• Sonuç bulunamadı

THE RUEFUL MOURNING OF EXPERIENCE: TEVFIK FIKRET’S POEM

"Ben ekseriyetle şiirlerimi –eğer o yazdığım mevzun şeylere bu namı ver- mek caizse– böyle dilimin ucuna geliveren bir mısraya başlar; sonra görü- rüm ki bu, kaç gündür beynimi yiyen bir mülâhazanın kalbime eza veren hissin, nefsimi yoran bir mücadelenin, hâsılı dûş-ı tahammülüme ağır gelen bir bâr-ı te'essürün tazyikiyle sadır olmuş bir nevha-i âvâredir.”1

ÖZ: Şiir sanatını “toplum içerisinde mutlu bir şekilde aykırı olma, normalde ya- saklı olan arzuları bilinir kılma”2 olarak tanımlayan Adam Phillips’e göre, bilinir

kılma arzusu aslında şairin “dış dünyanın kıtlığından, üstbenin tahribatlarından ve idin açgözlülüğünden kurtulma çabası”dır.3 Phillips, şairin tüm bunlardan

“paçasını kurtarabilen” ve “toplum içinde aykırı tavırlarıyla mutlu olabilen” bir kişi olduğunu düşünür. Dış dünyanın tahribatlarıyla mücadele halinde olan Tevfik Fikret, zihnini aktif olarak kullanmış, bunun sonucunda zihninde oluşan dalgalanmaları “nazlı, asabi çocuk”4 olarak nitelendirdiği kalemine rağmen bi-

linir kılmaya çalışmıştır. Bu özelliği ile Adam Phillips’in tanımına uygun bir örnek olarak görünse de onun mutlu olduğunu ve estetik başarıyı yakaladığını söylemek olası değildir. Fikret’in aksine “düşünüşün ve hayal ediş biçiminin

* Yrd. Doç. Dr., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.

1 Tevfik Fikret, “Musâhabe-i Edebiyye-35”, Tevfik Fikret Dil ve Edebiyat Yazıları, (Haz. İsmail Parlatır),

Ankara: TDK Yayınları, 2000, s. 85.

2 Phillips, “Hep Vaat Hep Vaat”, Edebiyat ve Psikanaliz Üzerine Denemeler, İstanbul: Metis Yayınları,

2007, s. 27.

3 a.g.e., s. 27.

4 Tevfik Fikret, “Musâhabe-i Edebiyye-51”, Tevfik Fikret Dil ve Edebiyat Yazıları, s. 131.

merkezine estetiği yerleştiren”5 Tanpınar, Fikret’in bu özelliğini şöyle açıklar:

“Doğrusunu söylemek gerekirse Fikret, hiç de şâir doğmuş bir adam değildir. Eşya, menâzır, hayatın cilveleri, onun ruhunda şiirin cevherini teşkil eden ve sahifeyi gözümüzün önünde birdenbire muhteşem bir şehrâyin yapan o akıl dur- durucu istihaleye uğramazdı.”6 Tanpınar’ın bu tespitinin pek çok nedeni vardır.

Fikret’in hem estetik hazza hem de arzunun hazzına varamayışının belli başlı nedenleri, aile hayatı, iş yaşamı, yaşadığı dönemin yapısı gibi zaman, mekân ve ikinci kişi kaynaklı etkenlerdir. Ancak şairin estetik zevkin hazzını yaşamasını engelleyen ve onu trajediye iten asıl sebepler daha çok şairin psişik dünyasını besleyen bireysel bazı problemlerdir. Şairin hayatını ve sanatını etkileyen bu problemlerden birisi de “düşünme yetisi”nin varlığıdır.

Bu çalışmanın konusunu “düşünme yetisinin” şairin hayatını nasıl etkilediği oluşturmaktadır. Bu amaçla, konu ile ilgili şiirlerden hareketle Tevfik Fikret’in asıl trajedisinin “düşünme” kaynaklı olduğu ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Tevfik Fikret, şiir, zihin, deneyim, düşünme yetisi, kaçış.

ABSTRACT: According to Adam, defining poetics as ‘being contrary happily in society and making the resticted desires be known’, the desire of being known is, in fact, a sort of effort which is a disponing from the shortage of the World, superego havoc, the greedy id. Philips thinks that poet empties his mind via the- se things and gets over and he draws an analogy for the poet as he is a contrarien who can b happy in the society. Tevfik Fikret used his mind actively, and defined the waves in his brain as a petted, short-tempered child. With this specification, even though he suits the definiton of Adam Philips. It is not possible to say that he is happy and gets the aesthetics success. By contrast with Fikret,Tanpınar,who puts aesthetic in the centre of mentality and imagine, indicatesits reason like this: To be honest, Fikret was not born with poem. Ware, perspective, lives’ coquetry would not constitute the ores of poems in his soul. There are plenty of reasons of the determinations of Tanpınar. The reasons are thecreation of the poet, family life,work life,term he is in,place and the second person.But the real rason is the thinking ability.

The topic of this work is how thinking ability effects the life of the poet. With this aim, we try to present that the real tragedy of Tevfik Fikret is related to thinking.

Keywords: Tevfik Fikret, poem, mentality, thinking ability, escaping.

...

5 Şahin, “Tanpınar’ın Şiirlerinde Tahayyülün Niteliği”, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, Y.

2013, S. 19, s. 10.

Giriş

Martin Jay, “deneyim”i , “düşüncelerinde özel bir vurgu bulduğu birçok insan- da olağanüstü duygular uyandıran bir gösteren” olarak tanımlar. Bu tanımdan ha- reketle, deneyimin yaşanılanların kaçınılmaz bir sonucu olduğunu ve sadece dene- yimlenen anda kalmayıp insanın hayatta olduğu süre boyunca her fırsatta kendisini hatırlattığını söylemek mümkündür. Kişi deneyimleri aracılığıyla edindiği birikimi ihtiyaç duyduğu her an kullanabilir/kullanır. Çünkü deneyim, insan zihninin silin- meyen, kökeninde epistemolojik veriler bulunan pratikler bütünüdür. Bu nedenle, insanoğlu, iyi olan üzerine fikir yürütmek ve daha iyisini yaşamak için deneyimle- rinden faydalanır.

Deneyim, insan hayatındaki rolü düşünüldüğünde, hem olumlu hem de olumsuz kavramlarla tanımlanmıştır. Deneyimi insan hayatının merkezine yerleştiren Hume, Locke, Kitaro Nishida, John Dewey vb. düşünürlere göre, bu kavram “öğrenme biri- kimi, düşüncenin temeli ve gelişimin nedeni”dir.7 Aklı ve bilimsel verileri esas alan

Platon, Gorgias, Derrida, Lyotard vb.leri içinse, “çelişkilerle yüklü, yanılgıya açık pratik faaliyet; akıl ile uyuşmayan zorunluluk, geçicilik”tir.8 Bu tanımlama çabala-

rının hepsi, bilginin kaynağına inme sürecinde ortaya çıkmıştır. Çünkü yapılan tar- tışmaların amacı, insanı bilgiye ulaştıran en etkin rolü hangi kavramın üstlendiğini bulmaktır.

Deneyim, bilginin kaynağına ulaşma tartışmalarında olumlu ya da olumsuz, ak- tif veya pasif hangi rolü üstlenirse üstlensin, bu kavram için yapılan “dış dünyayı bilmek, daha doğrusu anlamak için mütevazı, sorunlu ama vazgeçilmez araç”, “yanıl- gıya açık pratik faaliyet”, “geçici, fani” gibi olumsuz tanımların dahi “insan-deneyim ayrılmazlık”ını kabul ettiği ortadadır. Martin Jay, bu durumu deneyimin temelinde insan bedeninin olduğunu söyleyerek açıklamaya çalışmıştır. Deneyim “iç, sahici ve yaşanan”9 olması sebebiyle insandan ayrı düşünülemez. Deneyimin varlığı insan be-

denine, insanın varlığı da zihni bomboş bir levha olmaktan kurtaran deneyime bağ- lıdır.

John Locke’a göre, zihin önceleri “herhangi bir idea barındırmayan bomboş bir kâğıt”tır.10 İnsan, bu kâğıdı, içinde bulunduğu ortamın her türlü etken ve edilgen par-

çalarıyla doldurarak içinde akıl ve bilgi malzemelerinin bulunduğu birikimi elde eder. Deneyim insan zihninde oluşan bu birikimin önemli kaynağıdır. Bunun anlamı, insa- nın kişiyi, olayları, varlıkları tanımlama çabasında geçmişinin aktif rol oynadığıdır. 7 Jay, Deneyim Şarkıları, İstanbul: Metis Yayınları, 2008, s. 90.

8 a.g.e., s. 34-36. 9 a.g.e., s.174-175.

Berkeley’e göre de varlığını algılarla ispat eden insanın bu sayede edindiği izle- nimler deneyimin kendisidir. Bu nedenle Berkeley, zihnin temeline deneyimi koyar. Çünkü insan, varlığını algılarıyla ortaya koyarken bu algılarla edindiği izlenimleri deneyim olarak zihnine yerleşir. Deneyim ile “ham, düşünümsüz duyum ya da do- laysız gözlem arasında can alıcı bağlantı”11 vardır. İnsan zihni bu bağlantı sayesinde

“şey” olmaktan kurtulur. Martin Jay’a göre, bu doğal/önlenemez süreçte kazanılan deneyim, kolektif ve değiş-tokuş edilemezlik, kişisel ve aktarılamazlık gibi temel özellikleri nedeniyle, kişinin önce kendine, daha sonra ise dış dünyaya ait sorunlar şeklinde açığa çıkar.

Gençlik yıllarında “hayatın kapısından bakan taze iradesi, henüz zaruretlerin kayalarına çarpmamış”12 olan Fikret, Galatasaray Sultanisi’ni bitirip iş hayatına atı-

lınca kendisini hayal-hakikat çatışması içinde bulur. Halit Ziya’nın söylemiyle Fikret artık “yaşanılan zamanın kötülükleri...”13 ile karşı karşıyadır. Gerçeklerle yüz yüze

gelen Fikret’in yaşadığı deneyimler zihin yapısında doğrudan etkili olmuştur. Onun, dış dünyayı tanımlamaya çalışırken ve düşüncelerine şekil verirken deneyimlerinden faydalandığı söylenebilir. Fikret’in duygu ve düşünceleri yaşadıklarına paralel olarak şekillenmiş, eserleri deneyiminin ontolojik yapısına uygun biçimde hem bireysel prob- lemlerinin hem de sosyal meselelere yaklaşımının ifadesi olmuştur. “Tesadüf”14 şiirinin

“Niçin o çehreyi görmekle titredim birden, O dîdelerde niçin gizli bir nigâh aradım? Değil garâm-ı heves-pervâne mu’tâdım, Niçin o gözlere dikkatle baktım böyle iken?... (…)”

dizeleri Fikret’in bilinçdışında var olan arzuyla birlikte bireysel -aşk- deneyimini sorguladığının; “Yarın” şiirinin

“– Hayır melek çocuğum, hep yalandı söylediğim, Benim olanca huzurum, sürurum işte fedâ Çocukça, nazlı, küçük bir dakika şevkın için; Büyür gözümde seninle hakikat-i ferdâ: Bugün çalışmalıyım ben yarınki zevkin için.”

dizeleri kendi kabuğunu kırmış babanın bireyden topluma ait sorgulamalara yöneldi- ğinin; “Rübâbın Cevabı” isimli şiirinin

11 a.g.e., s. 29.

12 Kaplan, Tevfik Fikret: Devir-Şahsiyet-Eser, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1997, s. 72. 13 Uşaklıgil, Kırk Yıl, İstanbul: İnkılâp Yayınevi, 1987, s. 496.

“Sen zanneder misin ki benim hep elemlerim? Heyhât! ben nevâib-i eyyâmı inlerim!”

dizeleri ise yaşadığı hüznün sadece kendisine ait olmadığının gür ifadesidir.

Tevfik Fikret, kısa ömrü içerisinde gerek iç gerekse dış dünyasında, pek çok olay –annesinin ölümü, babasının yaşadıkları, kız kardeşinin ölümü, iş hayatında- ki tecrübeler, siyasi ve sosyal yaşamda meydana gelen gelişmeler vb.– yaşamış ve bu yaşanmışlıklar onun hayatı, insanı tanımasına yardım eden/edemeyen deneyimler olarak zihnindeki yerini almıştır.

Locke, deneyimi, duyulara çarpan dışsal nesnelerin neden olduğu algılamalar ile zihnin yargı yetisinin bileşimi şeklinde formüle etmiştir. Bu formül, deneyimin insana önce duygu halini yaşattığını ardından da düşünme eylemine yönelttiğini gösterir. Ya- şanılan deneyimler, insanın düşünce yetisine ulaşmasının ardından kişiye ait fikre dö- nüşerek yeniden somutlaşır ve etkinleşir. Locke’un söylemiyle düşünce “...insanı far- kındalığa götüren gayri iradi girdilerin yani algıların, yargıda bulunmak, şüphelenmek, niyet etmek, muhakeme etmek, hatırlamak ve inanmak gibi düşünümsel işlemler”15

yoluyla gösterdiği değişimin adıdır. Martin Jay, deneyimin insanda yarattığı bu de- ğişimin kaçınılmazlığını şöyle açıklar: “…nasıl tanımlarsak tanımlayalım deneyim, başına geldiği insanın önceki gerçekliğini çoğaltan, onu nasılsa öyle bırakan bir şey değildir; terimin anlamlı olması için bir şeyler değişmeli, yeni bir şey meydana gel- melidir… deneyimin adına layık bir şey sizi başladığınız yerde bırakmaz.”16 Mehmet

Kaplan “Fikret’te fikirden daha başka şeyler var; Fikret’in trajedisi, fikirlerinden doğ- muyor; bilakis fikirleri, trajedisinden doğuyor.” derken deneyim ile düşünce arasında- ki bu ilişkiye dikkat çekmektedir. Dış dünyayı iyi gözlemleyen Fikret, yaşananların etkisinden kendini koruyamamış, bunun sonucunda dış dünya ile iç dünyası arasında yaşanan çatışmaların ve hatta kopuklukların öznesi olmuştur. Bu trajedi içinde şairi etkileyen zihin dünyasının aktifliğidir. Çünkü, Tevfik Fikret’in trajedisi, sırasıyla de- neyim, duygu, düşünce adımlarını tamamladıktan sonra bitmemiş, deneyimler, “soluk renkli düşünceler”e dönüşerek yeni bir trajedinin habercisi oluvermiştir. David Hume, duygudan düşünceye giden bu süreci “ayna” metaforuyla şöyle açıklamıştır: “Biz, geç- miş duygu ve duygulanımlarımız üzerinde düşünceye vardığımız zaman, düşüncemiz bunların aslını aynen aksettiren sadık bir aynadır; fakat bu aynadaki renkler, ilk algıla- rımızın bürünmüş olduğu renklere kıyasla soluk ve sönüktürler.”17

Tevfik Fikret’i rahatsız eden yeni bir trajik unsur18 vardır: düşünme eylemi. Bu

15 Jay, Deneyim Şarkıları, İstanbul: Metis Yayınları, 2008, s. 80-81. 16 a.g.e., s. 24.

17 Hume, İnsan Zihni Üzerine Bir Araştırma, İstanbul: MEB Yayınları, 1986, s. 23-24.

kez trajedi yalnızca şair kaynaklıdır. Bunun farkında olan Fikret’in tek isteği, kendi- sini huzursuz eden düşünme eyleminden uzaklaşmaktır. Yeni Zelanda, Manisa, yeşil köy, Aşiyan vb. şairin kapanma/kaçış psikolojisi içinde planladığı düşünceden kurtul- ma isteğinin sembolik göstergeleridir.