• Sonuç bulunamadı

Medenî Hukuk Bakımından Kişilik Haklarının İhlâli Olarak Psikolojik

Belgede İşyerinde psikolojik taciz (sayfa 117-125)

B. Yasal Düzeyde Psikolojik Taciz Davranışlarına Karşı Mağdurun

1. Medenî Hukuk Bakımından Kişilik Haklarının İhlâli Olarak Psikolojik

a. Genel Olarak

Psikolojik taciz, öncelikle mağdurun kişilik haklarını ihlâl etmektedir. Bu nedenle bu tür bir taciz davranışının Medenî Kanundaki kişilik hakları kavramı dâhilinde incelenerek ele alınması gerekmektedir.

245 An. Mah. Kararı, 22.05.1963, RG. 14.08.1963. 246 An. Mah. Kararı, 03.06.1976, RG. 24.09.1976.

247 Doktrinde Tanör, Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanabilmesi için bazı ölçütlerden söz

etmektedir. Bu ölçütler şöyledir: Devlete yükümlülük yükleyen hükümler olmalıdır, yükümlülüğünün kapsamı ve sınırları belirlenmiş olmalıdır, hak yapısı itibariyle doğrudan uygulanmaya müsait olmalıdır, ayrıca bunlar kişilere hitap eden kurallar olmalıdır. TANÖR, Bülent: Anayasa Hukukunda Sosyal Haklar, İstanbul 1978, s.263; ULUCAN, s. 192; KANETİ, Selim: “Anayasa Mahkemesi Kararlarına Göre Anayasa’nın Özel Hukuk Alanındaki Etkileri”, İÜHFM, C.LIII, S.1-4, 1988-1990, s. 210-211.

İş sözleşmesi özellikle işçinin kişiliğinin ön plânda olduğu sözleşmelerdendir.

İş ilişkisinde işçinin sadakat borcunun karşısında işverenin gözetme borcu vardır248.

İşveren bu borcunu yerine getirirken işçinin kişilik haklarını dikkate almalıdır249. Zira işçinin sadakat borcu nasıl iş sözleşmesinden doğan bir yükümlülük ise, işverenin kişilik haklarını gözetme borcu da iş sözleşmesinden doğan bir yükümlülük olarak değerlendirilmelidir.

Psikolojik taciz davranışları da öncelikle kişilerin mutlak haklarından olan ve korunması gereken kişilik haklarını ihlâl etmektedir. Zira işyerindeki mağduru hedefleyen bu tür davranışlar, kişiyi aşağılayan, dışlayan, yok sayan, kendisine olan güvenini yitirmesine sebep olan, kişinin manevî bütünlüğünü ihlâl eden davranışlardır. Hatta bu tür taciz davranışları mağdurun manevî bütünlüğü yanında ekonomik özgürlüğünü de ihlâl etmektedir. Çünkü psikolojik taciz davranışları ile yıldırılan mağdur çoğu zaman işyerinden ayrılmak zorunda kalmakta ve çalışamayacak duruma dahi gelebilmekte, kişinin kariyeri, meslekî becerisi ve malvarlığı etkilenmektedir. Bu nedenle de psikolojik taciz ile kişinin ekonomik kişilik değerleri de ihlâl edilmektedir.

b. Kişi ve Kişilik Kavramı

“Kişi”, haklara ve borçlara sahip olabilen varlıklar olarak tanımlanmaktadır250. Hukukî anlamda “kişi” denince akla insan gelmekte ise de Medenî Kanun kişileri ikiye ayırmıştır: Gerçek kişiler ve tüzel kişiler. Gerçek kişiler

248 ÇELİK, s.162; NARMANLIOĞLU, Ünal: İş Hukuku, Ferdi İş İlişkileri, I, 3. Baskı, İzmir 1998,

s. 130; ENGİN, Murat: Türk İş ve Sosyal Güvenlik Hukukunda İşveren, Ankara 1993, s. 245 (İşveren); SÜZEK, Sarper: İş Hukuku, 5. Tıpkı Bası, İstanbul 2009, s.346; BAKIRCI, s. 155-158.

249

Alman mahkeme kararlarında işverenin işçinin kişilik haklarını koruma yükümlülüğüne değinilmiş ve psikolojik taciz davranışlarının işçinin kişilik haklarını ihlal eden davranışlar olduğu vurgulanmıştır. Benzer kararı için bkz. LAG Thüringen, Urteil vom 10. 4. 2001 - 5 Sa 403/2000 (ArbG Gera Urteil 11. 8. 2000 2 Ga 8/2000)

250 ÖZTAN, Bilge: Şahsın Hukuku, Hakikî Şahıslar, Ankara 2000, 9. Bası, s. 4; ZEVKLİLER,

Aydın/ACABEY, Beşir/GÖKYAYLA, Emre: Medeni Hukuk, Altıncı Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara 2000, s.187; AKİPEK, Jale/AKINTÜRK, Turgut: Türk Medeni Hukuku, Başlangıç Hükümleri Kişiler Hukuku, 1. Cilt, Altıncı Bası, Beta Yayınları, s. 230; OĞUZMAN, M. Kemal/SELİÇİ, Özer/OKTAY, Saibe: Kişiler Hukuku, İstanbul 2002, s.2; ÖZEL, Sibel: Uluslararası Alanda Medya ve İnternette Kişilik Hakkının Korunması, Ankara 2004, Seçkin Yayınları, s. 25 vd; HATEMİ, Hüseyin: Gerçek Kişiler Hukuku, İstanbul 2005, Vedat Yayıncılık, s. 1; HELVACI, Serap: Gerçek Kişiler, İstanbul 2006, s. 1 vd (Gerçek kişiler); DURAL/ÖĞÜZ, s.5.

insandır. Kişiler hak ehliyetine sahip varlıklardır. Kişilere tanınan bu hak ehliyeti (haklara ve borçlara sahip olabilme ehliyeti) tek başına hukukî işlem tarafı olabilmek için yeterli değildir. Sahip olunan hak ehliyeti ancak hukukî işlem tarafı olabilme ehliyeti olarak da tanımlanabilen fiil ehliyeti ile anlam kazanmaktadır251.

“Kişilik” deyimiyle ise, kişi yanında, hukuken korunan ve korunmaya değer olan maddî ve manevî nitelikteki varlıkların tümü anlaşılmaktadır252. Kişilik hakkı tek bir haktır. Ancak bu hak içerisinde farklı biçimlerde ortaya çıkan kişisel varlıklar söz konusudur. Kişilik hakkının kapsamına nelerin girdiği tek tek sayılmamıştır (MK. md.24). Kişiyi kişi yapan bütün değerler kişilik hakkı kapsamına girecektir253. Kişilik haklarının kapsamına nelerin girdiğini, nelerin hukuken korunduğunu, kişilik hakkının ihlâl edildiği iddiası ile karşılaşan hâkim takdir edecektir254.

Kişilik hakları, para ile değerlendirilemeyen şahıs varlığına ilişkin, şahsa sıkı sıkıya bağlı mutlak haklardandır.

Kişilik hakları, her şahsın maddî, manevî ve ekonomik alanda yer alan temel haklarını korumayı hedeflemektedir. Bu nedenle de kişilik haklarının kapsamına giren değerler dikkate alınarak kişilik haklarını; a) Maddî-bedensel değerler üzerindeki kişilik hakları b) Manevî değerler üzerindeki kişilik hakları ve c) Ekonomik-ticarî değerler üzerindeki kişilik hakları olarak sınıflandırmak mümkündür255.

251 DURAL/ÖĞÜZ, s. 8.

252

ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s.395; ÖZTAN, s. 111; HELVACI, Serap: Türk ve

İsviçre Hukuklarında Kişilik Hakkını Koruyucu Davalar”, İstanbul, Beta Yayınları, 2001, s.41; DURAL/ÖĞÜZ, s. 92-93; AKİPEK/AKINTÜRK, s. 232; OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY, s. 115 vd.; HATEMİ, s. 59; ÖZEL, s. 25 vd; SEVİMLİ, Ahmet: “İşçinin Kişilik Değerlerine Saldırı Nedeniyle Manevi Tazminat”, Çalışma ve Toplum, 2010/1, s.296;

253 OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY, s.118.

254 ÖZTAN, s. 118; ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s.397; DURAL/ÖĞÜZ, s.95.

255 ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s.400 vd; ÖZTAN, s. 117; AKİPEK/AKINTÜRK,

s.234; OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY, s.118. Yargıtay’da bir kararında, “Kişisel değerler, Medenî Kanunun 24. maddesinde genel olarak şahsî menfaatler sözcükleri ile anlatılmış ancak bunların neler olduğu teker teker sayılmamıştır. Hukuk öğretisinde ve uygulamada kişinin yaşam ve sağlığı gibi maddî değerleri ile onur, saygınlık, özgürlükler, özel yaşam, isim, resim gibi manevî değerleri kişisel değerler olarak kabul edilmektedir”. Yarg. HGK, 03.10.1990, 4-275/459 (www.kazanci.com). Diğer bir kararında da, Kişisel değerler, ,,,bir kişiye bireysellik kazandıran ve koruma bakımından özel duygular dâhil olmak üzere bireyler arasındaki ilişki gereksinmelerinde korumaya değer her şeyi ifade eder” 9.HD, 27.02.2002, E.2001/17762, K.2002/3061 (www.kazanci.com).

c. İşçinin Psikolojik Taciz Davranışları ile İhlâl Edilen Kişilik Hakları

Psikolojik taciz sürecinde mağdurun fiziksel ya da psikolojik sağlığının bozulmasının yanı sıra kişinin sosyal ve manevî kişiliği, öz saygı ve güveni, onur ve saygınlığı, ekonomik özgürlüğü, yaşam ve vücut bütünlüğü ihlâl edilebilmektedir.

aa. Psikolojik Taciz Mağdurunun Sağlık ve Hayatı Üzerindeki Hakkı

Kişinin sağlığı ve hayatı üzerindeki hakları, kişinin maddî kişisel değerleri arasında yer almaktadır. “Sağlık” kavramı kişinin hem bedensel hem de ruhsal sağlığını kapsamaktadır256. Bir kişinin bedensel ve ruhsal sağlığını bozan her türlü davranış kişilik hakkını zedelemektedir.

Psikolojik taciz davranışlarına maruz kalan mağdurun genellikle fiziksel ve/veya psikolojik sağlığı bozulmaktadır. Bu taciz sürecinde mağdur kendisine yöneltilen davranışlara ilk önce üzülmekte, bu davranışları önlemeye çalışmakta ya da bu davranışları görmezden gelmek istemektedir. Ancak daha sonraki süreçlerde devam eden taciz davranışları karşısında mağdurun psikolojik olarak zarara uğraması, etkilenmesi, örneğin uyku bozuklukları, panik atak, depresyon gibi psikolojik yıpranmalar yaşaması ve bu psikolojik yıpranmaların fiziksel olarak yıpranmalara da sebep olması söz konusu olabilmektedir. Örneğin, mağdur taciz davranışlarından etkilenerek yüksek tansiyon, mide sorunları, kalp rahatsızlıkları gibi fiziksel sorunlarla karşılaşabilmekte hatta kendine zarar verme, intihar gibi ileri derecede davranış bozuklukları sergileyebilmektedir. Bu nedenle psikolojik taciz mağdurlarının kişilik haklarından sağlık ve hayatları üzerindeki maddî nitelikli kişisel değerleri bu tür davranışlarla ihlâl edilebilmektedir.

bb. Psikolojik Taciz Mağdurunun Özel Hayat Alanı Üzerindeki Hakkı

İnsan hayatının iki önemli yönü bulunmaktadır. Bunlardan biri kişinin diğer insanlarla paylaştığı genel yönü, diğeri ise, özel yönüdür. İnsan hayatının özel yönü, kişinin özel hayatı ve gizli alanı olmak üzere iki şekilde değerlendirilebilir. Hayatın

gizli alanı sadece kişinin kendisini ilgilendiren alanıdır. Bu alana düşünce özgürlüğü, din ve vicdan hürriyeti gibi özgürlükler girmektedir. Özel hayat ise, kişinin sadece ailesi, hısımları ya da dostları gibi yakın ilişki içinde bulunduğu kişiler tarafından bilinmesini istediği olaylar ya da davranışlardır257. Diğer bir ifade ile kişinin herkes tarafından bilinmesinde sakınca görmediği alan dışında kalan olaylar özel hayat içerisindedir. Ancak elbette ki kişilik haklarına tecavüzü hukuka uygun hale dönüştüren mağdurun rızası ya da üstün nitelikli kamu yararı hallerinde özel hayatın ihlâlinden söz edilemez.

Her ne kadar özel hayat kavramı sübjektif bir kavram olarak kişiden kişiye değişebilmekte ise de, bu kavram içerisine, kişinin dinî inançları, siyasî görüşleri, kökeni, cinsel tercihleri gibi hususlar girebilmektedir. Ancak bu hakkın ihlâl edilip edilmediğinin tespitinde bu hak ile sözleşme görüşmelerinde işverenin bilgi edinme hakkı birlikte değerlendirilmelidir. Zira işveren iş ilişkisinde bilmesi gerekli ve işin görülmesinde önem arz eden konularda işçilere sorular yöneltebilecektir. Burada önemli olan işverenin özel hayata müdahale niteliği taşıyan sorularının sınırı, bu soruların iş ya da işin görülmesiyle ilişkisidir 258.

257 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 1992 yılında verdiği kararda özel hayat şu şekilde

tanımlanmıştır: “Özel hayat kavramını, bireyin kişisel hayatını istediği gibi yaşayabileceği bir iç alanla kısıtlamak ve bu alanın dışında kalan dış dünyayı bu alandan tamamen hariç tutmak aşırı sınırlayıcı bir yaklaşımdır. Özel hayata saygı, başka insanlarla ilişki kurmak ve söz konusu ilişkileri geliştirmek hakkını da bir dereceye kadar içermelidir”. (16 Aralık 1992 tarihli Niemietz-Almanya davası) KILKELLY, Ursula: “Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Gösterilmesi Hakkı, Avrupa

İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Kılavuz”, İnsan Hakları El Kitapları, No:1, s.16; Anayasa Mahkemesi, 1412 sayılı CMUK’un 94’üncü maddesinin iptali istemiyle açılan davadaki kararında şu ifadelere yer vermiştir: “Özel hayatın korunması herşeyden önce bu hayatın gizliliğinin korunması, başkalarının gözleri önüne serilmemesi demektir. Orada cereyan edenlerin yalnız kendisi veya kendisinin bilmesini istediği kimseler tarafından bilinmesini istemek hakkı, kişinin temel haklarından biridir. Bu niteliği sebebiyledir ki, özel hayatın gizliliğine dokunulmaması, insan haklarına ilişkin beyanname ve sözleşmelerde korunması istenilmiş, ayrıca tüm demokratik ülke mevzuatında açıkça belirlenen istisnalar dışında bu hak devlet organlarına, topluma ve diğer kişilere karşı korunmuştur. İnsanın mutluluğu için büyük önemi olan özel hayata saygı gösterilmesi hakkı onun kişiliği için temel bir hak olup yeteri kadar korunmadığı takdirde kişilerin ve dolayısıyla toplumun kendini huzurlu hissedip güven içinde yaşaması mümkün değildir. Bu nedenlerle söz konusu gizliliği çeşitli biçimde ihlâl eylemleri suç sayılarak ceza yaptırımlarına bağlanmıştır”.(31.03.1987,E.1986/24,K.1987/8, www.anayasa.gov.tr/kararlar/iptalitiraz/K1987); ERTÜRK, Şükran: İş İlişkisinde Temel Haklar, Ankara 2002, s. 124-125; HELVACI, s. 62

(Davalar).

Özel hukuk bakımından özel hayat, kişilik hakkı kapsamında koruma altına alınan değerlerdendir. Zira Anayasanın 20. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes,

özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatın gizliliğine dokunulmaz.” hükmüne yer verilmiştir. Ayrıca, Medenî Kanunun 24. maddesine göre, “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına

saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir”. Bu

hüküm, kişilik hakkının bir görünümü olan özel yaşam hakkına karşı bir saldırı olduğunda da hakkın sahibine koruma talep etme yetkisi vermektedir. Ayrıca, işçinin özel yaşamına müdahale işçinin kişilik haklarını ihlâl edecek derecede ise259, Borçlar Kanununun 49. madde hükmü de uygulanabilecektir. İşçinin özel hayatına müdahale niteliği taşıyacak şekilde aşırı sınırlama getiren sözleşmeler, Borçlar Kanununun 19 ve 20. maddeleri uyarınca geçersiz olacaktır.

Psikolojik taciz ile özel hayatın ihlâli birlikte incelendiğinde, taciz mağdurunun dinî inanışları, siyasî görüşleri, cinsel tercihleri, kökeni gibi konularda sürekli sorular sorularak onunla alay edilmesinin bu hakkın ihlâlini oluşturabileceği söylenebilecektir. Çünkü bu türden soruların çoğu zaman iş ya da işin görülmesiyle bir ilişkisi olmamaktadır. Bu nedenle bu davranışlar ya da hareketler kişilik hakkının ihlâlini oluşturacaktır. Ayrıca işçinin işyerine gelen özel mektuplarının açılması, işçiye gelen e-maillerinin sürekli okunması, telefonlarının dinlenmesi şeklindeki taciz davranışları da özel hayatının ihlâli niteliği taşıyacaktır.

cc. Psikolojik Taciz Mağdurunun Onur ve Saygınlığı

Psikolojik taciz davranışının asıl hedefindeki kişilik hakkı manevî kişilik değerlerinden olan kişinin onur ve saygınlığıdır. Bu nedenle bu hakkın ayrıca incelenmesi gerekmektedir.

259 İşçinin özel yaşamına müdahale ne zaman kişilik haklarını ihlâl etmiş ya da etmemiş sayılacaktır

sorusunun cevabını verebilmek için doktrinde bazı ilkeler üzerinde durulmaktadır. Bu ilkeler; özel yaşam alanına müdahalenin sınırlı ve meşru bir nedene dayanmasının gerekli olması, özel yaşam alanına müdahalenin gerekli olduğu hallerde dâhi yöntem seçilirken özel yaşamı en az düzeyde zedeleyen yöntemin seçilmesi, müdahalenin bireyselleştirilmesi, müdahalenin saydam ve açık olması ve son olarak müdahalenin ulaşılması istenen amaca yönelik olmasıdır. SEVİMLİ, Ahmet: “İşçinin Özel Yaşam Alanı Bağlamında İşçi-İşveren İlişkisi”, Sicil Dergisi, Haziran 2008, s. 70-71.

Onur ve saygınlık kişiden kişiye değişen bir kavramdır. Kişinin yetiştiği çevre, sosyal ve ekonomik durumu onur ve saygınlığa verdiği anlamı değiştirir. Kişinin sahip olduğu onur ve saygınlık öncelikle insan olması nedeniyle kendisinin sahip olduğu değerlerdir260. Bu nedenle, Anayasamızda hiç kimseye insan haysiyeti ile bağdaşmayacak ceza verilemeyeceği, basın hürriyetine kişilerin haysiyet, şeref ve haklarına tecavüzü önlemek için kanunla sınırlama getirilebileceği kabul edilerek, bu hak Anayasal düzeyde de korunmuştur. Diğer bir anlamda kişinin onur ve saygınlığı, kişinin kendi çabaları ile toplumda ulaştığı yerdir. Kişi, yaşayış tarzı, davranışları, bilgisi ve görgüsü, tecrübeleri ile zaman içinde toplumda belirli bir saygınlığa erişir. İşte bu, kişinin doğuştan değil ancak kendi çabaları ile elde ettiği onur ve saygınlıktır.

Kişinin sahip olduğu onur ve saygınlık, toplum içinde kendisine verilen objektif değer yargıları olduğu için, bu saygınlığın ihlâlinin tespitinde de kişinin kendisini toplum içinde aşağılanmış, bu hakkı zedelenmiş gibi hissetmemiş olması yani sübjektif değerlendirmeler yaparak sonuca varılması önemli değildir. Önemli olan, makul bir kişinin o davranışlara verdiği anlamdır.

Bu hakkın ihlâli yazılı, sözlü ve hatta davranışlarla mümkündür261. Toplum içinde kişiyi aşağılayan, inciten, küçük düşüren her türlü davranış ya da sözler bu hakkı ihlâl edici nitelikte olabilmektedir. Bu hususta ayırt edilmesi gereken nokta, her türlü eleştirinin ya da uyarının onur ve haysiyet kırıcı davranış niteliği taşımayacağıdır. Bu hususun ayrımı önemlidir. Eğer yapılan davranışlar ya da söylenen sözler, kişinin içinde bulunduğu toplum tarafından, kişide bulunan bazı değerlerin ya da yeteneklerin eksik olduğu ya da hiç olmadığı kanısını uyandırıyorsa hukuka aykırılıktan yani kişinin onur ve saygınlığının ihlâlinden bahsedilebilecektir262.

260

OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY, s. 124; DURAL/ÖĞÜZ, s.120; TINAZ/BAYRAM/ERGİN, s. 94; ÖZEL, s.35.

261 ÖZEL, s. 36; DURAL/ÖĞÜZ, s.121. 262 DURAL/ÖĞÜZ, s.121.

Psikolojik taciz sürecinde, kişinin kendini ifade etmesini engellemek maksadıyla sürekli sözünün kesilmesi, yaptığı işin sürekli eleştirilmesi, kişinin yaptığı işlerdeki eksikliklerin büyütülmesi, kişi yokmuş gibi davranılması, kişinin kendisini göstermesini engellemek maksadıyla iş verilmemesi ya da kendi kapasitesi ile bağdaşmayan işler verilmesi, kişiye verilen işlerin sürekli değiştirilmesi, işyerinde başkaları ile iletişim kuramayacağı şekilde oturtulması, kişinin işlemediği suçlarla suçlanması, üstleri ya da çalışma arkadaşları tarafından sürekli aşağılanması, başarılarını göstermesinin önüne geçilerek işyerinde ilerlemesinin engellenmesi gibi davranışlar kişinin onur ve saygınlığını zedeleyen davranışlara örnek olarak verilebilir.

dd. Psikolojik Taciz Mağdurunun Ekonomik ve Meslekî Değerler Üzerindeki Hakkı

Kişilerin ekonomik hayata serbestçe katılmaları, maddî varlığını koruma ve geliştirmeleri, özel teşebbüsler kurabilmeleri ve sahip oldukları ekonomik varlıkları sürdürmeleri anlamını taşıyan bu hak parasal sonuçlar doğurabilen bir kişisel haktır263. Bu hak aynı zamanda kişinin çalışıp çalışmama, istediği zaman işten ayrılma, işyerini ve işverenini seçme anlamlarını da taşımaktadır.

Ekonomik ve meslekî özgürlüklerin psikolojik taciz davranışları ile bağlantısı

şu şekilde kurulabilir: Bu tür davranışların amacı çoğu kez mağduru yıldırarak işyerinden ayrılmasını sağlamaktır. Taciz davranışları sonucunda mağdur çoğu zaman işyerinden ayrılmak zorunda kalmakta ve bazen işyerinde çalışamayacak duruma gelebilmekte, kariyeri ve meslekî becerisi ve malvarlığı etkilenmektedir. Bu nedenle psikolojik taciz ile kişinin ekonomik ve meslekî kişilik değerleri ihlâl edilebilmektedir.

2. Borçlar Hukuku ve Borca Aykırılık Bakımından İşyerinde Psikolojik

Belgede İşyerinde psikolojik taciz (sayfa 117-125)