• Sonuç bulunamadı

1960'lardan bu yana deney hayvanlarında PKOS modeli geliştirmek için kullanılan ilk prosedür DHEA oldu. Normal siklusu olan sıçanlara DHEA uygulandığında anovulatuar sikluslar ve overlerde kistik dejenerasyonlar geliştiği izlenmiştir (135). DHEA’nun eksperimental dozu subkutan enjeksiyon ile 1.5 mg/kg ile 6 mg/kg vücut ağırlığı arasında değişmektedir ancak farklı dozlarda yapılan tüm çalışmalarda (1,5 mg/kg, 3 mg/kg, 4 mg/kg ya da 6 mg/kg) DHEA PKOS’ta görülen tipik over görünümüne yol açmıştır (135).

Çalışmamızda ortalama 8-12 haftalık Sprague-Dawley türü dişi sıçanlar (n=21); standart koşullarda (21-22 C, %55-65 nemli ortamda, 12 st aydınlık-12 st karanlıkta) hazır pellet sıçan yemi ile beslemiş ve su içimi serbest bırakılmıştır (ad libitum). Aynı beslenme koşullarını paylaşan olgular çalışmaya dâhil edilmiş 14 sıçana PKOS modeli oluşturulup, 7 sıçan kontrol grubu olarak çalışmaya alınmış ve herhangi bir işlem uygulanmamıştır.

On dört sıçana ise PKOS modeli oluşturmak için subkutan olarak, içinde 7,5 mg dihidrotestosteron (5α-DHT) içeren (günlük doz 83 mcgr) ve 90 gün sürekli salınım yapan pelletler (Innovative Research of America, Sarasota, FL) yerleştirilmiştir. Bu doz PKOS’lu hastaların hiperandrojenik durumlarını taklit edecek şekilde belirlenmiştir.Doksan günün sonunda, PKOS modeli oluşturulan sıçanlardan vajinal sürüntü alınmış ve siklus arrestinin oluştuğu bazal, parabazal hücre hakimiyeti ile belirlenmiştir. Daha sonra DHT verilen sıçanlar (n=14) randomize bir şekilde 2 gruba (n=7) ayrılmıştır.Birinci grup sıçanlar plasebo grubu olarak belirlenip, 1 ml/kg izotonik NaCl, 2. grup sıçanlara tedavi olarak 100 Ü/kg oksitosin (Pituisan 50 ml flakon, Ege Vet, Alfasan International B.V. Holland) 4 hafta süre ile intraperitoneal (i.p) yolla uygulanmıştır.

Daha sonra tüm sıçanlardan anestezi altında serumda çalışılacak parametreler için kan örneği alınmış ve tüm sıçanlara bilateral ooferektomi uygulanmıştır. Sonrasında sıçanlar servikal dislokasyon ile sakrifiye edilmiştir.

36

Ooferektomi materyallerinin histolojik kesitlerinde foliküler yapı (antral folikül sayısı) değişiklikleri incelenmiştir.

Plazma örneklerinde ELISA tekniği ile AMH (anti mullerian hormon), IGF-1 (Insulin benzeri büyüme faktörü) ve lipid peroksidayon göstergesi olan oksidatif stres markerı MDA (malonaldialdehit) düzeylerine bakılmıştır.

ELISA (Enzyme-Linked ImmunoSorbent Assay) yönteminde, antijen ya da antikor bir enzimle işaretlenmekte ve immunolojik reaksiyon, enzimatik bir aktivite sonucu ölçülmektedir.Bu teknikte işaretsiz antijen veya antikor tayin edebilebilir.İşaretli konjugatın hazırlanmasında işaretleyici olarak enzim kullanılır.Reaksiyonun tamamlanmasından sonra ayırma işlemi yapılır ve ortama bir substrat ilave edilerek spektrofotometrik olarak enzim aktivitesi ölçülür.

ELISA komponentleri:

Katı faz (Matriks): Manüel elisa yöntemlerinde kullanılan, genellikle çukurlarına analitlerin ( antikor veya antijen ) bağlı olduğu 96 çukurlu mikropleytlerdir.

Antikor: IgG fraksiyonlarıdır.

Enzim ve substratlar: Konjugatın işaretlenmesinde en sık kullanılan alkalen fosfataz(AP) ve horseradish peroksidaz (HRP) enzimleridir.

AP için BCIP/NBT ( 5-bromo-4chloro-3-fosfat indolyl/Nitro mavi tetrazolium)

HRP için TMB ( tetramethylbenzidine ) kullanılır.

Yıkama: ELİSA yönteminde her bir safha arasında fosfatlı tampon solüsyonu (PBS) ile yıkama işlemi önemli yer tutmaktadır.

Durdurma: ELİSA’nın son safhası olan ‘reaksiyon durdurulması’ basamağında asidik ve bazik çözeltiler ( H2so2, HCL, NaOH ) kullanılır.

37 Plazma örneklerinde AMH ve IGF-1 ölçümü

Plazma örneklerinde AMH ve IGF-1 düzeylerinin ölçümü Ege Üniversitesi Fizyoloji Anabilim Dalı laboratuvarlarında gerçekleştirildi. Plazma örnekleri çalışma öncesinde -80 °C derin dondurucudan çıkartılarak oda sıcaklığına getirildi, ardından santrüfüjlendi. Plazma örneklerindeki AMH ve IGF-1 düzeyleri ELISA (enzyme-linked immunosorbent assay) ile yöntemi ile ve Uscn Life Science Inc., firmasına ait kitlerle ve önerilen prosedüre göre ölçüldü. Özetle; kalibratörler, kontroller (düşük ve yüksek) ve plazma örnekleri anti-AMH ve anti-IGF-1antikorlari ile kaplanmış 96 kuyucuklu plakalara çift örnek olacak şekilde pipetlendi. İnkübasyon ve yıkama işlemlerinden sonra kuyucuklara biotin eklenerek anti-AMH ve anti-IGF-1 antikorları işaretlendi. Ikinci kez inübasyon ve yıkama işlemi sonrasında tüm kuyucuklara stretaavidin- horseradish peroxidase (HRP) eklendi. Üçüncü inkübasyon ve yıkama işlemi sonrasında tetrametilbenzidin (TMB) substratı eklendi. 15-20 dakikalık inkübasyon sonunda reaksiyon asidik solusyonun eklenmesiyle sonlandırıldı. Substratın enzimatik olarak dönüşüm derecesi mikroplaka okuyucusunda 450 nm de değerlendirildi. Absorbans ölçümü örneklerdeki AMH ve IGF-1 ve konsantrasyonuna bağlı olarak değişmekteydi. AMH ve IGF-1 düzeyleri, kalibratör absorbanslarından yola çıkarak çizilen kalibrasyon eğrisine göre değerlendirildi ve ng/mL olarak ifade edildi. Ölçümlerin en düşük ve en yüksek değerleri AMH için 0.156-10 ng/ml ve IGF-1 için 0.078-5 ng/ml arasında ölçüldü.

Plazma örneklerinde MDA ölçümü

Lipid peroksidasyonunun göstergesi olan plazma MDA ölçümü Uchiyama ve Mihara yöntemiyle yapıldı (136). Lipid hidroperoksidlerinin parçalanma ürünü olan tiyobarbitürik asid derivelerinden (TBARS) olan MDA yüksek derecede reaktif olup, sırası ile bir 3 karbonlu dialdehid veya karboksil grubu içeren bir bileşiktir. Bu moleküllerin her biri pH:2-3 değerindeki 2 molekül TBA ile tepkimeye girer ve pembe renkte kromojen oluşturur. Bu yöntemde kromojenin 532-535 nm dalga boyunda verdiği absorbsiyon spektrofotometrik olarak değerlendirilir ve aynı koşullarda çalışılan standart ile kıyaslanarak MDA konsantrasyonu bulunur.

38

Ooferektomi materyallerinde histolojik inceleme

Sıçanlar servikal dislokasyon ile sakrifiye edildikten sonra abdominal bölgeleri açıldı. Ooferektomi yapıldı. Deneklerin overleri ışık mikroskobik inceleme için hazırlandı:

10’ar dakika sürelerle Xylol içerisinde bekletildi, deparafinize edilmiş dokular sırasıyla absolut alkol, %95’lik alkol, %80’lik alkol ve %70’lik alkolden 10’ar dakika süreyle geçirildi. Dokular hematoksilene alınıp 5-6 dakika boyunca tutuldu. Hematoksilenden çıkarılan dokular akan su altında yaklaşık olarak 5-10 dakika boyunca yıkandı.Yıkanan dokular asit alkole daldırılıp birkaç saniye soluk mavi renk alana kadar tutuldu ve ikinci yıkamaya alındı. 5-10 dakika kadar akan suda yıkandı. İkinci yıkamaya tabi tutulan dokular eozine daldırılıp 3-4 dakika boyunca tutuldu. Dokulardaki fazla eozini uzaklaştırmak için sırasıyla %70, %80, %95 ve absolut alkolden geçirildi. İlk 3 alkole dokular daldırılıp çıkarılırken absolut alkolde 15-20 dakika tutuldu. Birkaç dakika dışarıda kurumaya bırakıldı ve çıkış Xylol’üne alınarak 10’ar dakika 3 tane Xylol’den geçirildi. Çıkış Xylol’ündeki dokular yapıştırma Xylol’üne alındı.Burada teker teker çıkarılıp sentetik reçine (Entellan) ile yapıştırılıp kurumaya bırakıldı.

Hazırlanan preparatlar stereo mikroskop ile incelendi ve mikroskoba monte edilen dijital kamera (Nikon® coolpix5000, Tokyo, Japonya) ile fotoğrafları çekildi.

4. BULGULAR:

Histolojik olarak, PKOS modeli geli sıçanlarda, kontrol grubun

azalmış, tersiyer folikül sayısı artmı

salin grubuna göre over dokusundaki primer ve sekonder folikül sayısı artmı folikül sayısı anlamlı azalmış

Şekil 4: Hematoksilen & Eosine, x 10 büyütme over dokusu. a)Normal over, b) PKOS plasebo salin grubu, c) PKOS, oksitosin tedavi grubu. cl: Korpus luteum, tf:tersiyer folikül, pf:primer folikül, sf:sekonder folikül.

Folikül sayıları karşılaş

Primer folikül sayısı, kontol grubunda 22.7 salin (%0.9 NaCl) alan sıçanlarda

sıçanlarda 17.2 ± 1.4 bulunmu

Sekonder folikül sayısı, kontrol grubunuda 17.7 plasebo salin (%0.9 NaCl) alan sıçanlarda

sıçanlarda 14.2 ± 0.9 bulunmu

Tersiyer folikül sayısı, kontrol grubunda 3.1 salin (%0.9 NaCl) alan sıçanlarda

4.7 ± 0.6 bulunmuştur (Tablo

39

Histolojik olarak, PKOS modeli geliştirilen ve plasebo salin (%0

una göre over dokusunda primer ve sekonder folikül sayısı , tersiyer folikül sayısı artmıştır. Oksitosin tedavisi alan PKOS lu

salin grubuna göre over dokusundaki primer ve sekonder folikül sayısı artmı almıştır (Şekil 4)

Hematoksilen & Eosine, x 10 büyütme over dokusu. a)Normal over, b) PKOS plasebo salin grubu, c) PKOS, oksitosin tedavi grubu. cl: Korpus luteum, tf:tersiyer folikül, pf:primer folikül, sf:sekonder folikül.

karşılaştırıldığında;

kontol grubunda 22.7 ± 1.8, PKOS modeli geliştirilen ve plasebo salin (%0.9 NaCl) alan sıçanlarda 12.1 ± 1.1, oksitosin tedavisi alan PKOS

1.4 bulunmuştur (Tablo-4).

ı, kontrol grubunuda 17.7 ± 0.8, PKOS modeli geli

plasebo salin (%0.9 NaCl) alan sıçanlarda 9.5 ± 0.6, oksitosin tedavisi alan PKOS’ lu 0.9 bulunmuştur (Tablo-4).

Tersiyer folikül sayısı, kontrol grubunda 3.1 ± 0.7, PKOS modeli geliştirilen ve plasebo salin (%0.9 NaCl) alan sıçanlarda 8.5 ± 1.1, oksitosin tedavisi alan PKOS’ lu sıçanlarda

ştur (Tablo-4).

tirilen ve plasebo salin (%0.9 NaCl) alan a göre over dokusunda primer ve sekonder folikül sayısı alan PKOS lu sıçanlarda, salin grubuna göre over dokusundaki primer ve sekonder folikül sayısı artmış, tersiyer

Hematoksilen & Eosine, x 10 büyütme over dokusu. a)Normal over, b) PKOS plasebo salin grubu, c) PKOS, oksitosin tedavi grubu. cl: Korpus luteum, tf:tersiyer

ştirilen ve plasebo ksitosin tedavisi alan PKOS’ lu

PKOS modeli geliştirilen ve oksitosin tedavisi alan PKOS’ lu

PKOS modeli geliştirilen ve plasebo oksitosin tedavisi alan PKOS’ lu sıçanlarda

40

Tablo 4: Primer, sekonder, tersiyer folikül sayısının karşılaştırılması.

PKOS + salin PKOS + oksitosin Kontrol grubu

Primer Folikül Sayısı 12.1± 1.1 * 17.2 ± 1.4 # 22.7 ± 1.8

Sekonder Folikül Sayısı 9.5 ± 0.6 ** 14.2 ± 0.9 # 17.7 ± 0.8

Tersiyer Folikül Sayısı 8.5 ± 1.1 * 4.7 ± 0.6 # 3.1 ± 0.7

*p<0.01, ** p<0.000 (normal ve PKOS + salin grubu karşılaştırılması), # p<0.01 (PKOS + salin grubu ve PKOS + oksitosin grubu) karşılaştırılması

PKOS modeli geliştirilen ve plasebo salin (%0.9 NaCl) alan sıçanlarda,kontrol grubuna göre AMH anlamlı olarak artmıştır. Oksitosin tedavisi PKOS lu alan sıçanlarda, plasebo salin grubuna göre AMH seviyesini anlamlı azalmıştır (Tablo 5).

PKOS modeli geliştirilen ve plasebo salin (%0.9 NaCl) alan sıçanlarda,kontrol grubuna göre IGF anlamlı olarak artmıştır. Oksitosin verilen PKOS grununda, plasebo salin alan grup arasında plazma IGF-1 seviyesi arasında anlamlı fark bulunamamıştır (Tablo 5).

PKOS modeli geliştirilen ve plasebo salin (%0.9 NaCl) alan sıçanlarda, kontrol grubuna göre plazmada MDA seviyesi değişmemiştir. Oksitosin verilen PKOS grubunda, plasebo salin alan grup arasında plazma MDA miktarında anlamlı fark bulunamamıştır (Tablo 5).

Sayısal olarak değerlere bakıldığında;

Plazma AMH düzeyi kontrol grubunda 5.51 ± 0.80 (ng/ml), PKOS modeli geliştirilen ve plasebo salin (%0.9 NaCl) alan sıçanlarda 10.51 ± 0.68 (ng/ml), oksitosin verilen PKOS grubunda 7.92 ± 1.05 (ng/ml) bulunmuştur (Tablo 5).

41

Plazma IGF-1 düzeyi kontrol grubunda 2.88 ± 0.95 (pg/ml), PKOS modeli geliştirilen ve plasebo salin (%0.9 NaCl) alan sıçanlarda 4.89 ± 0.21 (pg/ml), oksitosin verilen PKOS grubunda 4.63 ± 0.39 (pg/ml) bulunmuştur (Tablo 5).

Plazma MDA düzeyi kontrol grubunda 0.18 ± 0.016 (µM), PKOS modeli geliştirilen ve plasebo salin (%0.9 NaCl) alan sıçanlarda 0.18 ± 0.026 (µM), oksitosin verilen PKOS grubunda 0.17 ± 0.023 (µM) bulunmuştur (Tablo 5).

Tablo 5: Plazma AMH, IGF-1, MDA düzeyleri.

PKOS ve salin PKOS ve Oksitosin Kontrol grubu

Plazma MDA (µM) 0.18 ± 0.026 0.17 ± 0.023 0.18 ± 0.016

Plazma AMH (ng/ml) 10.51 ± 0.68 * 7.92 ± 1.05 # 5.51 ± 0.80

Plazma IGF-1(pg/ml) 4.89 ± 0.21 * 4.63 ± 0.39 2.88 ± 0.95

*p<0.05,(normal ve PKOS + salin grubu karşılaştırılması), # p<0.05 (PKOS + salin grubu ve PKOS + oksitosin grubu) karşılaştırılması

42

5. TARTIŞMA:

Çalışmamızın sonucunda;

PKOS modeli geliştirilen ve plasebo salin (%0.9 NaCl) alan sıçanlarda, kontrol grubuna göre:

- Over dokusunda primer ve sekonder folikül sayısı azalmış, tersiyer folikül sayısı artmıştır.

- AMH anlamlı olarak artmıştır.

- Plazma IGF-1 seviyesi anlamlı olarak artmıştır. - Plazma MDA seviyesi değişmemiştir.

Oksitosin tedavisi alan PKOS lu sıçanlarda, salin grubuna göre:

- Over dokusundaki primer ve sekonder folikül sayısı artmış, tersiyer folikül sayısı anlamlı azalmıştır.

- Plazma AMH seviyesini anlamlı azalmıştır.

- Plazma IGF-1 düzeyleri arasında anlamlı fark bulunamamıştır. - Plazma MDA miktarında anlamlı fark bulunamamıştır.

PKOS’ta anovulasyona bağlı antral folikül sayısı artmaktadır (144). Çalışmamızda oksitosinin over dokusundaki primer ve sekonder folikül sayısı artırıp, tersiyer folikül sayısı anlamlı azaltması, oksitosinin ovulasyonu arttırdığı yönünde yorumlanmıştır. Oksitosinin, gonadotropin salınımı üzerine modüle edici etkileri vardır. Preovulatuar dönemde kadınlara oksitosin uygulanması LH pikinde artma oluşturur. Bu durum oksitosinin fizyolojik ovulasyonda ve seksüel davranışta etkisini göstermektedir. (114,115) Bu dönemin dışında oksitosin uygulanmasının LH üzerine bilinen etkisi bulunmamaktadır (116,117). Ovulasyon sırasında endometrium glandüler epitelinde oksitosin reseptör m-RNA’sı artar. Ayrıca geç luteal fazda ve menstrüel dönemde endometriumda oksitosin reseptör dansitesi artar (122). Oksitosin bu nedenle menstrüel siklusun düzenlenmesinden sorumludur. İnfertil kadınlarda endometrial oksitosin bağlanma bölgelerinin sayısı azalmış olarak bulunmuş, klomifen ile ovulasyon induksiyonu ile bu normale gelmiştir (123).

Antimullerian hormon (AMH) gelişmekte olan preantral ve erken antral folikülde granuloza hücresi tarafından sentezlenir (133). Plazma AMH düzeyi ile antral

43

folikül sayısı arasında pozitif bir ilişki vardır (133, 134). Anovulasyon sonucu antral folikül sayısında artma plazma AMH seviyesinin yükselmesine neden olur. Plazma AMH ölçümü yüksek duyarlılık ve özgüllükte PKOS tanısını koymada kullanılmaktadır (133). Çalışmamızda oksitosin tedavisi plazma AMH seviyesinde azalma sağlamış ve antral folikül sayısında azaltmıştır. Bu etkiler PKOS’ta oksitosinin tedavi edici etkinliğini göstermektedir. Oksitosinin overde folikül üzerine antioksidan ve hücre koruyucu etkileri bilinmektedir. Bu etki kemoterapotik toksisitesine karşı overin korunmasını sağlar (131). PKOS modelinde testosterone bağlı oluşan folikül toksisitesi üzerine oksitosinin benzer mekanizmalarla koruyucu etkili olduğu düşünülmüştür. Normal ovulasyonun oluşması için oksitosin gereklidir, infertil kişilerde bu etkisi human koryonik gonotropin kadar etkili bulunmuştur (137).

PKOS'ta düşük dereceli sistemik inflamasyon hastalığın fizyopatolojisinde temel etkendir (138). Oksitosinin endometriozis modelinde gelişen peritoneal inflamasyonu azalttığı bilinmektedir (139). Sepsis modelinde oksitosin güçlü immunmodulatuvar etkiler göstermiştir (140). Oksitosinin antiinflamatuvar etkileri PKOS’a bağlı gelişen düşük dereceli sistemik inflamasyonun azaltmasında katkıda bulunmuştur. İnflamasyon PKOS’ta anovulasyonun en önemli sebeplerinden biridir (138). Çalışmamız bulunan oksitosin tedavisine bağlı direkt ovulasyon indükleyici ve antiinflamatuvar etki PKOS tedavisine önemli katkı sağlamış olabilir. Farklı antiinflamatuvar maddelerin PKOS tedavisinde kullanımı tedavi edici etkilere sahiptir (133,141).

PKOS’ta insulin rezistansının patofizyolojisi henüz net olarak açıklanamamıştır. Sebebinin insülin reseptörü sayı ve afinitesinde azalma olmadığı düşünülmektedir. Genetik nedenlerle artmış olduğu düşünülen serin biriminin fosforilasyonunun insülin reseptoründeki tirozin birimlerinin fosforilasyonunu engelledigi ve bunun da postreseptör düzeyde insülin rezistansına sebep olduğu öne sürülmektedir (43,44). Bunun yanı sıra azalmış GLUT-4 glukoz transporter proteini üretiminin sonucu olarak glukoz transportundaki azalma da PKOS'undaki insülin rezistansının bir sebebi olarak öne sürülmektedir (48). İnsulinin kendi reseptörünü down-regüle edebildiği gerçeğinden yola çıkılarak, PKOS'undaki insulin rezistansının bir diğer sebebi insülin genindeki genetik mutasyon sonucunda pankreas tarafından artmış insülin sekresyonu olabileceği öne sürülmüştür. Hiperandrojenizmin insülin rezistansına sebep olmadığı gösterilmiştir.

44

Ancak hiperinsülineminin hiperandrojenizme sebep olduğu bilinmektedir.İnsülin in-vitro olarak kendi reseptörü veya IGF-1 reseptörü üzerinden overlerde androjen üretimini artırır. İn-vivo olarak ise insülinin 17 alfa hidroksilaz ve 17,20 desmolaz enzim sistemi (P450c17) üzerinde stimüle edici etkisi olduğu gösterilmiştir. İnsülin androjen seviyelerinin indirekt olarak da etkileyebilir. Orneğin gonadotopik hormon salgılatıcı hormon (GNRH) 'a karşı gonadotopik hormonların (LH, FSH) cevabını artırarak androjen seviyelerini artırabilir. Bunun yanı sıra insülin, SHBG' nin karaciğerde üretimini azaltarak biyolojik olarak aktif androjen olan serbest testosteronun dolaşımdaki miktarını artırarak da hiperandrojenizme sebep olabilir. İnsülin karaciğerde insülin benzeri büyüme faktörü bağlayıcı proteini-1 (IGFBP-1 )'in yapımını engellerken IGF-1 'in overlere bağlanmasını artırabilir. IGF-1 LH' ın overlerde androjen üretimi üzerindeki etkisini artırır ve overlerden androjen salınımını artırır (49).

Oksidan-antioksidan sistemler arasındaki dengenin bozulması şeklinde tanımlanan oksidatif stres, kardiyovasküler hastalık gelişimine sebep olan önemli bir risk faktörüdür.PKOS’ta yapımı artan serbest oksijen radikallerinin doku hasarına neden olduğu bilinmektedir. Lipid peroksidasyonu oksidatif stresin doku hasarına yol açma mekanizmalarından biridir ve doymamış yağ asitlerinin serbest radikallere ve oksijene bağımlı hasarı olarak bilinir. Literatürde PKOS’lu hastalarda lipid peroksidasyonun arttığını gösteren çalışmaların (145,146) aksine, anlamlı bir artış olmadığını bulan çalışmalarda vardır (147). Yapılan bir çalışmada PKOS’lu hastalarda,sağlıklı kontrol grubuna göre MDA seviyeleri yüksek bulunmuştur (148). Bu bulgu, PKOS’lu hastalarda kardiyovasküler komplikasyonların gelişmesinden önce, oksidatif stresin arttığı şeklinde yorumlanabilir.PKOS’ta görülen hiperandrojeneminin, oksidan-antioksidan sistemler üzerine etkileri netlik kazanmamıştır (145,146). Literatürde, MDA konsantrasyonunun erkeklerde, kadınlardan daha yüksek olduğu bildirilmektedir (149). Bununla birlikte, PKOS hastalarında lipid peroksidasyonunun serum androjen seviyeleri ile ilişkisini değerlendiren çalışmalar, birbiriyle uyumlu olmayan sonuçlar vermektedir (145,146). Yakın zamanda yapılan bir çalışmada serum MDA ve serbest testosteron seviyeleri arasında pozitif yönde korelasyon tespit edilmiştir (148). Bu bulgulara dayanarak, PKOS’lu hastalarda görülen hiperandrojenemi, bu hastalarda oksidatif stresin artışına yol açan bir faktör olarak düşünülebilir.

45

PKOS’lu kişilerin plazmalarında insulin rezistansına bağlı IGF-1 düzeyi artmıştır (142). IGF hem LH etkisini potansiyalize ederek hem de preantral folüküle doğru olgunlaşmayı hızlandırarak PKOS fizyopatolojisinde görev yapar. Çalışmamızda da, PKOS modeli geliştirilen ve plasebo salin (%0.9 NaCl) alan sıçanlarda, normal gruba göre IGF anlamlı olarak artmıştır. Ancak oksitosin verilen PKOS grubu ile plasebo salin alan grup arasında plazma IGF miktarında anlamlı fark bulunamamıştır.

Benzer şekilde PKOS’lu kişilerde oksidatif stress ve buna bağlı komplikasyonlar (ateroskleroz gibi) artmıştır (143). Ancak bizim çalışmamızda, PKOS modeli geliştirilen ve plasebo salin (%0.9 NaCl) alan sıçanlarda, normal gruba göre plazmada oksidan stress markeri malonaldialdehit (MDA) değişmemiştir. Yine oksitosin verilen PKOS grubu ve plasebo salin alan grup arasında plazma MDA miktarında anlamlı fark bulunamamıştır.

Bu durum çalışmamızın PKOS’ta oksitosin tedavisinin etkileri ile ilgili literatürdeki ilk çalışma olma özelliğini taşıması dolayısıyla hayvan deneyinden ibaret olması ve muhtemel denek sayısındaki yetersizliğe bağlı olabilir. Konu ile ilgili daha fazla hayvan deneyi ve klinik çalışmaya ihtiyaç olduğu düşünülmektedir. Oksitosinin PKOS üzerindeki etkileri daha ayrıntılı olarak belirlenebilir. Çalışmamız bu açıdan ileriki yıllarda bu alanda yapılacak çalışmalara ışık tutacak ve PKOS’ta yeni tedavi modalitelerinin gelişmesine katkıda bulunacaktır.

Ayrıca yapılan birçok çalışmada sıçanların cinsine göre farmakolojik ajanlara farklı yanıt verdikleri görülmüştür. Bizim çalışmamız ortalama 8-12 haftalık Sprague- Dawley türü dişi sıçanlar üzerinde yapılmıştır. Çalışma farklı cins (Wistar Fischer, ACI/Ztm vs.) sıçanlar üzerinde yapıldığında farklı bulgular elde edilebilir.

Çalışmamızda aynı yaş aralığına sahip sıçanlar seçilmiştir.Yine yapılan birçok çalışmada sıçanlar genç (6 aylık) ve yaşlı (18-24 aylık) olarak ayrıldığında iki grupta biribirinden farklı bulgular elde edildiği görülmüştür. Bu açıdan farklı yaş aralığına sahip sıçanlarda yapılacak olan çalışmanın sonuçlarıda farklı olabilir.

46

6. SONUÇ:

PKOS düşük dereceli inflamasyonla karakterize insulin rezistansının eşlik ettiği anovulasyon ve over disfonksiyonu durumudur. Oksitosin antiinflamatuvar ve ovulasyon indukleyici özelliği ile PKOS modelinde histopatolojik olarak ovulasyonu arttırıp, PKOS tanı markeri AMH da azalma oluşturmuştur. PKOS’ta oksitosin tedavisi ile ilgili literatürdeki ilk çalışmadır. Klinik çalışmalarla yaptığımız deneysel çalışma desteklenmelidir. Oksitosinin klinikte PKOS tedavisi endikasyonuyla uygulanabilirliği açısından daha çok çalışmaya ihtiyaç bulunduğu bir gerçektir. Çalışmamızda PKOS’ta oksitosinin ilk defa kullanılması ve ortaya çıkan sonuçların biyokimyasal verilerle kısmen desteklenmesi nedeniyle çalışmamızın bundan sonraki araştırmalara yol göstereceği inancındayız.

47

7. KAYNAKLAR

1. Yen SSC. The polycystic ovary sendrome. Clin Endocrinol 1980;12:177-181.

2. Stein IF and Leventhal ML. Amenorrhea associated with bilateral polycystic ovaries AJOG,1935;29,181.

3. Carmina E, Lobo RA. PKOS: arguably the most common endocrinopathy is associated with significant morbidity in women. J. Clin Endocrinol Metabol. 1999;84(6): 1897-9.

4. Adams J, Polson D,Frank S.Prevalance of polycystic ovaries in women with anovulation and idiopathic hirsutism. BMJ, 1986;293:355-359.

5. Azziz R, Carmina E, Dewailly D, Diamanti- Kandarakis E, Escobar-Morreal e HF, Futter- we it W, et al. Positions statement: criteria for defining polycystic ovary syndrome as a predominantly hyperandrogenic syndrome: an Androgen Excess Society guideline. J Clin Endocrinol Metab 2006;91(11):4237-45.

6. Michelmore KF, Balen AH, Dunger DB, Vessey MP, Polycystic ovaries and associated clinical and biochemical features in young women, Clin Endocrinology,1999; 151:779.

7. Leon Speroff, RH Class, NG Kase. Anovulation and The Polycystic Ovary Clinical Gynecologic Endocrinology and Infertility 2005;465-491.

8. Franks S. Polycystic ovary syndrome: a changing perspective.Clin Endocrinology 1989;31:87-120.

9. Rebar R,Judd HL,Yen SS, et all. Characterization of the inappropriate gonadotropin secrection in polycystic ovary syndrome.J Clin Invest 1976;57:1320-9.

10. Kaiser UB,Sabbagh E, Katzenellenbogen RA,et all. A mechanism for the diferential regulation of gonadotropin subunit gene expression by gonadotropin- relasing hormone.Proct Natl Acad Sci USA 1995;92:12280-4.

48

11. Gilling Smith C,Willis DS,Beard RW,et all. Hypersecretion of androstenodione by isolated thecal cells in from polycystic ovaries.J Clin Endocrinol Metab 1994;79:1158-65.

12. Nahum R,Thong KJ,Hillier SG.Metabolic regulation of androgen production by human thecal cells in vitro.Hum Reprod 1995;10:75-81.

13. Moran C,Knochenhauer E,Boots LR,et all. Adrenal androgen excess in hyperandrogenism:relation to age and body mass.Fertil Steril 1999;71:671-4.

14. Yildiz BO, Woods KS,Stanczyk f,et all. Stability of adrenocortical steroidogenesis over time in healthy women and women with polycystic ovary syndrome.J Clin Endocrinol Metab 2004;89:5558-62.

15. Talbott EO, Guzieck DS, Sutten Tyrell K. Evidence for association between polycystic ovary syndrome and premature carotid atherosclerosis in middle aged women Arterioscler Thromb Vasc Biol 2000;20:2414-21.

16. Legro RS, Kunselman AR, Dunaif A. Prevelance and predictors of dyslipidemia in women with polycystic ovary syndrome. Am J Med 2001;111: 607-13.

17. Pasquali R, Gambineri A, Biscotti D. Effect of long term treatment with metformin added to hypocaloric diet on body composition, fat distribution, and androgen and insulin levels in abdominally obese women with and without the

Benzer Belgeler