• Sonuç bulunamadı

Masal ve hikâye kahramanları

2.2. Tasavvuf

2.2.6. Ma’rifet

2.3.1.2. PaĢalar ve Ģeyhü’l-islâm

2.3.1.3.7. Masal ve hikâye kahramanları

Ferhâd u ġîrîn, Ġran edebiyatı mesnevî konuları arasında önemli yer tutan bir hikâyedir. Hürsev ü ġîrîn olarak da bilinen hikâye, Dîvân edebiyatında da mesnevî konusu olarak iĢlenmiĢtir. Dîvân edebiyatındaki mesnevîlerde Hüsrev‟in ġebdîz; ġîrîn‟in de Gülgûn adlı birer atları vardır. Konu değiĢik Ģekillerde birçok kez iĢlenmiĢtir. Ancak ilk Hüsrev ü ġîrîn mesnevîsi Genceli Nizâmî tarafından ele alınmıĢtır. ġiirlerde Hüsrev, Ferhâd ile ġîrîn adları, Leylâ ve Mecnûn kadar sık kullanılmıĢtır. Halk edebiyatında manzûm veya mensur olarak iĢlenen konu, Dîvân Ģiirinde manzûm olarak özellikle hamse müellifleri tarafından sık sık ele alınmıĢtır. ġîrîn kelimesinin tatlılık ile ilgili anlamlarından faydalanılarak daha çok “dehân (ağız)” kelimesi ile birlikte kullanımı hayli yaygındır. Telmîh, tanâsüp, tevriye ve irsâl-i mesel sanatlarına zemin hazırlanması bakımından da Ferhâd ile ġîrîn hikâyesi önem kazanır.

Dîvân Ģiirinde Ferhâd, çoğunlukla aĢkı uğruna dağları delen, su yolları yapan bir mimar-mühendis kimliğiyle okurun karĢısına çıkar. Bu durumdan yola çıkan Nedîm, Ferhâd‟ın “Bî-sütûn” dağını delmesi hâdisesine atıfta bulunmuĢtur;

Etmem endûhte-i gayre heves çün pervîz

Ferhâd, Bî-sütûn dağına vurduğu balyoz darbelerinin sesiyle; Kays da çöl zincirlerinin iniltisiyle akıllarda bir ezgi bırakmıĢtır;

Bî-sütun Ferhâda hem-âheng ise Kaysın dahı

Nâle-i zencîr usûl-i nağme-i feryâdıdır (G. 22/4)

Ferhâd‟ın aĢkı ġîrîn de beyitlerde yer bulur. Nedîm, bilek gücü ile çalıĢan Ferhâd‟ın bileklerini, ġîrîn‟in uykuda görmesiyle neler yapabileceğini anlatır;

Hâbda görseydi ger ġîrin safâ-yı sâ„idin

Tatlı cânından varup el yurdu cûy-ı Ģîrde (G. 139/2)

Dîvân Ģiirinde genel olarak bilek gücü ile anılan Ferhâd, Ģâirlerimizin âĢıkları karĢısında irâdesiz kalır. Nedîm‟in âĢığı, aĢkın baltası ile maden dağını delme hususunda yüz Ferhâd‟a yardım edebilecek güçtedir;

Ne gedâyız biz efendim ki sen oldun üstâd

TîĢe-i aĢk ile kân delmede sad Ferhâda (G. 129/7)

2.3.1.3.7.2. Leylâ ve Mecnûn / Kays

Leylâ ile Mucnûn, bu hikâye Ġslâm edebiyatlarında mesnevî konusu olan aĢk hikâyelerinden biridir. Hikâye kahramanlarının gerçek kiĢilikler olduğu sanılmaktadır. Bir rivâyete göre Mecnûn, Ģâir Kays b.Mülevvaha‟l-Âmirî‟nin lâkabıdır ve bu hikâye onun Ģiirlerinin yorumundan doğmuĢtur. Ancak onun Emevî ailesinden olup amcasının kızını seven bir genç olduğunu ileri sürenler de vardır. Leylâ‟nın gerçek adı ise Leylâ binti Mehdî b. Sâ‟di‟l-Âmirî‟dir.

Birçok yazar tarafından değiĢik Ģekillerde ele alınan bu hikâyenin derli toplu ilk örneği Ġranlı Genceli Nizâmî‟nin kaleminden çıkmıĢtır (1188). Bu ilk Leylî ve Mecnûn mesnevisi doğrudan Arap kaynaklarına dayanır. Nizâmî‟den sonra Ġran ve Türk edebiyatında aynı konu defalarca kaleme alınmıĢ ve Mecnûn ile Leylâ‟dan birini cennete; diğerini ölüme sürükleyen derin ve acıklı aĢkları dillere destân olmuĢtur.

Türk edebiyatında otuzdan fazla Ģâir bu konuyu iĢlemiĢtir. Bunların çoğu Nizâmî‟nin etkisi altında veya onun eserinin tercümesi yoluyla yazılmıĢtır. Ancak Alî ġîr Nevâî ile Fuzûlî, hikâyeye yeni bir ruh kazandıran Ģâirlerdir. Türk edebiyatında bu hikâyeyi ilk defa yazan Ģâir ġahidî‟dir. Fuzûlî‟nin eseri, insanoğlunun verebileceği en yüksek tasavvufî tecrübe ile eriĢilemeyen ve tatmin edilemeyen sevgilinin ilhâm ettiği acı duyguların olgun bir lirizm içinde terennümüdür.

Hemen hemen bütün Ģâirler Leylî (karanlık, gece) ve Mecnûn (deli, aĢk çılgını, divâne) kelimeleri üzerinde sanatlar yapmıĢlar ve sevgilinin saçını ve âĢıklığı birer mazmûn hâline getirmiĢlerdir.

Nedîm de dönüp dolaĢıp kendini Leylâ-Mecnûn terâzisine vurmuĢtur. Fuzûlî‟nin;

Mende Mecnûn'dan füzûn âĢıklık isti'dâdı var

ÂĢık-i sâdık menem Mecnûn'un ancak adı var (Fuzûlî Dîvânı G. 75/1)

beytinde görülen “AĢk‟ını Mecnûn‟un aĢkından üstün tutma geleneği”, Nedîm‟de de açık ve sık görülen bir durumdur. Öyle ki, Mecnûn henüz çölün ne olduğunu bilmezken Nedîm‟in aĢkı çöllerde ceylanlarla bakıĢırdı;

Görmeden Mecnûnların sahrâdaki cem„iyyetin

Sevdiğim meĢk-i nigâh eylerdin âhûlarla sen (G. 103/5)

Dîvân Ģiirinde sevgililerin ilk tipi diyebileceğimiz bir Leylâ vardır. Birçok Ģâirimiz, güzellerini Leylâ‟ya teĢbih eder. Nedîm‟in güzelleri de yer yer Leylâ yüzlüdür;

GezermiĢ kasrın etrâfında yer yer tâze meh-rûlar Mükahhal gözlü Ģîrîn sözlü leylî yüzlü âhûlar Hemân alkıĢ sadâsın andırırmıĢ çağlayan sular

EderlermiĢ du„âsın pâdiĢâh-ı ma„deletkârın (M. 29/III)

Nedîm, çok neĢeli bilinmesine rağmen, zaman zaman içe kapanıklıklarını da Ģiirine yansıtmıĢtır. Kendini aĢktan dîvâne olmuĢ bir Mecnûn‟a benzeten Nedîm, duyulmaz bir çığlık ile Mecnûn‟un hikâyesini okur;

Hücûm-ı nâle ile dâstân-ı Kaysı okur

Garîb hâl ile gördüm Nedîm-i Ģeydâyı (G. 166/5)

Leylâ‟nın aĢkı Mecnûn‟u âdeta çöllerde zincir ile kilitlemiĢtir. Bu bakımdan Mecnûn genellikle zincir ile anılır;

Hâne-i âyînede Leylâyı çokdur seyr eden

Sen gönül Mecnûnu seyret hâne-i zincirde (G. 139/6)

MeĢhur aĢkların kahramanlarından geriye muhakkak bir Ģeyler kalır. Mecnûn‟dan kalan da yine onun dünyadaki çileleridir. Yani, Mecnûn‟dan kalan söğüt ağacı, kafası dağınık kıllardan bellidir;

Kalır âlemde ehl-i aĢkdan bir yâdgâr elbet

Ser-i jûlîde mûyundan niĢandır bîdi Mecnûnun (G. 64/6)

Sevgilinin saçı, Leylâ‟nın saçına teĢbih edilir. ÂĢığın gözyaĢı da tıpkı Mecnûn‟daki gibidir ve seller gibi akıp gider;

Mecnûn gibi gözden akıdup eĢk ile seli Ey turrası Leylî

Olmak görünür aĢkın ile âleme rüsvâ

Aldı beni sevdâ (G.M. 1/6)

2.3.1.3.7.3. Yûsuf ile Züleyhâ

Yûsuf ile Züleyhâ veya Yûsuf u Zelîhâ olarak da bilinen ve Doğu edebiyatlarında sık kullanılan, konusunu Kur‟ân‟dan alan klasik aĢk mesnevîsidir. Dünyanın en güzel insanı olarak bilinen Yûsuf Peygamber‟in kıssâsını anlatan Yusûf u Züleyhâ mesnevîsi, Kur‟ân‟da 111 âyet (Yûsuf sûresi) hâlinde anlatılan kıssânın aĢk ağırlıklı olarak edebiyata yansımıĢ Ģeklidir.

En eski dînî hikâyelerden biri olan Yûsuf u Zelihâ kıssâsı, kaynağını Tevrat‟tan alarak çeĢitli renkler altında zamanımıza dek gelmiĢtir. Kur‟ân‟da Ahsenü‟l-Kasas (kıssaların en güzeli) adıyla anılan bu kıssâ, en eski ve hiç eskimeyen bir roman olarak nitelenir. Edebi çehreye büründüğü zaman lirizmin

doruğuna eriĢen bu hikâyeyi, Ġslâm edebiyatında mesnevî biçimiyle ilk defa Firdevsî yazmıĢtır.

Türk edebiyatında birçok Ģâir tarafından ele alınan Yûsuf u Züleyhâ mesnevîsinin en ünlü örneğini Hamdullah Hamdî kaleme almıĢtır. 6241 beyitten oluĢan bu eser Türk edebiyatında lirizmin doruk noktalarından biri sayılır (Pala, 2004: 486).

Dîvân Ģâirleri, Hz. Yûsuf ile Züleyhâ arasında geçtiği rivâyet edilen gömleğin yırtılması hâdisesini çeĢitli açılardan iĢlemiĢlerdir. Bu durumu “sîne-çâk” Ģeklinde ifade etmeye çalıĢan Nedîm, Züleyhâ‟nın canının göğsünün yırtık olmasıyla bile ayrılığın acısıyla yanan Hz. Yûsuf‟un bedenine sığmayacağını belirterek bu konudaki yeteneğini ortaya koyar;

AĢk ile sığmaz idi cân-ı Züleyhâ cisme

Sîne-çâk olsa n'ola bu gam-ı hicrâna göre (G. 122/4)

Hz. Yûsuf, hem kanlı gömlek hem Züleyhâ tarafından yırtılan gömlek hem de babası Hz. Ya‟kûb‟un gözlerini açmaya vesile olan gömlek dolayısıyla Ģiirlere konu olur. Yûsuf Peygamber‟i bu bakımdan Ģiirine konu edinen Nedîm, “Ey gül gömlekli Yûsuf gibi güzel sevdiğim! Sensiz can elbisesi, zehirli gömlek gibi vücudumda yara açıyor.” diyerek sevgiliyi gül desenli gömlek giymiĢ Yûsuf Peygamber‟e teĢbih etmiĢtir;

Sensiz ey Yûsuf-ı gül-pîrehenim câme-i feth

Zahm urur cismime pîrâhen-i mesmûm gibi (G. 151/3)

Yûsuf Peygamber, bir iftirâdan dolayı Mısır zindanlarında kalmıĢtır. Sonu hazine bakanlığı olan bu zindanlar yedi yıl sürmüĢtür. Bu açıdan da Dîvân Ģiirinde sıklıkla iĢlenen konulardan biridir. Nedîm, Hz. Yûsuf‟un zindanda kalması ve sonunda bir selâmetin olması hâdisesini ele almıĢ ve bu durumu gönlüne anlatarak onu rahatlatmaya çalıĢmıĢtır;

Sînede teng olma ey dil kim seni der-bend eden

2.3.2. Kavim, ülke, Ģehir ve yer adları

Benzer Belgeler