• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3. EVLİLİĞİN NETİCELERİ

3.1. Kocanın Eşine Karşı Sorumlulukları

3.1.3. Mehir Belirlenmeyen Evlilikler

Mâtürîdî, boşanma sürecinde mehrin konumunu belirleyen naslardan bir diğeri olan

“Eğer onlara mehir tespit eder de kendilerine el sürmeden boşarsanız, tespit ettiğiniz mehrin yarısı onlarındır. Ancak kadının ya da nikâh bağı elinde bulunanın (kocanın, paylarından) vazgeçmesi başka. Bununla birlikte (ey erkekler!) Sizin vazgeçmeniz takvaya (Allah’a karşı gelmekten sakınmaya) daha yakındır. Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.”267 ayetini yorumlarken öncelikle isim veya grup belirtmeksizin ayetin zahirinden hareketle mehrin nikâh akdi sırasında veya sonrasında belirlenmesi arasında ayrım yapmayanların her hâlükârda kadının mehrin yarısını hak edeceğini savunanların görüşlerini aktarır. Yani mehir belirlemenin akit sırasında veya ondan sonra gerçekleşmesinin farklı sonuç doğurmayacağını ileri sürenlerin olduğunu ifade eder. Bunlara cevaben ise o; Allah’ın hitabının mehri nikâh akdinden sonraya değil akit esnasında olduğunu, zira mehir belirlemenin akitten sonra yapılmasının bilinen bir yöntem olmadığını ifade eder.

Şöyle ki; insanların uygulamasında mehrin belirlenmesi akit esnasında olup ilahi hitap da buna uygun şekilde olmuştur. Buna göre mehir akit esnasında belirlenen bir husus olduğundan sözü edilen ayet bağlamında kadın mehrin yarısını hak eder. Nikâh akdinden sonra belirlenen şey mehr-i misil olduğundan bu zifaf olursa yürürlüğe girer, değilse girmez.268

Müellif, boşamaya dair bu ve bir önceki ayetleri birlikte değerlendirerek basit, önemi olmayan bir şeyin mehir olarak belirlenmeyeceğini, zira Allah’ın –bir önceki ayet bağlamında- mehir belirlemeksizin akdedilen nikâh neticesinde boşama olduğu takdirde kocaya önemsenecek şeyleri vacip kılmıştır ki, bu da müt’a olup bunun da asgarisi kadının giydiği üç parça giysi olduğunu ifade eder. Kocanın mehir belirlemesi durumunda ise bunun yarısını

267 Bakara 2/237.

268 Mâtürîdî, Teʾvîlâtü’l-Kurʾân, C. II, ss. 114-115.

vermesi gerektiğini, bu bağlamda mehrin “ekin tanesi” kadar önemsiz bir şey olmasının ayette sözü edilen “bağışlama” ameliyesinin ruhuna uymayacağını belirtir.269

Mâtürîdî, mezkûr ayetin “Ancak kadının ya da nikâh bağı elinde bulunanın (kocanın, paylarından) vazgeçmesi başka” kısmıyla ilgili farklı görüşlerin olduğunu belirterek bunları kritik eder. O, Hz. Ali ve İbn Abbâs’ın, burada kastedilenin koca olduğunu söylediklerini nakleder. Yine isim zikretmeksizin buradan kastın kadının velileri olduğunu, bunun da ihtimal dâhilinde olabileceğini, çünkü Hz. Şuayb’ın Hz. Musa’ya söylediği “…Ben, sekiz yıl bana çalışmana karşılık şu iki kızımdan birisini sana nikâhlamak istiyorum…”270 ayetinin buna işaret ettiğini, cahiliye döneminde de bu uygulamanın varlığını ifade eder. Bununla birlikte bu uygulamaların İslam’la birlikte neshedildiğini ve mehrin kadının hakkı olduğunu belirterek buna da şu ayetleri delil sadedinde zikreder: “Kadınlara mehirlerini (bir görev olarak) gönül hoşluğuyla verin. Eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa, onu da afiyetle yiyin.”271 “Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak) yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın…”272 Ona göre, bütün bu deliller göz önüne alındığında velinin hakkı olmayan mehirle ilgili bağışlamada bulunması da caiz değildir.273

Te’vîlât müellifi, “Ancak kadının… vazgeçmesi başka…” ilahi beyanından muradın, kadının mehrin yarısından feragat edip kocasından bir şey almaması; “…ya da nikâh bağı elinde bulunanın (kocanın, paylarından) vazgeçmesi başka” bölümünden kast olunanın ise kocanın mehrin tamamını boşadığı kadına vermesi olduğunu belirtir. Kocanın bunu yaparken, kadının kendi uhdesinde bulunduğunu, kendisiyle evlilik yaptığından başkasıyla evlenemediğini düşündüğünü; kadının mehri almamasında yatan sebebin ise kocasının

269 Mâtürîdî, Teʾvîlâtü’l-Kurʾân, C. II, s. 116.

270 Kasas 28/27.

271 Nisâ 4/4.

272 Nisâ 4/20.

273 Mâtürîdî, Teʾvîlâtü’l-Kurʾân, C. II, ss. 117-118.

kadınlığından faydalanmadığını ve bunların bir insani erdem olduğunu, nitekim ayette yer alan

“Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın.” beyanın bu duruma işaret ettiğini kaydeder. Ayrıca ayetin bu bölümünde evliliğin başında karı kocanın birbirlerine olan saygısının boşanma esnasında da olması gerektiği hususunu Allah’ın teşvik ettiğini ifade eder.274

Mâtürîdî, müzakere edilen ayetin “Bununla birlikte (ey erkekler!) Sizin vazgeçmeniz takvaya (Allah’a karşı gelmekten sakınmaya) daha yakındır.” pasajıyla ilgili, takva sahibi olan kimselerin bunun bir gereği olarak bazı haklarından vazgeçmesinin bir gereklilik olduğunu söyler. Ayrıca bu bölümde muhatabın erkekler olmasının iki sebebi olabileceğini; birincisinin görevlerini yerine getirmeyen ve evliliğin bozulmasına sebep olacak davranışların onlar tarafından sergilenmiş olmasını, ikincisinin ise mehri teslim etme vazifesinin onlara ait olmasından kaynaklandığını zikreder. Son olarak buradaki muhatabın kadın erkek ikisinin de olmasının muhtemel olduğunu belirtir.275

Bahse konu ayetle ilgili Taberî, kendisiyle zifaf gerçekleşmeden önce boşanmış olan bir kadın için mehr-i misil gerektiğini, bununla birlikte dilerse kadının bunu bağışlayabileceğini ya da erkeğin mehrin tamamını kadına ödeyebileceğini belirtir. Ayrıca kadının bu hakkından vazgeçebilmesi için malında yaptığı tasarrufu geçerli olan, ergenlik çağına erişmiş ve reşit olmuş bir birey olmasının şart olduğunu söyler. Mehri bağışlama yetkisiyle ilgili bunun kocada veya velide olabileceğiyle ilgili ihtilafın olduğunu belirterek kendisinin bu görüşlerden kocada olması gerektiği fikrini benimsediğini kaydeder.276 Görüldüğü üzere Mâtürîdî ve Taberî’nin sözü edilen ayetle ilgili hüküm çıkarma noktasında bazı nüanslar olmasına karşın paralel düşündükleri söylenebilir.

274 Mâtürîdî, Teʾvîlâtü’l-Kurʾân, C. II, s. 118.

275 Mâtürîdî, Teʾvîlâtü’l-Kurʾân, C. II, s. 119.

276 Bkz. Taberî, Câmi‘u’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kurʾân, C. V, ss. 141-167.