• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM I: MEDYANIN GÜNDEMİ VE SOSYAL ENTROPİ

1.3. SOSYAL ENTROPİ VE MEDYANIN GÜNDEM OLUŞTURMA GÜCÜ

1.3.1. Açık Bir Sistem Olarak Medya

Özdemir(1998: 11-35)’e göre, medya, diğer bir ifade ile kitle iletişim araçları, yazılı, sesli, ya da görsel eserlerin dağıtımını, yayımını ya da iletimini sağlayan her türlü teknik veya her türlü mesajın az veya çok, geniş ya da ayrışık bir topluluk içinde yayılmasını sağlayan yöntemlerin tümüdür. Macflarne (1993) doğası gereği kapitalizmin, her şeyi metaya dönüştürdüğünü, yani başkasına devredilebilir, pazarda işlem görebilir hale getirdiğini savunmaktadır. Bu anlamda medya paylaşıma hizmet eden en önemli vasıta olarak görülmektedir. Sözlükte ise medya, mesaj taşıyan aracı ortam, iletişim kurma araç ve ortamları, kitle haberleşme ortamları ve vasıtalar şeklinde tarif edilmektedir (TDK,1998: 1524).

Medya günümüzde toplumsal yaşamı belirleyen en önemli merkezlerden biridir. Kaçıncı güç olduğu çeşitli tartışmalara konu olsa da sosyal yaşamın en önemli aktörlerinden biri olduğu ve modern dünyada pek çok insanın sosyal yaşama medya aracılığıyla katıldığı bilinmektedir. Yaşamsal süreçlere, aracılığıyla katıldığımız medya, dünyanın pek çok ülkesinde özünde ticari ya da siyasi bir oluşumdur. Yani kitleler üzerinden ya siyasi bir yönlendirme ya da para kazanmayı hedeflerler ve doğal olarak da yapılanmalarında kamu yararı gibi ilkeleri çoğu zaman öncelikli bir amaç olarak görmeyebilmektedirler. Pek çok medya kuruluşu için “para

kazanmak” ya da “güç elde etmek” birincil hedeftir ve çoğu zaman medya kuruluşları bu hedeflere ulaşma adına yazılı olan ya da olmayan etik kuralları ihlal edebilmektedirler. Bu da medya aracılığıyla kurgulanan dünya ile gerçek dünya arasındaki ilişkinin sorgulanmasını kaçınılmaz kılmaktadır (RTÜK, 2006: 35). Tüm tartışmalarına rağmen medya, günümüzde en önemli bilgi ve mesaj paylaşım sistemi olarak iletişim biliminde önemli bir yer tutmaktadır. Her ne kadar medya kuruluşları ticari hedef ve güç olarak kullanıyor olsalar da bireylerin bilgilenmesi noktasında tüketimi hızla artan bir kavram haline gelmiştir.

Açık bir sistem olarak değerlendirilen iletişim sürecinde, sistemdeki entropinin azalmasını sağlayan enformasyon kaynağı olan medya iletileri alıcıya ulaştırmaktadır. Verici konumunda bulunan kitle iletişim araçları alıcıya ulaşma noktasında gürültü ya da iletişimi bozan bir takım faktörlerle karşı karşıyadır. Matematiksel iletişim kuramı ile açıklanan bu durum sistemde oluşan entropinin artıp azalmasında önemli rol oynamaktadır.

Matematiksel iletişim kuramı, iletişimi, iletinin vericiden alıcıya doğrudan aktarılması olarak tanımlamaktadır ve bu aktarmanın tamamlanmasının kaynağın iletileri alıcıya kabul ettirmesi ve istediği yönde uygulatması niteliğine bağlı olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla, enformasyon kuramı makineden makineye olan mesaj akışı dışında ele alınıp insan ilişkisine uygulandığında, oldukça baskıcı ve maniple edici bir karaktere sahip olmaktadır. İnsan iletişimine uygulanan bu modele göre iletişim enformasyon yaymadır. İletişim ilk sözel modellerinden biri Laswell’ e (1948) ait olan Matematiksel kuram şunları sorgulamaktadır: Kim, Neyi, Hangi kanalla, Kime, Hangi etkiyle söylemektedir? Laswell’ in modeli kitle iletişiminde birçok genel uygulamaya olanak sağlamaktadır. Laswell birden fazla kanalın bir iletinin taşıyıcısı olabileceğini ima etmektedir. “Kim” iletinin denetimiyle ilgili soruyu gündeme getirmektedir. “Neyi” içerik analizinin konusudur. “Kime” ise alıcı ve hedef kitle analizleriyle ilgilidir (Severin ve Tankard, 1994: 63).

İnsan iletişimini mesajı doğru-almaya indirgemektedir. Halbuki mesajlaşma, e posta gönderme gibi teknolojik veri alışverişleri tam olarak iletişimin kendisini ifade etmemektedir. İletişim, insan ilişkilerinin olabilmesinin zorunlu koşuludur; örgütlü zaman ve yerde toplumsal yaşamı üretim biçimi ve ilişkilerinin

gerçekleştirilmesini ve anlamlandırılmasını sağlamaktadır (Anık, 2009: 15). İletişim sürecinde var olan geri besleme kavramı her ne kadar süreci interaktif hale getirse de kitle iletişiminde süreç tek yönlüdür. Çünkü merkezde gönderen vardır ve her şey gönderenin istediği etki üzerine inşa edilmektedir. Alıcının istediği, gönderene uyuyorsa, sorun yoktur, ama uymuyorsa, amaç, gönderen ve alıcının amaçları arasında denge kurmak değil, alıcının uymasını, adaptasyonunu, rızasını sağlamaktır (Anık, 2009: 17).

Termodinamik bilim dalından alınan “entropi” terimi, sistemlerin bozulma eğilimini ifade etmek için kullanılmaktadır. Gerçekten de her sistem, ideal yapı ve işleyiş gösterecek bicimde tasarlanmıştır. Ancak, bütün sistemler, işlemeye başladığı anda az çok bir bozulma surecine girmektedir. Bu, genel bir sistem yasasıdır. Yaşam süreci, “yavaş yavaş ölmek” olarak nitelendirilmektedir. İnsanın bütün organları (alt sistemleri) doğduğu andan başlayarak bozulmaya başlamaktadır. Örneğin insan gözü, giderek görme bozuklukları, insan kulağı giderek duyma bozuklukları, insan midesi giderek hazım bozuklukları göstermeye başlamaktadır. Söz konusu bozulma (entropi) eğilimine karşı, “olumsuz entropi” uygulanmaya çalışılmaktadır. Başka bir deyişle, bozulan sistem dengesini yeniden kurmak için gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Değilse, bozulma (entropi) yasası gereği sistem, giderek dengesini yitirmekte, karışıklık ve aksamalar artmakta, faaliyetler anlamını yitirmekte ve sistem bütünüyle durmaktadır (Anık, 2009: 12).

Kapalı sistemlerde, çok güçlü bir entropi eğilimi vardır. Sisteme müdahale zor olduğu için, belirli bir sure sonunda sistem bütünüyle durmaktadır. Oysa acık sistemlerde, bozulan sistem dengesini kısmen de olsa yeniden kurarak, sistemin yararlı ömrünü uzatma olanağı vardır. Örneğin, giderek bozulan, az veya yanlış görmeye başlayan insan gözüne göz doktorları olumsuz entropi uygulayarak gözlük, lens ya da ameliyat gibi önlemlerle bozulmayı geciktirmeye çalışmaktadırlar (Jones, 1998: 18).

Entropi, sistem şeklinde nitelenen bütündeki bir eğilimi ifade etmektedir. Bu kavrama göre bir sistemde faaliyetlerin bozulması, dengenin bozulması, karışıklık ve aksaklıkların ortaya çıkması sonunda sistemin faaliyetlerinin durması yönünde bir eğilim olabilmektedir. İşte Entropi bu eğilimi ifade eden bir kavramdır. Dolayısıyla,

özelliği ve boyutu ne olursa olsun her sistemde Entropi mevcuttur. Diğer bir ifadeyle, sistemlerde karışıklık, düzensizlik, bozulma sonunda tamamen durma eğilimi vardır. Kapalı sistemlerde entropi daha kuvvetlidir ve belirli bir süre sonunda sistemi tamamen durduran en önemli unsurdur. Halbuki açık sistemlerde (biyolojik ve sosyal sistemlerde) entropi kolaylıkla durdurulabilmektedir. Yani açık sistemler çevrelerinden aldıkları bilgi, enerji ve malzeme ile entropiyi durdurarak onun etkilerini negatif duruma getirebilmektedirler. Bu nedenle de açık sistemlerin dışarıdan aldığı yardımla bünyesindeki karmaşıklık ve bozukluk eğilimini yani entropinin neticelerini ortadan kaldırmasına "negatif entropi" denmektedir (Ertürk, 2006: 35). İletişim sürecinde negatif entropi durumu medya aracılığı ile iletilen iletilerin sağladığı enformasyon ile sağlanmaktadır. Yani medya mesajları ile oluşturulan gündemden kaynaklanan düzensizlik ve bilgi kargaşası yine medya mesajları ile belli bir düzene sokulabilmektedir. Bu yapıda güç dengesi bir tarafa kaydıkça, iletişimin doğası uyma ve boyun sunmaya, dolayısıyla “gönderenin” egemenliği biçimine dönüşmektedir.

Denis McQuail, bireylerin en temel hakkı olan bilgi edinme özgürlüğünün önünde engel oluşturan tekellere karşı, küçük çaplı, yerelleşmiş ve etkileşimci iletişim araçlarının halkın katılımını sağlamada daha etkili olacağını savunmaktadır. Bu tezin temel hareket noktası, kaynak konumundaki kitle iletişim araçlarını değil, okuyucu, izleyici, dinleyici olan hedef kitleyi ön plana almaktır. Bu bağlamda tezin önermelerini şu şekilde sıralanmaktadır:

(Mora.2008: http://www.dorduncukuvvetmedya.com/dkm/article.php?sid=7746)

1.Medyanın var oluş nedeni şirketler ya da müşteriler değil, halktır.

2.Medyanın örgütlenmesine ve içeriğinin belirlenmesine siyasi otorite etki etmemelidir.

3.İletişim, bu alanda çalışanların inisiyatifine terk edilemeyecek kadar önemlidir. 4. Gruplara, örgütlere ve yerel topluluklara kendi medyalarına sahip olma hakkı tanınmalıdır.

5. Yurttaşlar ve azınlık grupları, medyaya erişme ve gereksinim doğrultusunda bilgilendirilme ve hizmet edilme hakkına sahip olmalıdırlar.

Bu noktada tek yönlü süreçlerin sonun habercisi olduğu söylenebilmektedir. İnsanın yaşlanma süreci de, evrendeki entropinin artışı da böyledir. Aslında evrendeki entropinin artışına sebep olan birçok tek yönlü süreç sürekli gözlemlenmektedir. Isı, hep sıcaktan soğuğa doğru akmakta, hiçbir zaman soğuktan sıcağa doğru akmamaktadır. Sıcak bir çayın her zaman soğuduğu gözlemlenmekte, ama hiçbir zaman odadaki sıcaklık çaya doğru geriye akarak (süreç tersinerek) çayı ısıtmamaktadır. Bisikletin frenine basarak durmasına yol açan süreç ısıyı açığa çıkarmakta, ama hiçbir zaman Güneş’in ısıttığı bisikletin hareket ettiği görülmemektedir. Parfümün kapağı açıksa koku odaya dağılmakta, ama odanın içindeki dağılmış moleküller tekrar bir şişeyi doldurmamaktadır (Einstein, 2001: 44). Ancak tek yönlü olmayan süreçlerde yani geri dönüş alınan süreçlerde durum tam tersidir. İletişim sürecinde vericiden alıcıya doğru olan mesajların tamamının, alıcı nezdinde algılanma ve yorumlanması söz konusudur. İşte bu da sistemin entropisini azaltarak düzensizliğe düzen getiren bir etken haline gelmektedir.