gemini sıkı bir şekilde yakalar. Mevlânâ’ya “Ey dünya ve mânâ değerlerinin sarrafı, Tanrı adlarının

bilgini! Söyle! Muhammed Hazretleri mi yoksa Bayezid (Bistamli) mi büyüktür?”165

diye sorar. Mevlânâ onun bu sorusuna “Hayır, hayır, Muhammed Mustafa bütün

161 Ferîdun bin Ahmed-i Sipehsâlâr, age., s. 149-150. 162 Ahmed Eflâkî, age., s. 124.

163 Ahmed Eflâkî, age., s. 472. 164 Ahmed Eflâkî, age., s. 125. 165 Ahmed Eflâkî, age., s. 126.

peygamberlerin ve velilerin başbuğu ve başkanıdır. Gerçekte büyüklük ve ululuk onundur.”166 diye cevap verir. Şems bunun üzerine şöyle bir mukabelede bulunur:

“O hâlde Hazreti Mustafa ‘Yarabbi, seni her türlü eksikten arı duru kılarım;

biz seni lâyık olduğun bir biçimde bilemedik’ buyurduğu hâlde Bayezid ‘Ben kendimi her türlü eksikleri arı duru kılarım. Benim şanım ne kadar büyüktür. Ben sultanların sultanıyım’ diyor.”167

Mevlânâ katırından iner. Şems’in sorusunun mehabeti karşısında kendinden geçer. Bir saat sonra kendine gelince Şems’le birlikte yaşadığı medreseye giderler. Üç ay kimseyle görüşmeden bir hücrede kalırlar.168

Bir diğer rivayete göre Penbefürûşan medresesinden çıkan Mevlânâ, Şekerrizan hanının önünden geçer. Bu handa kalan Şems onu görünce yerinden kalkarak Mevlânâ’nın üzerinde olduğu katırın üzengisini tutar ve ona “Ey

Müslümanların İmamı! Ebû Yezid mi büyüktür, Muhammed mi?”169 diye sorar.

Mevlânâ onun bu sorusuna şöyle cevap verir: “Tanrı’nın elçisi Muhammed

Hazretleri, bütün yaratıkların en büyüğüdür. Burada Bayezid’in sözü mü olur.”

Bunun üzerine Şems tekrar bir soru sorar:

“O hâlde bu ne demektir? Peygamber o kadar büyük olduğu hâlde ‘Biz seni

lâyık olduğu veçhile bilemedik’ buyuruyordu. Bayezid ise ‘Ben kendimi tenzih ederim. Benim şanım ne kadar büyüktür. Ben sultanların sultanıyım’ diyor.”170

Mevlânâ’nın bu soruya cevabı şöyledir:

166 Ahmed Eflâkî, age., s. 126. 167 Ahmed Eflâkî, age., s. 126. 168 Ahmed Eflâkî , age., s.126. 169 Ahmed Eflâkî, age., s. 472. 170 Ahmed Eflâkî, age., s. 473.

“Ebu Yezîd’in (Bayezid Bistâmî) susuzluğu bir yudumla dindi ve suya

kandığından dem vurdu. Onun idrak testisi o kadar suyla doldu. O nur da onun evinin penceresinin büyüklüğü ölçüsünde içeri girdi. Hazreti Mustafa’ya gelince, O müthiş bir suya doymamazlık hastalığına tutulmuştu. Susuzluk içinde susuzluktan içi yanıyordu ve mübarek göğsü ‘Biz senin göğsünü açmadık mı? (inşirah, 94:1) şerhiyle ‘Tanrı’nın yeri geniştir’ (Zümer, 39:10) haline gelmişti. Tabii bunun için susuzluktan dem vurdu ve her gün daha çok yakınlık istedi. Bu iki davadan, Mustafa’nın ki daha büyüktür. Bayezid hakka ulaştığı için kendini o nurla dolmuş gördü ve daha çok bakmadı. Mustafa’ya gelince, o her gün onu daha çok görüyor, daha çok ilerliyordu. Günden güne ve saatten saate Tanrı’nın hikmet, kudret ve ululuk nurlarını daha çok görüyordu. Bu yüzden ‘Biz seni lâyıkı veçhile bilemedik’ dedi.”171

Şems, Mevlânâ’nın verdiği cevaptan sonra feryat edip yere yuvarlanarak kendinden geçer. Mevlânâ yanında bulunan imamlarla birlikte Şems’i medresesine götürür. Şems kendinden geçmiş bir hâlde başı Mevlânâ’nın dizinde, kendine gelinceye kadar o hâlde kalır.172

Helmuth Ritter, Mevlânâ ve Şems karşılaşmasının tarihini 26 Cemaziyelahir 642 olarak verir. Konya’ya gelen Şems, Şekerci hanına gider ve tasavvufî mânâda Mevlânâ’ya âşık olur. Yazar, zâhirî ve bâtınî ilimleri bilen ve halka vaazlarında anlatan bir âlimin birdenbire böyle aşk ve cezbeye kapılamayacağını, Seyyid Burhâneddin’in irşadıyla o zamana kadar bir benzeri daha görülmeyen “derûnî bir

sergüzeşt” için hazırlık yapılmış olabileceğini ifade eder.173 Mahmud Erol Kılıç,

Helmuth Ritter’le benzer bir şekilde Mevlânâ’nın babası Bahaeddin Veled ve Seyyid Burhâneddin’le manevî eğitimini gerçekleştirdiğini ve bunun Şems’le karşılaşmasına bir hazırlık oluşturduğunu, onunla birlikte de son noktayı bularak aşk boyutuna yükseldiğini ifade eder.174 Bedîüzzaman Fürûzanfer de Şems’in sorusunu çok sade ve

171 Ahmed Eflâkî, age., s. 473. 172 Ahmed Eflâkî, age., s. 473. 173 Helmuth Ritter, agm., s. 273.

çok sıradan bulur. Tarikata yeni girmiş olan insanların bile bu sorulara cevap verebileceğini ifade eder175 Söz konusu Mevlânâ olunca onun gibi tasavvufun, ilmin,

irfanın içinde yetişmiş biri için ise hiç düşünülemeyeceğini ifade eder.

Sultan Veled’in İbtidâ-nâme’sine bakıldığında menkıbe ve tezkire yazarlarının kendilerinden rivayet türettiklerini, duydukları bilgileri incelemeden eserlerine aldıklarını belirtirken aynı zamanda bu rivayetlerin Mevlânâ’nın hayatındaki değişimi yansıtması bakımından da alelâde sayılamayacağını belirtir.176

Bedîüzaman Fürûzanfer’in Mevlânâ ve Şems diyaloğuna yaptığı yorumun bir benzerini Ali Nihat Tarlan da Mevlânâ adlı eserinde yapar. Önce tasavvufta şeyhlerin bir bakışla gönül açma geleneğinden bahseder. Daha sonra “Mevlânâ, böyle cazip ve

kudretli nazar karşısında mı kaldı?” diye sorar. Çünkü ona göre Şems’in

Mevlânâ’ya sorduğu soru basittir. Mevlânâ gibi büyük ve kemal sahibi bir âlimi derinden etkileyemez. Büyük değişime “hazırlanmış ruh” olarak gördüğü Mevlânâ’ya hakikatin Şems tarafından daha güzel ve daha farklı bir şekilde telkin edildiğini ifade eder.177

Benzer Belgeler