• Sonuç bulunamadı

3.1. Mustafa Emirbayer ve İlişkisel Düşünce

3.1.1. Manifestoya Giden Yol

Her ne kadar Emirbayer sosyoloji alanında son yıllarda İlişkisel Sosyoloji İçin

Manifesto metniyle adından söz ettirmiş olsa da teorisinin oluşturucu dinamiklerinin

daha erken tarihli metinlerinde ortaya konulduğunu belirtmiştik (özellikle Emirbayer

ve Goodwin 1994; 1996). Bu bağlamda ilk olarak ağ analizi45 üzerine odaklanan ilk

metin dikkat çekmektedir. Burada ağ analizi sosyolojik soruşturmayı yapı ve fail

arasında yapılan ayrımın ötesine taşımak için bir imkân olarak görülmektedir.

Sosyolojik analizde birey ve toplum arasındaki ilişki, "mikro" ve "makro" arasındaki ilişki ve toplumsal eylemin nesnel, "birey-birey" kalıplarına göre yapılandırılması gibi temel meseleler hakkında bir takım varsayımlarda bulunur. Ağ analizi için çıkış noktası, antikategoriksel zorunluluk dediğimiz şeydir. Bu zorunluluk, ister bireysel ister kolektif olsun, insan davranışını veya sosyal süreçleri yalnızca aktörlerin kategorik nitelikleri bağlamında açıklama girişimlerini reddeder. Bu antikategorik zorunluluk göz önüne alındığında, ağ analizi tüm kültüralizm varyasyonlarını, [t]özcülüğü ve metodolojik bireyciliği rededer. (1994: 1414-1415).

Belirgin yasaları, önerileri ya da bağıntıları belirten biçimsel ya da üniter bir teori olarak değil, sosyal yapıyı araştırmak için geniş bir strateji dizisi olarak benimsenen (a.g.m., 1414) ağ analizi böylece kültüralizm, metodolojik bireycilik ve

45Burada ağ analizinin ne olduğuna dair bir tartışma oldukça kapsamlı başka bir alanı içerdiğinden bu çalışmanın sınırlarını aşacaktır. İlişkisel sosyoloji bağlamında kapsamlı bir çalışma için bkz. John Scott and Peter J. Carrington (Ed), The SAGE Handbook of Social Network Analysis, 2011.

tözcülük reddinin sağlam bir dayanak noktası olarak kabul edilir. Ağ analizi yalnızca

bir metodolojik stratejiler dizisi olmasıyla söz konusu reddin gerçekleşmesinde

yeterli değildir. Bu yeterliliğin sağlanması için aynı zamanda ilişkisel bir yaklaşıma yaslanması da gerekmektedir. Çünkü ilişkisel bir yaklaşıma dayanmayan ağ analizleri de mevcuttur. Bunlar, yapısal determinizm, yapısal entrümantalizm ve

yapısal inşacılıktır46 (a.g.m., 1419-1424 vd.). Emirbayer ve Goodwin’e göre söz

konusu yaklaşımlar ağ analizini kullanmalarına rağmen sosyal teorideki en önemli problem olan faillik problemine bir çözüm getirmiş değillerdir (a.g.m., 1436). Dolayısıyla Emirbayer açısından ağ analizine dair araştırmaların gelip dayandığı yer faillik kavrayışında düğümlenmiştir.

Emirbayer’in erken tarihli metinlerinde karşılaştığı bu problemin daha sonraki metinleriyle süreklilik oluşturduğunu söylemek mümkündür. İlginç bir

biçimde Emirbayer bu bağlamı Margaret Archer’dan hareketle oluşturmaktadır47

(a.g.m., 1439, 1444; Emirbayer ve Goodwin, 1996: 167,168; Emirbayer ve Mische,

2012: 110-112). Emirbeyer ve Goodwin’e göre Archer’ın işaret ettiği merkezi

birleştirme48 kültürü de yapının bir parçasına indirgemektedir. Dolayısıyla buradaki

can alıcı nokta failliğin analitik özerkliğinin kabul edilmesi kadar fail ve yapıyı birer ikililik olarak ele alan isimlerde (örneğin Bourdieu ve Giddens) kültürün iki unsurun ayrılmazlığından dolayı yok oluşunu kabullenmemek için onun analitik özerkliğinin

vurgulanmasıdır.49 Yani fail ve yapı analitik özerk birimler olarak kabul edilerek

kültür sosyal araştırmaya geri kazandırılır. Ağ analizini kullanan yaklaşımların temel noktası kültürel oluşumlara dâhil edilen inanç ve değer gibi unsurları ihmal etmeleri sonucu tarihsel açıklama için tatmin edici bir analiz ortaya koymamalarıdır

(Emirbayer ve Goodwin, 1994: 1436). Emirbayer ve Goodwin bundan dolayı

kültürel yapıların sosyal yapılardan özerk olduğu vurgusunu özellikle

46 Emirbayer ve Goodwin yapısal inşacılık teriminin tesadüfen Pierre Bourdieu’nün "inşacı yapısalcılık" ifadesini hatırlattığını ve Bourdieu’yü söz konusu determinist yapısalcılık içerisine sokmadıklarını belirtirler (a.g.m., 1426, 8. Dipnot).

47 İlginç diyoruz çünkü Archer, eleştirel realist iişkisel sosyolojisini Emirbayer’in pragmatist ilişkisel sosyolojisinin tam karşısında konumlandırmaktadır (Archer ve Donati, 2015; Donati, 2015a). Emirbayer’in bu bağlamda belirsiz bir tavır sergilediğini daha sonra işleyeceğiz.

48Bu konudaki Archer’ın düşünceleri için bu çalışmanın bir sonraki bölümünde ilgili yere bkz. 49 Daha sonra göreceğimiz gibi Bourdieu ile girişilen sentez çabasında bunun sürdürülebilir bir tarafı olmayacağını göreceğiz.

yapmaktadırlar. Onlara göre kültürel oluşumların analitik özerkliği sosyal yapıların sanki tek başlarına analiz için yetmediği durumlarda denkleme eklenen bir yan unsur değildir. O analiz için başlı başına analitik bir unsurdur (a.g.m., 1440). Üstelik yine kültürel yapılara analitik özerklik tanınması onların deyimiyle “kesinlikle ‘değerler temelli” sosyolojiye geri dönüşü gerektirmez. Burada Parsons ve takipçilerinin yaptığı gibi sadece "normlar" ve "değerler" değil, söylemsel çerçeveler ve kültürel deyimler gibi daha büyük sembolik oluşumlar da kültürün kapsamı dâhilindedir

(a.g.m., 1439). Kültürel unsurlar ve onların tarihi aktörleri yani onların eylemlerini

hem kısıtlamakta hem de mümkün kılmaktadır. Böylece kültür, sosyal yapı ve faillik

arasında ayrım yapılarak bunların analitik olarak birbirlerinden özerk50 oldukları

ifade edilmektedir.51 Yine Goodwin’le birlikte yazılan sonraki tarihli bir metinde

bunlara sosyo-psikolojik olarak adlandırılan bir üçüncü unsur daha eklenmiştir.

“Symbols, Positions, Objects: Toward a New Theory of Revolutions and Collective Action” (Semboller, Konumlar, Nesneler: Yeni bir Devrimler ve Kolektif Eylem Teorisine Doğru) (1996) başlıklı bu metinde aslında daha gelişkin ve görece daha oturaklı ve açıkça ilişkisel olarak nitelendirilen bir teorik çerçeve ile karşılaşmaktayız. Odağına kolektif eylemleri ve devrimleri alan bu metinde

birbirinden analitik olarak özerk olan kültür, yapı ve sosyo-psikoloji eylemin üç

ilişkisel bağlamı olarak işlemselleştirilmiştir.

Sosyal eylem, birbiriyle kesişen ve birbirleriyle örtüşen ve karşılıklı olarak özerk olan bu üç kişiötesi (transpersonal) tarafından da aynı anda şekillenir ve yönlendirilir. Bununla birlikte, eylemin, içine gömüldüğü ilişkisel bağlamlar tarafından asla tam olarak tespit edilmediğini de öneriyoruz. Bizim çerçevemiz aynı zamanda farklı eylem bağlamlarının aktörlerinin katılımı olarak tanımladığımız failliğin önemini, üreyen fakat aynı zamanda potansiyel olarak değişen tarihsel durumların ortaya çıkardığı sorunlara etkileşimli cevap olarak bu bağlamları dönüştüren bir etkileşim olduğunu da vurgulamaktadır (a.g.m., 358).

Daha sonra Manifesto’da karşılaşacağımız ifadeler burada, bu unsurların

ilişkisel olarak yeniden kavramsallaştırılmasıyla bağlantılı olarak şöyle ortaya konulur:

[İ]lişkilerin ve işlemlerin (hayali ve düşünülen ilişkiler dahil), "birey" veya 50Bu bağlamın Emirbayer düşüncesinde oluşturduğu sıkıntılara daha sonra değineceğiz.

51 Söz konusu metinde bu ayrımlar büyük orandan Horrison C. White’ın özellikle Kimlik ve Kontrol çalışması temel alınmaktadır (Emirbayer ve Goodwin, 1994: 1424 vd.).

"toplum" gibi varlıklar değil, sosyolojik analizin birimini oluşturması gerektiği fikrinden hareket ediyoruz. Bir işleme dahil olan terimlerin veya birimlerin anlamlarını, önemlerini ve kimliklerini o işlem içinde oynadıkları (değişen) işlevsel rollerden türetmelerini öneriyoruz. İkincisi, dinamik, açılımlı bir süreç olarak görülen, kurucu unsurların kendisinden ziyade, birincil analiz birimi haline gelir (a.g.m., 364-365).

Kültürel Sosyal yapısal Sosyo-psikolojik PRATİK ALANLAR

Empiriksel Sosyal Eylem

Etkileşim Tasarımsallık Pratik Değerlendirme İNSAN FAİLLİĞİ

Eylemin (ve failin) Üç İlişkisel Bağlamı (a.g.m., 164).

Kültürel, sosyal yapısal ve sosyal psikolojik unsurların eylemin üç

"yapılanma" bağlamı olarak işlemselleştirildiğini ifade etmiştik. Bununla birlikte dikkat edilirse analitik olarak ayrıştırılmış dördüncü bir unsur daha şemada

mevcuttur: İnsan Failliği. Her ne kadar bu metinde söz konusu failliğin analitik

unsurları işlenmese de daha sonra bu unsurlar “Faillik Nedir?” ([1998]/2012) metninde kapsamlı bir biçimde ele alınmakla birlikte etkileşim unsurunun kapsamının tekrara dayalılık kavramsallaştırmasıyla genişletilmiş olduğunu

görmekteyiz (Emirbayer ve Mische, 2012: 75). Failliğin şemaya dâhil edilmesi

Emirbayer ve Mische e göre çerçevelerinin “aynı zamanda tüm empirik sosyal

eylemlerin özündeki niyetlilik anına işaret” etmesinden dolayıdır. Faillik52“aslında

52 İlişkisel sosyolojide faillik problemini ilişkisel faillik kavramsallaştırması üzerinden tartışan bir metin için bkz. Burkitt, 2015.

eylemin, içine gömülü olduğu ilişkisel bağlamlar tarafından hiçbir zaman tam olarak belirlenemediği veya yapılandırılmadığı” gerçeğini ortaya koymaktadır (Emirbayer

ve Goodwin, 1996: 370). Kültürel, sosyal yapısal ve sosyal psikolojik eylem

bağlamlarının Emirbayer için ne anlam ifade ettiğine geçmeden önce şemadaki bir duruma dikkat çekmek Emirbayer özelinde pragmatik kampı anlama açısından can alıcı bir öneme sahip olacaktır. Bu durum, söz konusu eylem alanlarının empirik alan düzlemine yerleştirilmedir. Bu, Archer’dan alınan formülasyonun realist düzlemden pragmatist bir düzleme çekilmesi ve aslında araçsallaştırılmasıdır. Bunun muhtemel problemlerini daha sonra işleyeceğiz.

Eylemin kültürel bağlamı “aktörlerin normatif taahhütlerini ve dünyalarıyla o

dünya içerisindeki olanaklarına değin anlayışlarını yapılaştırmak yoluyla eylemi sınırlayan ve mümkün kılan simgesel örüntü, yapı ve performansları kapsar… Bu tür oluşumlar, sosyal-yapısal ve sosyal-psikolojik yapılandırmalardan nispeten özerktir.” (a.g.m., 365). Burada ağlar, düğümler ve sembollerdir.

Eylemin yapısal bağlamı “kişilerarası veya topluluklar arası bir eylem ortamı

oluşturan sosyal ilişki kalıplarını kapsar.” Burada karşımıza çıkan belki de en önemli

unsur belirli bir ağ ilişkisi içerisinde kalıplaşmış ilişkilerdir. Diğer bir değişle

eylemin sosyal yapısal bağlamı sosyal ilişkilerin ağ örüntülerini içerir. Sosyal ağlarda ortaya çıkan işlemlerin doğada olduğu gibi her zaman simetrik olmamasından dolayı bu; akışların, içeriklerin ve yoğunluğun aktörlerin kaynaklara farklı erişimini etkileyebilen sosyal ağların içeriğidir (a.g.m., 367). Burada ağlar konumlardır.

Son olarak eylemin sosyo-psikolojik bağlamı “eylem akışlarını kısıtlayan ve

aksiyonu duygusal duygularla yapılan yatırımlarla sınırlayan ve mümkün kılan tüm

psikolojik yapıları içerir. Diğer bir değişle “başta uzun vadeli kalıcı tutunma ve duygusal dayanışma yapıları olmak üzere, aktörlerin duygusal enerji akış ve yatırımlarını kanalize etmek yoluyla eylemi kısıtlayan ve mümkün kılan zihinsel yapıları içerir.” (Emirbayer ve Mische, 2012: 74, 7.dipnot). Burada ağlar psikanalitik anlamda nesnelerdir. Emirbayer ve Goodwin’in deyimiyle bu eylem bağlamı diğer eylem bağlamlarından daha az kişisel değildir. Bir anlamda bu, “bireysel psikolojik dinamiklerin yer aldığı bir ortam”dır (Emirbayer ve Goodwin, 1996: 368). Bu alanın

analitik özerkliğe sahip olmadığını savunmak özellikle kolektif duygular ve politik çekişmeler analizinde onların ya sosyal ilişkilerin ya da kültürel oluşumların bir türevi olduğu gibi yanlış bir varsayımı beraberinde getirir (Emirbayer ve Goldberg,

2005: 498). Birbiriyle kesişen ama analitik olarak özerk olan bu eylem bağlamları

“modern sosyal yaşamın şu kilit kuramsal aktörlerinin tam yüreğinden geçer: yönetici-bürokratik devlet, kapitalist ekonomi ve sivil toplum.” (Emirbayer ve Mische, 2012: 74, 7. dipnot). Manifesto’yu ana hatlarını çizmeye çalıştığımız böyle bir teorik teçhizatla girişilerek yazılmış bir metin olarak görmek gerekir. Bu günden bakıldığında elbette Manifesto’nun ilişkisel yaklaşım içindeki etkisi çok daha fazla olmuştur. Bir manifesto havasından yazıldığından dolayı olacak ki alandaki tartışmalarda Emirbayer’in metinleri içerisinde neredeyse muhatap alınan tek metin olduğu bile söylenebilir. Şimdi kendisini ilişkisel sosyolojiye adayan neredeyse tüm isimlerin ilgisini cezp etmiş ve değinmeden geçemedikleri Manifesto’ya bakabiliriz.