• Sonuç bulunamadı

Bir Medeniyet Gözü Olarak İron

XVIII. yüzyılda Shaftesbury (d. 1713) "yumuşak ironi" için "bir karakter ve hayatın içinde yer almıştır.” derken iyilikten daha fazlasını kastediyordu: Shaftesbury’nin hep hayalini kurduğu mükemmel hayat buydu. Etik açıdan, ironinin buradaki yeri Aristo okulunundakinin tam tersi durumdadır. Shaftesbury ironiye modern bir bakış açısı getirdi, Aristo’nun objektif bakış açısından bireyin ruhunun kişisel bakış açısından ironi ele alındı. Bunun sonucu olarak Shaftesbury zihinsel tavrı daha çok vurgulamış oldu, ironi burada sadece dış ifadede yer almaktadır. Shaftesbury’nin tanımladığı bu ironik tavırda övmek ve yermek arasındaki karşıtlık çok azdır, taşlama veya alay etme çok hafif derecededir. Bu tavırda alçakgönüllü bir kendini küçük gösterme çabası, kibar bir ağırbaşlılık ve arkasında şüphe içeren her şeye karşı gözle görülür bir müsamaha vardır. Şüphe faktöründen bahsedilmesinin sebebi Neo-Platoncu Shaftesbury için önemli olan tek şeyin içimizdeki ruh olması ve

44 Jack Kelly Gunpowder: Alchemy, B om bards, and Pyrotechnics: The History of the Explosive th at Changed the W orld, Perseus Books Group: 2005, s. 2-5 (Çevirimiçi kaynak:

http ://en.wikipedia.org/wiki/Irony) 15 Mart 2013.

45 Andrew Gibson, The Strong Spirit, History, Politics and Aesthetics in the Writings of James Joyce, Oxford University Press, 2013, s.30.

46 Simon Blackburn, Oxford Dictionary of Philosophy, Oxford University Press, 2008.

47 http://ancienthistorv.about.com/od/socratesphil7g/080709SocraticIronv.htm (Çevirimiçi) 16 Mart 2013.

o ruhun “dünyada yer alan ani değişikliklere ve dünyanın bitmek bilmeyen dönüşümlerine, yeniliklerine” müsamahalı davranması, onlardan rahatsız olmaması gereklidir.48 Burada anlatılan ironi türü ile bizim kültürümüzdeki tasavvufi görüşün çok ortak noktası bulunmaktadır. Tasavvuf insana müsamahalı davranmayı, insanların kusurlarını örtmeyi, benliğinden sıyrılmayı telkin etmektedir. Bütün sıkıntılar “Ben varım.'"dernekle başlar. Dolayısıyla “Ben yokum, O (Allah) var.” demek bütün sıkıntıları omuzlarımızdan atmak anlamına gelir.49 Bu durumu ironik olarak nitelendirmek mümkündür çünkü Allah’ın varlığını kabul etmek, O ’nun hükmüne razı olmak için insanın kendisini yok etmesi beklenmektedir. Bunun sonucu olarak insanın her şeyi farklı bir bakış açısından görmesi mümkündür. Tasavvufi düşünce “Derviş dövene elsiz, sövene dilsiz gerek.” derken bu tutumun dışarıya yansımasının bu olması gerektiğini belirtmektedir. Ayrıca tasavvufta “neşe” kavramı da büyük önem taşır. Mevlana Celaleddin Rum i’nin vefat ettikleri geceye “ şeb-i arus” yani düğün gecesi demesi bile bu neşenin en büyük göstergesidir. Derviş ilahi neşe ile hiç m e’yus olmaz, hiç kederlenmez. Bu haliyle, kederlenip sıkıntıya boğulan kişileri eleştirir ve onlara dert etmeleri gereken farklı şeyler olmasını telkin eder. Niyazi-i M ısrî’nin:

“Hakkı seven âşıkların eğlencesi tevhîd olur,

Aşk oduna yanıkların eğlencesi tevhîd olur.”

ile başlayan dizelerinde bu ilahi neşeyi, bu neşeye nasıl ulaşmak gerektiği anlatılmaktadır. İslam ’da neşe düşüncesinden bahsetmişken, Allah’ın Cemâl sıfatından bahsetmek gerekir. İbn-i Arabi’nin annem diye nitelendirdiği hocası “O ’nu sevdiklerini söyledikleri halde ağlayanlara da şaşarım. Ona yakın olanların yakınlığından kat kat üstün olan yakınlıktan utanmıyorlar mı? Muhib, H akk’a yakınlık açısından insanların en büyüğüdür ki O, muhibblerin meşhûdudur. Daha ne diye ağlıyorlar, şaşarım.”50 derken, tasavvufi yolda olan bir kişinin, Allah’ı seven bir

48 Knox, a.g.e., s.628.

49 Mahmud Erol Kılıç, Tasavvufa Giriş, Sufi Kitap, 2012, s.27.

50 Hülya Küçük, “Anne Nûr El-Ensâriyye’den Âlime-i Hicaz Fahru’n-Nîsa Bint Rüstem’e Muhyiddin İbn Arabi’nin Çevresindeki Hanımlar”

kişinin, O ’nun hep Cemâl sıfatıyla dünyayı göreceklerini, bu yüzden de hiç mutsuz olmayacaklarını söylemektedir.

Tasavvuf görüşünün içinde ironik olarak nitelendirilebilecek bir diğer kısım ise evrende görülen her şeyin Allah’ın bir yansıması olması, fakat Allah’ın müşahede edilememesidir. Yani aslında her şeyde Allah’ın nurunun bir tezahürü vardır fakat A llah’ı müşahede etmek mümkün değildir. Tıpkı gece karanlığında el fenerini yüzümüze tutan birinin yüzünü göremeyişimiz gibi. Sufiler de “O ’nun nuru aramıza perde oluyor.” demektedir. Bu durum ironik olarak nitelendirilebilir çünkü beklenti, nurlu, aydınlık olan bir şeyin görülmesinin daha kolay olduğu yönündedir ama bu durum beklentileri tersine çıkarmaktadır. Bâkî divanında:

“Bin hicâb-ı kibriyâ ardında göstermez yüzin Kendüyi gözlerden ol sultân-ı hûban gizlemiş Hep mezâhir üzre zâhir çeşm-i nazardan nihân Kendü envârında kendin mihr-i Rahşan gizlemiş”51

dizelerinde kendisini binlerce büyüklük perdesinin ardında gizleyen bir sultandan bahsetmektedir. M utasavvıf olmadığı bilinen B âkî’de bile tasavvufun bu denli yansımasını görebilmek, bu anlayışın kültüre yansıyan yönünden, artık bir medeniyet algısı haline gelmesinden kaynaklanmaktadır. Allah hep zuhur eden şeylerdedir ama kendini bakışlardan gizlemiştir. Bâkî de A llah’ı kendi ışığından görülmeyen parlak bir güneşe benzetmiştir.

Batı medeniyeti ile kültürümüzdeki Divan edebiyatının temelini oluşturan görüşlerden olan tasavvuf anlayışının birlikte değerlendirilebilecekleri bir diğer nokta da dünya anlayışıdır. Bu dünyayı bırakıp, diğer dünya için çalışmak gerekliliğidir. Norman Knox, Hıristiyan mistik anlayışının sahip olduğu bir paradokstan bahseder. İnsanın bu hayatı feda ettiğinde başka bir hayat kazanması,

insanların her iki dünyaya da değer vermeleri durumunda ironik olmaktadır. Çünkü değer verdiğiniz bir hayatı, başka bir hayat için feda etmek durumundasınızdır.52

Aynı durum tasavvufta da söz konusudur çünkü diğer dünyada mutlu olmak için, Allah aşkına erebilmek için pek çok şeyden fedakârlık etmek, bu dünyadan hatta benliğinden vazgeçmek gereklidir. Hallac-ı M ansur’un beyitlerinde olduğu gibi:

“Dünyayı terk, nefsin zühdüdür. Ahireti terk, kalbin zühdüdür. Kendini terk, rûhun zühdüdür. Terki terk de ariflerin zühdüdür.”

Sonuç olarak, medeniyet algılarında da ironinin farklı şekillerde yer aldığını görüyoruz. Batının anlayışında ölümden sonraki hayat için bu dünyadan vazgeçmek ironik olarak algılanmaktadır, bizde ise ironik olarak nitelendirilebilecek bu durumun bu şekilde algılanmadığını görmekteyiz. Güzelliğe ulaşmak için zorluk çekmeyi normal gören ve Allah’a ulaşabilmek için kendi benliğini terk etmeyi temel alan bir anlayışı, bu anlayışı benimseyen kişiler ironik bulmamaktadır. İroni daha çok güldürü amacıyla veya eleştiri sebebiyle kullanılan bir sanat olmuştur. İkinci bölümde hangi klasik söz sanatlarının ironi temelinde açıklanabileceği ayrıntılarıyla anlatılmıştır.

2. BÖLÜM: TÜRK EDEBİYATINDA İRONİ ALGISI