• Sonuç bulunamadı

Margaret Archer: Morfogenetik Argüman

Donati, ERİS’inin Margaret Archer’ın morfogenetik argümanıyla tamamen

uyumlu olduğunu belirtir (2015a: 2011). Ayrıca o morfogenetik argümanı farklı

bağlamlarda (2013; 2014; 2015c) kendi teorisine dayanarak genişlettirme çabasındadır. Bu açıdan morfogenetik argümanın Donati’nin ilişkisel teorisinin omurgasını oluşturduğu söylenebilir. Bundan dolayı belirtmiş olduğumuz realist hattın ikinci halkası olan Archer’ın öncelikle üç gerçeklik tabakasıyla ilgili realist kavrayışını sonrasında ise morfogenetik argümanını genel hatlarıyla aktarmaya

çalışacağız.

Daha önce Bhaskar’da gördüğümüz reel, aktüel ve empirik düzeyler

Archer’da (2010b: 293) sırasıyla doğal düzen, pratik düzen ve sosyal düzen şeklinde

doğal (natural) gerçekliğin üç birbirine indirgenemez düzeyi olarak ortaya konulmaktadır.

Doğal Düzen Pratik Düzen Sosyal Düzen

İlişki Nesne/Nesne Özne/Nesne Özne/Özne

Bilgi türü Biçimlendirilmiş Pratik Dolaylı

Oluşum Bağıntı Uyum Bağlılık

Reflexsivitenin önemi Az Orta Yüksek

Bu alanların her biri birbirine indirgenemez nitelik ve özelliklere sahip olup; birbirleriyle ilişki içindedir. ‘İnsanlar…bu üç farklı gerçeklik düzeniyle kaçınılmaz bir etkileşime girerler. İnsanların, eğer yaşamlarını idame etmek istiyorlarsa, organik ilişkilerin, iş ilişkilerini ve sosyal ilişkilerini zorunlu olarak sürdürmeleri gerekir. Dolayısıyla bizim, bu üç düzeyle kurduğumuz ilişkilere gömülü olan meselelere karşı duyarsız kalmamız mümkün değildir” (Archer, 2012: 294-295). Bu açıdan her insani gelişim gerçekliğin bu üç düzenin etkileşiminin bir parçasıdır. Fakat herhangi bir oluşum her üç düzeyde de farklı türer (a.g.m., ss. 295-299). Archer’a göre “hem ‘az sosyalleşmiş’ hem de ‘aşırı sosyalleşmiş’ insan türü modelleri, sosyal teori açısından yeterli temeli sağlayamazlar; zira bunlar bize ya kendi kendine yeten bir toplum

yapıcı ya da inisiyatiften yoksun, oluşturulmuş bir sosyal ürün sunarlar.” (a.g.m., 282

ve muhtelif yerler). Her iki model de gerçeklikle doğrudan etkileşim kuran engellerdir.

Her iki versiyonda da yitirilen şey, can alıcı gerçeklik deneyimi nosyonudur; yani bu dünyanın bizim ne olduğumuzu etkileyebileceği tarzdır. Bunun sebebi, ‘epistemolojik yanlış’ın iki versiyonu olan insan-merkezcilik ve toplum- merkezciliktir; zira her ikisinde de verili gerçeklik, araçsal rasyonalitemiz veya sosyal söylem marifetiyle, dünyanın gerçekte ne olduğunun yerine ikame edilir. Realizm bu ‘epistemik yanlış’ı asla onaylamaz ve bu yüzdendir ki şu hususta

ısrar etmelidir: Dünyanın ne olduğu; bizim bu dünyayı nasıl bildiğimiz ve yeri geldiğinde de bu dünyanın bizi nasıl bildiği hususları üzerinde kalıcı bir etkiye sahiptir. Bu etkiler, tıpkı yerçekiminin bizi etkilediği şekilde, bizim tüm gidimli kavrayışımızdan bağımsızdırlar ve kavramsallaştırmaksızın da akıl da tutabileceğimiz tasarılara tekabül ederler (a.g.m., 286).

Bu anlamda örneğin “insani benlik duyumuz, gerçeklikte cisimleşen pratiğimizden doğar ve sosyalliğimize indirgenemez” (a.g.m., 288). Dolayısıyla üç

gerçeklik düzlemi dolayımında transandantal bir analiz ortaya konulmaktadır.81 Bu

argüman ve gerçekliğin üç düzlemi daha sonra Donati tarafında Parsons’ın AGIL şemasıyla birleştirilerek ortaya konur (Donati, 2011: ss. 45-56).

Archer morfogenetik yaklaşımını 82 eleştirel realizmin metodolojik

tamamlayıcısı83 olarak hem açıklayıcı bir program hem de sosyal oluşumların

dinamik yörüngelerini hesaplamak için araç olarak görür (Archer, 2010b: 274). Açıklayıcı bir çerçeve olması açısından morfogenetik sosyal teoride yapı-fail arasında kurulan ilişki bağlamında oluşturulmuştur. Bu bağlamda Archer (1995) sosyolojik kuramların bir eleştirisini ortaya koymaktadır. Burada, eleştiri bir indirgeme üzerinden değil, birleştirme üzerinden yapılmaktadır. Üç birleştirme modeli ortaya konulmaktadır. İlk olarak aşağıya doğru birleştirme ile toplumsal eylemin toplumsal faktörlerin bir sonucu olduğunu iddia eden teoriler eleştirilir.

81Doğal, pratik ve sosyal düzenin kapsamı için bkz. Archer, 2012: 295-296; ayrıca bu düzlemler üzerinden Archer’ın pragmatist bir eleştirisi için bkz. Kivinen ve Piiroinen, 2006.

82Archer’ın Morfogenetik projesinin çeşitli boyutlarda kapsamlı bir analizi için bkz. Archer, 2013; 2014: 2015b.

83Archer’ın morfogenetik yaklaşımı esasında Bhaskar’ın dönüştürümsel toplumsal eylem modelininin bir eleştirisi üzerine oluşturulmuştur. Diğer bir ifade ile Archer, Bhaskar’ın modelinin mofogenetik/statik yaklaşımıyla tamamlayacağını ifade eder (1998: 357). Bhaskar Weber ile özdeşleştirdiği metodolojik bireycilik; Durkheim ile bütüncülük ve Berger ile sentezcilik eleştirisi üzerinden Marx’a yaslanarak dönüştürümsel kişi toplum bağıntısı modeli ortaya koymaktadır. Bhaskar açısından Weber’de iradecilik, Durkheim’de şeyleştirme ve son olarak Berger’de dolayımsız bir

karşılıklı diyalektik ortaya çıkmaktadır. Bhaskar teorisinin belirleyiciliği Berger’e yönelik eleştiride

ortaya çıkmaktadır. Bhaskar’a göre Berger, Weber ve Durkheim’in “hatalarını” tekrarlayarak onları “yanlış oldukları şekilde” sentezlemektedir. Ona göre kişi ve toplum diyalektik olarak ilişkili değildirler. Onlar aynı sürecin iki ayrı uğrağını teşkil etmezler. Tam tersine ikisi birbiriyle kökten farklı şeylerdir. Böylece –ortaya konulan realist ilişkisel yaklaşımda- birey ve toplum analitik ayrımlar olarak işlenmektedir(2017: 62). Archer söz konusu analitik ayrımı korurken; Bhaskar’ı yapı ve failin etkileşime girerek dönüştürüldüğü şemada tarihselliğin yok olduğu eleştirisinde bulunur. Yani morfogenetik argüman belirli sosyal oluşumların, kurumsal yapıların ve örgütsel (organizational) formların analitik tarihlerini geliştirmek için bir alet çantasıdır. Nitekim Bhaskar, Archer’ın bu eleştirisini dikkate alarak daha sonra söz konusu şemayı geliştirir (bkz. Bhaskar, 2015: 148-152).

Archer marxist teoriler, işlevselciliği ve yapısalcılığı “yapıyı ve sistemi” öncelemesi, yani yapının bireyi belirlediği anlamında bu gruba dâhil eder. İkinci olarak yukarıya

doğru birleştirme ile toplumun faillerin özgür iradeleri sonucu bir oluşum olduğunu

iddia eden sembolik etkileşimcilik, etnometodolojik kuramların eleştirisi yapılır.

Aşağıya doğru birleştirmede faillerin görece bağımsız rolü yadsınırken; yukarı doğru birleştirmede insani faillik karşısında yapısal faktörler göz ardı edilir. Üçüncü olarak merkezi birleştirme ile fail-yapı problemini aşma girişimlerinin eleştirisi yapılır.

Burada fail ve yapının birbirlerinin karşılıklı olarak inşa ettikleri fikri merkezdedir. Archer mevcut sentezci teorilerin en temel kusurunun birleştirici nitelikte olmaları olduğunu ifade eder. Ona göre Giddens, Bourdieu ve Berger bu kategoriye dâhildir. Archer’a göre bu birleşim çabasında yapı ve fail kendilerine özgü nitelikleri

kaybeder, aralarındaki etkileşim müphemleşir ve ikisi arasındaki ilişki incelenemez

hale gelir. Bundan dolayı yapı ve fail farklı toplumsal gerçeklik düzeyleri olarak savunulmalıdır. Aslında merkezi birleşimde kültürel sistem ile sosyo-kültürel etkileşim tek bir unsur halini almaktadır. Yani yapı ve failin niteliksel özelliklerinin

kaybolmasının yanında kültür de ikisi arasında eritilir. 84 dolayısıyla bu unsurlar

arasındaki etkileşim incelenemez olur. “Mifesto’nun [yapı] güçleri en nihayet Faust’un [fail] onları talep etmesine bağlıysa eğer, elle tutulur spesifik yapıların kısıtlayıcı ve mümkün kılıcı güçlerinin saptanması olanaksızdır. Ve buna uygun

olarak aktörün sürekli olarak bir özgürlükten yararlandığı varsayılırsa, o zaman,

kişinin ‘daha fazla iradecilik’ ya da ‘daha fazla determinizm’ ile karşılaştığı koşullarda spesifik olarak belirlenemez.” (Archer’dan akt. Emirbayer ve Mische,

2012: 111). Böylece failin yapısal bağlamına kültür eklenir. Archer, kültürün yapı

altında incelenmemesi gerektiğini ifade eder. Kabaca yapı maddi olgu ve çıkarların alanı iken kültür “maddi olmayan’ olgu ve fikirlerin alanıdır. Bundan dolayı morfostatik döngüde yapısal ve kültürel alan ayrımının özellikle üzerinde durulur

(2010b: 279). Archer, yapı, kültür ve fail için tabakalaşmış bir ontolojiyi

onaylayarak; bu unsurların indirgenemez niteliklere ve güçlere sahip olduğunu,

dolayısıyla her sosyal sonucun (buna empirik alandaki deneyimlerin tezahürleri

diyebiliriz) söz konusu oluşumların etkileşimlerinin üretimi olarak açıklanması

gerekliliğini vurgular (a.g.m., 201). Sonuç açık olarak yeniden-üretilebilir ve geniş bir şekilde dönüştürülebilir. Bu yeniden-üretim ve dönüştürme yapının, kültürün ve

failin birbirine geçmiş olmasına dayanır. Fakat bu durum onların ayrılmaz bir

bütünün parçaları veya yüzeyleri olduğu anlamına gelmez. Bunlar birbirlerine indirgenemez gerçeklik düzeyleridir. Archer bunu analitik düalizm olarak kavramsallaştırır (a.g.m., 274). Bundan dolayı fail ve yapı, fail ve kültür birer ikilik değildir. Bir taraftan bunların kendilerine has gerçek niteliksel özelliklere sahip olduğu ve dolayısıyla birbirlerine indirgenemezliği söz konusu iken; diğer yandan aralarında karşılıklı bağlantılar vardır. Yani onlar farklı ama bağlantılı unsurlardır (Layder, 2014: 309). Analitik düzalizm yapı ve faili birbirleri içinde eritmek yerine “yapı ve failliği sadece onlar arasındaki karşılıklı etkileşimi zamansal boyutta ele alarak uygun bir biçimde ilişkilendirebileceğimizi ve zamansal boyut dâhil edilmeden faillik ve yapı probleminin uygun biçimde çözülemeyeceği” ni ifade eder

(Archer, 1995: 65). Böylece şu tezler ileri sürülür: i- yapılar zorunlu olarak onu

dönüştüren eylemleri önceler (pre-dates); ii- Yapısal farklılaşma (elaboration) zorunlu olarak onu dönüştürmüş olan eylemleri sonralar (post-dates) (Archer, 2010b: 275; 1998: 374). Yapı Tˡ Etkileşim T2 T3 Yapısal Farklılaşma T4

Toplumsal yapı ve fail etkileşimin analitik döngüsü ( Archer 1995: 76).

Morfogenetik argümanın şeması şu anlamı içermektedir: İlk olarak toplumsal yapı zamansal olarak kendini yeniden-üreten veya dönüştüren eylemlerden önce gelir. Böylece başlangıçtaki toplumsal yapı olan (T1) zamanı faillerin eylemlerinin hem kısıtlayıcı ve hem de mümkün kılıcı koşullarını oluşturur. Bir sonraki evre olan

içinde gerçekleşir. Son evre olan (T4)’te etkileşim yapının farklılaşmasıyla sonuçlanır. Farklılaşmayla birlikte yeni bir yapı beliriverebilir, mevcut yapı

dönüştürülebilir veya yeniden üretilebilir. Bu döngüsel olarak aynı şekilde devam

eder. Yani sonuç (T4), tekrar bir (T1)’ e evrilir.

Toplumsal yapının özelliklerinin hem kısıtlayıcı hem de imkân yaratması için üç şartın olması zorunludur. Bu şartlar, onların güçlerinin gösterilmesi için gereklidir. İlk olarak, böyle güçler insan etkinliklerinin varlığına bağlıdırlar. Yani etkinlik bağımlıdırlar. Aksi takdirde herhangi bir imkân ve kısıtlamadan bahsedilemez. İkinci olarak, bir imkân ve kısıtlamadan bahsetmek için uyumlu veya uyumsuz bir ilişki olmalıdır. Bu ilişki özellikle aktörlerin etkinlikleriyle bağlantılı olmalıdır. Üçüncü olarak, aktörler deterministik olmaktan ziyade koşulsal olan bu etkilere karşılık vermelidir. Karşılılığın doğası ve aktörlerin kişisel güçleri– ki aktörlerin kişisel güçleri yapılara direnmek ya da onlardan kurtulmak için yetenekler içerir- için reflexsivite şarttır (Archer, 2010b: 278). Refleksivite Archer’ın teorisinde

merkezidir ve ilerde göreceğimiz gibi Donati’nin ilişkinin en önemli iki özelliğinden

biri olarak karşımıza çıkacaktır. Kabaca ifade edilecekse reflexitivite yapı ile fail,

kültür ile fail arasındaki dolayımlayıcı unsurdur (bkz. a.g.m., 284-285). 85