• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2. Mensur Yûsuf u Züleyhâ’lar, Şerh ve Tercümeleri

Eski Türk Edebiyatında hem sade hem süslü nesir tarzında pek çok Yûsuf u Züleyhâ eseri bulunmaktadır. Bunların bir kısmı incelemeye tâbi tutulmuştur. Ancak önemli bir kısmı araştırmacıları beklemektedir. Bu eserler yazıldığı dönemde Türk dilinin gösterdiği gelişimi yansıtması ve nesir dilinin yazım özelliklerini vermesi bakımından önem arzetmektedir.

Eski Türk Edebiyatında nesir alanında yazılan eserler içinde Yûsuf kıssaları önemli bir yer tutmaktadır. Burada edebî yönü ön planda olan, müstakil ve mensur olarak yazılan Yûsuf kıssaları tespit edilmeye çalışılmıştır. Tarafımızdan tespit edilebilenler alfabetik olarak şunlardır:

1. Bilâl Efendi’nin “Kıssa-i Yûsuf u Zelîhâ”sı

Klâsik Türk Edebiyatı 18. yüzyıl şairlerinden olan Bilal Efendi’nin “Kıssa-i Yûsuf u Zelîhâ” adlı bir mesnevisi bulunmaktadır. Trabzon’un Of ilçesinde dünyaya gelen Bilâl Efendi H. 1204/M. 1790 tarihinde vefat etmiştir.277 Bilâl

Efendi’nin, mesnevî şeklinde olan eseri 1636 beyitten oluşmaktadır.278

Bu eserin 4 nüshası bulunmaktadır. Bu nüshalardan; Milli Kütüphane Türkçe Yazmalar Bölümü’nde bulunan, 06 Mil Yz B 1052 arşiv numaralı nüsha ile 06 Mil Yz A 8421 arşiv numaralı nüshası yazmadır. Üçüncü nüsha ise Ali Emîrî Efendi Manzum Eserler Bölümü’nde, 7175/1 numarası ile kayıtlıdır. Bu nüsha ise matbudur.279

Eserin dördüncü nüshası ise Tunus Millî Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Bölümü’nde 12004 arşiv numarasıyla ve Kıssa-i Yûsuf ismiyle kayıtlıdır. Bu eser, www.yazmalar.gov.tr adresinde “Hâzâ Kitâb-ı Hazret-i Yûsuf Tasnif-i Bilâl Efendi” adıyla ve 126 varak olarak kayıtlıdır. Yrd. Doç. Dr. Selami Turan ve Arş.

277 Ahmed Câvid; Hadîka-i Vekâyi¤, (Haz. Adnan Baycar), TTK Yayınları, Ankara, 1998, s. 175-178; Muhammet Kuzubaş; Oflu Bilal Efendi Yûsuf u Zeliha, Karadeniz Yayınları, İstanbul, 2010, s. 25-29. 278 Muhammet Kuzubaş, a.g.e., s. 31; Selami Turan-Kamile Çetin, Bilâl Efendi’nin Kıssa-i Yûsuf u Zelîhâ’sının Tunus Nüshası, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Esntitüsü Dergisi, Yıl 2010/1, sayı. 11, s. 197-206.

63

Gör. Kâmile Çetin’in yaptıkları çalışma neticesinde, bu nüshanın Bilâl Efendi’nin Kıssa-i Yûsuf u Zelîhâ’sının mensur bir şekilde düzenlenmiş yeni bir yazması olduğu ortaya çıkmıştır.280 126 varak olan eserin her sayfası 11 satırdır. Harekeli

nesih hattıyla kaleme alınan nüshanın istinsah tarihi eserin sonunda, H. 1215/M. 1800 olarak kayıtlıdır. İnebolulu Birincioğlu Halil Yazıcı tarafından yazılmıştır. Yûsuf kıssası 2b’de başlamaktadır. Yazma nüshanın başında (1a), rik’a hattıyla sonradan eklendiği anlaşılan kısımda, eserin ilk varağındaki cümlelerin bir kısmı kayıtlıdır. 2a’da ise, Tunus Kütüphanesi’ne ait bir kayıt mevcuttur. Eser reddadelidir. Metnin son kısmında yer alan ketebe kaydından müstensihin Halil adında biri olduğu, İnebolulu olduğu, Birincioğlu lakabıyla anıldığı ve yazıcı olduğu anlaşılmaktadır.281

Nüshası

Tunus Millî Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Bölümü, nu. 12004

Eser 126 varak ve 11 satırdır. Harekli nesih hattıyla yazılmıştır. 1215/1800 tarihinde Birincioğlu Halil Yazıcı tarafından istinsah edilmiştir.

Cilt Baş : Hāźā kitāb-ı ģażret-i Yūsuf taŝníf-i Bilāl Efendi. Bismi'llāh…rivāyet olınur ki bizüm beyġamberimüzden Muģammed Muŝšafā… (vr.25)

Son : …āĥirleri ve ¤āķibetleri ĥayr ola tāríĥi sene 1215 (vr. 126a)282

2. Celâl-zâde Koca Nişancı Mustafa Çelebi’nin “Yûsuf u Züleyhâ”sı283

280 Selami Turan-Kamile Çetin, a.g.m., s. 202. 281 Selami Turan-Kamile Çetin, a.g.m., s. 202. 282 Selami Turan-Kamile Çetin, a.g.m., s. 205-206.

283 Eser doktora tezi olarak çalışılmıştır. Burhan Baran, Celâl-zâde Koca Nişancı Mustafa Çelebi, Cevâhirü’l-Ahbâr fî-Hasâili’l-Ahyâr, İnceleme-Metin-Dizin, Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Ana Bilim Dalı Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi, Diyarbakır, 2011.

64

Celâl-zâde Koca Nişancı Mustafa Çelebi, Ebu Hafs Ömer bin İbrahim Ensari’nin Zehrü’l-Kimam adlı Arapça eserini 16. yüzyılın ikinci yarısında Cevahirü’l-Ahbar fi Hasaili’l-Ahyar adıyla tercüme etmiştir.284

“Tosyalı Kadı Celâleddin’in üç oğlunun en büyüğü olup Koca Nişancı lakabı ile şöhret bulmuştur. Celâl-zâde, Selim-nâme adlı eserinde H. 964, M. 1557’de nişancılıktan emekli olduğunda yaşının yetmişe yaklaştığını belirtir. Buna göre H. 895-896, M. 1490-1491 yıllarında doğduğu kabul edilebilir.

İlk medrese tahsilini memleketinde gördükten sonra İstanbul’a gelmiş, yüksek tahsil derecesine kadar çıkmış ve divani yazıdaki maharetinden dolayı Veziriazam Piri Mehmet Paşa ile Nişancı Seydi Bey’in kendisini himaye etmeleriyle medrese hayatını bırakarak H. 922, M. 1516’da, Yavuz Sultan Selim zamanında divan-ı hümayun katipliğine alınmıştır.

Yavuz Sultan Selim, gizli tutmak istediği işlere ait yazıları da Mustafa Çelebi’ye yazdırmıştır. Piri Paşa ve 1523’te onun yerine geçen İbrahim Paşa’nın tezkireciliğini de yapmış, Veziriazam İbrahim Paşa ile birlikte 1524’te Mısır’a gitmiştir.

Celâl-zâde, Mısır dönüşünde 1525’te reisülküttaplığa tayin edildi. Reisülküttap olarak Kanuni Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferi’ne katıldı. Bu sefer esnasında, 1534’te vefat eden Nişancı Seydi Bey’in yerine nişancı olarak tayin edildi. XVI. yüzyılda bir nişancıda aranan başlıca iki özellik, resmi yazışmaların inşasında ustalık ve devlet kanunlarında uzmanlıktı. Yirmi üç yıl nişancılık hizmetinde bulunan Mustafa Çelebi, bu niteliklerin ikisine de tam olarak sahipti. Padişah adına çıkarılan yazılarda Celâl-zâde’nin kullandığı hitaplar ve ifade biçimleri en az XVII. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Osmanlı bürokrasisinde örnek tutulmuştur. Kendisinden sonra düzenlenen birçok kanunnamede kanunların geçerliliği için Celâl-zâde’nin yetkili merci olarak anıldığı görülmektedir. Sağlam bir medrese öğrenimi görmüş olan Celâl-zâde, Osmanlı örfî hukukunu oluşturan kanunların yalnız birbiriyle değil aynı zamanda şeriatla bağdaşmaları yolunda çok emek vererek bu konuda Şeyhülislam Ebussuûd Efendi ile iş birliği yapmıştır.

65

Osmanlı kanunlarının tutarlı ve kullanılışlı bir hukuk sistemi olarak geliştirilmesinde Nişancı’ya müftî-i kanun denilecek kadar bu hukukun itibarının artmasında, hatta Sultan Süleyman’a Kanunî lakabının verilmesinde Celâl-zâde Mustafa’nın büyük payı vardır. Hizmetleri padişah tarafından takdir edilerek hasları o zamana kadar hiçbir nişancıya nasip olmayan üç yüz bin akçeye çıkarıldı. 1557 yılına kadar nişancılık görevini sürdüren Mustafa Çelebi bu tarihte emekli oldu. Emeklilik dönemini telif ve tercümelerle geçirdi. 1566’da Sigetvar Seferi esnasında Nişancı Eğri Abdizade Mehmed’in ölümü üzerine ikinci defa nişancılık görevine getirildi. Bu göreve getirilişi sırasında Kanunî Sultan Süleyman da vefat etmiş ve vefatı sefer boyunca gizli tutulmuştur. Celâl-zâde’nin ikinci nişancılık görevi II. Selim zamanında on üç ay sürmüştür, H.975, M. 1567’de ölümüyle son bulmuştur.

Eyüp’te yapmış olduğu caminin bahçesine ve kendisinden önce vefat etmiş olan kardeşi Salih Çelebi’nin yakınına defnedilmiştir.”285

Celâl-zâde’nin eserleri şunlardır: 1. Tabakâtü’l-Memâlik ve Derecâtü’l-Mesâlik 2. Mohaç-nâme

3. Fetih-nâme-i Rodos 4. Fetih-nâme-i Karaboğdan 5. Selim-nâme

6. Mevâhibü’l-Hallâk fî-Merâtibi’l-Ahlâk (Enîsü’s-Selâtin ve Celîsü’l-Havâkîn) 7. Delâilü’n-Nübüvvet-i Muhammedi ve Şemâil-i Fütüvvet-i Ahmedî

8. Hediyyetü’l-Müminîn 9. Kanun-nâme

10. Târîh-i Kale-i İstanbul ve Mabed-i Ayasofya 11. Cevâhirü’l-Ahbâr fi Hasâyili’l-Ahyâr.286

Nüshaları

a. İstanbul Üniversitesi, nu. 787

285 Burhan Baran, a.g.e., s. 11-12. 286 Burhan Baran, a.g.e., s. 13.

66

Eserin sırtı ve mıklep bağlantı noktası kahverengi meşin, deffeleri ebru kağıt kaplı mukavva bir cildi vardır. İç deffeleri sarı kağıt kaplıdır. Ölçüsü 193x140 mm’dir. Selim tarafından 19 Zilhicce 1190/29 Ocak 1777 tarihinde istinsah edilmiştir.

Eser 144 varak, 15 satırdır. Ayetler sözbaşları ve bazı keşideler kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Nohudî renkli kağıdı vardır.

Baş : Bismi'llāh…ģamdu śenā vü ģażret-i Ģaķķ'a...

Son : …ĥayru'l-enām žāhir oldı ģamdu li'llāh ey hümām temmet. Fí 19 Ź. sene 1190.

Bu nüshada manzum kısımlar yoktur. Manzum kısımlar, bağımsız dini kıssalardan oluştuğu için metnin bağlamını etkilememektedir. Diğer nüshanın son sayfasında yer alan tarih manzumesi de bu nüshada yoktur. 1a’da kırmızı mürekkeple Kıssa-i Hazret-i Yûsuf, Nişanî Mustafa bin Celâl yazmaktadır. Metnin ilk sayfasının başında besmeleden önce kırmızı mürekkeple Hâzâ Kıssa-i Hazret-i Yûsuf aleyhisselam yazmaktadır. Sayfa numaraları sonradan, muhtemelen müstensih dışında biri tarafından verilmiş olmalıdır. Çünkü sayfa numaraları düzenli olarak devam etmesine rağmen sayfalar karışmıştır.287

b. Nuruosmaniye Kütüphanesi, nu. 2356

Nüsha Cevahirü’l-Ahbâr fi Fezâilü’l-Ahyâr adıyla kayıtlıdır. Hasâyil yerine yanlış olarak Fezâil yazılmıştır. İç ve dışı kahverengi meşin, şemseli, miklepli bir cildi vardır. Nüsha 175 yaprak, 19 satırdır. Dış çerçeve 323x200, yazı alanı 200x105 mm’dir. Metnin ilk sayfası besmeleyle birlikte 15 satırdır. Son sayfa ise 17 satırdır. Cetveller yaldızlı, başlık tezhipli, sözbaşları yaldızlıdır. 1. Yaprakta III. Osman’ın tuğralı mührü, son yaprakta II. Selim’in küçük kıtada zat mührü ve II. Süleyman’ın kırmızı mürekkeple yazılı tuğrası vardır.

Ayetler ve diğer Arapça ibareler parlak yeşil renklidir. Abadî kağıda güzel nesih hatla yazılmıştır. Harfler özenle ve oldukça okunaklı yazılmıştır. Metin, çoğunlukla harekesiz yazılmıştır. Bu nüshanın yaklaşık üçte ikisi mensur, üçte biri

67

manzumdur. Aslına uygun olarak on yedi meclis hâlinde yazılmıştır. Mensur kısımda Yûsuf kıssası, ayetler, hadisler, küçük dini kıssalar, manzum kısımda ise sadece dini hikâyeler vardır. 12, 15 ve 17. meclislerde manzum hikâye yoktur. 11. mecliste iki manzum hikâye vardır. Bunun dışında her mecliste bir manzum hikâye bulunur. Manzum hikâyelerin sayısı on beştir. Eserin sonunda mütercime ait bir tarih manzumesi de vardır.288

3. Giritli Sırrı Paşa ve “Ahsenü’l-Kısas”ı

Ahsenü’l-Kısas eserinin müellifi Sırrı Paşa (1844-1895) Girit’in Kandiye şehrinde doğmuştur. Asıl adı Sırrı’dır. “Kaynaklarda Sırrî-i Girîdî, Giritli Sırrı Paşa ve Selim Sırrı Paşa olarak da geçmektedir. Babası, Konya’dan göç ederek Girit’e yerleşmiş ailelerden birine mensup olan Helvacızâde Tosun Efendi’dir.

On iki yaşındayken babasını kaybetti. İlk tahsil ve gençlik yıllarını dedesinin yanında geçirdi. On altı yaşında memuriyete başladı ve Kandiye Mahkeme-i Şer‘iyyesi’nde kâtip oldu. Ardından Hanya’da evkaf kâtipliğine geçti (1860). Bir süre İstanbul’da kaldıktan sonra o dönemde Teselya’nın en önemli yerleşim merkezi olan Yenişehr-i Fener’e (Larissa) gitti. Önce bu şehrin Merkez-i Meclis Kitâbeti’nde çalıştı, daha sonra Vezir Tepedelenli İsmâil Paşa ile Hasan Tahsin Paşa’nın divan efendiliklerinde bulundu. Tepedelenli İsmâil Paşa’nın Hudâvendigâr valiliği sırasında bu defa Bursa’da onun divan efendiliğini yürüttü. Sadrazam İbrâhim Edhem Paşa Yanya valisi iken onun Kalem-i Mahsûs’unda çalıştı (1867). Aynı yıl bu vilâyetin mektupçu muavinliğine getirildi. İbrâhim Edhem Paşa tarafından dönemin İzmir valisi Hekim İsmâîl Hakkı Paşa’ya takdim edilen Sırrı Efendi, Aydın vilâyetinin mektupçu muavinliği görevine tayin edildi (1868). Bu sırada Hekim İsmâil Hakkı Paşa’nın küçük kızı şair ve mûsikişinas Leylâ Hanım ile evlendi. Bu evlilikten Yûsuf Razi (Bel), (Mimar) Vedat (Tek), Nezihe (Beler) ve Feride (Ayni) adlarını taşıyan dört çocuğu oldu. Ardından Prizren vilâyetinin teşkili sırasında burada mektupçu unvanıyla birkaç yıl görev

68

yaparak İstanbul’a döndü. 1872’de Tuna vilâyeti mektupçuluğu görevine getirilen Sırrı Paşa sırasıyla Rusçuk, Bihke (Bihaç), Banyaluka, İzvornik ve Vidin’de mutasarrıflık yaptı. Doksanüç Harbi’nin sonunda Rusya ile imzalanan Ayastefanos Antlaşması’nın bazı hükümlerini icra etmek üzere Şumnu-Varna komiseri unvanıyla görevlendirildi. Ardından Karesi (Balıkesir) mutasarrıflığına tayin edildi. Daha sonra Trabzon, Kastamonu, tekrar Trabzon, Ankara, Sivas, Diyarbekir, Adana ve Bağdat’ta valilik yaptı. Birinci rütbe Osmânî ve Mecîdî nişanlarına sahip olan Sırrı Paşa, vezir rütbesiyle yürüttüğü Bağdat valiliğinin ardından yeniden Diyarbekir valiliği görevine becayiş suretiyle getirildi (1892). Sırrı Paşa’nın Diyarbekir ve Bağdat valilikleri sırasında ikinci bir evlilik yaptığı, bu evlilikten de çocuklarının olduğu, kızı Feride Ayni’nin torunu olan Nezih Halim Neyzî tarafından kaydedilmektedir. Sırrı Paşa, Diyarbekir valisi iken tedavi görmek üzere geldiği İstanbul’da uzun süreden beri mustarip olduğu kalp hastalığından kurtulamayarak öldü (12 Aralık 1895). II. Abdülhamid’in irâde-i seniyyesi gereğince II. Mahmud Türbesi hazîresine defnedildi.”289

Ahsenü’l-Kasas Tefsir-i Sûre-i Yûsuf Aleyhi’s-selâm adlı eser 3 bölüm halinde 1309 yılında İstanbul’da Şirket-i Mürettibiye Matbaasında basılmıştır. Bu eser kısaltılarak Tahir Galip Seratlı tarafından sadeleştirilmiş ve “Hikâyelerin En Güzeli, Ahsenü’l-Kasas, Güzel İnsan Yûsuf, Yûsuf Sûresi Tefsiri” başlığıyla yayınlanmıştır.290 Eser üzerinde İsmail Kılıç tarafından “Giritli Sırrı Paşa’nın

Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri” başlıklı Yüksek Lisans tezi hazırlanmıştır.291

289 Cemal Kurnaz, “Sırrı Paşa”, TDVİA, C. 37, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2009, s. 127-129.

290 Tahir Galip Seratlı, Güzel İnsan Yûsuf, Ahsenü’l-Kasas: Yûsuf Sûresi Tefsiri, Elest Yayınları, İstanbul, 2005.

291 İsmail Kılıç, Giritli Sırrı Paşa’nın Ahsenü’l-Kasas İsimli Eseri ve Tefsir İlmindeki Yeri, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2000.

69

Eser matbu olduğu için birçok kütüphane kataloğunda yer almaktadır.292

Eser hakkındaki bilgilerin elde edilmesinde Beyazıt Devlet Kütüphanesi nr. BM 390’da kayıtlı nüsha kullanılmıştır.

4. Hacı Sâlih-zâde Halil Hâcibî’nin “Şerh-i Yûsuf u Züleyhâ”sı

Hâcibî (ö.1240/1824) mahlaslı divan şairi Kars’ta doğmuştur. Öğrenimini Kars’ta yapmıştır. Birçok ilimde yüksek seviyede bilgi sahibi olmuştur. Bu nedenden dolayı devrinin İbn-i Hâcib’i olarak anılmıştır. Divan, Hediyyetü’s- Sıbyân, Risale-i Fenn-i Ferâiz, Şerh-i Cilâu’r-Rûh, Şerh-i Manzûme-i Lâmi’î, Şerh-i Yûsuf u Züleyhâ, Terceme-i Cihân-nümâ, Terceme-i Dürre-i Nâdire eserleridir.293

Şerh-i Yûsuf u Züleyhâ, İsmet Şanlı tarafından bir makaleyle tanıtılmıştır.294

Nüshası

Süleymaniye Kütüphanesi (Esad Efendi), nu. 02829

Eserin deffe içleri mavi renkli kâğıt kaplıdır. Zahriyede eserin kayıt numarası ve mühür vardır. Mührü içi silik olduğu için okunamamıştır. Eserin serlevhası vardır. Serlevhasının içi kırmızı, dışı yeşil yaldızlı bordürle çevrilidir. Ser-levhanın içi sarı, mavi, kırmızı mürekkeplerle çiçek deseniyle müzeyyendir. Dış çerçeve 243x139, yazı alanı 177x79 mm’dir.

Eser 179 varak, 25 satırdır. İlk 2 yaprağı içi yeşil yaldız bordürlü, diğer varaklar ise çift çizgili mavi mürekkepli çerçevelidir. Krem renkli kağıda nesih hatla yazılmıştır.

Baş : Bismi'llāh…el-ģamdü li'llāhi rabbi'l-¤ālemín…ġoncasını aç… Son : …her ne dirsin ĥāmuşluķ andan iyüdür…efēalu'l-enām temme.

292 Sırrı Paşa, Ahsenü’l-Kasas Tefsîr-i Sûre-i Yûsuf Aleyhi’s-selâm (1-3), Mürettebiye Matbaası, İstanbul, 1309.

293 Müjgan Cunbur, “Hâcibî”, Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi, C. IV, AKM Yayınları, Ankara, 2004, s. 325; Mehmet Arslan, “Hâcibî, Hacı Sâlih-zâde Halîl Hâcibî”, http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/index.php?sayfa=detay&detay=4198; Erişim tarihi: 07.02.2015

70

Zahriyede “Şerh-i Yûsuf u Züleyhâ li’l-Câmî” ibaresi vardır. Eserde Molla Câmî’ye ait olan şiirlerin üzeri kırmızı keşidelidir. Nesr, nazm kelimeleri, başlıklar kırmızı mürekkeple yazılmıştır.

Eserde müş’ir bulunmaktadır. Eser sayfa sistemiyle numaralanmıştır.

5. Mehmed b. Pûlâd’ın “Terceme-i Yûsuf u Züleyhâ”sı295

Mehmed bin Pûlâd ve eseri hakkında, ilgili doktora tezinde şu şekilde bilgi verilmiştir: ”Eserin müellifi Mehmed Bin Pûlâd hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlayamadık. Mehmed bin Pûlâd, eserin başında kendini “fakir ü hakîr mevlânâ Mehmed İbn Pulâd” olarak tanıtmaktadır ve daha sonra “Fakir Derviş” nâmıyla anıldığını da belirtmektedir. Yine ilk sayfada, eserin Farsçadan Türkçeye yapılan bir çeviri olduğu ifade edilmektedir. Buna göre eser, İmamlardan, Hace İmâm Tâceddin Seyfeddin Cemâl Ebûbekr Ahmed Muhammed ibn-i Zeyd el-Tûsî‘nin nasihatlerle dolu Farsça kitabından Türkçeye çevrilmiştir. Yine ilk sayfada, eserin asıl adı “Hâzâ Kitâbu Yûsuf” olarak yazılmıştır.”

“Mehmed bin Pûlâd, eseri yazma sebebini ise şöyle açıklamaktadır: “Bu kıssa pür-fevâid sâyir kıssalardan âyet-i kerîme muktezâsınca güzîde olduğı eclden terkîb ve terceme olındı tâ ki okuyup dinleyen mü’mîn kardaşlar hatt idüp bu fakîr dervîş-nâm ve nihâdı hayr duâdan ferâmûş buyurmayalar”. Son sayfalarda eserin Yûsuf kıssasında verilen nasihatler örnek alınması istendiği için yazıldığı belirtilir ve telif edenin Mehmed bin Pûlâd olduğu söylenir. ”Yûsufun kıssasun ögredün oglancıklarunuza zîr(â) bunun içinde ilm-i hikmet ü pend ü nasihat var dinleyüp ve okuyup amel ide ama bu kitâb yazan ve telif eden Derviş Mehmed’ün ruhuna fâtiha okıya”

295 Eser doktora tezi olarak çalışılmıştır. Mehtap Alper, Mehmed bin Pûlâd’ın Terceme-i Yûsuf u Züleyhâ Adlı Eserinin Ses ve Biçim Yapısı, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi, Samsun 2011.

71

“Eserin yazılış tarihi eserin son sayfalarında 1516 olarak geçmektedir. Ayrıca ‘Abdurrahim İbn Hâkim tarafından Cemâziye’l-âhir ayında Cumartesi günü iki namaz arasında tamamlandığı belirtilmektedir:”

“ Tarih: sene 516

“Bu nüsha-i şerîfin tahriri Allahın rahmetine muhtaç Abdurrahim İbn Hâkim tarafından Cemâziye’l-âhir ayında Cumartesi günü iki namaz arasında tamamlandı” Yine aynı sayfada şu ifadeler yer almaktadır:

“çok emek çekdüm gördüm [çok] elem uş bugün temmet deyüp sildüm kalem sahibi mâlikihi

Hadimi Ali Mustafâ Çelebî” Şairin Dervîş lakabı dört yerde geçmektedir.”296

Nüshası

Milli Kütüphane, MK Yz A 6122.

Sırtı siyah, şemseli, zencirekli, miklepli koyu kahverengi meşin bir cilt içerisindedir. Dış çerçeve 200x140, yazı alanı 160x115 mm’dir. İstinsah tarihi Cemâziye’l-âhir 1516’dır. Müstensihi Abdurrahman ibn Hâkim’dir. Yazma 80 varak, 16-20 muhtelif satırlıdır. Mantar filigranlı kağıda nesih hatla yazılmıştır.

Baş : Bismi'llâh…ve şükr-i bí-ķıyās ol Ĥāliķü'l-eģade ki cümle eşyā anuñ ŝafında ģayrān u ser-gerdāndur ki bu yüce gökleri…

Son : …ammā Peyġamber ģażret buyurmuşdur ki…Allah kâtibinin etini ateşe ģarām ķılsın.

Eser, Tâceddin Ebu Bekr Ahmed b. Zeyd et-Tusî’nin Farsça eserinin çevirisidir. H. 916/M. 1510’da çevrilmiştir.297

6. Muhammed b. İbrahim’in “Yûsuf u Züleyhâ”sı

296 Mehtap Alper, a.g.e., s. 8-9. 297 Mehtap Alper, a.g.e., s. 26.

72

Muhammed b. İbrahim'in mensur Yûsuf u Züleyhâ'sı bu çalışmanın konusu olup müellif ve eserle ilgili ileride geniş bilgi verilecektir.

7. Muhammed bin Muhammed Altıparmak’ın “Yûsuf u Zelîhâ”sı298

“Türk mutasavvıf ve âlimi olan Altıparmak Mehmed Efendi (ö.1033/1623- 24) Üsküp’te doğmuştur. Babası Mekke ve Medine kadılıklarında bulunmuş olan Mehmed Efendi’dir. “Çıkrıkçızâde” ve “Altıparmak” lakaplarıyla tanınmışsa da daha çok ikincisiyle meşhur olmuştur. Bu lakabın ona verilme sebebi, ilim alanındaki kudreti, becerikliliği ve üstün yeteneğidir. Eserlerinde ismini “Muhammed bin Muhammed Altıparmak” şeklinde yazmıştır.

Altıparmak, ilk, orta ve yüksek tahsilini Üsküp’te tamamladıktan sonra, tasavvufa merak sarmış ve Bayramiyye tarikatı şeyhi Cafer Efendi’nin müridi olarak İstanbul’a gelmiştir. On iki yıl Fatih Camiinde hadis, tefsir, fıkıh dersleri okutmuş ve geniş halk topluluklarına vaaz ve nasihat vermiş; oradan gittiği Mısır’da kırk yıldan fazla hocalık yaparak âlimlerin takdirini kazanmıştır. Hac görevini yerini getirmek için bir süre Hicaz’da kalmış ve Kahire’ye dönünce tasavvuf ilmiyle uğraşmaya devam etmiştir.

Devrinin önde gelen âlimlerinden olan Altıparmak, 1033 yılında vefat edince Kahire’de, kendi adına yaptırılan caminin avlusuna gömülmüştür.

Bütün ömrünü tedris, vaaz ve nasihat dersleri vererek ve eserlerini yazarak geçiren Altıparmak, Arapça, Farsça ve Türkçe yazılmış eserler bırakmıştır. Bilgin ve faziletli ediplerdendir. Zamanının ilimlerini iyi bildiği, özellikle belagat, tarih ve din bilgisinin sağlam olduğu eserlerinden anlaşılmaktadır. Bursalı Mehmed Tahir Bey’in Osmanlı Müellifleri adlı eserinde onun iki beytine yer verilmesi, şairliğinin de olduğunu göstermektedir.”299

298 Eser Doktora Tezi olarak çalışılmıştır. Arzu Çiftoğlu, Muhammed b. Muhammed Altıparmak’ın Mensur Yûsuf ve Zelîhâ’sı Transkripsiyonlu Metin-İnceleme-Sözlük, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Türk Dili Bilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2006.

73

“Eser H. 1031 yılı Ramazan ayının basında (10-20 Temmuz 1622) tercüme edilmeye başlanmıştır. Kur’ân’daki Yûsuf suresinin birçok ayetinin yanı sıra, diğer surelerden ayetlere de yer verilmiş; bu ayetlerde belirtilen olaylar, Hz. Muhammed’in yakınlarından ve İslam büyüklerinden hikâye, rivayet ve nakiller de getirilerek geniş bir şekilde açıklanmıştır. Eser, 60 meclis ve bir hatimeden oluşmaktadır.”300

Nüshaları

a. Süleymaniye Kütüphanesi (Damad İbrahim Paşa), nu. 767

Kapağı, deri, bordo rekli, bordürlü ve zencirekli, gömme salbekli, şemselidir. Miklepli ve süslemeli bir cildi vardır. Dış çerçeve 195x130 mm, yazı alanı 157x85 mm’dir. Eser 192 varak, 19 satırdır. İlk sayfanın başı lacivert-bordo

Benzer Belgeler