• Sonuç bulunamadı

3. MASAL

3.8. Masalın Eğitimdeki Yeri ve Önemi

Masallar genellikle, okulöncesi çocuklarına yönelik olarak düşünülür. Onların hoşca vakit geçirmelerini sağlayacak, olağanüstü olaylarla süslenmiş, hayali, sözlü edebiyat ürünleri olarak kabul edilirler. Oysa eğitim tarihinde masal okuma ve dinlemenin çocuk, genç ve halk eğitimindeki önemi daha 1400'lü yıllardan fark edilmiştir. (Pilancı, 2008: 21)

Bu konuda Helimoğlu Yavuz (1997), Masallar ve Eğitimsel İşlevleri adlı yapıtında şöyle diyor: "İnsanoğlu, kendi yaşam gerçeğini, çözüm önerilerini, beklentilerini, masal olaylarına ve masal kahramanlarına yükleyerek anlatmış ve yüzyıllar boyu, bu yolla gelecek kuşakları uyarmaya , eğitmeye, yaşamın zorluklarına karşı onları donatmaya çalışmıştır. Çünkü masal kahramanlarının karşılaştıkları sorunların hemen hepsiyle yaşamın gerçekleri arasında koşutluk kurulabilir ve o masallarda tanık olunan toplumun yaşam gerçeğine ulaşabilinir. Çünkü toplumu eğiten temel ögelerden biri de masaldır." (Pilancı, 2008: 21)

29

Yazınsal bir tür olarak değerlendirdiğimiz masal türü aslında özellikle çocuklar için üretilmiş olmamakla beraber günümüzde çocuk yazını kapsamında ele alındığını görürüz. Gerçekten de masallar çocukların, hele okul öncesi ve okula yeni başlayan bütün çocukların ilgisini büyük ölçüde çekiyor. Masalın gizemli havası, serüven dolu fantastik olaylar içermesi, çoğunlukla iyilerin kazanıp kötülerin yenilgiye uğratılması masalları çocuk için ilginç kılıyor. Başka deyişle masal çocuğun dünyasına yakın bir dünya sunuyor.(Dilidüzgün, 1994: 169)

Masalın eğitici havasından ziyade, çocuğun hoşuna giden tarafı masalın büyülü dünyasıdır. Çocuk masalı dinlerken, masalın vermek istediği değeri ve öğretiyi bilerek almaz. O an için masalda çocuğu ilgilendiren tek şey, konuşan hayvanlar, devler cinler ve perilerdir. Bu yüzden büyükler gibi düşünerek gerekli dersleri çıkaramaz. Fakat masalın vermek istediği ders çocuğun bilinçaltında yer eder.

Masal bir çok anne baba tarafından içeriğinde barındırdığı hayali varlıkların çocuğu kötü bir şekilde etkileyeceği görüşünden dolayı tasvip edilmeyen bir tür olarak gösterilmektedir.

Masal ve fantastik türlerinin dışlanmasına en çok neden olan öğelerin başında çocuğun bilinçaltında korkuların yerleşmesine neden olan usdışı ve korku verici yaratıkların masallarda yer alması gelir. Masalların çoğunda devlere, cinlere, perilere, cadılara, büyücülere, yedi başlı ejderhalara rastlarız. Henüz kafa yapısı ve değerleri yeni gelişmekte olan çocuğu böyle yaratıklarla karşı karşıya bırakmak pek yararlı olarak görülemez. Çocuk bunları gerçek olarak algılayabilir ve bütün yaşamı alt üst olabilir. Düşlerinde bu yaratıkları görür, gerçek yaşamda sevmediği insanları bu yaratıklara benzetip uyumsuz bir kişilik kazanabilir ya da büsbütün okumaya ve kitaba karşı daha baştan karşı tavır geliştirebilir. Burada yetişkinin ya da eğitimcinin dikkatle seçim yapmaları zorunludur. Çünkü masallar her ne kadar birbirlerine benzer özellikler gösterseler de yaklaşımları, konuyu ele alış biçimleri bakımından farklılık gösterirler. Bu nedenle yukarıda sözü edilen korku öğeleri farklı masallarda farklı biçimlerde ele alınarak daha yumuşak, belki alaycı belki de komik olaylarla gülünç bir özellik bile kazanabilirler. (Dilidüzgün, 1994: 170)

30

Günümüzde öğreticilik işlevini bilgisayar gibi elektronik aletler üstlenmiştir. Masallar ise bu yüzden geri plana itilmiştir. Dilidüzgün bu konuyla ilgili olarak şunları söylemektedir;

Masalların olumsuz görülmesine neden olan bir yanı da aşırı ders verici özelliklerinin olmasıdır. Gerçekten çoğu masal köklü bir öğreti, yaşama ilişkin somut dersler ve yaptırımlar içerir. Gerek sanat açısından gerek çağdaş eğitiminin ilkeleri açısından bakıldığında bu kadar açık bir öğreticilik işlevi olan masallar günümüzde modasını yitirmiş olarak görülebilir. Gerek korku öğelerini bolca içeren, gerek öğreticilik özelliği baskın olan masallara karşı olumsuz bakış doğal olarak oluşmaktadır. Bilinçli bir seçimle bu gibi olumsuzluk içeren örnekleri elemek oldukça basit. Yüzeysel anlatım, belli şablonların yinelenmesi, basit dersleri otoriter bir biçimde aktarması, korku öğelerinin ders vermek için bir araç olarak kullanılması, kötü ya da niteliksiz masalları gösteren birkaç özelliktir.(Dilidüzgün, 1994: 172)

Masalların birçoğunun sağlam bir öğretiye sahip olduğu görülmektedir. Günümüzde oluşturulan masallar ise tamamen eğitici bir yapıya bürünmüştür.

Günümüz eğitiminin amaçlarından biri de çocuğun, yaşamın anlamını bulmasını sağlamaktır. Ben nereden geldim, doğum nedir, ölüm nedir gibi karmaşık sorulara çocuğun zamanla tutarlı yanıtlar bulması gerekir. Çocuk başta bu gibi soruları kendi yarı-fantastik dünyasında kendince anlamlandırır, kendince yorumlar ya da sorunu daha genel bir çerçevede görüp üzerinde fazla düşünmez. Ne var ki, sağlıklı bir kişilik gelişimi için yaşama, yaşamın anlamına ilişkin soruları kendi gelişimine koşut olarak yanıtlamak zorundadır. Bu gibi bilgileri hazır ve paketlenmiş olarak bir kitaptan ya da yetişkinlerden öğrenmek olanaksız. Aynı zamanda değerlerin edinilmesi olarak da görebileceğimiz bu süreçte nitelikli masalların çocuğa büyük katkısı olacaktır. Bu gibi sorular ve yanıtları çocukta çok daha genel ve evrensel düzeydedir. Bu nedenle değişik cins, ırk ve uluslardan çocukların daha çok ortak noktaları vardır. Onlar için dünya henüz bütünüyle biçimlenmiş ve belirlenmiş değildir, belli yargılar içine sıkıştırılmamıştır. Masallarda ele alman konular bir bakıma çocuğun iç

31

sorunlarına, gerilimlerine gönderme yaparken dolaylı bir yoldan da çocuğun dünyasına girer. Bu bakımdan çocuk bilincine varmadan kendini bulur masalda. (Dilidüzgün, 1994: 175)

Bilindiği gibi, çocuk masalı dinlerken kendini masal kahramanlarından birinin yerine koyarak, masalda geçen maceraları onunla birlikte yaşar. Bu bakımdan, masalı bir başka önemi de ön plana çıkmaktadır. Çocuk masalda, kendine bir model bulur ve onu taklit etme eğilimi göstererek, kişilik gelişimine yöne verir. Bu yüzden, eğitimde kullanılan masalların, çocuğa olumlu model sağlaması açısından salpam kurgulanmış ve olumlu etki bırakacak nitelikte olması gerekir.

Masalın korku veren bir unsur olarak görülmesi hatta öğretici kimliğinin ön plana çıkarılması tamamen yanlış bir tutumdur. Masalda ilk olarak göze çarpması gereken unsur, eğlendiricilik özelliği olmalıdır. Eğlendirici olmayan bir ürün çocuğa sıkıcı geleceğinden dolayı basılan masal kitaplarında veya dille aktarılan masallarda buna dikkat edilmelidir. Diğer unsurlar bunun gölgesinde kalmalı fakat ulaşılmak istenen amaçtan da sapılmamalıdır.

Doğrudan çocuğun korku verilerek itaat etmeyi öğrenmesinde bir araç olarak kullanılan eski halk masallarının bazıları yukarıda sıraladığım olumsuzlukları bir ölçüde içeriyor. Öte yandan Dede Korkut, Keloğlan, Binbir Gece gibi masallar arasında sağduyunun önemini belirten, zeka-güç çatışmasını eleştirel ve mizahi bir çerçevede ele alan birçok olumlu örneğe rastlanabilir. Ne var ki, günümüzde kaynağı belli olmayan, ya da çeviri aracılığıyla gelmiş bir sürü olumsuz örnekler sergileyen masallar var. Bu tür gelişmeleri engellemek pek olanaklı değil. Ancak seçici bir yaklaşımla masal türünün zararlı olanlarından korunabilir, yapıcı olanlarından da yararlanabiliriz. (Dilidüzgün, 1994: 176 )

Masal, eğitimde kullanılırken son zamanlarda önemli değişimlere uğramıştır. İlk olarak fark edilen değişim, masalın sözlü nitelikten çıkıp yazılı bir özelliğe bürünmesidir. Teknolojinin gelişmesiyle beraber, sesli masallar da piyasaya sürülmüş ve masal için bambaşka boyutlar açılmıştır. Masalın şekil değişiminden ayrı bir de içerik olarak değişiminden söz etmek gerekiyor. Değişen kültürle beraber, son zamanlarda masallarda

32

değişime uğramıştır. Günümüzde yaşanan sosyal olaylara masallarda rastlamak mümkündür. Bunun hem iyi hem de kötü yanları bulunmaktadır. Kötü tarafı, masalın aslından uzaklaşması gösterilebilir. Çocuğun yaşadığı toplumun özelliklerini öğrenmesi ise bunun iyi tarafı olarak görünmektedir.

Masal türünün çeşitli tartışmalara konu olması ya da zamanla çıkmaza girmesi karşısında benzer yeni alternatifler oluşturuluyor. Masal yine dış çerçevesini, olay örgüsünü koruyor, ancak içeriği güncelleştirilerek gerek espriler, gerek sorunlar daha gerçekçi bir biçim kazanıyor. Bu yolla yapılan masal uyarlamalarının ya da parodileştirilmiş masalların en büyük özelliklerin den birisi olumsuz olandan yola çıkmak ve abartılarla gerçeğe eleştiri yöneltmek. Parodinin amacı yaşamdaki çelişkileri, uyumsuzlukları yakalayıp abartılı ve yergili bir biçimde bilinen bir öykünün içine yerleştirmek. Böylece hem öykü ya da masal yeni bir boyut kazanmış oluyor, hem de göremediğimiz bazı gerçekler masal aracılığıyla yabancılaştırılıyor. (Dilidüzgün, 1994: 176)

Bu doğrultuda masalların ana teması üzerine kurulu, benzer motif ve tiplemelerden yararlanarak masal uyarlamaları ve parodileri oluşturulmaya başlanmış batılı ülkelerde. Bu türün oluşmasında en büyük etkenlerden biri olarak yukarıda sıraladığımız olumsuzlukların yanı sıra eski masalların kurduğu dünyanın günümüz çocuklarına çok uzak kalması gösterilebilir. Çocuklar artık o dünyanın koşullarını anlamıyor, farklı olan değerlere akıl erdiremiyorlar. Yaşça biraz büyük olanlar yine bir ölçüde eski masalları daha iyi anlama olanağına sahip, ama küçük olanların kendileri için yabancı olan bu dünyayı anlamaları pek beklenemez. Örneğin, Pertev Naili Boratav'ın "bizim insanlarımız" olarak belirlediği `padişah, vezir, şehzade, bey, ağa...' gibi sözcüklerin içeriğinin günümüzde eskimiş olması ya da bu kavramların karşılığı olan nesne ve kurumların artık var olmaması anlamayı güçleştirebilir. Bu çerçevede uyarlamaların bir özelliği de masalların kurguladığı dünyanın günümüz dünyasından farklı olmadığını göstermesidir. Böylece masalların çocukları gerçeklerden kopardığı eleştirisi de kendiliğinden bir yanıt bulmuş oluyor.(Dilidüzgün, 1994: 176)

33

Çocuklar yapmak istedikleri ve yapamadıklarını, yaşamak istedikleri olayları masallar yardımıyla hayali olsa da yaşarlar. Masal ilk girişte çocuğu kendi hayali ve büyülü dünyasına çekerek, çocuğun hayal dünyasına hitap etmektedir. Bu şekilde çocuk gerçek hayatta yapamayacağı şeyleri veya olmasını istediklerini masallar sayesinde gerçekleştirir. Henüz kötülükle tanışmayan çocuk, masallarda iyiliğin kazanmasını izleyerek ahlaki bir gelişime uğrayacaktır.

Masallar rüyaya benzer ve insanlardaki arzuları sembolleştirir. Çünkü hayatta mümkün olmayan ve çok istenen her şey masallarda gerçekleşiyor. Adalet, eşitlik, mutluluk, istenilen şekilde masal dünyasında bulunur. Meselâ hor görülen bir keloğlan, kurnazlığı sayesinde şehzadeleri küçük düşürür. Fakir, öksüz bir kızcağız bir tarih cilvesiyle sultan oluverir. Yoksul birinin başına devlet kuşu konar. Masal dünyasında, gam, kasvet, çirkinlik, adilik yoktur. İyiler daima mükâfata kavuşur, kötülereyse en adaletli cezalar verilir. Masalların bütün dünyaya yayılma gücü ve alanı çok geniştir. Ancak masalların ilk defa dünyanın hangi bölgesinde söylenildiğine dair elde kesin bilgi yoktur. Böyle olmasına rağmen masalların kaynağı, yani menşei ile ilgili bazı görüşler vardır. Bu görüşlere ilk yer verenler Alman masallarını toplayan Grimm Kardeşler olmuştur. Daha sonraki araştırmacılar Hindoloji, Antropoloji ve Mitolojiye dayanan görüşler ileri sürmüşler, her görüşün temsilcileri diğerlerini tenkit etmişlerdir. Gerçekte masallar rüyalardan çıkmış ve buna paralel olarak gelişmiştir. Yapı bakımından incelendiğinde rüya ve masal arasında sıkı bir bağlılık vardır. Ancak rüya kendiliğinden, masallar ise sunî düşünce mahsulü olarak ortaya çıkar. (Dilidüzgün, 1994: 177)

Masallar yaratıldığı toplumun özelliklerini kazanmaktadırlar. Ortaya çıktığı toplumun sosyal yaşayışını, inançlarını, kurallarını ve adetlerini masallarda görmek mümkündür. Toplumun özelliklerini yansıtması bakımından doğu toplumlarına ait masallar batı toplumlarınınkilere oranlar daha zengindir. Bunun nedenleri arasında doğu toplumlarının kültürel zenginliğinin batıya nispeten daha zengin olduğu gösterilebilir.

34

Masallarda gerçeğe yakın olaylar da yer bulabilmektedir. Hatta bu son zamanlarda açık bir şekilde görünmektedir. Fakat bu masalın büyülü havasını bozmamakta toplumların gelişimine uygun olarak, masalın eğitici işlevine farklı bir yön vermektedir.

Masallar kurgu itibariyle insanların, hayvanların ve hayali varlıkların iç içe yaşadığı kültürel ürünlerdir. Masallarda hayvanlar, hayali varlıklar (dev, peri, büyücü vb.) hatta cansız varlıklar bile insani özelliklere büründürülmektedir. İnsanlar gibi sevip kızmakta, üzülüp ağlamakta hatta kıskanmaktadırlar. Bu da masalın gerçekmiş izlenimi vermesini ve akıcı bir hale gelmesini sağlamaktadır.

Masalın eğitici değeri vardır. Keloğlan masalları dışında, masala müstehcen, çirkin ve ayıp sayılacak hiçbir söz katılmaz. Aşk sahneleri, çabuk ve rumuzla geçiştirilir. Masalın çocuk muhayyilesine geniş ufuklar açtığı gerçektir. Masalın yerini tutmaya çalışan sinema, televizyon gibi şeylerin çocuk muhayyilesini darlaştırdığı ve kalıplaştırdığı son yıllarda eğitimcilerin karşı çıktıkları ve üzerinde durdukları bir durumdur. (Dilidüzgün, 1994: 177)

Dilidüzgün, bu konuda çok önemli bir tespit yapmıştır. Sinema ve televizyon gibi elektronik unsurların, çocukların hayal gücünü daralttığı konusundan bahsetmektedir. Son zamanlarda çocukların bağımlısı olduğu çizgi filmlerin masalların büyülü dünyasının yanında sönük kaldığı açık bir gerçektir. Bu yüzden, film yapımcıları, son yıllarda masallardan esinlenerek çizgi filmler yapmaya başlamışlardır.

Masalların derslerde ve eğitimde kullanılmasında dikkat edilecek bir başka önemli nokta, milli kültüre uygun olmasıdır. Milli kültüre uygun olmayan ürünlerin çocuklarda gerekli etkiyi bırakamayacağı düşünülmelidir. Masal kahramanlarının yaşanılan topluma uygun kişiler arasından seçilmesi gerekmektedir. Biraz zor olsa da masalın olay kurgusunun bile kültürle uyumlu olmasına dikkat edilmelidir. Bu şekilde çocuk anlatılanlara karşı yabancılık çekmeyecek ve verilmek isteneni daha kolay bir şekilde kavrayacaktır.

Bir masalı dinleyen çocuk, masalın vermek istediği dersten çok, oradaki kişilerden ve hâdiselerden etkilenecektir. Bu sebeple, yabancı masallar alınacaksa, bunlardaki yabancı

35

unsurların salâhiyetli kişiler tarafından çıkarılması lâzımdır. Yoksa millî kültüre yabancılaşma, daha çocuk yaşta dinlenen ve körpe dimağlarda kuvvetli izler bırakan masallarla başlayabilir. (Dilidüzgün, 1994: 177)

Benzer Belgeler