• Sonuç bulunamadı

III. ARAŞTIRMADA TAKİP EDİLEN ESASLAR ve VAKIFLARLA İLGİLİ ARŞİV KAYITLARI

III.II. MEDRESELER

Arapça “derese” kökünden bir mekân adı olan medrese, içinde daha çok dinî ilimlerin okutulduğu yer anlamına gelir530

. İslam dünyasında başlangıçta belli bir plan ve program çerçevesinde yürütülmeyen eğitim-öğretim faaliyetlerinde dinin temel ilkelerini öğretmek üzere mekân olarak camiler tercih edilmiştir531

. Zamanla gelenekselleşen bu durum bilim çalışmalarının da bu çevrede gelişmesine olanak tanımıştır. İslam devletinin sınırlarının genişlemesi, Müslümanları Mısır, Sasani, Bizans ve Türk coğrafyalarının zengin kültürü ve birçok felsefi fikirlerle karşı karşıya getirmiş, bu durum X. yüzyıldan itibaren devlet kontrolünden uzak ve camilerden bağımsız medreselerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur532

. İlk medreselerin ne zaman ve nerede kurulduğu netlik kazanmamakla birlikte bazı araştırmacılar tarafından bu müesseselerin İslamiyet’in Türkler arasında yayılmasından önce Belh, Buhara ve Semerkant’taki eski Budist viharaları model alınarak kurulduğu iddia edilmektedir533. İslam tarihçilerine göre ilk medresenin kurucusu olarak Nizamülmülk’tür. Nizamülmülk’ün Bağdat ve çevresinde kurduğu medreselerin teşkilat, idare, vakıf, sitematik ve program özellikleri örnek alınarak İslam coğrafyasının çeşitli yerlerinde medreseler inşa edilmeye başlanmıştır. Bu durumun bir gelenek haline dönüşmesiyle birlikte köyleri de içine alan medreseleşme faaliyetleri İslam medeniyetinin yükselişinde önemli bir etken ve dönüm noktası olmuştur534

. Anadolu’da medrese teşkilatının kuruluş ve gelişmesinde önemli bir paya sahip olan Türkiye Selçukluları Devleti’nin çeşitli şehirlerde günümüzdeki üniversitelere

528 VAD, no: 540, vr. 48a. 529 VAD, no: 540, vr. 48a.

530 DEVELLİOĞLU, aynı eser, s. 693. 531

Johs. PEDERSEN, “Mescid”, İA, VIII, İstanbul 1960, s. 47.

532 Fahri UNAN, “Osmanlılarda Medrese Eğitimi”, Osmanlı, (ed. Güler Eren), V, Ankara 1999, s. 150.

533 Cahit BALTACI, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1976, s. 6; Mübahat S. KÜTÜKOĞLU,

XX. Asra Erişen İstanbul Medreseleri, Ankara 2000, s. 3.

benzer özellikte inşa ettikleri medreseler, Osmanlı Devleti’ne örnek teşkil etmiştir. Bu dönemde ilk medrese Konya’daki medreseler örnek alınarak Orhan Gazi (1326-1361) tarafından 1336’da İznik’te kurulmuştur535. Padişahlardan ayrı olarak devlet adamları, saray mensupları ve hayırsever halk tarafından yaptırılan medreselerin büyüklükleri banilerinin ekonomik güçleriyle orantılı olarak birbirinden farklı idi536. Genellikle öğrencilerin yatılı olarak kalabilecekleri şekilde inşa edilir537, derslik ve bu dersliğin etrafındaki talebe hücrelerinden oluşurdu. Daha kompleks bir şekilde inşa edilenleri de vardı. Bunlarda dersliklere ek olarak kütüphane, imaret ve hamam gibi sosyal ve kültürel yapılar da bulunuyordu538.

Osmanlılarda medreseler ilmî faaliyetlerine göre sınıflara ayrılmıştı. Genel derslerin okutulduğu, kadı, müderris ve müftü gibi görevlilerin yetiştiği medreseleri ülkenin her yerinde görmek mümkündü539. Bunun dışında belli bir alanda uzmanlaşmayı hedef alan ve bu yönde öğretim veren Darülhadis ve Darüşşifa gibi ihtisas medreseleri vardı540

. İdari ve eğitim kadrolarından oluşan medreselerin işleyişinden mütevelller sorumlu idi. Mütevellilerin maiyetinde kâtip, cabi, mutemet gibi memurlar; eğitim kadrosunda ise müderrisler, mu’itler ve danişmentler bulunuyordu541

.

Medreselere Müslüman ailelerin çocukları alınırdı. Sıbyan mekteplerini bitiren veya aynı seviyede özel öğretim gören, yaşları on iki ile on beş arasında değişen talebeler medrese eğitimi alma hakkına sahipti. Medresenin ilk seviyesindeki öğrencilere “suhte”, ileri seviyedekilere ise “dânişmend” denirdi542. Öğrencilerin tahsil süreli ile ilgili kesin bir kural yoktu. Öğretim dili Arapça olup Türkçe kısmen sözlü açıklama ve tartışmalarda kullanılıyordu. XIV. yüzyıldan itibaren Türkçeye de kitaplar çevrilmeye başlanmıştır. Medreselerde başlıca dinî-hukuki bilimler, müspet bilimler ve âlet bilimleri okutuluyordu. Tefsir, hadis, fıkıh, kelam Osmanlı medreselerinde en çok üzerinde durulan dinî-hukuki ilimlerdi543. XV. ve XVI. yüzyıllarda felsefî konular ve matematik, mühendislik, tıp gibi teknik konular medrese programında yer alarak okutulmuştur544

. Eğitimini başarıyla

535 Yusuf KÜÇÜKDAĞ, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunda Etkin Rol Oynayan Konyalı İlim, Fikir ve Devlet Adamları”, Konya Şehri’nin Fizikî ve Sosyo-Ekonomik Yapısı, Makaleler, I, Konya 2004, s. 123-126;

536 BALTACI, aynı eser, s. 25.

537 PEDERSEN, aynı madde, s. 69; PAKALIN, aynı eser, II, s. 436. 538 BALTACI, aynı yer.

539 ÖZTÜRK, aynı makale, s. 442. 540

BALTACI, aynı eser, s. 20-21. 541 İZGİ, aynı eser, s. 40-43. 542 İZGİ, aynı eser, s. 51-53. 543

AKYÜZ, aynı eser, s. 61.

tamamlayanlara icazet verilir, belli bir süre sonra kendisinde kabiliyet görülmeyen öğrenci uzaklaştırılırdı. Genellikle ezberleme, tekrar, müzakere ve imla metotlarıyla öğretilmeye çalışılan dersler545, sabah ve ikindi namazları olmak üzere iki devre olurdu. “hücre” denilen medrese odaları genellikle icazet alma seviyesine gelmiş, kıdemli, yetenekli danişmentlere verilirdi546. Yüksek tahsilini bitiren bir danişmendin müderris olarak atanabilmesi için öncelikle kazasker defterine kaydedilir, kadro sırası gelenler en alt derecedeki medreselerden birine tayin edilirdi547.

Sosyal ve dinî müesseselerin kimi zaman kuruluş amaçlarından farklı olarak medrese olarak hizmet verdikleri görülür. Benzer uygulamalara farklı dönemlerde yer yer rastlamak mümkündür. Osmanlı’da XVI. yüzyıldan sonra zaviyelerin bazen mektep veya medrese olarak da kullanıldığı bilinen bir durumdur548. Nitekim arşiv belgelerinde bir sonraki bölümde zikredileceği üzere Belviran Kazası’na tabi Kuzpınar köyündeki Ömer Seydioğlu Sinan Seydi Zaviyesi ile Kuzviran köyündeki Şeyh Hocenti Zaviyesi’nde medrese gibi eğitim verildiği bildirilmektedir.

Osmanlı Devleti’nde medreseler kuruluştan XIX. yüzyıla kadar ilmî ve fikrî hayatta etkili, devleti ve toplumu belirli bir seviyede yönlendiren bir kurum iken zamanla esnekliğini kaybetmiştir. Kendini yenileyemeyen bu müesseseler XIX. yüzyılda II. Mahmut (1808-1839) ve II. Abdülhamit (1876-1909) dönemlerinde eğitim alanında yapılan ıslahatlar sırasında göz ardı edilmiş ve dolayısıyla ihmal edilmiştir549

. Bu durum XX. yüzyılın başlarına kadar değişmemiş; 1908’den sonra geleneksel anlayış dışında ilk defa Konya’da açılan Islah-ı Medaris-i İslâmiye örnek alınarak tüm Osmanlı ülkesinde Dârü’l-Hilafeti’l-Aliyye Medreseleri açılmıştır550

.

Arşiv belgelerinde Belviran Kazası’nda teşekkül eden beş medrese tespit edilmiş olup bunlar aşağıda ayrı başlıklar altında verilecektir.

III.II.I. Alibeyhüyüğü Medresesi

Belviran Kazası’na tabi Alibeyhüyüğü’nde bulunan ve yerleşim yerinin adıyla bilinen medresenin kim tarafından ve hangi tarihte inşa edildiği hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak 1852 tarihinde bir müderrisin burada görevli olmasından XIX. yüzyılın birinci

545 Nebi BOZKURT, “Medrese”, DİA, XXVIII, Ankara 2003, s. 326. 546 İPŞİRLİ, Medrese, s. 331.

547

PEDERSEN, aynı madde, s. 75.

548 Yusuf KÜÇÜKDAĞ, “Konya’da Bir Mevlevî Manzumesi: Pîrî Mehmed Paşa Zâviyesi ve Vakfiyesi”, Türk

Tasavvuf Araştırmaları, Konya 2005, s. 122.

549

İPŞİRLİ, Medrese, s. 331-332.

yarısında mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Şimdilik tespit edilebilen 9 Cemaziyelevvel 1268/1 Mart 1852 tarihli tek belgeye göre medresenin müderrisi Hacı Ali Efendi iken halktan bazı kimselerin onun eğitim faaliyetlerini engellemek istedikleri görülür. Mahallinde bulunan mahkemede olayın sebepsiz olduğu anlaşıldığı takdirde müdahalenin süratle yasaklanması istenmektedir551. Mahkemece konunun görüşülüp görüşülmediğine dair herhangi bir kayda rastlanılmamıştır.

III.II.II. Ömer Seydioğlu Sinan Seydi Zaviyesi Medresesi

Belviran Kazası’na tabi Kuzpınar köyünde bulunan Ömer Seydioğlu Sinan Seydi Zaviyesi, aslında başlangıçta bir tasavvuf yapısı olarak inşa edilmiştir. Fakat bu zaviyenin kuruluş amacına aykırı olarak XVI. yüzyılın ortalarında medreseye çevrilmiş; medreseye çevrilmesinin ardından burada bir müderris görev yapmaya başlamıştır552. Sinan Seydi Zaviyesi’nin Zilkade 978/Nisan 1571 tarihli fermandan vakfiye ve vâkıfın şartlarına aykırı olarak bir süre medrese olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Medreseye yapılan harcamaların zaviye vakfından karşılandığı görülmektedir. Tasavvuf yapısının evladiyet üzere zaviyedarı olan Pir Esed Seydi, medrese olmasına karşı olup tekrar zaviyeye dönüştürülmesini İstanbul’a giderek elindeki vakıfname ve fetva gereğince arzuhalle istemiştir. Vâkıfın şartlarına aykırı olan bu durum göz önüne alınarak Zilkade 978/Nisan 1571 tarihinde padişah emri ile müderris azledilmiş; yanlış uygulama düzeltilerek medrese yerine zaviye olmasına ve vakıf gelirlerinin buraya sarf edilmesine karar verilmiştir553.

III.II.III. Şeyh Hocenti Zaviyesi Medresesi

Belviran Kazası’na tabi Kuzviran köyünde bulunan medrese Şeyh Hocenti Zaviyesi’ne sonradan ilave edilmiş ünitelerden biridir. 27 Şevval 978/24 Mart 1571 tarihli bir fermandan Şeyh Hocenti Zaviyesi’nin bir süre medrese olarak da kullanıldığına işaret edilmektedir554.

Şeyh Hocenti Medresesi’nin ihtiyaçları zaviye vakfından karşılanıyordu. Zaviyeye ait arazi gelirlerinin 13 sehmi Şeyh Hocenti’nin soyundan gelenlere vakfedildiği halde zaviyede müderris olan Mevlâna Muslihüddin, vâkıfın şartlarına aykırı olarak vakfın gelirlerini tasarruf ediyordu. Vâkıfın evladından Abdullah buna mani olmak için durumu bir arzuhalle merkeze bildirmiş; vakfiyedeki şartlar gereği tasarruf hakkı 27 Şevval 978/24 Mart 1571 tarihli ferman

551 BOA, A.MKT.U., dosya: 94, gömlek: 13.

552Fatih Devrinde Karaman Eyâleti Vakıfları Fihristi, s. 20-21. 553KŞS, no: 2, s. 30.

ile mütevelli olan Abdullah’a verilmiştir555. Bu belge dışında daha sonra zaviyenin medrese olarak kullanıldığına dair bir kayda rastlanmamıştır. 1571’de medrese özelliğine son verilmiş olduğu anlaşılmaktadır.

III.II.IV. Taşbaşı Saraycığı Medresesi

Belviran Kazası’na bağlı Taşbaşı Saraycığı’nda olduğuna belgelerde işaret edilen ve adını içinde bulunduğu yerleşim biriminden alan medresenin banisi bilinmemektedir. Şaban 1233/Haziran-Temmuz 1818 tarihli Hurufat kaydında medresenin içinde Hadim Müftüsü Hacı Numan Efendi tarafından bir de cami inşa edilmiştir. Şaban 1233/Haziran-Temmuz 1818 tarihli Hurufat kaydından medresenin daha eski bir tarihte yapıldığı anlaşılmaktadır556.

III.II.V. Yunus Fakih Medresesi

Belviran Kazası’na bağlı Yunus Fakih Medresesi, adını kurucusundan almaktadır. Fatih ve II. Bayezid dönemlerinde Karaman Eyaleti vakıf tahririnde medresenin ismi zikredilmektedir557. Medresenin Yunus Fakih Camii olarak belgelerde adı geçen bir de ibadethanesi mevcuttu. Her iki yapının XV. yüzyılın ilk yarısında, Karamanoğulları döneminde inşa edildiği tahmin edilebilir. XV. yüzyıl sonlarında caminin imam ve hatiplerinin aynı zamanda medresede müderris olarak görev yaptıkları, II. Bayezid dönemi tahririnden Yunus Fakih Medresesi’nde derslerin caminin imam ve hatibi olan Mevlâna İlyas Fakih tarafından verildiğine işaret edilmesinden anlaşılmaktadır558.

555 KŞS, no: 2, s. 34.

556 VAD, no: 540, vr. 48a. 557

Fatih Devrinde Karaman Eyâleti Vakıfları Fihristi, s. 26. 558 COŞKUN, aynı tez, s. 73.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

BELVİRAN KAZASI KLASİK TÜRK HALK EĞİTİM KURUMLARI:

TEKKE ve ZAVİYELER

Benzer Belgeler