• Sonuç bulunamadı

Meslek Edindirme: Eğitimin Popüler İşle

Madde 8 – Kışlalarda askeri eğitim sırasında uygulamalı tarım öğretiminin yapılması.

1.2.4. Meslek Edindirme: Eğitimin Popüler İşle

Meslek, “bir kimsenin hayatını kazanmak için yaptığı, kuralları toplumca belirlenmiş ve belli bir eğitimle kazanılan bilgi ve becerilere dayalı etkinlikler bütünü” olarak tanımlanabilir (Kuzgun, 1994 akt. Yeşilyaprak, 2003: 191). Meslek kazanç elde etmek için yürütülen etkinlikler bütünü olarak tanımlanmış olsa bile, meslek sahibi olma isteği sadece para kazanma amacı gütmez. Yeşilyaprak (2003: 192), insanlara “elinize yaşamınızı sağlayacak bir para geçse, yine de çalışmak ister misiniz?” sorusu yöneltildiğinde insanların %80- 85’inin “evet” yanıtını verdiklerini belirtmektedir.

“Çünkü biz sadece para kazanmak için iş sahibi olmayız. Bir meslek edinmenin temelinde para kazanarak fizyolojik ihtiyaçları karşılamanın dışında, sosyal ve psikolojik ihtiyaçların doyumu söz konusudur… İnsanın doğuştan getirdiği yetenekleri, potansiyeli, gizil güçleri vardır. Biz yaşam içinde bunları ortaya koyma, kullanma ve geliştirmek isteriz. İşte sahip olduğumuz bu yetenekleri kullanma ve geliştirme olanağı sağlayacak alan, meslek alanlarıdır, işimizdir. Biz çalışırken aynı zamanda bu yetenekleri ifade etme, bu güçlerimizi arttırma fırsatı elde ederiz. Böylece birey, var oluşunun anlamını yakalar. Sahip olduğu yetileri, güçleri kullanarak doyuma ulaşır. Kendini bir iş yaptığı, üretken olduğu için de daha değerli ve önemli görür. Böylece kendisine saygısı ve güveni gelişir. Toplum içinde yararlı olma, hizmet verme yoluyla toplumsal saygınlık kazanma söz konusudur.” (Yeşilyaprak, 2003: 192)

Bireyin tüm olarak gelişmesi ve yaşamdaki bütün rollerini en iyi şekilde yerine getirmesi için gerekli olan nitelikleri kazandırmaya yönelik bir süreç olarak eğitim, günümüz dünyasında meslek sahibi olabilmenin gerekli en önemli şartı sayılabilir. Geleneksel toplumların aksine sanayileşmeyle birlikte zorunlu hale getirilen ve her bireyi belirli bir kalıp sistemden geçirmeyi hedefleyen eğitim anlayışı, Durkheimci sosyolojide yer alan işbölümü11 kavramıyla birlikte

11

Durkheim düşüncesindeki işbölümü, toplumsal dayanışma şekillerinin sonucudur. Durkheim, iki tür dayanışmadan bahseder. 1. Mekanik dayanışma 2. Organik dayanışma. Mekanik dayanışma,

düşünüldüğünde meslek sahibi olmayı zorunlu hale getirmektedir. Çünkü ileri sanayi toplumu, yüksek motivasyonlu, başarıya yönelmiş işgücüne ihtiyaç duymaktadır. Böylece okullardan itibaren oluşturulmaya çalışılan başarıya göre ödüllendirme sistematiği, hayatın idamesi için mutlaka meslek sahibi olunması gerektiğini modern insanın kulağına fısıldamaktadır. Parsons’un da (Aktay, 2002: 13) ifade ettiği gibi, bireylerin toplumdaki müstakbel rollerine seçilmesinin önemli bir mekanizması olarak eğitim sistemi, bireyin hangi mesleğe gitmek istediğine göre dizayn edilen ve beraberinde eşitsizliği de üreten bir araçsallığa dönüşmektedir.

Son 20- 25 yılda işsizlik oranları birçok ülkede yükselmekle birlikte İngiltere’de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki çeyrek yüzyılın bir kısmında işsizlik oranı % 2’nin altındaydı. 1980’lerin başlarında bu oran % 12’ye yükselirken, 1995’te ise % 11 olmuştur (Giddens, 2000: 348). Türkiye’de ise işsizlik sorunu, devletin ve toplumun ilk sırada gelen sorunu olmakla birlikte istihdamda arz- talep dengesi yakalanmış değildir. Dolayısıyla meslek sahibi olmanın da buna bağlı olarak ölçütleri yükselmektedir. Türkiye’de işsizlik oranı 2006 yılı verilerine göre yaklaşık % 9,9 dur (TÜİK, 2007: 17). 2009 yılının Ekim ayı istatistik sonuçlarına göre, işsizlik oranı (15- 64 yaş grubu) % 12,3 iken bu oran bir yıl öncesinde Ekim 2008 tarihinde % 10,6’dır. Genç nüfus arasındaki (15- 24 yaş) işsizlik oranı ise, genel işsizlik oranı seviyesinden çok daha yüksektir. 2008 yılı Ekim ayı istatistiklerinde genç nüfusun işsizlik oranı % 21 iken, 2009 yılı Ekim ayı istatistiklerinde bu oran % 24 seviyelerine çıkmaktadır ( TÜİK, 2010). İşsiz kalan genç nüfus her yıl biraz daha artmakta ve buna bağlı olarak işsiz kalmak istemeyen insanlar, eğitim aracılığıyla niteliklerini yükseltmek istemektedirler. Çünkü meslek sahibi olmak her geçen yıl biraz daha zorlaşmakla birlikte kişinin nitelik seviyesinin yükselmesini de zorunlu hale getirmektedir.

benzerlikten ileri gelen bir dayanışma olup bu toplumlarda bireyler arası farklılaşma azdır. Bireyler aynı duygulara ve değerlere bağlıdırlar. Bu tür dayanışmalar, ilkel ya da eski toplumlarda gözlemlenir. Organik dayanışma ise, işbölümünden ileri gelen dayanışmadır. Mesleklerin farklılaşması, üretici çalışmaların çoğalması toplumsal farklılaşmanın sonucudur. Durkheim’e göre işbölümü, toplumsal bir olgudur ve bu yüzden başka bir toplumsal olguyla açıklanması gerekir. Bu başka toplumsal olgu ise, nüfus yoğunluğudur. Nüfus arttıkça yani beraber yaşayan bireylerin sayısı arttıkça yaşamak için savaş da şiddetlenmektedir (Ergun, 1990: 57- 59).

Tablo – 1: Türkiye’de Yıllara Göre İşgücü Değişkenleri

Kaynak: TÜİK, 2007: 47

Milli Eğitim Temel Kanunu’nda yer alan ve Milli Eğitimin genel amaçlarına bağlı olarak Yükseköğretimin amacı, “Ülkenin bilim politikasına, toplumun yüksek düzeyde ve çeşitli kademelerde insan gücü ihtiyacına göre öğrencileri ilgi ve yeteneklerine göre yetiştirmek” olarak açıklanmaktadır (Taşdemir ve Şişman: 2008: 98). Ancak yükseköğretimden mezun olanların, kendi yeteneklerine ya da yetenek

dışı kadrolara yerleştirilebilmeleri durumu eğitim sisteminin başlıca sorunları arasında yer almaktadır. Akyüz’e (2008: 424) göre, üniversite kapılarına öğrencilerin yığılması ve üniversite mezunlarının çoğunun iş bulamaması, eğitim tarihimizin son yirmi yılında çok ciddi bir problem haline gelmiştir. Çünkü son yirmi yılda işe alımlarda, eğitim seviyesinin yüksek olması aranılan şartlar arasındadır. Örneğin devletin hizmet sektörüne alınacak bir memur kadrosu için 15–20 yıl önce ortaöğretim mezunu olmak yeterliyken şuan aynı kadroya yerleşebilmek için yükseköğrenim mezunu olmak ayrıca girilen KPSS (Kamu Personeli Seçme Sınavı) gibi bir sınavdan yüksek puan almak gerekmektedir. Üstelik KPSS’ye giren aday sayısı, Öğrenci Seçme Sınavı’na (ÖSS) giren öğrenci sayısını ikiye katlamıştır. 2009 ÖSS’ye 1 milyon 349 bin 782 öğrenci girerken, 2008 KPSS’ye 2 milyon 408 bin 379 aday katılmıştır.12 Meslek sahibi olmanın zor olduğu bir ülkede insanlar, eğitim almayı “ilim öğrenmek ya da eşyanın hakikatine vakıf olmak için” değil de iş sahibi olabilmek için istemektedirler. Türkiye’deki iş istihdam oranlarına bakıldığında üniversite mezunlarının ortaöğretim mezunlarına göre iş sahibi olma olasılığının daha yüksek olduğunu görebilmekteyiz.

Tablo – 2: 2006 Yılı Eğitim Seviyesine göre İş Gücü Oranları

İş Gücü Sahibi İş

Olanlar İşsizler Katılım İş Gücü Oranları (%)

İşsizlik Oranları (%)

Toplam 24.196 21.754 2.442 51,1 10,1

Okur Yazar Olmayanlar 1.045 992 53 24,8 5,1 Orta Öğretim Seviyesi

Altındakiler 14.752 13.343 1.409 49,0 9,6

Orta Öğretim 5.343 4.656 687 57,8 12,9

Üniversite 3.056 2.764 293 80,3 9,6

Erkekler 17.870 16.097 1.773 75,5 9,9

12Son dört yıl içerisinde herhangi bir memur kadrosuna yerleşebilmek için KPSS’ye giren adayların istatistiği için bkz. http://www.universitehaber.com/article.php?article_id=6972

Okur Yazar Olmayanlar 326 285 41 53,6 12,7

Orta Öğretim Seviyesi

Altındakiler 11.360 10.215 1.145 75.1 10,1

Orta Öğretim 4.181 3.750 431 74,6 10,3

Üniversite 2.004 1.848 156 86,4 7,8

Kadınlar 6.326 5.656 669 26,7 10,6

Okur Yazar Olmayanlar 718 707 12 20,0 1,6

Orta Öğretim Seviyesi

Altındakiler 3.392 3.128 264 22,6 7,8

Orta Öğretim 1.162 906 257 31,9 22,1

Üniversite 1.053 916 137 70,8 13,0

Kaynak: TÜİK, 2006 akt. www. bitlismemarge. com, 10.07.2009

TÜİK’in hanehalkı anketine göre çıkardığı bu istatistik, üniversite mezunlarının ortaöğretim mezunlarına göre meslek sahibi olmada daha avantajlı olduğunu göstermektedir.

Milli Eğitim Bakanlığı, ortaöğretime geçiş sistemini (OGES) 2007 yılında değiştirmiştir. Bu yeni düzenleme, Ortaöğretime geçişte altıncı sınıftan itibaren uygulanmaya başlayan üç basamaklı bir sınav sistemi getirmiştir. Seviye Belirleme Sınavı (SBS) olarak adlandırılan bu yeni sistem, eleme mekanizmasını daha fonksiyonel hale getirmekle birlikte Fen Liselerine ve Anadolu Liselerine geçişi zorlaştırmaktadır. Çocuklarının daha iyi bir gelecek ve hayatını daha rahat kazanabilmeleri için bir meslek sahibi olmalarını isteyen veliler, onların eğitimine çok daha fazla zaman ve ekonomik kaynak ayırmaya başladılar. Aynı durum, üniversiteye girişlerde de görülmektedir. Öğrenci Seçme Sınavı’na (ÖSS) son

yıllarda bir buçuk milyon civarında öğrenci girmekte ve bu öğrencilerin sadece % 20’si dört yıllık fakültelere yerleşebilmektedirler. Fakat üniversiteyi kazanmış olmak da herhangi bir meslek sahibi olmak için yeterli görünmemektedir. Çağa uygun olarak revaçta olan mesleklerin tercih edilmesi, üniversite eğitimini tamamladıktan sonra meslek sahibi olmayı garantilemek isteyen öğrencileri ve onların velilerini, işi şansa bırakmayacak çözümler üretmeye itmektedir.

Eğitim sisteminde yaşanan işlevselliğin dönüşümü, okullarda ya da diğer eğitim kurumlarında verilen rehberlik hizmetinin, daha çok mesleki rehberliğe doğru kaymasını sağlamıştır. Yeşilyaprak (2003: 190), mesleki rehberliği, “gençlerin çeşitli meslekleri tanımaları ve kendi özelliklerine uygun olan meslekleri seçmeleri, seçtikleri mesleklere hazırlanmaları ve mesleki yönden gelişmeleri amacıyla yapılan yardım hizmetleri” olarak tanımlamaktadır.

Türkiye’de velilerin eğitimden beklentilerini anlamada, özel dershanelerin sayılarının hızla artması bize kapı aralamaktadır. Veliler, çocuklarının eğitim sisteminin eleme mekanizmasında kalbur altı durumuna düşmelerini istemediğinden erken bir dönemde çocuğunu dershaneye göndermektedir. 10- 15 yıl öncesinde daha çok üniversite hazırlık için gidilen bir eğitim kurumuyken dershane, şimdi neredeyse bütün eğitim kademesinde yer alan öğrencilerin buluştuğu bir mekân haline gelmiştir. SBS ile birlikte dershanede öğretim ilköğretim 4. sınıf seviyesine kadar düştü. İlköğretim 4. ve 5. sınıftaki öğrenciler derslerinde yardımcı olması için, ilköğretim 6. 7. ve 8. sınıftaki öğrenciler girecekleri SBS’den yüksek puan almak için, Lise 1,2 ve 3. sınıftaki öğrenciler derslerine yardımcı ve ÖSS’ye hazırlık için, Lise 4. sınıftaki öğrenci üniversiteye yerleşebilmek için, üniversite mezunları KPSS’den yüksek puan almak için ve hatta Liseden mezun olmuş ancak üniversiteye yerleşemeyenler uzman çavuş ya da polis olabilmek için dershaneye gitmektedirler. Dershaneler tıpkı Türk Milli Eğitim Sistemi’nin bir binada minimize edilmiş hali gibi durmaktadır. Çünkü aynı binadaki öğrenim gören öğrencilerin yaş aralığı ortalama 10 ile 25 arasındadır. Bu tablo ise, eğitimin son dönemlerde popüler olan işlevini ortaya koymaktadır.

Tablo – 3: 1995 – 2005 Yılları Arasında Özel Dershanelerin Sayısal Verileri

Kaynak: MEB, Araştırma Planlama Koordinasyon Başkanlığı, 02.08.2006. www.meb.gov.tr, akt. Dağlı, 2006: 24