• Sonuç bulunamadı

Cibrîl, Cebrâil, Akl-ı Küll

1.4. Nedîm’in Hayatı, Sanatı ve Eserleri

2.1.2. Melekler

2.1.2.2. Cibrîl, Cebrâil, Akl-ı Küll

Cibrîl, Allah ile peygamberleri arasında elçilik ifâ etmesi ve Allah‟ın emir ve vahiylerini tebliğe memur mukarreb dört melekten biri; peygamberlere emir ve vahye vasıta ve memur olan dört büyük melekten biridir. Dîvânda; Cibrîl, Cebra‟il, Akl-ı Küll Ģeklinde geçmektedir.

Ġslâm dininde Cebrâil, Hz. Peygamber‟e Ġlâhî emirleri bildiren vahiy meleğidir ve dört büyük melekten biridir. Arapça‟da vahiy meleği değiĢik kelimelerle ifade edilmekle birlikte en meĢhurları Cebrâîl, Cebreîl, Cebrîl, Cibrîn ve Cibrîl‟dir.

Nedîm, Cebrâil (a.s)‟i birlik meclisinin mumunun pervanesi olarak görür; Cebra'il ol Ģem„-i bezm-i vahdetin pervânesi

Nûr-bahĢ-ı meclis-i ulyâ habîb-i kibriyâ (K. 1/5)

Cebrîl‟i; Sidre, Tûbâ ve cennet kavramları ile birlikte iĢleyen Nedîm, Peygamber Efendimizin “Mi‟râç” hâdisesine iĢâret eder;

Dehrin âb-ı rûyusun bu hâk-dan durdukça dur Âlem içre mushaf-ı mu„ciz-niĢan durdukça dur Sidre vü Cibrîl ü Tûbâ vü cinan durdukça dur Ey sehî serv-i kerem bâğ-ı cihan durdukça dur

GülĢen-i pür-ziynet-i kevn ü mekan durdukça dur (M. 6/I)

Peygamber Efendimizi anlatan Nedîm, “Akl-ı küll” diye nitelendirdiği Cebrâil‟in, Efendimizin saçının bağına olan sevdasını anlatır;

Akl-ı küll sevdâ-yı bend-i zülfünün dîvânesi

Âb-ı rûyı cevher-i eĢyâ habîb-i kibriyâ (K. 1/7)

2.1.2.3. Rıdvân

Rıdvân, cennetin kapıcısı olan büyük melek anlamındadır. Dîvânda üç defa kullanılmıĢtır.

Nedîm, aĢağıdaki beyitte Muhammed Kethudâ PâĢâ‟nın sarayının güzelliğini anlatmıĢtır. Bu saray o kadar muazzamdır ki cennetin kapıcısı olan Rıdvan, her zaman cennetten gelip bu sarayı ziyaret edip izlemektedir;

ġimdi bir Ģekle dahı girdi ki tâ cennetden

Gelüp etmekde temâĢâ onu Rıdvan her gâh (K1. 44/9)

Tevki‟, padiĢah buyruklarına çekilen niĢân veya padiĢahın niĢânlı buyruğu anlamına gelir. “SitâyiĢ-i Tevkî‟i Mustafâ PâĢâ” bölümünden alınan aĢağıdaki kasidede Nedîm; padiĢahın niĢânlı buyruğunu, cennetin kapısının gösteriĢli beyti olarak tasvîr eder. Cennetin kapıcısı olan Rıdvan da konuya müdâhil olup: “Hayır, öyle değil, padiĢahın niĢânlı buyruğu, cennet yurdunun mânâsıdır.” diyerek padiĢah buyruğu üzerindeki niĢânın ne derece ihtiĢâmlı bir kıymete sahip olduğunu belirtir;

Dâr-ı huldun bir musanna„ beytidir yahud dedim

2.1.2.4. Hârût

Hârût, büyü ve sihirde meĢhûr bir meleğin adı; arkadaĢı Mârût ile birlikte Kur‟ân‟da (Bakara/102) adları anılır. ArkadaĢı Mârût ile ün almıĢ bir melek olup büyü ile sihir ile uğraĢtıklarından kıyamete kadar kalmak üzere Bâbil‟de bir kuyuya hapsedilmiĢlerdir. Dîvânda üç defa kullanılmıĢtır.

Kalemin içinde “nâl” denilen eğri saçaklar bulunur. Nâl, kamıĢ kalemin ortasındaki ince uzun liftir, ilk açımda bunun çıkartılması gerekir. Kalemin içinin yazılacak birçok hadiseyle dolu olması bu liflerle bağlantı kurularak da anlatılabilir. Nedîm, Hârût ile Mârût hadisesine telmih yaparak, kalemin içindeki “nâl” ile bu meleklerin baĢ aĢağı asılı durmalarını benzetme unsuru olarak kullanmıĢtır. Söylentiye göre Hârût ile Mârût asıldıkları kuyunun yanına gidenlere büyü öğretir fakat yanlarına gelen isteklileri de bu yola girmemeleri konusunda uyarırlar.9

Bu hadiseyle kalemin içinin doluluğu ve dökülen sözlerin büyülü olması arasında ilgi kurulur;

Sihr ü efsûn ile dolmuĢdur derûnun ey kalem

Zülf-i Hârûtun demek mümkin ki nâl olmuĢ sana (G. 2/3)

Hârût ve Mârût‟un, büyü ve sihirle uğraĢmaları nedeniyle Bâbil‟de bir kuyuda asılı halde bulunmaları hadisesine Nedîm, “Hârût, Bâbil, fitne, hâb ve ârâmî” kavramları ile telmihte bulunmuĢtur;

O fitne kim onu Hârût uyardı Bâbilde

Siyâh gözlerinin hâb-ı ârâmîdesidir (G. 27/3)

2.1.3. Âyet ve âyetler

Âyet, Kur‟ân‟ın herhangi bir cümlesi; alâmet, niĢan gibi anlamlara gelir.

Allah‟ın varlığına, peygamberlerin doğruluğuna iĢaret eden delil ve mûcize anlamındadır ve ayrıca Kur‟ân-ı Kerîm sûrelerinin belli bölümlerinden her biri için kullanılan bir terimdir. Sözlükteki asıl anlamı “bir Ģeyin ve bir amacın mevcûdiyetini

9

gösteren alâmet”tir. Buna bağlı olarak “açık alâmet, delil, ibret, iĢaret” gibi anlamlarda da kullanılmıĢtır.

ÂĢığı dîvâne eden sevgilinin dudaklarıdır. Sevgilinin yüzündeki yeni bitme ayva tüyleri bir zaman sonra bu dudakları gizler, göstermez olur. Bundan dolayı periĢan olan âĢık kendini içkiye verir. Ġslâm dininde de Ģarabın haram olduğunu bilen âĢık, Ģarabın yasaklanması için nâzil olan âyetten bahseder;

Göstermez oldu la'lini ol hatt-ı nev sakın

Tahrîm-i hamra nâzil olan âyet olmasın (G. 100/2)

ġâirimizin âyetlere ne kadar değer verdiği aĢağıdaki beyitte gayet açıktır. Nedîm: “Sarı kâkülünün kıvrımını sevgilinin saçları üzerinde görenler, kılıcın yüzüne erimiĢ altın ile âyet yazılmıĢ sanır.” diyerek âyetin kutsâliyetine ve güzel, ihtiĢâmlı görünüĢüne atıfta bulunur;

Gören ebrûlar üzre pîçiĢin ol kâkül-i zerdin

Sanır zer-hall ile âyet yazılmıĢ rûy-ı ĢemĢîre (G. 137/3)

Tîn sûresi, Kur‟ân-ı Kerîm‟de 95. sûre olup “ve't-tîni ve'z-zeytûn” diye baĢlar. Tîn, incir; zeytûn ise bildiğimiz zeytin anlamındadır. ġâirimiz, iftar vaktine yakın zaman dilimlerinde açlığın verdiği ruhsal durumdan ötürü vâizin, incir ve zeytin gibi besin maddelerini hatırlatan “Tîn” sûresini okuması durumuna farklı bir açıdan yaklaĢır;

Vâ„iz-i çeĢm-i gürisne piç ü tâb-ı cû„ ile

Mevsim-i iftârda ve't-tîni ve'z-zeytûn okur (G. 31/5)

ġâirimiz birinci beyitte “Nûr âyeti” diyerek aslında “Nûr Sûresi”ni kastetmeye çalıĢmıĢtır. Ġkinci beyitte de “âyet-i ve‟l-leyl” ile “Leyl Sûresi”ni ifade etmeye çalıĢmıĢtır;

Bu mısra„-ı garrâyı Nedîmâdan iĢitdik

Nûr âyetini yazdılar o vech-i sabîha (K1. 49/4) Tefe'ül etmiĢ idik Ģeb hayâl-i hattınla

2.1.4. Peygamberler

Peygamber, haber getiren; Allah‟ın buyruklarını insanlara haber veren; rasûl, resûl; nebî anlamlarında kullanılır. Dîvânda peygamber, nebi, resûl ve enbiyâ Ģeklinde kullanılmıĢtır.

Nedîm Dîvânı‟nda Hz. Ġbrahim, Hz. Yûsuf, Hz. Hızır, Hz. Süleymân, Hz. Îsâ ve son olarak Hz. Muhammed (s.a.v.) olmak üzere altı peygamberin adı geçmektedir. Kaptan Mustafa PaĢa‟yı anlatan Nedîm, onu denizlerin kaptanı ve yüce bir gökyüzü olarak niteledikten sonra asıl övgüsünü sona saklar ve onu seçkin peygamberimiz Muhammed Mustafa ile aynı ismi taĢımasından dolayı yüceltir;

Kapûdân-ı deryâ sipihr-i alâ

Semiyy-i Nebiyy-i güzin Mustafâ (M1. 1/56)

Dîvânındaki ilk kasideyi, “Kasîde-i Nedîm Çelebi Der-Na„t-ı Resûl-i Ekrem ve Habîb-i Muhterem” olarak kaleme alan Nedîm, eĢsiz peygamberimiz Hz. Muhammed‟e ne denli önem verdiğini göstermiĢtir. Nedîm, Peygamber Efendimizi diğer peygamberler arasında seçkin bir Ģahsiyet olarak anlatmıĢ ve Allah‟ın bütün halk arasındaki apayrı sevgilisi olarak nitelemiĢtir;

Enbiyânın ferd-i mümtâzı resûl-i kâm-yâb

Cem„-i a„yân içre müstesnâ habîb-i kibriyâ (K. 1/10)

Peygamberin övgüsünü yazdığını ifade eden Nedîm, habîb-i kibriyâ ile Hz. Muhammed‟i anlatır;

Tab„-ı âciz kande kande midhat-i peygamberi

Na„tini etdi velî imlâ habîb-i kibriyâ (K. 1/30)

2.1.4.1. Hz. İbrâhîm, Halîl İbrâhîm

Hz. Ġbrâhîm, milattan önce 12. yüzyılda yaĢamıĢ bir peygamber olup babasının adı Âzer, annesinin adı ÛĢâ‟dır. Nemrut, bir rüya üzerine ülkede iki yıl müddetle doğan

bütün çocukları öldürtmeye baĢladığı sırada annesi onu gizlice dünyaya getirmiĢ ve Kûsâ civarında bir mağarada büyütmüĢtür. Ġbrahim daha küçük yaĢlarda puta tapan Bâbil halkına hayret eder ve putların iĢe yaramaz Ģeyler olduğunu düĢünürmüĢ. Putları parçalaması neticesinde Nemrut tarafından cezalandırılmıĢ ve ateĢe atılmıĢtır. Cebrail, Allah‟ın emri ile onu havada tutup ateĢi bir gül bahçesine çevirmiĢtir. Bu olaydan sonra Nemrut‟a Allah‟a iman etmesini söylemiĢ karĢılık bulamayınca da ailesini ve kendisine inananları alıp Bâbil‟i terk etmiĢ, Mısır‟a yerleĢmiĢtir.

Nedîm, döneminin sadrazamı olan ve kendisinden hiçbir iyiliği esirgemeyen Damat Ġbrahim PaĢa‟yı anlattığı Ģiirlerinde isim benzerliğinden dolayı Hz. Ġbrahim‟e teĢbih eder. ġâirimiz, Hz. Ġbrahim‟in Ģerefli ve yüce olması dıĢındaki diğer özelliklerine değinmemiĢtir.

Sadrazam Damat Ġbrahim PaĢa‟yı öven Nedîm, Ģeref sahibi Hz. Ġbrahim ile PaĢa‟nın aynı ismi taĢıdığını belirtmiĢtir. Ayrıca Ģâirimiz, PaĢa‟nın çok bilgili olduğunu ve böylesinin bir daha dünyaya gelmeyeceğini ifade eder. Ġkinci beyitte de Ġbrahim PaĢa‟dan bahseden Ģâirimiz yine isminden dolayı PaĢa‟yı Hz. Ġbrahim‟e teĢbih etmiĢtir;

Ya„ni hem-nâm-ı Ģeref-zâ-yı Halîl Ġbrâhîm

Geldi ne âleme onun gibi dânâ ne gelir (K. 15/10) Semiyy-i pâk-i nebiyy-i kerîm Ġbrâhîm

Ki dest-i cûduna dil-dâde cümle-i âlem (K. 24/12)

2.1.4.2. Hz. Yûsuf

Hz. Yûsuf, Ġsrailoğulları peygamberlerinden Yakûb Peygamber‟in oğludur. Hayatı ve kıssâsı Kur‟ân-ı Kerîm‟de anlatıldığı (Yusûf/1-104) gibidir. Kıssâ-i Yusûf, Kur‟ân-ı Kerîm‟in en güzel kıssâsı olup “Ahsenü‟l-Kısas” olarak vasıflandırılır.

Dîvân Ģiirinde adı en çok anılan peygamberlerden biri Yusûf‟tur. Muazzam güzelliği ile çok zaman sevgili ona benzetilir hatta sevgili, Yusûf-ı sânî (ikinci Yusûf) olarak nitelenir. Ay ile güneĢin ona secde etmeleri, kuyuya atılması, terâzi ile tartılıp ağırlığınca altın karĢılığı satılması, Züleyhâ ile olan maceraları, zindana

atılması, rüyayı iyi tabir etmesi, Ya‟kûb‟dan ayrı oluĢu, köle iken Mısır‟a sultân oluĢu vs. kıssâlar nedeniyle birçok beytin konusunu oluĢturur. Bunun en büyük âmili hiç Ģüphesiz Yusûf u Züleyhâ mesnevîleridir. “Mâh-ı Kenân” diye nitelenen odur. Lâkabı ise Sinân‟dır.

Hz. Yûsuf‟u hem gömleğinin yırtılması hem de zindana atılması hâdisesiyle ele alan Nedîm, birinci beyitte sevgiliyi gül desenli gömleğin Yûsuf‟u olarak nitelemiĢ ve onsuz bir elbisenin zehirli bir gömlek gibi vücudunda yaralar açacağını belirtmiĢtir. Ġkinci beyitte de gönlüne seslenerek rahat olmasını isteyen Nedîm, aslında gönlünü boğazlayanın Yûsuf‟un zindanını mutluluk matlası eyleyen olduğunu belirtir;

Sensiz ey Yûsuf-ı gül-pîrehenim câme-i feth

Zahm urur cismime pîrâhen-i mesmûm gibi (G. 151/3) Sînede teng olma ey dil kim seni der-bend eden

Matla„-ı kâm eyleyendir Yûsufun zindânını (G. 160/8)

2.1.4.3. Hz. Hızır

Hz. Hızır (Hızr), içenlere ölmezlik veren âb-ı hayâtı içen ve kul sıkıldığı zaman imdâdına yetiĢmekle meĢhur olan peygamberdir.

Edebiyatımızda Hızır, bilhassa âb-ı hayât, Ġskender ve zulûmat imajlarının kopmaz bir parçasıdır. Sevgilinin birçok özelliği Hızır‟ı andırır. Kelimenin “yeĢil, boz, gökçül, mora yakın” anlamlarına gelmesi dolayısıyla çeĢitli unsur ve düĢüncelerin konusunu oluĢturur ve sembol olur. Sevgilinin ayva tüyleri kliĢeleĢmiĢ olarak Hızır‟a benzer. Bazen bizzat sevgili için “Hızr-hat” denilir ve sevgili ondan üstün tutularak mübalağa yapılır. Hızır (a.s)‟a Dîvânında beĢ defa yer veren Nedîm, onu hep ölümsüzlük suyu bakımından ele almıĢtır.

Ramazan ayının bereketini ve güzelliklerini anlatan Ģiirlere “Ramazaniyye” denir ve genellikle kasidelerin nesîb bölümlerinde yer alır. ġâirler çoğunlukla ramazaniyyelerin sonundaki bayramdan da bahsederek bayramın hasretle beklendiğini ifade ederler. Nedîm de Ġbrahim PaĢa‟ya yazdığı “Ramazaniyye” ile

bereketli bayramın Hızır (a.s) gibi gelerek bütün gönül ustalarını âb-ı hayâta erdirip suya doymuĢ hâle getirmesini ister;

Kıla erbâb-ı dili âb-ı hayâta sîr-âb

EriĢüp Hızr gibi âh mübârek bayrâm (K. 10/12)

Hızır‟ı yine ölümsüzlük suyu nedeniyle Ģiirine konu edinen Nedîm, PaĢa‟ya seslenerek onun Hızır ve âb-ı hayâta ihtiyacı olmadığını belirtir. PaĢa‟nın tatlı sözlü, uzun boylu, taze ve sonsuz bir hayata sahip olduğunu belirten Nedîm, onu âb-ı hayâttan bile daha değerli görür;

Söz açma hızr ile âb-ı bekâdan Efendim sevdiğim ben bildiğim ben Bu Ģekker-hand ile bu kadd ile sen

Hayât-ı tâze ömr-i câvîdansın (M. 32/IV)

2.1.4.4. Hz. Süleymân

Hz. Süleymân, Davûd Peygamber‟in oğludur. On iki yaĢındayken babası yerine tahta geçmiĢtir. Hem padiĢah hem peygamberdir. Geçimini devlet hazinesinden değil, ördüğü “zembil” (hasırdan örülmüĢ saplı torba) sayesinde kazanırmıĢ. Babasının vafâtından sonra onun vasiyeti üzerine Kudüs‟teki, yarım kalmıĢ olan Mescîd-i Aksâ‟yı inĢâya baĢladı. Yedi senede burayı tamamladı. Daha sonra on üç senede bir hükümet sarayı yaptırdı. Rivâyete göre bu binanın yapımında cinleri çalıĢtırmıĢtır. Kendisi baĢlarında olmadığı zaman cinler çalıĢmazmıĢ. Hatta bir bastona dayalı olarak uzun süre onlara hükmetmiĢ. Sonunda bastonun içine bir ağaç kurdu girmiĢ ve bastonu kemirmeye baĢlamıĢ. Tam inĢaat sona erince Süleymân Peygamber düĢmüĢ. Meğer Süleymân Peygamber çok önceden vefat etmiĢmiĢ.

Dîvân edebiyatında Süleymân Peygamber, yukarıda anlatılan kıssâlar çevresinde yoğunlaĢan düĢünceler içinde ele alınır. Özellikle yüzük, Belkıs, karınca ve Hüdhüd ile birlikte çok anılır. Sevgilinin dudakları mühre benzetildiği zaman Süleymân‟dan bahsedilir. ġâir sevgilisine “Süleymânlık” yakıĢtırdığı zaman onun ihtiĢâmından bahsetmektedir. Karınca aczin, Süleymân ise iktidâr ve gücün timsâli

olarak tezât içinde verilir. ġâir övdüğü kiĢiye Süleymân dediği zaman kendisini karınca kadar âciz gösterir.

Hz. Süleymân hem peygamber hem de hükümdârdır. Peygamberliği, hükümdârlığını daha da pekiĢtirmiĢtir. Durum böyle olunca onun meclisi de sıradan bir meclis olmamıĢtır. AĢağıdaki beytinde Sultân III. Ahmed‟in meclisini; toplanma, katılımcı ve katılım Ģekli bakımından Süleymân Peygamber‟in meclisine benzeten Nedîm, Sultânın meclisinin ne denli yüce olduğuna iĢaret etmiĢtir;

Sürüp yüz hâk-i pâye yek-be-yek erkân-ı izz ü câh

Kuruldu haĢmet ü Ģevketle divân-ı Süleymânî (K. 11/18)

Allah tarafından kendisine birçok mucizeler verilen Hz. Süleymân, üzerinde “Ġsm-i A‟zam” yazılı bir mühürlü yüzüğe sahipmiĢ. Bu yüzüğün taĢı kibrît-i ahmerden olup bütün vahĢî hayvanlar ve kuĢlar bu yüzük sayesinde ona boyun eğerlermiĢ. Süleyman Peygamber yalnızca abdesthâneye giderken çıkarır ve Âsaf adlı vezirine veya hanımına emânet edermiĢ.

Dîvân Ģiirine bazen yüzüğü dolayısıyla konu olan Süleymân Peygamber, “mühr-i Süleymân” tamlaması ile de anılır. Sevgilinin çeĢitli vasıflarını Süleymân Peygamber‟in mührü ile karĢılaĢtırarak “Süleymân‟ın cihânda adı var” diyen Nedîm, sonunda sevgiliyi gâlip çıkarır. ġiirini, gayet anlaĢılır bir dille kaleme alan Ģâirimiz;

ÇeĢm-i Ģûhundur dil-i âĢıkda te'sîr eyleyen Kâkülündür âlemi der-bend-i zencîr eyleyen Mihr-i la„lindir senin dünyâyı teshîr eyleyen

Sevdiğim mühr-i Süleymânın cihanda adı var (M. 20/II)

diyerek âĢığı etkileyenin, evreni zincirleyenin ve dünyayı eline alanın; sevgilinin neĢeli gözleri, perçemi ve dudaklarının güneĢi olduğunu iddiâ eder. Bu durumların Hz. Süleymân‟ın mührü ile kesinlikle bir ilgisinin olmadığını belirtir ve bizlere Fuzûlî‟nin meĢhûr;

Bende Mecnun‟dan füzun âĢıklık isti‟dadı var

beytini hatırlatır. Fuzûlî de gerçek âĢığın kendisi olduğunu, Mecnûn‟un ise sadece adının olduğunu ifade ederek kendisinden iki asır sonrasının Ģâiri Nedîm ile aynı duyguları terennüm eder.

2.1.4.5. Hz. İsâ

Hz. Ġsâ, Ġsrailoğlullarının son peygamberidir. Kendisine “Ġncîl” indirilmiĢtir. Ġsâ Peygamber bir mucize olarak Meryem‟den babasız olarak doğdu. Bu durumlar Kur‟ân-ı Kerîm‟de ayrıntıyla anlatılır (Meryem/16 vd.). Yine Ġsâ Peygamber hakkında Kur‟ân-ı Kerîm‟de 22 yerde geniĢ bilgi vardır. Doğumu, Milâdî takvimin baĢlangıcı sayılır.

Hz. Ġsâ: “Meryem‟in Ġsâ‟ya gebe kalıĢı, doğum anında ve bebekken gerçekleĢen olağanüstü hâller, peygamberlik mucizeleri, özellikle elle dokunması (mesh) ve nefesi ile körleri gördürüp hastaları iyi etmesi, ölüleri diriltmesi, dünyaya değer vermemesi, bir merkep sırtında gezmesi, kendi söküğünü kendisinin dikmesi, ölmeyip göğe çekilmesi, dördüncü kat gökte bulunması, maddeden arınmıĢ olması ve hiç evlenmemesi gibi birçok yönden eski Ģiirimize hayal ve sembollerle konu olmuĢtur.

Dîvân Ģiirinde Hz. Îsâ, ölmeyip göğe çekilmesi ve göğün dördüncü katında bulunması nedeniyle sıkça iĢlenir. Bu durumun gayet zevkli olacağını düĢünen Nedîm, sevgiliye: “Ayrılığının acısı beni öldürmüĢ iken sana kavuĢmak bana yeniden hayat verdi. Ey sevgili! Ben de kıyâmete kadar Îsâ Peygamber gibi ölmeyeyim.” diyerek seslenmiĢ ve sevgiliye kavuĢmanın verdiği neĢenin kıyâmete dek sürmesini istemiĢtir;

Tâ haĢre degin Hazret-i Ġsâ gibi ben de Olsam n'ola zinde

Hecr-i gamın öldürmüĢ iken eyledi ihyâ

Benzer Belgeler