• Sonuç bulunamadı

Mekânları Tanımlayan ve Tanıtan Roman Dil

Mehmet Emin Uludağ *

4. Mekânları Tanımlayan ve Tanıtan Roman Dil

Bir yazarın seçtiği üslup, onun anlatmak istediklerini hangi ölçüde okuyucuya ulaştıracağının göstergesidir. Durali Yılmaz “Zaman, mekân ve merak unsurlarını özenle dengelemek olmalıdır romancının ilk görevi”8 der. Bu unsurların etkili bir

dille belli bir potada eritilerek okuyucuya sunulması gerekmektedir. Bu ön koşul sağ- lanmadan herhangi bir romanın başarısından söz etmek mümkün değildir.

Anlatma esasına dayalı türlerden olan romanda Kemal Tahir’in belki de en ba- şarılı olduğu noktalardan birisi de kullandığı dil ve üslubu, yani Türkçeyi kullanma becerisidir.

Her şeyden evvel yazar romanın kahramanlarına ve bu kahramanların yerleştiril- diği mekânlara göre bir dil kullanmaktadır. Mekânları tarif ve tasvirde taassuplardan uzak, Türk dilinin ruhuna uygun bir roman dili kullanmıştır. Türk dilinin sadeleşmesi 8 Yılmaz, Durali, Roman Sanatı ve Toplum, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1996, s. 55.

hesabına dilimize yerleşmiş olan kelimeleri çıkarıp atmak yerine onları bilakis kullana- rak romanların dilini daha doyurucu bir hale getirir. Mekânlar dilin gölgesinde kalmaz. Mekânları anlatmada dili, roman kahramanlarının seviyelerine ve ait oldukları çevreye göre kullanması yazarın diğer bir başarısıdır. Yöresel bir ağız ve kelimelerle bol bol atasözü ve deyimler, veciz sözler kullanarak anlatır.

Mekân tanımlamalarında cümleler uzun uzadıya giden, anlaşılmaz dereceye va- ran bir yapıda değildir. Genelde kısa cümleler kullanılarak ifade edilmek istenen şey az kelimeyle anlatılmıştır. Devrik cümle türünü, kesik cümleleri çok kullanır.

Hemen şunu belirtmek gerekir ki, yazarın üslubu, yazarın kullandığı dil kadar başarılı ve zevk verici değil. Her şeyden evvel üslubu romanın başından sonuna ka- dar yaralayıcı ve tahrip edici bir tarzdadır. Özellikle romanın mekân-şahıs dualitesini tasvir ve tarifte çok irite edici ve aşağılayıcıdır. Özellikle Kerbelâ’dan gelen Abuzer Ağa ve ailesinin yerleştirildikleri mekân ve mekânın yanında onların tarif ve tasvirin- de bu tutum çok açık bir şekilde görülebilir. Bu şekilde bir “tasvir bizi bir karakterin içinde bulunduğu duruma götür”ür.9 Yazarın bu tarz bir üsluba sahip oluşu, onun

romancılık anlayışından kaynaklanmış olabileceği gibi, yazarın yaşadıklarından da kaynaklandığı düşünülebilir. Çünkü yazar, romanın başlangıç kısmında dahi –Os- manlı Sultanları bile dahil olmak üzere– aşağılayıcı küfürlü kelimelerle hitap edici ve kendi istekleri doğrultusunda tarif edici bir üslupla karşımıza çıkar.

Sonuç

Yediçınar Yaylası romanındaki itibari ve gerçek mekânların reel tanım ve tasvir-

leri, şahısların bütünlükçü ve gerçekçi bir tarzda mekânda konumlanışı bağlamıyla Kemal Tahir’in romancılık başarısını kanıtlamaktadır. Çünkü romanın bütün unsurla- rı arasındaki bağı kuran ve oluşturan bu itibari (fiktif) ve reel olayların başarılı bir şe- kilde metne aktarılmasının en önemli nedenlerinden biri, mekânların yazar tarafından iyi bir şekilde tasarlanması ve konumlandırılmasıdır. Romanın başlangıç noktasından bitiş noktasına kadar yazar neredeyse bütün mekânlara hâkimdir ve kendi şahsını da hissedilmeyecek derecede mekânlardan silerek romancılık başarısını göstermiştir.

Mekânların, romanın hem yazma zamanı hem de vaka ve anlatma zamanı ile olan olumlu ilişkisi de romanda mekânları önemli kılan ve sürekli okuyucunun gün- deminde tutan bir diğer yöndür. Romanın vakasının anlatıldığı zaman ile romanın yazıldığı zaman, hatta romanın okunduğu zaman arasında çok fark olmasına rağmen mekân tasarımı bu farkı en aza indirger. Çünkü yazar, özellikle işlediği konuların 9 Stevick, Philip, Roman Teorisi (Çev: Sevim Kantarcıoğlu), Ankara: Gazi Üniversitesi Yayınları, 1998,

kompleks ve belirsizliğini mekânların belirginliği ile telafi etmeyi düşünür.

Bu romandaki mekânların sevimsizliği boyutunu bir taraftan toplumdaki ahlâksal çözülmelerin mekânlara yansımaları oluştururken diğer taraftan yazarın ya- şadığı travmalar ve hapis hayatı sonucu oluşan sevgisiz ruh halleri oluşturur. Aslında Fethi Naci, bu tahlilî durumu vermek ister:

“Sevgisizliğin romancısıdır Kemal Tahir. Bugünlerde yayımlanan Büyük Mal’ı, 1958 ve 1959’da yayımlanan Yediçınar Yaylası ve Köyün Kamburu ile birlikte oku- yunca bu gerçek açık seçik ortaya çıkıyor. Üç roman da aynı çevrede aynı kişilerin serüvenlerini anlatır. Aşağı yukarı yarım yüzyıllık süreyi kaplayan bu üç romanda da kimse kimseyi sevmez.”10

Yine Fethi Naci’ye göre Kemal Tahir’in sevgisizliğinin somutlaştırılması, “sev- memek bile az geliyor K. Tahir’in bu romanlarda insanlara ve insani ilişkilere bakışı- nı açıklamak için: ‘nefret etmek’ de diyebiliriz”11 boyutuyla uçlara tırmanır.

Romandaki mekânlara dönük psikolojik derinlikli tasvir ve tanımlamaları an- lamanın bir diğer yolunun romancının hayatına bakmakla mümkün olacağı kanısı yaygın ve reel bir kanıdır. Kemal Tahir on üç yıl hapiste kalmış ve hapis hayatının verdiği sıkıntıları yaşamış ve o psikolojiyi derinlemesine hissetmiştir. Özellikle ya- şının olgun ve duygusallık devresinde hapse girmesi yazarın şuuraltına bazı olumsuz durumların yerleşmesine sebep olur. Bu şuuraltı psikolojisiyle romanın kahramanla- rını ve romanın mekânlarını sübjektif tarzda tasvir ve tahlil eder.

Kemal Tahir, bu romanına bir yayla havasının serinliğinden çok bir hapis haya- tının ruhtaki olumsuz etkilerini, sübjektif gözlem ve tasvirlerin yansımalarını, tarihin ve Osmanlı devletinin son dönem kargaşasını yansıtır. Bu da romanın asli unsurları- nın özellikle mekânların tahlilinde hedonizmin, yani bedensel hazzın ruhsal ihtiyaç- ların önüne geçmesine sebep olur.

KAYNAKLAR

Aktaş, Şerif, Roman Sanatı ve Roman İncelemesine Giriş, Ankara: Akçağ Yayıncılık, 1998. Dino, Güzin, Türk Romanının Doğuşu, İstanbul: Agora Kitaplığı, 2008.

Moran, Berna, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, C. II. İstanbul: İletişim Yayınları, 1998. Naci, Fethi, 60 Türk Romanı, İstanbul: Oğlak Yayınları, 1998.

, 100 Soruda Türkiye’de Roman ve Toplumsal Değişme, İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1990. Stevick, Philip, Roman Teorisi (Çev: Sevim Kantarcıoğlu), Ankara: Gazi Üniversitesi Yayın-

lar, 1988.

10 Naci, Fethi, 60 Türk Romanı, İstanbul: Oğlak Yayınları, 1998, s. 234.

11 Naci, Fethi, 100 Soruda Türkiye’de Roman ve Toplumsal Değişme, İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1990,

Tahir, Kemal, Yediçınar Yaylası, İstanbul: Adam Yayınları, 1996.

Tekin, Mehmet, Roman Sanatı (Romanın Unsurları)1, İstanbul: Ötüken Yayınevi, 2011. Urry, John, Mekânları Tüketmek (Çev: Rahmi G. Öğdül), İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1999. Yılmaz, Durali, Roman Sanatı ve Toplum, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1996.

Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 8, Ekim 2013, s. 137-148

Ömer Özcan

*

TWO DOCUMENTS ABOUT NAZIM HİKMET

Nâzım Hikmet hakkında arşivimizde bulunan iki resmi yazının muhtevası Türk solunun tarihi açısından önemlidir. Devlet yönetiminde gerektiğinde demokratik olmayan usullere baş vurulduğundan dolayı günümüzde sık sık eleştiri oklarına hedef olan tek parti dönemi uygulamasına, hem metot hem de muhteva bakımından örnek olan bu iki belgenin önemli olduğunu düşünüyoruz.

Genç cumhuriyeti yönetenler, Avrupalı emperyalist devletlerin maşası Yunanis- tan’la yapılan İstiklâl Savaşı sırasında büyük desteğini gördükleri Sovyetler Birliği ile iyi ilişkiler içinde olmaya özen göstermişlerdir. Hem bu ilişkiler hem yeraltı fa- aliyeti yürütmekte olan Türkiye Komünist Partisi’nin az sayıda hücre ve elemana sahip olması hem de işçi tabakasının yetersizliği gibi sebeplerle mevcut kanunlarda komünizm suçuna karşı verilecek cezalar caydırıcı olmaktan uzak tutulmuştu.

Nâzım Hikmet, arkadaşı Vâlâ Nurettin’le birlikte Milli Mücadele’ye katılmak üzere Ankara’ya gelmişler, Bolu’da bir süre öğretmen olarak görev yaptıktan sonra Marksizm ile tanışmalarından sonra Batum üzerinden Sovyetler Birliği’ne gitmişler- dir. 1922’de Moskova’da Doğu Emekçilerinin Komünist Üniversitesi’nin (KUTV) ilk öğrencilerinden olmuşlardır. 1924 yazında Türkiye’ye döndüklerinde kader ar- kadaşı komünizm düşüncesindenden ayrılmış, Nâzım parti üyesi olarak faaliyetine devam etmiştir. Ankara İstiklâl Mahkemesi’nin takibatından kurtulmak için İzmir’e sığınarak bir süre saklanmıştır. Kısa bir süre sonra tekrar Sovyetler Birliği’ne git- miştir. Ankara İstiklâl Mahkemesi tarafından gıyabında on beş yıl kürek cezasına * Araştırmacı yazar

mahkum edilmiştir. 1927 Tevkifatı’nda gıyaben üç ay hapse daha mahkum olmuştur. Af Kanunu’nun çıkması üzerine 1927 yılında yeniden vatana dönerken sınırda yaka- landı. Serbest kaldıktan sonra bıraktığı yerden faaliyetlerine devam etmiştir. Anadolu Ajansı’nın Ankara çıkışlı haberinde kendisinden açık olarak komünist sıfatıyla söz edilmektedir: “Komünistlikle maznun Nâzım Hikmet ve Laz İsmail’in (İsmail Bilen) mahkemelerine bugün ağır ceza mahkemesinde devam edilmiştir.” Nâzım Hikmet kendisinin gizli teşkilâta mensup olmadığını söylemiştir.1 Yargılama sonucunda 3 ay

3 gün cezaya mahkum olmuş, gözaltında bulunduğu süre verilen cezayı karşıladığın- dan serbest bırakılmıştır.2 Bir süre sonra TKP’den ve III. Enternasyonal’den atılmış-

tır. Hapishaneye girip çıkmaları devam etmiş, 1933 yılında Cumhuriyet’in 10. yılı münasebetiyle çıkarılan afla bırakılmıştır.

Şeyh Sait isyanının bertaraf edilmesinden sonra basındaki komünist eğilimli kü- melenmelere göz yumulmuştur. Sabiha ve Zekeriya Sertel, Amerika’dan döndükten sonra 1924 yılında Resimli Ay dergisini çıkarmaya başladılar. Dergi teknik açıdan dö- nemine göre çok ileri bir seviyede çıkıyordu.3 Cevat Şakir Kabaağaçlı, yaptığı tezhip-

lerin, minyatürlerin yaldızlı olarak Resimli Ay’ın kapaklarına basıldığını belirtiyor. Harf inkılabı derginin okuyucu sayısını azalttı. Solcu, ama tanınmamış olan Nâzım Hikmet, 1927 yılında tanıştığı Zekeriya Sertel tarafından düzeltmen olarak dergiye alınmıştır. Yazılarıyla büyük tepki çekmekle birlikte derginin yeniden okuyucu ka- zanmasını sağladı. 1929-1930 yıllarında kendisini tanıttı. Dergide şiirleri çıkıyor ve kitap halinde basılıyordu. Mehmet Rauf, Hakkı Süha Gezgin, Reşat Nuri Güntekin, Yusuf Ziya Ortaç, Ercüment Ekrem Talu, Sadri Ertem, Selim Sırrı Tarcan, Mahmut Yesari, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sabahattin Ali, Emin Türk Eliçin, Sabiha Ser- tel, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, Peyami Safa, Muhsin Ertuğrul, Nâzım Hikmet derginin yazarları arasında idiler.

Nâzım Hikmet, 1929’da Resimli Ay’da “Putları Yıkıyoruz” başlıklı diziyle açtığı kampanyada dönemin tanınmış isimleri aleyhinde eleştiri sınırlarını aşan ağır yazılar neşretti. Onun Türk şiirine getirdiği bazı yeniliklere tepki gösteren ve eleştiren Ahmet Haşim ilk saldırdığı isimdi. İkinci hedefi Hamdullah Suphi Tanrıöver, arkasından Ya- kup Kadri Karaosmanoğlu oldular. Eskilerden Namık Kemal’i burjuva şairi olmakla suçladı. Tepkiler gelmeseydi Abdülhak Hamid ve Tevfik Fikret de eleştirilerden nasi- bini alacaktı. Saldırılarının artması üzerine galeyana gelen üniversite gençliği dergi- nin matbaasını bastı.4 Sertel, yıllar sonra bu kampanya hakkında özeleştiri yapmıştır:

“Şimdi düşünüyorum da, o vakit pek ileri gittiğimizi anlıyorum. Türk halkının ve 1 Vakit, 12 Aralık 1928, s. 1.