• Sonuç bulunamadı

Esir edinmenin üçüncü yolu konumuzla ilgisi olmadığı için sadece zikretmekle yetineceğimiz insanla-

Sabahattin Çağın *

10 Esir edinmenin üçüncü yolu konumuzla ilgisi olmadığı için sadece zikretmekle yetineceğimiz insanla-

Esareti konu alan hikâye ve romanların büyük bir kısmı bir faciayla sona erer. Ahmet Midhat Efendi’nin Esaret, Firkat adlı uzun hikâyeleri ile Namık Kemal’in

İntibah’ı, Samipaşazade Sezai’nin Sergüzeşt’i ve Nabizade Nazım’ın Zehra’sı köle-

ler açısından acı sonla biten eserlerdir. Esaret’te Zeynel Bey tarafından köle olarak alınan Fıtnat ve Fatin arasında bir aşk doğar. Zeynel Bey, güzelliğinden ötürü Fıtnat’ı odalık olarak almak isterse de kız ona direnir. Daha sonra Zeynel Bey iki gencin birbirini sevdiğini anlar ve aradan çekilerek onları evlendirir. Ancak gerdek gecesi iki genç geldikleri yerleri, kabilelerini, ailelerini birbirlerine anlattıklarında kardeş olduklarını anlarlar ve intihar ederler. Firkat’te Guşacuk ve Hacıhan adlı iki cariye de muratlarına eremeden ölürler. İntibah’ta Dilaşub, sevdiği Ali Bey’in yerine ölme fedakârlığını gösterir. Zehra’daki Sırrıcemal ise terk edilmenin acısına dayanamaya- rak ölür. Son olarak Sergüzeşt’te Dilber, dokuz yaşından on sekiz yaşına kadar geçen sürede hep eziyet görür ve artık gidecek bir yer bulamadığını düşündüğü Mısır’da intihar eder.

Buna karşılık mutlu sonla biten hikâye ve romanlar da vardır ki, bunların büyük bir çoğunluğu Ahmet Midhat Efendi’ye aittir: Felatun Bey’le Rakım Efendi, Ölüm

Allah’ın Emri, Dünyaya İkinci Geliş. Bunlara bir de Emin Nihat Bey’in Faik Bey ile Nuridil Hanım’ın Sergüzeşti’ni ilave edebiliriz. Bu eserlerde cariyeler roman içinde

bazı sıkıntılara ve eziyetlere maruz kalsalar da eserlerin sonunda muratlarına erer- ler. Felatun Bey’le Rakım Efendi’de eve köle olarak giren Canan, eserin sonunda evinin hanımı olur. Kurgu bakımından birbirine benzeyen Ölüm Allah’ın Emri ve

Dünyaya İkinci Geliş’in cariyeleri sevdikleri erkeklere kavuşurlar. Bu romanlarda,

cariyeler arasındaki çekişmeler ve bunların çevirdikleri entrikalar da dikkat çekicidir.

Faik Bey ile Nuridil Hanım’ın Sergüzeşti’nde de her iki sevgili çok eziyet görürler,

ama sonuçta yine odalıktan hanımlığa yükselmiş Pişasimaf’ın yardımıyla birbirlerine kavuşurlar.

Söz konusu romanlarda kölelerin akıbetleri ister faciayla bitsin, isterse mutlu sona ulaşsın, hemen hepsinde kölelerin konuşmalarından ve düşüncelerinden, yazar- ların, kölelik karşısında olumsuz fikirlere sahip olduklarını söyleyebiliriz. Sözgelimi

Esaret’te Zeynel Bey, kölelik kurumuna karşı bir kişidir. Ancak bir süre sonra ken-

dine bir odalık alır. “Hülasa işi odalığa döktük ve on beş-yirmi yaşından beri esaret denilen şu fiil-i feci ve kerihin aleyhinde bulunur iken ondan sonra buna kendimiz

dan biridir. Şehame’nin bunu yapmasının amacı Mısır valisi olmak isteyen Badia adına Mehmet Ali’nin konağına esir olarak girip casusluk yapmaktır. Ancak Mehmet Ali her şeyin farkındadır ve bu oyuna gelmez. Ahmet Midhat Efendi, muhtemelen bununla saraylarda kadınların çevirdiği entrikaları ortaya koymak ve dolaylı bir eleştiri geliştirmek istemiştir. Yine Ahmet Midhat Efendi’nin Hüseyin Fellah’ında yer alan Şahlevend de hürriyetinden vazgeçip köleliği tercih etmiştir. Şahlevend başlangıçta annesiyle konakta yaşamaktayken, sokağa düşüp insanlara el açmak zorunda kalır. Önce intihar etmeyi düşünür. Daha sonra bir esirciyle karşılaşırlar ve esirci ona hanım olmaya layık olduğunu, ancak bunun için önce cariye olmak gerektiğini belirtir ve nitekim sonraki olaylar esircinin öngördüğü şekilde gelişir.

razı olduk.” Ancak o, bu işi farklı bir nedene bağlı olarak yapar. Tanımadığı biriyle evlenmektense, bu yolla tanıyarak evlenmeyi yeğlemiştir. Bu durum, Zeynel Bey’in modern fikirlere sahip bir kişi olduğunu gösterir. Aynı durum Felatun Bey’le Rakım

Efendi’deki Rakım için de geçerlidir. O da köleliğe karşıdır, ama o da bir köle alır.

Söz konusu kahramanların, kölelik hakkındaki düşünceleri, aynı zamanda Ahmet Midhat’ın benimsediği düşüncelerdir. Felatun Bey’le Rakım Efendi’nin diğerlerin- den farklı bir yanı, Rakım’ın, Ziklas ailesine, Osmanlı’daki kölelik sistemini Batı’yla karşılaştırma yaparak anlatması ve bu işin Batı’ya göre Osmanlı’da daha insanî ol- duğunu iddia etmesidir. İddia karşısında Mister Ziklas dayanamayıp, “Lakin Rakım Efendi! Esareti bir vasf ediyorsunuz ki benim bile köle olarak satılmaya heves edece- ğim geliyor” diye şaka yollu cevap verir. Ahmet Midhat benzer bir karşılaştırmayı da

Müşahedat romanında Osmanlı Devleti’ndeki cariyelik ile Batı’daki besleme alma

kurumları arasında yapar:

“Frenk ukalası bizdeki esareti muaheze ederler ha! ‘Esaret’ kelimesindeki hüküm, bizim maişet-i İslamiyemiz âleminin neresinde görülmüştür? Hangi cariye esaretten dolayı duçar-ı sefalet olmuştur? İçlerinde kaç tanesi kocasız kalmaya mahkûmdur? Bilakis bizdeki cariyelerin ev bark, çoluk çocuk olmak yüzünden nail olageldikleri bahtiyarlık, Beyoğlu’nca değme nik-baht familya kızlarında bile görülemiyor. Hele cariye istihdamını, tervic-i esarettir diye reddederek, beslemeler istihdamını, muvafık-ı medeniyettir diye kabul eyleyen alafrangalık âleminin, besleme biçareleri meyanında kendisini o sefaletten kurtarabilip de ev bark sahibi olabilenleri güç ta- hattur edebilecek, parmakla sayılacak kadar nevadirdendir?”11

Osmanlı’daki esaret konusunda böyle düşünen Rakım, her şeye rağmen köle- liğe karşıdır. Sözgelimi, esirciye Canan’ın değeri hakkında söylediği şu sözler dik- kat çekicidir: “Bu kızın değeri var mı yok mu diye sormuyorum. Satılan şey bunun hürriyetidir. Hürriyetin cihanlara değeceğini teslim ederim.” Yine Hasan Mellah’ta esir satın alırken ağlayan Hasan Mellah’ı anlatan şu sözler, yazarın görüşlerini yansıtmaktadır:12

“O efendinin göğsü içinde bir yürek, kafası içinde bir beyin var ki, senin benim gibi bir ana babanın evladının, âdeta meta misüllü haraç mezat satılmasını bir türlü kabul ve hazmedemiyor. Cenab-ı Hak herkesi hürriyet-i şahsiyesine sahip olarak yaratmış olduğu halde bir insanın diğer bir insanı taht-ı temellüküne sokabilmesi salahiyetini, fezail-i insaniye ve medeniyeye külliyen mugayir görüyor.”

11 Ahmed Midhat Efendi, Müşahedat, (Haz. Fazıl Gökçek), İstanbul: Dergâh Yayınları, 2013, s. 164. 12 Ahmet Midhat Efendi, Hasan Mellâh yahut Sır İçinde Esrar (Haz: Ali Şükrü Çoruk), Ankara: TDK

Bu tespitler gösteriyor ki, Ahmet Midhat ve Emin Nihat Osmanlı Devleti içinde uygulanan kölelik kurumunu olumlu ve olumsuz yönleriyle ortaya koyuyorlar, fa- kat aynı zamanda her ikisi de bu kuruma karşı bir tavır sergiliyorlar. Samipaşazade Sezai, kurumu tamamen kötü yönleriyle ortaya koyarak eleştirir. Namık Kemal ise, kurumun bazı olumlu yanlarının bulunduğunu kabul etse de, sonuçta kurum hakkında pek olumlu düşünmez. Görüldüğü gibi bu kuruma karşı olmak hepsinin ortak nokta- sıdır. Bu tavır, elbette dönemin Türk entelektüelinin de ortak düşüncesinin ürünüdür. Benimsenen düşüncenin, son tahlilde Osmanlı sınırları içinde kölelik kurumunun ya- saklanmasında önemli bir katkısının olduğu muhakkaktır.

KAYNAKLAR

Ahmet Midhat Efendi, Felatun Bey’le Rakım Efendi, (Haz. Şerife Çağın), İstanbul: Özgür Yayınları, 2003, s. 149.

, Hasan Mellâh yahut Sır İçinde Esrar (Haz. Ali Şükrü Çoruk), Ankara: TDK Yayınları, 2000.

, Müşahedat, (Haz. Fazıl Gökçek), İstanbul: Dergâh Yayınları, 2013.

Emin Nihat, “Faik Bey ile Nuridil Hanım’ın Sergüzeşti”, Müsameretname (Haz. Sabahattin Çağın-Fazıl Gökçek), İstanbul: Özgür Yayınları, 2003.

Evin, Ahmet, Türk Romanının Kökenleri ve Gelişimi, İstanbul, 2004.

Karaman, Prof. Dr. Hayreddin, vd. Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, Diyanet İşleri Başkan- lığı Yayınları, C. II, s. 64; C. III, s. 419; C. IV, s. 24.

Ortaylı, İlber, Osmanlı Toplumunda Aile, 8. b., İstanbul, 2007, s. 108. Parlatır, İsmail, Tanzimat Edebiyatında Kölelik, Ankara, 1992. Saraçgil, Ayşe, Bukalemun Erkek, İstanbul, 2005.

Şemşirgil, Ahmet, “Padişah Hanımları”, Tarih ve Düşünce, nr. 8, Ağustos, 2001. Tanpınar, Ahmet Hamdi, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, 4. b., İstanbul, 1976, s. 292.