• Sonuç bulunamadı

Ġnsanın yaĢamını sağlıklı bir Ģekilde sürdürebilmesi için bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olması ve bu üç ögenin birbirleriyle dengeli bir iliĢki içinde olması gerekmektedir. Ruh sağlığının normali hakkındaki görüĢlerin çokluğu ruh sağlığının tanımlanmasını güçleĢtirmiĢtir (Öztürk 2004). Dünya Sağlık Örgütü‟nün Psikiyatri ve Ruhsal Hastalıklar Terimler Sözlüğü‟nde “ ruhsal hastalıklar, doğuĢtan veya sonradan geliĢen ruh ve beden sağlığını tehdit eden sağlık sorunlarıdır” Ģeklinde tanımlanmıĢtır (DSÖ 1994). Köknel, ruh sağlığını “kişinin

kendi kendisiyle, çevresini oluşturan kişilerle ve toplumla barış içinde olması, sürekli denge, düzen ve uyum sağlayabilmek için gerekli çabayı sürdürebilmesi” Ģeklinde

tanımlanmaktadır (Köknel 1989). Bu tanımda kiĢinin kendisi ve sosyal çevresi ile uyum ve denge konumunda olması ve bu denge halini ve uyumu koĢullara bağlı olarak yeniden üretebilmesi ruh sağlığının göstergeleri olarak değerlendirilmiĢtir.

1978 Alma-Ata Bildirgesi'nde, temel sağlık hizmetlerinin ruh sağlığı hizmetlerini de kapsayacak biçimde bütüncül bir yaklaĢımla yapılaĢtırılması gereği belirtilmektedir. (Alma-Ata 1978). Temel sağlık hizmetleri kapsamında bütüncül yaklaĢım, ruh sağlığı yönünden önlenebilecek rahatsızlıkların azaltılmasını ve toplum ile sağlık hizmeti iliĢkisinin daha doyumlu bir nitelik kazanmasını sağlayacaktır. Bütüncül yaklaĢım kapsamında ruh sağlığı ve hastalıklarından daha çok söz edilmekte ve giderek daha çok önem verilmektedir. Öte yandan ruhsal hastalıkların yaygınlaĢtığı gözlenmektedir. Ekonomik, sosyal ve teknolojik geliĢmeler kiĢilerin ruh sağılını, olumsuz etkilemekte olup ruh sağlığı sorunları da kiĢilerin yaĢam kalitesi olumsuz etkilenmektedir (PektaĢ ve ark 2006).

Geleneksel toplumsal yapıdan modern toplumsal yapıya evrilme sürecine bireyin sosyal etkileĢimlerindeki köklü değiĢimler eĢlik etmiĢtir. Modernliğin bireysel baĢarıya vurgusu, bireyin yaĢam koĢulları karĢısında yalnızlaĢmasını

27 getirmiĢtir. Öte yandan hızlı toplumsal değiĢme kalıcı sosyal etkileĢim ağlarını imkânsızlaĢtırmıĢ, geçici ve yüzeysel iliĢkiler modern sosyal etkileĢimin tanımlayıcıları arasında yer almıĢtır. Üretim örgütlenmesinin Ģekli de modern bireyin makinanın duygusuz bir diĢlisi konumuna gelerek kendine ve toplumuna karĢı yabancılaĢmasına neden olmuĢtur. Yine bilgi iletiĢim sistemlerindeki geliĢmelerle, yeni sanal iliĢkiler organik bağlılıkların yerini almıĢ, sosyal eylem yeni anlamlar kazanmıĢtır. Bu yeni sosyal eylemler insan psikolojisinde anlamlı sonuçlar doğurmuĢtur. Bu anlamda modern toplumsal koĢulların insanların ruhsal sağlığını geleneksel koĢullara oranla daha çok olumsuz etkilediği değerlendirmesi yanlıĢ olmayacaktır. Nitekim DSÖ‟ne göre dünyada 450 milyon kadar insan ruhsal ve nörolojik hastalıkla mücadele etmektedir. DSÖ, dört kiĢilik bir aileden en az birinin ruhsal hastalığı olduğunu belirtmektedir. Ruhsal bozuklukların ortaya çıkmasında iĢ, eğitim düzeyi, Ģiddet gibi bireysel ve toplumsal geliĢmenin birçok boyutu etkilidir. Bu etkenlere bağlı olarak yoksulluk ve ruhsal bozuklukların bir kısır döngü içinde etkileĢtikleri vurgulanmaktadır (DSÖ 2003). Soyut kurallarla düzenlenmiĢ modern toplumlarda yoksulluk, dayanıĢmacı iliĢkilerin geçer olduğu geleneksel toplumsal koĢullara oranla daha ağır tecrübe edilmektedir. Modern bireyi yalnızlaĢtırıcı dinamiklerin bu duruma eklenmesi, yoksulluğun daha derin duyumsanmasını getirmiĢtir. Öyle ki aĢırı yoksulluk anlam yitimleri gibi psikososyal sorunlara neden olabilmektedir.

Psikolojik ve sosyal faktörlerin hastalıklar için önemli etkenler olduğu epidemiyolojik çalıĢmalarda ortaya konulmuĢtur. Bu anlamda hastalıklardan korunmada, psikolojik ve sosyolojik faktörlerin neler olabileceğinin araĢtırılması giderek önem kazanmaktadır. Bu faktörler sağlık düzeyinde görülen farklılıkları iĢaret etmektedir (Turgul ve ark 2002).

Ruh sağlığı sorunları geliĢmiĢ, geliĢmekte olan ülkelerde ve toplumun her kesiminde görülebilmektedir. Yapılan çalıĢmaların bulguları ruhsal hastalıkların yaygınlığı görüĢünü desteklemektedir (Clarke ve Paine 1997, Lee ve ark 2005). AraĢtırmalarda bütün toplumsal kesimler için ruhsal hastalıkların yaygınlaĢmasını destekleyen bulgulardan söz etmek mümkünse de sosyal sınıflar temelinde ruhsal hastalıklarda anlamlı farklılaĢmalar ortaya çıkmıĢtır. Stanhope ve Lancester‟ın

28 belirttiği üzere; ruhsal hastalıkların görüldüğü düĢük gelirli bütün sosyoekonomik ve kültürel gruplar fiziksel ve ruhsal sağlık için gerekli olan temel ihtiyaçlardan yoksundur. Yoksulluk ve düĢük gelirin günlük yaĢama yansıması stres Ģeklinde olmaktadır (Stanhope ve Lancester 1996). Toplumsal eĢitsizlikler cinsiyet rolleri, etnik-ırksal yapı ve sınıfsal farklılıklar kapsar biçimde tanımlanmaktadır. Sosyal sınıf ve ruhsal hastalıklar arasındaki iliĢki, psikiyatrik epidemiyolojide ve sosyal pskiyatride uzun süredir araĢtırılan bir konudur. Yapılan çalıĢmalar, ruhsal hastalıkların düĢük sosyoekonomik düzeyde olan bireylerde yüksek oranda olduğunu göstermektedir. Öte yandan alt sosyal sınıfların sağlık imkânlarından yararlanma düzeyleri oldukça düĢüktür. Alt sosyoekonomik düzeyde görülen depresyon vakalarında sağlık hizmetlerinden yararlanmada düĢüktür. Yine toplumsal cinsiyet bağlamında diğer sosyal eĢitsizliklerde olduğu gibi sağlık ve özellikle ruhsal sağlık durumunda ve sağlık sorunlarının tedavilerinde eĢitsizlikler gözlenmektedir (Lorant ve ark. 2003). Wilkinson da bireyin kiĢisel sağlık davranıĢlarını ve yaĢam tarzını seçme Ģansının büyük ölçüde sosyal ve ekonomik nedenlerle tarafından etkilendiği belirtmektedir. DüĢük kontrol, güvensizlik ve kendine saygıyı kaybetme sosyoekonomik koĢullarca etkilenen psikososyal risk faktörleri arasındadır. Toplumun sosyoekonomik iç yapıĢkanlığının yüksekliği, iĢsizliğin ve gelir farklarının azalması ve maddi güvenliğin artıĢı ile iliĢkilidir, daha kaynaĢmıĢ toplum için özel destek sağlamaktadır. Kronik stresin etkilerinin maddi yoksunluk ile doğrudan etkili olduğu belirtilmektedir. Stres ise, dolaylı ve dolaysız olarak sağlığı etkilemekte; kronik mental ve duygusal strese yol açmaktadır (Wilkinson 1997). Ruh sağlığı sorunlarının önemli kısmının toplumsal kökenli olduğu anlaĢılmaktadır. Farklı dinamiklere bağlı olarak toplumla iliĢkilerin dengeli olarak oluĢturulamaması veya oluĢturulan denge üzerinden devam ettirilememesinin ruhsal sağlık sorunlarının temel nedenlerinden olduğu ortaya konmuĢtur. Dolayısıyla psikolojik sorunların çözümünde sosyal dinamiklerin göz önüne alınması kaçınılmaz olup; doğal olarak disiplinler arası bir yaklaĢımı gerektirecektir. Özaltın‟ın belirttiği gibi, toplum ruh sağlığı hizmetlerinin sağlıklı biçimde yürütülebilmesi için ekip çalıĢması önemli ve gereklidir. Ekip üyeleri psikiyatrist, pratisyen hekim, toplum ruh sağlığı hemĢiresi, psikolog ve sosyal hizmet uzmanı gibi farklı disiplinlerden oluĢması hizmetin kalitesinin artıracaktır (Özaltın 1996). Bu uzmanların katkıları kadar önemli olan diğer dinamikler ise; toplumun ruh sağlığı bakımından risk haritasının çıkarılması,

29 danıĢmanlık ve rehabilite edici hizmetler aracılığı ile erken tanı ve tedavinin kurumsallaĢmasıdır. PektaĢ ve arkadaĢlarının belirttiği üzere; toplumda bireylerin ruh sağlığı yönünden korunması, riskli grupların epidemiyolojik çalıĢmalarla belirlenmesi ve erken tanı ve tedavinin sağlanması ruh sağlığı hizmetlerinin etkinliğini sağlayabilmek için gereklidir. Bu bağlamda eğitim ve danıĢmanlık adımlarından oluĢan rehabilitasyon hizmetlerinin sürekliliği sağlanarak sağlıkta yaĢam kalitesinin artırılması sağlanır (PektaĢ ve ark 2006). Diğer sağlık alanlarında olduğu gibi ruh sağlığı konusunda önleyici sağlık hizmetleri güçlü bir belirleyiciliğe sahip bulunmaktadır. Dolayısıyla toplumsal alanda çalıĢan uzmanların sosyal içerikli çalıĢmaları ruhsal sorunların oluĢum zeminini teĢhis edici olmaları bakımından ihmal edilemez bir önemliliğe sahiptir.

1.4.2. Sosyal Destek ve Sosyal Destek BileĢenleri

Sosyal destek konusu, sağlığın toplumsal algısının yükselmesine koĢut olarak sağlık literatüründe önemli bir yere sahip olmuĢtur. Güçlü sosyal etkileĢim ağına sahip olmak, birey sağlığını olumlu etkilediği gibi, hasta bireyin direncini artırdığı sağlık çevrelerince kabul edilmekte ve bireyin sosyal desteğinin güçlendirilmesi için politikalar üretilmeye çalıĢılmaktadır. Sosyal destek kavramı, genelde stres altındaki ya da güç durumdaki bireye eĢ, arkadaĢ, aile gibi yakın çevresi tarafından sağlanan maddî ve manevî yardımları ifade etmektedir (Sorias 1988c). Sorias, sosyal kaynakların kiĢiye maddi, duygusal, zihinsel destekler sağladığını belirtmektedir ( Sorias 1988a). Sosyal destek sistemleri olarak kabul edilen maddî, duygusal ve biliĢsel destek sistemlerinin insanların yaĢamlarında önemli bir yeri olduğu, aynı zamanda sözkonusu destek sistemleri sağlığı korumaya yarayan destek sistemleri olarak da kabul edildiği bilinmektedir (Özgür 1993, Sorias 1988a, Sorias 1988c). Öyle ki, yapılan epidemiyolojik çalıĢmalarda, kötü yaĢam olayları ile karĢılaĢan bireylerin sorunların çözümü için sosyal destek bileĢenleri olan maddî, duygusal ve zihinsel desteğe ihtiyaçları oldukları bulgulanmıĢtır (Sorias 1988a,1988c,1988d).

Sosyal destek unsurlarından maddi destek; günlük sorumlulukları yerine getirilmesi için baĢkaları tarafından sağlanan eylem ya da araçlardır. YaĢam zorlukları içindeki bireye borç para verilmesi veya iĢlerinde yardım edilmesi gibi

30 maddi nitelikli destekleri kapsar (Sorias 1988a, Sorias 1988c, Özgür 1993). Duygusal Destek; güven, empati, sevgi, saygı ve bir gruba ait olma gibi temel duygusal gereksinimleri kapsamaktadır (Langford ve ark 1997). Sosyal desteğin duygusal bileĢeni, kiĢiye baĢkaları tarafından sevildiğini, değer verildiğini göstererek benlik saygısının zenginleĢtirmektedir (Sorias 1988a, Sorias 1988d). BiliĢsel Destek; öğüt ve bilgi verme, davranıĢlar konusunda geri iletim gibi yararlı bilgisel katkının kiĢiye sağlanmasını belirtir (Sorias 1988c, Langford ve ark 1997). Bu anlamda iĢte yeni olan birisine arkadaĢlarının iĢ hakkında bilgi vermesi, sorunların çözümü için bilgi ve öğüt vermek biliĢsel destek kapsamında değerlendirilebilir (Sorias 1988a, Sorias 1988c).

Dunts ve Trivette‟nin (1986) belirttiğine göre; sosyal desteklerin bireylere gereksinim duydukları hizmetleri ve malzemeleri sağlayarak duygusal rahatlık verme, sorunlarla ilgili olarak bireylere rehberlik ederek bu sorunlarla baĢa çıkma yolları sağlama, bireylerin performanslarını geliĢtirici geribildirimler sunma, kiĢisel geliĢime katkıda bulunma, hem günlük yaĢamda hem de gereksinimler ve krizler anında bireyler arası bağlantıları sağlayarak onları stresin olumsuz etkilerine karĢı koruma gibi iĢlevleri vardır (Kaner 2003). Bu bağlam çerçevesinden hareketle sosyal desteğin temel iĢlevi yaĢam zorlukları karĢısında bireyin yalnızlaĢmasının önlenmesi ve bireyin kendi dinamiklerine dayanarak yaĢam güçlüklerini aĢma potansiyelinin ortaya çıkarılması olduğu genel değerlendirilmesinde bulunmak yanlıĢ olmayacaktır.

1.4.2.1. Sosyal Ağ ve Algılanan Sosyal Destek

Sosyal ağ, kiĢinin çevresindeki diğer insanlarla bağlarını ve bu insanların birbirleriyle olan iliĢkilerini ifade eder. Sosyal ağ, bireyin yaĢamında önemli yeri olan, yardım için baĢvurduğu aile, akraba, komĢu ve meslektaĢları gibi çevresindeki kiĢilerden oluĢur (Sorias 1988d, Sorias 1988f). Dolayısıyla sosyal ağ, sosyal desteğin kaynağı konumundaki kiĢileri belirtir. Sosyal ağın yapısal özellikleri incelenirken ağın büyüklüğü (ağdaki akraba ve arkadaĢ sayısı), iliĢkilerin sıklığı, üyeler arasındaki yakınlık üzerinde durulmaktadır. Bireyin sosyal ağının yapısındaki değiĢmeye koĢut olarak iĢ, emeklilik, hastalık ve önemli yaĢam olaylarında değiĢme olacağı beklenir (Sorias 1988d, Sorias 1988e, Özgür 1993). Sosyal ağın yapısal nitelikleri sosyal

31 etkileĢimin dolayısıyla sosyal desteğin iĢleyiĢini etkileyecektir. Durkheim‟cı anlamda sosyal ağa, bağlı olarak sosyal etkileĢimlerin mekanik veya organik nitelikte olması, sosyal desteğin geniĢ ve derin (samimi) olmasını etkileyecektir.

Sosyal destek ile ilgili diğer bir kavram ise, algılanan sosyal destektir. Algılanan sosyal destek, sosyal ağın yeterince destekleyici olup olmadığı konusunda kiĢinin genel izlenimi olarak tanımlanmaktadır. Bu izlenim kiĢinin yaĢam tecrübesi ve mevcut duygu ve biliĢ durumu tarafından Ģekillendirilir. YaĢamın çeĢitli alanlarında sevilen, aranan, değer verilen ve gerektiğinde ihtiyacı olan yardımı bulan kiĢinin, yakın insan iliĢkilerinden daha fazla doyum aldığı ve baĢkalarınca desteklendiği duygusunu taĢıdığı öne sürülmüĢtür. Sağlık ile ilgili olarak sosyal aktivitenin kendisinin değil, algılanıĢ ve yorumlanıĢ biçiminin sağlığı olumlu etkilediği değerlendirilmektedir. Nitekim sosyal destek ile baĢa çıkma mekanizmaları ve sağlık arasındaki iliĢkiyi açıklayan kuramsal modele göre, herhangi bir sosyal aktivitenin destekleyici olması için bu aktivitenin ya kiĢinin benlik saygısının artırması ya da stresle ilgili maddî ya da zihinsel yardımı içermesi gerekmektedir. Bu iki destek iĢlevinden, benlik saygısını zenginleĢtirici olanların sağlık sonuçlarını doğrudan etkilediği, stresle ilgili kiĢiler arası yardımların ise, baĢa çıkma mekanizmalarıyla aynı yönde çalıĢılarak, sağlığı dolaylı biçimde etkilediği belirtilmektedir (Sorias 1988f). KiĢi, yetilerinin yetersiz kaldığını ya da tükendiğini hissettiği zaman ailesinden ya da hayatında ki önemli kiĢilerden destek almaktadır. Sosyal desteğin sevgi, Ģefkat, benlik saygısı, bir gruba ait olma gibi temel sosyal gereksinimleri karĢılayarak fizik ve ruhsal sağlığı doğrudan olumlu biçimde etkilediği ve yaĢam güçlükleri ile baĢa çıkmada kiĢinin önemli yardımcısı olduğu belirtilmektedir (Finfgeld-Connett 2005). Bu anlamda bireylere sosyal destek sağlanmasının, fiziksel ve ruhsal hastalıklarda sağlığın sürdürmesinde önemli olduğu anlaĢılmaktadır.

Benzer Belgeler