• Sonuç bulunamadı

2. KAYNAK ÖZETLERİ

2.3. Kavramsal Olarak Mekân Dizim Analizi

2.3.2. Mekân Konfigürasyonu

Mekân, sosyal ve kültürel hayatın tamamına yayılarak inşa edilir. Bu yüzden insanlar sorgusuz sualsiz kabul etme eğilimindedir ve konunun özünde, mekânın formları görünmez olmaya başlar (Hillier, 1993: 11; Hiller, 1996: 19). Mekânın bu karmaşık yapısını anlamaya ve yorumlamaya çalışırken, insan ve mekân ilişkisini araştırabilmek ve gözle görülmeyen sosyal altyapıyı açığa çıkarabilmek için bilimsel ve rasyonel bir yaklaşım arayışı söz konusudur. Bu çaba sezgilerle algılanan mekânsal nitelikleri somut olarak ifade edebilmeye yöneliktir. Bunun sonucu olarak, son yıllarda rasyonel ve analitik düşüncenin ön plana çıktığı, grafiksel ve sayısal diller gündemdedir. Mekân diziminin hareket noktası, insan topluluklarının mekânı bir anahtar ve organize olmak için gerekli bir kaynak olarak kullanması olmuştur (Bafna, 2003: 17).

Mekân sistemi içinde karşılaşmak, bir araya gelmek, sakınmak, görüşmek, etkileşim içinde olmak gibi eylemler, kişiye bağlı özellikleri değil, bir grup ya da bir araya toplanmış insanların oluşturduğu örüntü ya da kurguyu yansıtır (Hillier, 1996: 20). Bu nedenle Hillier (1996), insan ve mekân arasındaki ilişkinin tekil mekân düzeyinde değil mekânsal konfigürasyon düzeyinde var olduğunu ifade etmiştir. Mekânın ayrı bir konfigürasyona dönüşmesi kullanışlı olmuştur. Çünkü farklı etiketler

kendi özel bölümlerinde uygulanabilmiş ve bu bölümler farklı gruplar, insanlar ya da aktiviteler için atanmıştır. Farklı davranış kuralları ve gelenekler, mekânın farklı bölümlerinin ilişkilendirilmesini sağlamıştır. Bu nedenle mekânın belirli bölümleri, özel bir temsili ya da kültürel özelliği taşıyan bölümler olarak tanımlanmıştır (Bafna, 2003: 17-18). Ancak tekil mekânların, şekil ve ebat haricinde, kullanıcı aktiviteleri üzerindeki etkisinin oldukça zayıf olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, mekân -toplumsal yaşayış biçimi arasındaki ilişkinin tekil mekân seviyesine uzanamadığına vurgu yapmıştır (Hillier, 1996: 20).

Mekânsal konfigürasyon kavramını ise Hillier (1996), bir bütün içinde başka ilişkileri de dikkate alarak oluşan ilişkiler yapısı olarak tanımlamıştır (Hillier, 1996: 20). Mekânsal ilişki ve mekânsal konfigürasyon arasındaki farka bakıldığında, mekânsal ilişki, iki mekân arasındaki bağlantı olarak adlandırılmıştır. Konfigürasyon ise, bağlantılı iki mekânın en az üçüncü bir mekânla, en fazla ise yapı içindeki bütün diğer mekânlarla kompleks bir bağlantı oluşturulmasıyla ortaya çıkan ilişkilendirilme biçimi olarak ifade edilmiştir (Hillier ve diğ., 1987 : 363).

Mekânın sosyal mantığı içinde konfigürasyon sebepsiz yere meydana gelmez. Bir yapının sosyolojik açıdan önemli yönlerinin mekânsal konfigürasyona doğrudan yansıdığı mekân dizimi araştırmalarının bilinen bir sonucudur (Bafna, 2001: 20.1). Mekân dizimiyle ilgili yapılan geniş çaplı çalışmalar, farklı kültürel arka planlardan çıkan mimari ve şehirsel problemlerin mekân diziminde tanımlanmasının, sunulmasının ve mekânsal olguların anlaşılmasının oldukça güçlü olduğunu göstermektedir (Hillier, 1996; Amorim, 1997; Hanson, 1998). Mekân diziminde, mekânsal konfigürasyon için matematiksel bir grafik tanımlamak gereklidir. Bu grafikte düğümler, yapı planındaki mekânları tanımlarken, bağlantı çizgileri mekânlar arasındaki doğrudan ilişkiyi temsil etmektedir (Bafna, 2001: 20.1). Hillier (1996) bu ilişkilendirmeyi basit bir örnekle açıklamıştır (Şekil 2.82). Şekil 2.82’de basit grafiklerle açıklanan konfigürasyonel ilişkiler, mekânı anlayabilmek için önemlidir. Şekil 2.82a’da, a ve b alt birimlerine bölünmüş bir birim bulunmaktadır ve aralarındaki geçirgenlik ilişkisi tek bir kapı yoluyla sağlanmaktadır. Şekil 2.82b ve Şekil 2.82c’de ise a ve b birimlerine üçüncü bir birim olan c, farklı geçirgenlik ilişkileri oluşturularak eklenmiştir. Şekil 2.82b’de a ve b birimlerinden c’ye doğrudan geçiş mevcut iken, Şekil 2.82c’de sadece a’dan c’ye doğrudan geçiş söz konusudur. Bu nedenle Şekil 2.82c’de c’den b’ye ulaşabilmek için

44

a’dan geçme zorunluluğu oluşmaktadır. Ancak Şekil 2.82b’de c’den b’ye ulaşmak için a’dan geçilebileceği gibi doğrudan ulaşım da mümkündür. Bu durumda c birimi dikkate alındığında simetrik bir ilişki ağı görülür. Bir başka deyişle, a ve b arasındaki ilişki, üçüncü bir birimle olan ilişkilerine göre yeniden tanımlanmaktadır. Bu da konfigürasyonel farklılaşmanın ifadesidir. Konfigürasyon, burada örneklendiği şekilde her bir elemanın, bir başka elemanla olan ilişkisi ile tarif edildiği, karşılıklı bağıntılarla oluşan bir ilişkiler dizisi olarak tanımlanmaktadır (Hillier, 1996: 24)

Şekil 2.82. Konfigürasyonel ilişkiler (Hillier (1996))

Hillier ve arkadaşları (1987), mekânsal modellerdeki bu konfigürasyonel farklılığı ifade etmek için “geçiş grafiği” olarak tanımladıkları basit bir grafiksel teknik önermiştir (Hillier ve ark., 1987: 364). Bu teknikle oluşturulan Şekil 2.82d ve Şekil 2.82e, Şekil 2.82b ve Şekil 2.82c’nin grafiksel gösterimine karşılık gelmektedir. Bu grafikler oluşturulurken, öncelikle, kök olarak adlandırılan bir başlangıç mekânı belirlenir. Şekil 2.82d ve Şekil 2.82e’de kök olarak seçilen mekân, dış mekân olan c’dir. Grafiklerdeki düğümler mekânları, doğrular ise mekânlar arasındaki bağlantıları temsil etmektedir. Kök olarak belirlenen mekâna göre her mekânın bir derinliği vardır.

Şekil 2.82d ve Şekil 2.82e’de “+” ile işaretlenmiş olan başlangıç mekânından yukarıya doğru ilerlendikçe derinlik artmaktadır. Örneğin kök olan mekânın hemen üstündeki mekânlar derinlik 1 seviyesinde yer almaktadır. Bunların bir üst kademesinde derinlik 1 seviyesindeki mekânlarla doğrudan geçişleri bulunan derinlik 2 seviyesindeki mekânlar bulunmaktadır. Yapı planı içindeki bütün mekânlar grafiğe yerleştirilene kadar bu işlem devam etmektedir. Bu geçirgenlik grafikleri ile başlangıç kabul edilen yani kök olan mekândan itibaren bütün mekânların derinlik seviyelerine göre bir örgütlenmenin resmi oluşturulmaktadır (Dursun, 2002).

İki geçirgenlik grafiği örneğinden Şekil 2.82d’de üç mekân arasındaki bağlantı ile halkalı bir yapı oluşmaktadır. Ancak Şekil 2.82e’de b ve c arasında dolaylı bir ilişki olduğu için mekânlar birbirine göre derinlik kazanmışlardır.

Geçirgenlik grafiklerinde mekânsal ilişkileri, hareket bağlamında anlatabilmek için soyut mekânsal yapının somut olarak ortaya konulması amaçlanmıştır. Bunun için de gerekli dil arayışında matematik önem kazanmıştır. Matematiksel ifadeler ile oluşturulan biçimsel yapılar, mekân düzeninde kodlanmış sosyal yapının somut olarak açığa çıkarılmasında kullanılmaktadır. Hillier ve Hanson (1984) bu biçimsel yapıları, sentakslar olarak tanımlamaktadır.

Mekân, çevresindeki sınırların belirlenmesiyle tanımlanmaktadır. Bu sınırlar çarpan kapı gibi hareketli ya da bir duvar gibi sabit olabilmektedir. Ayrıca cam gibi şeffaf, tuğla gibi opak olması mümkündür. Doğası nasıl olursa olsun sınırlar, içi ve dışı olan bir yapılanmayı oluşturmaktadır. Bu yapılanma ile iç ve dış arasındaki ulaşılabilirlik, geçirgenlik ve görülebilirlik denetlenir. Bu bağlamda geçirgenlik, binanın kurgusal işleyişini ve kullanıcı ile konuk tarafından nasıl kullanılacağını etkiler (Güney, 2007).

Mekânsal düzen, temelde sosyal biçimlenmeler arasındaki farklılıkların tanımlanmasına yardımcı olabilecek araçlardan biridir (Dursun, 2002). Farklı sosyal oluşumlar, kendilerine özgü mekânsal düzenler gerektirmektedir. Aynı zamanda farklı mekân modelleri, farklı sosyal şekillenmeleri yansıtmaktadır. (Hillier, 1996).

Hillier (1993, 1996) mekânlar arasındaki geçirgenliğin yarattığı mekânsal düzen farklılığını üç kavramsal avlulu yapı ile örneklendirmiştir (Şekil 2.83). Şekil 2.83’deki ilk sütunda yer alan siyah bölümler fiziksel bileşenleri temsil ederken, ikinci sütundaki siyah bölümler mekânsal elemanları ifade etmektedir. Temel fiziksel elemanlar, hücresel

46

bölünmeler ve hücreler arası komşuluk ilişkileri bütün örneklerde aynı olmakla birlikte örneklerdeki iç ve dış geçirgenlik sayısı eşit tutulmuştur. Örneklerdeki tek farklılık hücre girişlerinin konumlandırılmasında olmuştur. Bu farklılaşma, mekânların kullanım biçimlerindeki farklılıkları göstermektedir. Ayrıca geçiş yerlerinin değişmesiyle birlikte geçirgenlik grafiklerinde de ciddi farklılaşmalar meydana gelmiştir. Örneğin, ilk geçirgenlik grafiği bitiş derinliğindeki minimum boyuttaki dallanma dışında neredeyse kusursuz bir dizi görünümündedir. İkinci grafik ise güçlü orta mekânların etrafında dallanmış bir görünüme sahiptir.

Şekil 2.83. Yapı içinde farklı plan şemaları ve geçiş grafikleri (Hillier (1996))

48

Mekân açısından geçirgenlik özelliği büyük önem taşımaktadır. Örneğin, birden fazla kullanıcısı olan bir binada düz bir dizi halinde bağlanan mekânların kullanımı oldukça zor olduğu için özel ve sosyal mekânlar arasında daha az mahremiyete ve potansiyel izinsiz girme ihtimaline sebep olmaktadır. Diğer taraftan, dallı bir düzen, kullanıcıya, özel ve sosyal mekânlar arasında bir grup alternatif hareket biçimi ve izinsiz girme ihtimaline karşı birçok olanak sunmaktadır. Bir başka deyişle, mekânsal düzenler kullanıcıya aynı anda birçok sınırlamalar ve potansiyel olasılıklar sunmaktadır (Hillier, 1993: 11; 1996: 22).

Görsel bir sembol olan mekânsal biçimlenmelerin, parçalanmış bir yapı sistemi ile merkezi bir plan şemasının içinde devam eden yaşam tarzı ile ilgili verdiği bilgi farklıdır. Bu da insanlar tarafından oluşturulan mekânsal düzenleri anlatan dil için bir sentaks olduğunu göstermektedir.

Benzer Belgeler