• Sonuç bulunamadı

ĠKĠNCĠ BÖLÜM: SEMĠH KAPLANOĞLU SĠNENMAS

2.4. Meleğin DüĢüĢü (2005)

2.4.1. Filmin Künyesi ve Tema

Zeynep bir otelde temizlik görevlisidir. Babası her gece eve sarhoĢgelmektedir. Zeynep‟in geceleri, babasının uygunsuz davranıĢları ile huzursuz geçmektedir. Zeynep, otelde çalıĢan ve kendisine ilgi duyan Mustafa ile konuĢabilmektedir. Ġçine girdiği kısır döngüden ve babasının tacizlerinden kurtulmak için, yatırlara, camilere gidip dua eder. Elindeki makaranın ipini sararak, açarak adaklar adar. Kaderine boyun eğmiĢ bütün bu olumsuz koĢullara katlanmaktadır. Filmin baĢka hikâyesinde ise genç bir ses teknisyeni olan Selçuk, eĢinin ölümünün ardından suçluluk duygusu içindedir. Ġntihara teĢebbüs eder ancak ölümden döner. Selçuk karısının kıyafetlerini bir tanıdık vasıtasıyla Zeynep‟e verir. Zeynep bavulu eve getirir, içindeki kıyafetleri karıĢtırmaya baslar, bavulun içindeki kıyafetler Zeynep‟in giydiği kıyafetlerden oldukça farklıdır. Kıyafetler Zeynep‟in kadınlığını fark etmesine ve baĢka bir kimliğe bürünmesine neden olur. Bir gün bavuldaki kıyafetlerden açık bir geceliği giyer televizyonun karĢısında yüksek sesle müzik dinlemeye baĢlar. Bu sırada babası

gelir. Zeynep‟e tokat atar. Bu tokat Ģimdiye kadar kaderine boyun eğen Zeynep‟in içindeki nefretin ortaya çıkmasına neden olur ve eve sarhoĢgelen babasını öldürür. Zeynep Mustafa‟yı eve çağırır. Babasının cesedini bavulun içine koyup, denize bırakır. Sonra Mustafa‟nın evine gider, artık Zeynep özgürdür. Sabahın erken saatlerinde üzerindeki kıyafetleri çıkarır, çıplak bir halde evin balkonundan dıĢarı bakar.

Film, “baĢta cennetten kovulan melekler olmak üzere kutsal kitaplardan

simgeler ve metaforlarla doludur. Söze gereğinden bir kelime bile fazla yer vermeyen Kaplanoğlu, üstü kapalı bir anlatım tercih ediyor. Ama bu anlatımın içinde isçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki keskin ayrımda yerini buluyor; dini inançlar da. Sanat yönetiminin titiz çalıĢmasıyla desteklenerek resim sanatından beslenen görüntü yönetimiyle ağırlığı imgelere yer veriyor. Bu bağlamda 'Meleğin DüĢüĢü' bir bakıma, suç ve ceza iliĢkisi üzerine de bir film. Çok katmanlı birçok öyküde olduğu gibi bu film de farklı okumalara açık bir hikaye var. Nitekim, esine davranıĢlarından dolayı suçluluk duyan, onun ölümüne yol açan ve intihara kalkıĢan ses teknisyeninin aksine Zeynep, babasını öldürmesine rağmen hiçbir suçluluk duymadığı gibi, iĢlediği bu suçla özgürlüğe kavuĢmanın verdiği özgüvenle hayatına devam eder. Film insan ruhunu, çektiği acıları ve çileleri; ilahi adalet beklentisini ve masumiyet kavramını en muğlak ve karanlık haliyle aktarıyor. Dünyayı materyalist ve ruhani bir bütün olarak algılayıp bizi iyilik kötülük arasında çapraz ateĢe tutuyor. Bu yönüyle baktığımızda 'Meleğin DüĢüĢü', fazlasıyla metaforik bir sinema diline sahip olduğu kadar, fazlasıyla geçmiĢe dönüktür ve ilk insanların hayata atılıĢından bu yana, kadınlarla erkekler arasındaki bütün iliĢkilerin birbirinin benzeri 'spiral bir karaktere' sahip olduğunu gösterir” (Ak, 2012: 38).

Film, bir Ģehir sıkıntısı, insan daralması anlatılmaktadır. “'Meleğin DüĢüĢü'nde ise büyük Ģehirlerdeki 'küçük' insanların 'Ģimdiki zaman' sıkıntısına,

çaresizlik ve eylemsizlik hallerine odaklanarak genç kuĢak minimalist yönetmenler arasına katılıyor. 1990'lar Türkiye'sinde yaĢayan iĢçi sınıfına mensup bir baba ve kızın öyküsünden hareket ediyor Meleğin DüĢüĢü. ġehrin varoĢlarında yaĢayan ve büyük bir otelde temizlik görevlisi olarak çalıĢan Zeynep, geceleri sarhoĢ babasının tacizlerine maruz kalıyor. ArkadaĢlık edebileceği, derdini anlatabileceği kimsesi yok. Ġçine düĢtüğü sıkıntıdan, kısır döngüden kurtulabilmek için çıkıĢ yolunu ararken önce maneviyata sığınıyor. Adaklar adıyor, tüm popüler manevi mekanları dolaĢıyor; türbelere, kiliselere gidiyor. ġehrin baĢka bir semtinde yaĢayan ve Zeynep'inkinden farklı bir iç sıkıntısı yaĢayıp farklı bir boyutuyla uç veren suçluluk duygusuyla boğuĢan küçük burjuva sınıfından Selçuk'la yolları bir defalığına kesiĢiyor. Selçuk ölü karısının kıyafetlerini tanıdık biri aracılığıyla Zeynep veriyor. Kıyafetlerin yer aldığı bavul, Zeynep'in kaderini umulmadık biçimde değiĢtiriyor.” (Özkan, 2005).

2.4.2. Zaman ve Mekan

Ev: Ev, temel mekan. Babası ile birlikte yaĢayan bir kız. Anne yok evde.

Evin giriĢi, mutfağı ve odaları görülmektedir. Masada yemek yenmektedir. Evin temel eĢyaları arasında mutfak eĢyaları ve odalardaki eĢyalar görülmektedir. Duvar saati, ayna, radyo, tablolar ve sefer tası öne çıkmaktadır. Zaman zaman elektriklerin kesildiği yoksul bir ev görüntüsü vardır.

Diğer bir ev ise Selçuk ile Funda çiftinin evidir. Daha lüks bir evdir. Mobilyalar, tablolar ve lüks salon takımları. EĢler kavgalıdır ve iĢi geçinmemektedirler. Kadın kızgınlıkla elinde büyük beyaz bir bavulla evi terk eder. Bunun ardından Selçuk eĢini komĢu bir kadınla aldatır.

Bir diğer ev ise Mustafa‟nın evidir. Yoksul bir ev. ġarkıcı posterleri, gazeteden perdeler. Dolaplar ve koltuklar. Katalitik soba.

Evlerdeki eĢyalar evlerin konumunu da belirliyor. Farklı hayatları barındırıyor evler.

Otel: Bir otel koridoru ve odalar. Temizlik görevlileri.

Tren İstasyonu: Zeynep iĢe gelirken treni kullanmaktadır. Tren istasyonu

bir mekan olarak gösterilmektedir.

Şehir: Ġstanbul filmin geçtiği Ģehir. ġehrin kimi bölgeleri

gösterilmektedir. Sahil boyu ve Sultan Ahmet camii silüeti görülmektedir. Galata köprüsü, Eminönü. “Ruhsal daralma, mekanlar yardımıyla somutlaĢır. Bu sadece mekansal değil aynı zamanda sınıfsal bir sıkıĢmadır” (Özel, 2010: 29).

2.4.3. KiĢilerve KiĢilik Özellikleri

Zeynep: Otelde çalıĢan bir genç kızdır. Kenar mahallede babasıyla birlikte

yaĢamaktadır. Babası ile iliĢkisi iyi değildir. Onun tacizine uğruyor. Genelde mutsuz, üzüntülü ve dünyaya küsmüĢ biri kiĢilik. Adak adamakta, dualar okumakta, türbelere gitmektedir. Babasını öldürmektedir. “Güzelim yüzünde derin bir keder olan Zeynep'in adağıyla baĢlıyor filmimiz. Tarkovski'nin "Nostalji"sindeki inançlı Domenico misali elindeki dikiĢ ipliğini koparmadan "tel sarma"ya çabalıyor genç kız. BaĢka çaresi yokmuĢçasına soluk soluğa çabalıyor... Orta karar bir otelde temizlik görevlisi olarak çalıĢan; bell boy'u köpek yavrusu gibi peĢinden ayrılmamacasına aĢık olduğu bu kızın derdini çok geçmeden anlıyoruz. Bir atölyede iĢçi olan babasının cinsel tacizine uğruyor... Mustafa'yı gönlü olduğu halde reddetmesi bu yüzden… YaĢadığı utançtan ve suçluluk duygusundan arınmak için türbelere giden, dualar eden, adaklar adayan Zeynep'in dileğinin son derece tuhaf bir rastlantıyla yerine gelmesi filmin doruk noktası. Kötü biçimde ayrılan. bir çiftin yaĢadığı trajedi Zeynep'in

hayatını öyle bir değiĢtiriyor ki kaderin cilvesi denen muğlak kavram önümüzde somutlaĢıyor.” (TaĢçıyan, 2005).

Baba: Sanayide bir atölyede çalıĢmaktadır. Baba sigara ve içki içen

biridir. Diğer iĢçilerle birlikte bir sofradalar. Arabesk müzik gelmektedir teypten yahut radyodan. Baba aynı zamanda kızına cinsel tacizde bulunmaktadır. Sapıkça bir iliĢki kurmaktadır. Kızı tarafından öldürülüp bavulun içinde cesedi denize atılır.

Mustafa: Zeynep‟e ilgi duymakta ve otelde çalıĢmaktadır. Hergün

Zeynep‟i istasyona getirmektedir. Ancak Zeynep‟ten beklediği ilgiyi bulamamaktadır. Onunla sinemaya gitmek istemekte ancak red cevabı almaktadır. Ancak babasını öldüren Zeynep‟e yardım etmekte ve cesedi birlikte denize atmaktadır. Daha sonra Zeynep‟le birlikte kendi evine gelmekte ve ona yardım edeceğini, isterse memlekete gidebileceklerini söylemektedir. Zeynep‟e gülümsemekte ve ona yakınlaĢmaktadır.

Selçuk: EĢi ile arası iyi olmayan bir karakter. EĢini komĢusuyla

aldatmaktadır. Zengin biridir, orta üstü bir sınıftandır. EĢi kaza yapıp ölmüĢtür. Babası hikmet sahibi olduğunu hissettiğimiz bir terzidir. EĢinin ölümünden sonra kayıp onu yıkmıĢtır.

2.4.4. Zihniyet ve Hayat

DüĢüĢ ne ifade etmektedir? Ve neden meleğin düĢüĢüdür? DüĢüĢ kavramın filmin zihniyet yapısını anlamak için önemlidir. Bir anlamda insanların hayat karĢısındaki yenilgilerini, bıkkınlıklarını ve acziyetlerini ifade etmektedir. BaĢka bir anlamda ise ahlaki yozlaĢmayı, kokuĢmuĢ bir hayatı aktarmaktadır. Ġnsan eylemleri anlamında da o düĢüĢ kendini belli etmektedir. Aldatma, ensest, cinayet gibi

eylemler filmin atmosferini oluĢturmakta ve karakterlerin hayat çizgilerini belirlemektedir.

Bu filmde bavul metaforu önem arzeder. Bavul, filmde anlatılan iki hikayeyi birbirine bağlayan bir öğedir. Bavul, hem trafik kazasında hayatını kaybeden aldatılan kadın, hem de Zeynep karakteri için bir özgürleĢme ve değiĢen kaderin metaforudur. Bir yandan da hikayenin bunalımlı yapısı içinde durmadan karĢımıza çıkan bir metafordur. Filmin bu sahnelerine baktığımızda, Zeynep ve Selçuk‟un ait olduğu sınıfların „ahlak‟ anlayıĢlarındaki iki yüzlülüğü ortaya koymaya çalıĢtığını görüyoruz. Zeynep‟in babasının; kızının namusunu korumakla yükümlü geleneksel anlayıĢ, 'uygunsuz davranıĢları' ile tersyüz edilirken; Selçuk'un eĢinin eĢyalarıyla birlikte suçluluk duygusundan 'kurtuluĢu' ve baĢka bir kadının kollarında teselli bulması orta sınıf ahlakının çöküĢünün göstergesi olarak karsımıza çıkıyor (Ak, 2012: 40).

Bavul metaforu burada Zeynep‟in dönüĢümünü baĢlatır. Ölen kadın Funda‟nın eĢyalarını içeren bavul baĢka bir dünyaya giriĢtir. Aynı zamanda kıyafet ve toplumsal statü, kıyafet ve gösterge olarak okunmalıdır. Kıyafet doğrudan sosyolojik bir gösterge olarak verilmektedir. Kıyafet belli bir yaĢam tarzını gösteren bir semboldür. Bavuldan çıkan giysileri giyen kız baĢka bir kadının kiĢiliğine bürünmüĢ gibi olmaktadır. Filmin sonunda kadının soyunmuĢ olması yeni bir hayata baĢlamak üzere olduğunu gösterir. Elbise bir simge idi, ve kadın bütün simgelerden sıyrılıp yeni bir kiĢi olarak yeni bir hayata açılmaktadır. Açılmak ve giyinmek.. Mustafa‟nın evindekalıyor ve son sahnede Ģafak sökerken balkona çıplak çıkıp yeni uyanan Ġstanbul‟u seyrediyor.

Dini inanç anlamında bir dilek tutma ritüeli görülmektedir. OkunmuĢ sarı ipi kız bir yerde dolaĢtırmaktadır. Bir kütüğü bir ucunu bağlamakta ve ipi koparmadan belli bir yere götürmeye çalıĢmaktadır kız taĢlı bir yolda. Ġki kez ip kopar. Üçüncü denemede ip kopmadı ve kız deniz kıyısına varmıĢ oldu. Ayrı bir sahnede ise makaraya dolanmıĢ ipi

dualar okuyarak açtığı görülmektedir. Dini müzik duyulmaktadır, Zeynep Eminönü‟de iken. Esma‟ül-Hüsna okunmaktadır. Ayrıca bir iftar çadırında görülmektedir Zeynep. Ayrıca bir vefat dolayısıyla baĢka bir evde (Selçuk‟un katıldığı) mevlid okunması ve mevlidin ardından helva dağıtılması söz konusu, modernize ailelerin düzenlediği bir tören olduğu hissedilir.

ĠĢçilik halleri, otel görevlileri bağlamında iĢlenmektedir. Kart basan bir iĢçi. Bir baĢka iĢçi ise gene aynı otelde çalıĢan bir garson.

Suskunluk ve gerilim. “Filmin konusu bir bakıma çok 'sıradan', pek çok

hayatta ve evde yaĢandığını tahmin edebileceğimiz sessizlik, konuĢmama hali üstüne kurulu: Bir otel de kat temizlikçisi olarak çalıĢan Zeynep, aynı otelde birlikte çalıĢtıkları ve ondan hoĢlanan Mustafa ve Zeynep'in tamircide çalıĢan sarhoĢ babası. Annesiz bir ev. Zeynep bir gece sarhoĢ babasının cinsel tacizine maruz kalır, bir baĢka gece de ölü bir kadından kalan geceliği giyip televizyon izlerken babasından bir tokat yer. Aynı gece sızmıĢ babasını banyoya götüren Zeynep'i, biraz sonra kanlar içindeki banyoyu temizlerken görürüz. Mustafa'yı çağırır ve babasının bavula koyduğucesedini birlikte denize atarlar. Enterasan bir Ģeklde Mustafa son derece soğuk kanlıdır. Cinayet sonrası ortaklık yapmaktadır ama sanki böyle bir olay olup bitmemiĢ gibi Zeyneb‟e ilgisi devam etmekte olduğunu hissederiz. Sonra Mustafa'nın evine giderler, filmin son sahnesinde ise çırılçıplak Zeynep'i Ģehre bakarken bırakırız. Sıradan değiĢim, filmde dile gelen suskunluğa iliĢkindir, neredeyse pek çoğumuzun hayatındaki, evindeki doğal haldir bu, fakat bunun ağırlığını, sıkıntısını anlatmak da ancak 'Meleğin DüĢüĢü'ndeki gibi güçlü bir sinema diliyle mümkündür. Sıkıntıyı bir gevezeliğe dönüĢtürmeden, ağırlığı hafifletmeye çalıĢmadan, boĢluğu doldurmaya çabalamadan ve edebiyatın malzemesi olan sözcüklerden medet ummadan, olduğu,

yaĢandığı gibi göstermeyi ve bundan etkileyici bir film yapmayı baĢarmıĢ Semih Kaplanoğlu.” (Ergülen, 2005).

2.5. Yumurta (2007)

2.5.1. Filmin Künyesi ve Tema

Semih Kaplanoğlu‟nun meĢhur üçlemesinin ilk filmi olan Yumurta, 2007 yılında çekilmiĢtir. Oyuncu kadrosu içinde Nejat ĠĢler, Saadet Aksoy, Ufuk Bayraktar ve Tülin Özen gibi sanatçılar yer almaktadır. Türkiye genelinde gösterime sunulan film Türkiye‟de Antalya Altın Portakal Film Festivalinde en iyi film, en iyi senaryo, 27. Uluslararası Ġstanbul Film Festivalinde Altın Lale ve Radikal Gazetesi Halk Ödülünü alırken,uluslararası arenada 2007 yılında Valvidia Uluslararası Film Festivali, Bangkok Dünya Film Festivali ve Fajr Uluslararası Film Festivalinde en iyi

yönetmen ödüllerini almıĢtır.

Film, uzun yıllar kasabasında ayrı Ġstanbul‟da yaĢayan Ģair Yusuf‟un kasabaya dönüĢüne odaklanmaktadır. Yusuf, sahaflık yapmakta ve zor Ģartlarda geçinmektedir. ġiir kitabı Bal, edebiyat dünyasının ilgisini çekememiĢtir. Annesinin ölüm haberini alan Yusuf kasabasına ve evine döner. Ev tıpkı annesi gibi harap bir haldedir.Annesiyle beraber yaĢayan uzak akrabası genç bir kız olan Ayla ona yoldaĢ olacaktır.Ancak Yusuf beĢyıldır annesi ile yaĢayan bu uzak akrabadan habersizdir. Yusuf‟un niyeti kasabada annesinin defin iĢlemini ve veraset iĢlerini hallettikten sonra tekrar Ġstanbul‟a dönmektir. Zehra annenin adağını yerine getirmesi gerekir. Ayla ile Yusuf üç-dört saat uzaklıktaki bir yatır türbesinde yapılacak kurban kesimi için yola çıkarlar. Kurbanlığın seçileceği sürünün otlağa gitmesi yüzünden geceyi bir krater gölünün kenarındaki otelde geçirirler ve katılmak zorunda kaldıkları düğünün atmosferi Yusuf'la Ayla'yı birbirlerine iyice yaklaĢtırır. Daha sonra koç kurban edilir ve Yusuf‟un

alnına kurban kanı sürülür. Kurban kesim iĢlemi bittikten sonra Yusuf, Ayla‟yı eve bırakır ve arabasıyla Ġstanbul‟a gitmek için yola çıkar. Kasabanın çıkısında eski bir çay bahçesinin önüne arabayı çeker, direksiyona kafasını koyar ve uykuya dalar. Rüyasında bir kangal köpeği saldırır ve sabaha kadar onun yanında bekler, bu sefer de kangal köpeği bırakmaz. Yusuf taĢradan bir türlü ayrılamaz. Eve geri döner.

2.5.2. Zaman ve Mekan

Filmin zamanı günümüz yıllarında geçmektedir.Filmin ele aldığı toplumsal iliĢkiler de eski zamanların değil, yeni zamanların ruhunda karĢılık bulmaktadır.Dolayısıyla filmin bir modern zamanlar anlattığı söylenebilir.Kullanılan eĢyalar, kıyafetler, taĢıtlar, söylem ve dil tipik modern zamanlar özelliği göstermektedir.

Filmde değiĢik mekanlar göze çarpmaktadır.Sahaf dükkanı, ev, mezarlık, berber dükkanı, okul ve kasaba gibi mekanlar filmin hikayesinde yer bulmaktadır.

Kasaba (Tire): Filmin ana mekanı kasabadır. ÇarĢı, pazar, kahvehane,

berber, elektrikçi dükkanı gibi mekanlarla insan iliĢkileri iç içe verilmektedir. Kasaba tipik bir taĢra dünyasını temsil etmektedir.Caddeler, dar sokaklar, bahçeli evler, okul ve öğrenciler bir taĢra hayatını sunmaktadırlar. Kasabaya iliĢkin filmde en can alıcı hususlar Tire hakkındaki diyaloglarda yakalanabilir. Yusuf‟un gerek eski sevgilisi Gül öğretmen gerekse çocukluk arkadaĢı Cevdet ile yaptığı sohbetlerde Tire baĢat aktördür. Tire özlenen ama aynı zamanda terk edilen bir yerdir. TaĢradan kaçıĢı Tire özelinde ifade eden fragmanlar, Tire‟nin boĢalmasını, taĢranın kendi bireylerini yitirmesini göstermektedir. Ġstanbul ise tıpkı Tire gibi bütün bir taĢrayı kendine çekmekte adeta taĢrayı boĢaltmaktadır. Süt‟te ki Yusuf Tire‟den kaçıp Ġstanbul‟a sığınmıĢtır ancak Ġstanbul‟da da pek tutunduğu söylenemez.ĠĢlettiği sahaf dükkanı

biraz düzensizliği anlatır.Cevdet‟in kendi iĢ yeri için söylediği de taĢra iĢletmeleri için bir fikri beyan etmektedir.TaĢrada iĢyeri ne uzayıp ne kısalmaktadır.

“TaĢra, anlam evreni olarak her ne kadar tekdüze, değiĢmez ve sıkıcı bir yaĢamı çağrıĢtırsa ve renksiz yüksek bahçe duvarı, bu çağrıĢımı doğrulasa da, süslü bahçe kapısı, bu taĢra sessizliğinin ardında nice bilinmezliklerin, belki de güzelliklerin olduğunu duyumsatır” (Büker-Akbulut, 2009: 32). Kesinlikle bir zenginliği bağrında barındıran taĢra, kendine özgü bir yaĢam biçimini sürdürmektedir.Yusuf‟un Tire‟ye dönüĢünden itibaren bir taĢra hayatının değiĢik yönleri gözler önüne serilmektedir.Burada dikkat çeken taĢranın hayatı, taĢradaki hayatlar ve aktörlerdir.Gürbilek‟in (2005) „taĢra sıkıntısı‟ olarak nitelediği hususlar baĢka bir açıdan zengin bir yaĢamı temsil edebilir.Görünürde sıkıntı vardır, ama derinlerde baĢka bir hayat hüküm sürmektedir.

Ev: Ev, filmde iĢlenen önemli mekanların baĢında gelir. Özellikle

Yusuf‟un annesinin evi ön plana çıkar.Evin bölümleri, eĢyaları, kiĢileri bir görsellik sunar.Ev tipik bir taĢra evidir, kendinde bir iç düzeni vardır.EĢyalar bu evi bütünler.Masa, örtü, telefon, ayna, saat, takvim, çiçekler, mutfak, bahçe bütünlüklü bir dünya resmi sunar.Ev yaĢantısı bir bakıma taĢra yaĢantısının bir görünümü olarak varlık kazanır.Evde baĢlayan ve adeta evde sonlanan bir film.Filmin bitiĢ sahnesi evdir.Evdeki kahvaltı büyük bir keyifle sürmektedir.Yusuf ile Ayla büyük bir keyifle kahvaltı yapmaktadırlar. Her ikisi de hallerinden memnundurlar ve ev bunun tanığıdır. Çay ise bir baĢka tanıktır.Evlerin mahremiyeti, güzelliği, yuva oluĢu biraz da çay ile anlam bulur.Çayın buğusu, demi, sıcaklığı hep bir evi hatırlatır.Film çayı öne çıkarır ve evin tamamlayıcı bir öğesi olarak sunar.Çay kiĢileri birbirine bağlar, bir muhabbetin doğumunu hazırlar ve hızlandırır.

Filmdeki bir baĢka ev ise Gölcük yakınlarında bir köy evi. Yüksek dağlar ve ormanlar arasındaki ev, tek katlı, beyaz badanalı, yeĢil pencereli tipik bir köy evidir. Önünde divan, ağacın altında ise bir masa vardır.Divanın önüne halı serilidir.Mevsim yazdır ve misafirler dıĢarıda ağırlanmaktadır. Köy evi aynı zamanda misafirperver Türk köylüsünü temsil eder. Çay ikram edilir ve kilerdeki yiyeceklerden bol bol evlere götürülmesi söylenir. Ev ikramı temsil eder, evin sahipleri ise tatlı dilli ve misafirperverdirler. Evin içi görülmez.

Filmde gösterilen diğer mekanlar da taĢra hayatının önemli toplumsal mekanları arasında yer almaktadır.Dükkanlar, çarĢılar ve sokaklar bu bakımdan dikkat çekicidir.Dükkanların sakinliği, kepenkleri, eĢyaları da bir o kadar önemlidir.

Sahaf Dükkanı: Filmde önemli mekanlardan biri de filmin baĢında

beliren daha sonra tekrar gösterilmeyen sahaf dükkanıdır. Ġstanbul‟daki sahaf dükkanı biraz düzensizdir.Aynı zamanda Yusuf‟un evi gibidir.Çünkü bu dükkanda yatıp kalkmaktadır.Yusuf dükkanda içmekte, sessizce oturmaktadır.Duvarlara dayalı raflar, raflar dolusu kitaplar, masa, masa üstünde çeĢitli nesneler, yanda plaklar, cdler, çaydanlık.Bir dükkanın olmazsa olmazları.Eski radyo, küllük ve sigara, duvarlarda resimler, fotoğraflar, yerlere dağılmıĢ kitaplar.Yusuf‟un dükkanı ve evi böyle bir görüntü vermektedir.

Hamam: Kısa bir zaman için gösterilen bir mekan. Tipik bir Türk

hamamı.Yusuf hamamda temizleniyor.Bir anlamda taĢra hayatına dahil olma ritüeli midir acaba hamam.

Otel: Gölcük‟te bir otel. Tipik taĢra oteli.Kısmen temiz, kısmen bakımsız.

2.5.3. KiĢiler ve KiĢilik Özellikleri

Yusuf: Orta yaĢta bir adam. ġair. Bir tek Ģiir kitabı var. Aslen taĢralı,

Tire‟den.Ama büyük Ģehirde yaĢıyor ve sahaf.Annesinin ölümü üzerine Tire‟ye dönüyor.Durgun bir karakter. Sessiz, sedasız, yavaĢ, soğuk. Hep düĢünceli. Çok az gülüyor. Uzak. ġaĢkın. Derin. Sanki iletiĢime çok açık biri değil.TaĢra ile yüzleĢiyor. TaĢradan tekrar Ġstanbul‟a dönmek istiyor ancak bir türlü dönemiyor. TaĢrada kalıyor. Böylece Yusuf, “kaçtığı hayat tarafından yeniden ele geçirilir” (Terzioğlu, 2010: 47).

BüyükĢehirde yaĢayan ancak buraya da ait olamamıĢ bir kiĢilik. Kozadan bir türlü çıkamamıĢ, kozanın içinde kalmıĢ bir kiĢilik. Ġstanbul‟da tutunamamıĢ, zengin olamamıĢ, meĢhur olamamıĢ, sonunda taĢraya dönmek zorunda kalmıĢ biri. Ancak taĢra ile de iliĢkisi biraz sorunlu. Buraya da ait hissetmiyor pek kendini.

Ayla: lise son sınıf öğrencisi. Üniversite hayali var. Büyük Ģehirlerde

okumak istiyor, Ġstanbul ve Ġzmir gibi.Üniversiteye giden bir arkadaĢıyla konuĢuyor.Özlemler üniversiteyi hayal ediyor.Bölüm olarak diĢ teknisyenliği, muhasebecilik, hemĢirelik düĢünüyor.

Benzer Belgeler