• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM I: MEDYANIN GÜNDEMİ VE SOSYAL ENTROPİ

1.3. SOSYAL ENTROPİ VE MEDYANIN GÜNDEM OLUŞTURMA GÜCÜ

1.3.3. Medyanın Toplum Üzerindeki Etkileri

Gelişen teknoloji, kitle iletişim araçlarının daha etkin ve daha yaygın kullanılmasının yolunu açmaktadır. Medya sahip olduğu inandırma ve ulaşma gücüyle birlikte çok geniş mecralarda toplumu etkileyebilme yetisine sahiptir. Medyanın bireyler ve bir bütün olarak toplum üzerinde yapabileceği etkiler konusunda, birbirinden çok farklı, hatta kimi zaman birbirleriyle taban tabana zıt görüşler ileri sürülmektedir (Gibson, 2001: 15). Medya, etkin bir propaganda aracı olarak örneğin kitleleri belirli hedefler doğrultusunda yönlendirebilecek bir güce sahiptir. Ulusal kültürün gelişmesinde çok önemli işlevler yerine getirebileceği gibi, küresel kültürün yayılmasına ve dolayısıyla ulusal kültürler üzerinde olumsuz etki etmesine aracılık da yapmaktadır. Toplum ve kültür için çok yararlı hizmetler yapan bir araç olarak kullanılabilen medya; art niyetli kişi ya da grupların eline geçtiğinde ise toplumlar için öldürücü bir silaha dönüşebilmektedir. Medyanın, durum belirlemede çok etkin bir role ve güce sahip olmasının temelinde bireylerin toplumda çoğunluk tarafından benimsenmeyen tutumlar, inançlar ya da kanaatleri benimsemekten kaçınarak yalıtılma ya da dışlanmaya maruz kalmamaya çalıştıkları varsayımı yatmaktadır (Emir, 2003: 70).

İnsanın kendisini işaretlerle, sembollerle ifade etmeye başladığı günden bu yana imaj (imge) yaratma çabası hep vardır. Ancak ilkel dönemlerde imgeyi yaratan ve kullanan arasında dolaylı bir ilişki yok iken, toplumsal işbölümünün gelişmesiyle birlikte üretim ve tüketim ilişkisi aracısız gerçekleşemez hale gelince, bu dolaylılık imaj üretimi ve kullanımında da kendini göstermeye başlamıştır. Emir (2003: 74)’e göre, imaj bugün artık kendiliğinden oluşamamaktadır. Yazar, modern toplumun gelişimiyle birlikte, kitlesel imaj üreticilerinin imajı ideolojik bir aygıta dönüştürdüğünü ve toplumun önemli bir yönlendiricisi olduğunu söylemektedir. Medyanın etkileri ise daha çok, medyanın mülkiyetini ya da kontrolünü elinde bulunduran kişi ya da kesimlerin ihtiyaçları, ilgileri, istek ve beklentileri doğrultusunda gerçekleşmektedir. Arslan (2004-a)’a göre medya, olayları ve

gerçekleri az ya da çok, kendi bakış açısı doğrultusunda çarpıtmaktadır. Ona göre, medya gerçekleri istismar etmek, olayları olduğundan farklı gösterip çarpıtmak gücüne, en azından potansiyel olarak sahiptir.

Kitle iletişim araçları ile ilgili olarak gerçekleştirilen “içerik analizleri” ve “kanaat-tutum araştırmaları”, televizyon programlarının aile, eğitim, iş, yaş ve cinsiyet, doğum ve ölüm gibi bir çok toplumsal gerçeklikler konusunda deforme edici etkilerinin olduğunu; programlarda sergilenen mesajların toplumdaki suç işleme eğilimlerini tahrik edici ve şiddet olaylarını arttırıcı doğrultuda etki yaptığını ortaya koymuştur (Arslan, 2004-a). Kişilik oluşumu, bilgi ve bilinç birikimine kadar tüm yaşamımızı etkisi altına alan medya (televizyon, gazete, dergi, internet, sinema, radyo vb.) gündelik hayatın önemli bir parçası haline gelmiştir. İnsanlar artık televizyon karşısında daha fazla zaman geçirmeye başlarken, toplumla olan iletişimini asgari düzeyde tutmaya başlamıştır. Medyanın yarattığı fantastik dünyaya insanların kendilerini kaptırmaları gerçek ile sanal arasında ayırım yapamaz hale gelmelerine sebep olmuştur. Örneğin, 1950-80 yılları arasında sarışın kadınların medyada daha çok yer almaya başlamasıyla sarışın kadınların daha seksi olduğu imgesi kullanılmıştır. O dönemde gerçekleştirilen başka bir çalışmada, kadınların %84’ünün erkeklerin sarışın kadınları tercih ettiğini düşündükleri, ancak görüşme yapılan erkeklerin sadece %35’inin tercihlerinin sarışınlardan yana olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Görülmektedir ki medya burada yanıltıcı bir etki yaratmış ve toplumda, öyle olmadığı halde, sarışın kadınların daha gözde oldukları vurgulanmıştır. Bu da, o dönemde moda ve güzellik sektörü (saç boyası, makyaj vb.) ürünlerine olan suni bir talep patlamasıyla sonuçlanmıştır (Corrao, 2005: 18).

Öte yandan günümüzde, küreselleşmenin baskısı, modernleşmedeki aşırılıklar veya başarısızlıklar, büyük ideolojilerin yıkılması gibi çeşitli nedenlerle kolektif kimlik arayışlarının artışı, etnik ve dinsel nitelikli kökensel toplulukları ve cemaat tipi örgütlenmeleri ön plana çıkarmaktadır. Bu sürecin uzantısında, gruplar arası ilişkiler çok daha çatışmalı bir hale gelmektedir. Gerçek çatışmalar teorisinin öngördüğü üzere, ortak bir proje yokluğunda bu tür gruplar, birbirini ötekileştirmeye eğilimli olacaktır. Bu eğilimi telafi edecek ve bir bakıma insan ilişkilerinde entropiyi dengeleyecek psiko-sosyal mekanizmalar, normatif ve hukuksal çerçeveler

bulunmadığında, söz konusu eğilim, sadece bir yatkınlık olmaktan çıkarak eyleme dönüşecektir (Arar ve Bilgin, 2010: 13). Toplumsallaşma sürecinde bu tür eğilimlerin olmaması için bireylere bir takım kültürel değerler ve yargılar öğretilmekte ve benimsetilmektedir. Medyanın bu konudaki rolü yadsınamaz derecede büyüktür. Kitle iletişim araçları aracılığı ile geniş kitlelere ulaşan bilgi ve mesajların ortak olması ve toplumsal rollere uygun olması bu rolün inşasında önemli bir etkendir.

Farklıklara karşı olumsuz yaklaşımlar, tarih boyunca hemen her toplumda görülmüştür. Bu genellik, ötekileştirmenin araçsal niteliğiyle ilgilidir. Çünkü dışlama ve ayrımcılık tepkileri, bedava olgular olmayıp grupların çıkarına hizmet etmektedir. İki grubun ilişkisinde iktidar veya güçlü konumda bulunan taraf, dışladığı grubu kaynaklardan mahrum etme ve bunu meşrulaştırma imkânına kavuşmaktadır. Üstelik her dışlama, grup içi sosyal bağı da pekiştirmektedir (Arar ve Bilgin, 2010: 16). Toplumsal düzenin olması ve medya mesajlarının dengeli dağılımı açısından gruplar arası farklılıkların yaratılması şarttır. Tekdüze fikir ve ideolojilere sahip olan toplumların var olması söz konusu değildir. Bu sebeple medya aracılığı ile oluşturulan gündem tek olsa da gündemin içeriğine verilen tepkiler ve oluşan yargılar birbirinden farklı olarak düzensizliğin düzenini oluşturmaktadır.

Dışlananlar, kötü, tehlikeli veya ‘riskli’ olduğuna göre, her dışlama aidiyet grubunun arındığı hissine ve üyelerinin güvenlik duygusuna hizmet etmektedir. Nitekim günümüzde de pek çok ülkede, özellikle seçimler arifesinde ortak düşmanlar yaratarak, sosyal bağın tesisi yoluna gidilmekte; bir iç grup, yani ‘biz’ oluşturmak için biz’ in negatif garantisi gibi işlev görecek bir dış grup, yani ‘onlar’ kurgulanmaktadır; heterofobi beslenmektedir. Bu, muhayyel bir karşıt inşası, kısaca ötekinin icadıdır (Arar ve Bilgin, 2010: 13). Ötekinin icadı ile oluşturulan sistemde her ne kadar kargaşa ve düzensizlik var gibi gözükse de esasında enformasyon çokluğu ile sistem bir düzen içerisine girmektedir.

Diğer gelişmiş ya da gelişmekte olan toplumlarda olduğu gibi çağdaş Türk medyası da, ülkemizde yaşayan bireylerin bilgi, duygu, düşünce, inanç, tutum ve davranışlarını etkileyebilecek çok büyük bir güce sahiptir. Yalnızca bireylerin değil, aynı zamanda toplumsal grupların, toplumsal kurumların ve kuruluşların, kısacası

toplumumuzun tamamının ve kültürümüzün, medyanın şekillendirici ve belirleyici etkisinden kaçabilmesi pek de mümkün değildir (Arslan, 2005: 25).

Bağrıaçık (2005) da benzer görüşe sahiptir ve insanın, yaradılışından gelen değerleri üzerine kitle iletişim araçlarının önemli etkilerde bulunabileceğini belirtmekte ve yılbaşını dini bayramlardan daha büyük bir coşkuyla kutlayan kültür ile kebabın bin çeşidini bilen bir toplumun Amerikan hamburgerine yönelmesini bu etkilerin sonucu olarak gördüğünü ifade etmektedir. Bu durum da kitle iletişim araçları yani medyanın toplumun kültürel yapısında meydana gelen değişim ve dönüşümlerin önemli bir göstergesidir.

Özellikle gençlerin kişilik özelliklerinin gelişimi üzerinde medya çok daha etkin rol üstlenmektedir. Görerek öğrenen ve öğrendiğini olduğu gibi doğru kabul eden gençler için cinsel rollerinin gelişiminde, davranışlarının şekillenmesinde ve sosyalleşme düzeylerinde medyanın etkisi çok fazladır, reklamlarda sunulan tüketim ve yaşam tarzı konusundaki klişelerin oldukça yönlendirici bir etkiye sahip oldukları söylenebilir (Arslan, 2004-b: 15). Sonuçta, iletişim araçlarının gölgesinde yeni bir algılama ve anlamlandırma süreci yaşayan insan, üretim-tüketim biçimlerinden eğlenceye kadar tüm aktivitelerini ayrı bir dünyada şekillendirmeye ve gerçekle sanal arasında gidip gelen bu dünyada, beşeri ilişkilerden çok edindikleri izlenimler sonucu çevreyi algılamaya başlamaktadır.

Medya, toplumdaki güç odaklarına ve merkezi kurumlara malzeme ihtiyacı dolayısıyla bağımlıdır. Öte yandan bu gruplar da, kendi görüşlerini halka iletebilmek ve eğilim yaratabilmek için medyaya bağımlıdır. Bağımlılık nedenleri Grant tarafından ayrıntılı bir şekilde şu başlıklar altında incelenmiştir (Arslan, 2004-b): 1.Görünürlük (Arzı Endam Edebilmek) : Birçok kişi kurum ve grup için halkın karşısına çıkmak, halka görünmek, eski tabirle “arzı endam edebilmek” hayati önem taşır. Bunlar varlıklarını ancak geniş halk kitlelerine duyurabildikleri ölçüde etkili olabilirler; kendilerine taraftar toplayıp varlıklarını sürdürebilirler. Bunu yapabilmek içinde medyaya muhtaçtırlar. Medya, böylesi kişi kurum ve gruplara, çok geniş dinleyici ve izleyici kitlelerine en etkili ve en kestirme yoldan ulaşabilme olanaklarını sunar. Bu olanaklar özellikle politikacılar, siyasi partiler ve baskı grupları açısından çok büyük bir önem taşır.

2.Bilgilendirme (İstihbarat): Medya çevresi açısından aynı zamanda çok önemli bir bilgi ve haber kaynağı olma konumuna da sahiptir. Bu durum, özellikle de baskı grupları için çok büyük bir önem taşır. İster görsel, ister işitsel, isterse yazılı olsun bütün araçları ile medya böylesi kişi, grup ve kuruluşlar için zengin bir bilgi hazinesidir. Onlar ilgi ve ihtiyaçlarına cevap verecek, işlerine yarayacak hikaye, görüş, mektup, fotoğraf, haber gibi bir çok veriye bu kaynaktan ulaşabilirler.

3.Kamuoyu-Ortam Oluşturma: Baskı grupları, toplumda kendi görüşlerine uygun atmosfer oluşturmak, toplumsal ortamı kendi görüşlerine paralel doğrultuda değiştirebilmek için medyaya ihtiyaç duyarlar. Böylesi kişi ya da gruplar için, bu türden toplumsal atmosfer ve kamuoyu gözünde olumlu izlenim oluşturmak, popülerliklerini arttırmak, halkın sempatisini kazanmak büyük bir gereksinimdir. Oluşturabildikleri kamuoyu gücü sayesinde, ya da arkalarına kamuoyunun desteğini alabildikleri ölçüde varlıklarını sürdürebilirler.

4.Tepki-Kârı Verebilme: Söz konusu kişi, grup ya da kurumlar bazı durumlarda, örneğin kendileri ile ilgili veya kendi ilgi ve faaliyet alanlarına giren konularda bir haber ya da bilgi yayınlandığında, acilen tepki vermek gibi bir zorunlulukla karşı karşıya kalabilirler. Böylesi durumlarda, medya ile iyi ilişkilere sahip bulunmak onlar için paha biçilmez bir değer taşır.

5.Etkileme: Medya, aynı zamanda karar verme süreci üzerinde oldukça önemli bir etkileme gücüne sahiptir. Karar vericiler ve hükümet üzerinde baskı oluşturma ve onları etkileme gücü sayesinde, alınan kararlar üzerinde dolaylı ya da doğrudan önemli roller oynar.

6.İçerik: Çeşitli gruplar lobi faaliyetleri ile medya üzerinde doğrudan bir baskı oluşturarak, medya iletilerinin içeriğini etkilemeye çalışabilirler. Medya aracılığıyla tanıtım ve propaganda yapabilmek, bu tür grup ya da kurumlar için, hedefledikleri amaçlara ulaşabilmelerinde çok büyük önem taşır. Toplumsal ve siyasi eylemlerinde ulaşacakları başarı, büyük ölçüde bu tür çabalarındaki başarılarına bağlıdır.