• Sonuç bulunamadı

Bilişsel Bir Kategori Olarak Sosyal İlişkiler

4.4. Pierpaolo Donati ve ERİS

4.4.1. Bilişsel Bir Kategori Olarak Sosyal İlişkiler

Donati’ye göre “belirgin bir bilişsel kategori olarak sosyal ilişkiler ‘modernite’ ile doğmuştur.” (2011: 5). Çünkü “sosyal” kavramının doğa kavramından farklı olarak kullanımı modernitenin ortaya çıkışı ile paraleldir. Toplumsal ilişkilere bilişsel bir kategorik bir konum atfedilmesi aslında modern düşüncenin toplumsal olanı yüceltmesi anlamına gelir. Dolayısıyla modernlik toplumsal ilişkiler kavramına özel bir alan açmıştır. Bu anlamda modern öncesi dönemle bir karşılaştırma yapılabilir. Donati pre-modern düşüncenin ilişki kavramını, birey veya kurumların unsurlarıyla doldurulması gereken içi boş bir kavram olarak gördüklerini belirtir. Dolayısıyla ilişki kavramı tali bir biçimde kavranılmıştır. Bunun tersine ona göre modernistler ilişkiye büyük önem vermişlerdir. Onlar, her ne kadar bazen onu birey ve yapının bir yansıması olarak

görmüş olsalar da ilişkinin sosyalleşmeye doğru genişlediğini de güçlü bir biçimde vurgulamışlardır. Kısacası modern düşüncenin ilişki kavramını ve onun önemini keşfettiklerini söylemek mümkündür. Fakat Donati’ye göre modern düşüncenin bu konudaki en temel eksikliği sembolik referansın güçlü bağlarını ortadan kaldırmak anlamında sosyal ilişkiyi “rasyonelleştirmek” ve nihayetinde kendilerini bundan muaf tutmak olmuştur (2011: 29, 74; 2015b: 129). Bu ifadeler gerçekten de modern düşüncede ilişki kavramının merkeziliğinin ne derece önemsediğini göstermektedir. Demek ki bu noktada artık Donati’nin bağlamı modern düşüncenin ilişki kavramını önemseyip önemsemediği meselesi değildir. Asıl mesele ilişki kavramının nasıl kavrandığıdır. İleri de değineceğimiz gibi tam da bu sebepten dolayı olacak ki Donati kendi ERİS’ini pragmatist ilişkisellik üzerinden kurmaktadır. Yani artık ilişkisel yaklaşımda önemli olan ilişkinin nasıl kavrandığıdır. Diğer bir ifade ile ilişki kavramını merkeze alma ilişkisel bir sosyoloji için yeter bir neden değildir.

Bu bağlamda Donati, sosyolojide klasik isimleri odağına alır. Ona göre klasik

sosyologların hepsi kendi bakış açılarına göre toplumsal gerçekliğin ne olduğunu tanımlamışlar ve sosyolojik teorilerini de bu tanımlama etrafında örmüşlerdir. Bu tanımlamada sosyal ilişkiye önemli bir konum atfedilmesine rağmen Donati’ye göre klasik sosyologların eksikliği sosyal ilişkinin ne olduğu kavrayışındaki başarısızlıktır. Yani ilişki kavramına derinlikli nüfuz edilmemiş ve dolayısıyla ilişkinin ne olduğu üzerine bir tanımlama yapılmamıştır. İlişkinin ne olduğunun tanımlanmaması gerçekten de onun bazı birimler arasında eriyip gitmesi tehlikesini oluşturur ve onun başka birimlerin bir türevi olarak görülmesine neden olur. Donati bu probleme işaret ederek kendisi ile sosyolojik gelenek arasındaki ortak noktanın örtük ve bugün henüz yeterince anlaşılmadığını ifade eder. Bu anlaşılmayan şey

sosyal olguların doğasının ilişkisel bir mesele olmasıdır (2011: 1). Sosyolojide klasik

isimlere dair bu değerlendirmenin odak noktası aslında sosyoloji alanının içeriğine

dair bir tespiti kapsıyor: Sosyoloji içeriksel olarak sosyal ilişkileri zaten

kapsamaktadır. Donati’ye göre felsefe, psikoloji, ekonomi, hukuk ve hatta biyoloji gibi pek çok disiplin sosyal ilişkilerle ilgilenmektedir. Fakat sosyoloji, sosyal ilişkilere dair sosyal ilişkilerin tüm boyutlarını bir arada tutan, farklılaşmalarının yanı sıra empirik temelli ve bütünleşmelerine dair bir anlayış geliştiren kendine özgü bir

teori ortaya koyabilmektedir. Diğer bir değişle “yalnızca sosyoloji, sosyal ilişkileri onların ilişkiselliğinde kavramsallaştırma görevine sahiptir” (a.g.e., 1). Yani

sosyolojinin merkezi problemi zaten “sosyal ilişkiler”dir. Hal böyle iken ona göre

sosyolojinin ortaya çıkışında sosyal ilişkinin ne olduğu hakkıyla anlaşılmamış ve haliyle bütünlüklü olarak ortaya konulmamıştır. Bundan dolayı da ilişki bazen “önvarsayımlar”, bazen “yapılar” ya da “eylem”in ifadeleri, bazen de “olaylar”, “iletişimler” olarak kabul edilegelmiştir. Bu da sosyologların çoğu zaman ilişkileri

analizlerinin odağı olarak değil de sonucu olarak değerlendirmesine yol açmıştır

(a.g.e., 3). Bu anlamda klasik sosyolojiyi belirleyen yapı-fail arasındaki bölünme

Donati’ye göre çağdaş sosyolojiyi de şekillendirmiştir. Bu konudaki en önemli aktarım ise sosyal ilişki kavrayışının dayandığı varsayımlardır. Diğer bir değişle klasik sosyolojinin toplumsal gerçekliğin ne olduğuna dair temel varsayımları değiştirilmeden çağdaş sosyoloji tarafından devralınmıştır (a.g.e., 2). Kısacası, sosyoloji sosyal ilişkilerin tanımlanmasında önemli bir temel sağlamasına rağmen sosyal ilişkiler hala “bilinmeyen nesne” olarak ele alınmaktadır (a.g.e., 4).

Bu noktada artık Donati için net bir ayrım yapılabilir. İlişkisel sosyoloji ile diğer sosyolojik yaklaşımlar arasında bir fark ortaya konulacaksa; bu fark, diğer sosyolojik yaklaşımların ilişkiyi konu alıp almaması değil (çünkü ilişki her türlü sosyolojik analizin bir parçasıdır) sosyal ilişkilerin tanımlanma biçimi, kendilerine atfedilen gerçekliğin türü, sosyal oluşumları nasıl yapılandırdıkları ve sosyal ilişkilerin nasıl beliriverdiğine ve değiştirildiğine dair olacaktır (Donati, 2018: 431).

Bu tezlerin daha yüksek bir perdeden Eleştirel Realist İlişkisel Sosyoloji İçin Bir

Manifesto’da (2015a) ileri sürülmesi önemlidir. Çünkü ilişkisel bir sosyoloji

iddiasının bu unsurları kapsıyor olması gerektiğini üzerinden pragmatist ilişkiselciler eleştirilir. Bu açıdan da ilerde göreceğimiz gibi pragmatist ilişkiselcilerin ilişkisel bir

sosyolojiyi benimsemediklerini iddia edecektir. Bu durum ilişkisel sosyoloji

içerisindeki ihtilafarın en önemlilerinden birisidir. Bu problemi daha sonra

tartışacağız.

Donati, kendi ilişkisel sosyoloji anlayışında sosyolojinin inceleme nesnesinin ne ”özne”, ne “sosyal sistem” ne de eşdeğer unsurlar (yapı, fail, yaşam dünyaları vb.)

olduğunu ifade eder. Ona göre sosyolojinin inceleme nesnesi sosyal ilişkilerin kendisidir (2011: 5; 2015a: 1). Burada dikkat edilirse Donati hem klasik sosyoloji hem de çağdaş sosyoloji ile kendi ilişkisel yaklaşımı arasında bir ayrım ortaya koymayı amaçlamaktadır. Daha sonra üzerinde duracağımız bu çabada Donati teorisini ortaya koyarken işlevselcilik ve yeni işlevselcilik odağında hareket etmektedir. Bu anlamda Donati sosyolojik teoride kendisine “rakip” olarak işlevselciliği ve yeni işlevselciliği görmektedir. Çünkü ona göre sosyolojik gelenek

içerisindeki en güçlü damar işlevselcilik ve onun türevi olan yeni-işlevselciliktir.86

Sosyolojide ilişkisel düşünmek, ilişkilerin sosyal ontoloji üzerine temellenen bir epistemoloji; ilişkilerin bir ağı (network) olarak toplum fikrine dayanan bir paradigmayı ve son olarak ağa dayanan bir problematiği içermelidir (Donati, 2011:

12; 2018: 434). Daha derli toplu bir şekilde ifade edilecek olursa i- ontoloji, ii-

paradigma ve iii- problem ERİS’in üç temel düzlemi olarak kabul edilebilir.

Bunlardan ilk ikisinin hem genel anlamda sosyoloji hem de daha özel olarak ilişkisel sosyoloji içerisinde ERİS’in belirgin farkını oluşturduğu söylenebilir. Ontoloji

epistemolojiye87 öncelenerek temel realist tezin merkeziliği korunurken; sosyal

ilişkilere dair bir sosyolojik açıklamanın sosyolojide paradigmatik bir program teşkil etmesi zorunluluğu vurgulanmaktadır. Bu iki unsurun iki anlamı içermektedir. İlk olarak her şeyden önce, sosyal ilişkiler indirgemeci olmayan ontolojik bir “tabakalaşmaya” (stratum) uygun olacak şekilde tanımlanmalıdır. Bu da onun sui

generis varlığının kabul edilmesi anlamına gelir. İkincisi, her sosyolojik nesne

mantıksal olarak bir sosyal ilişki olarak tanımlanmalıdır (2011: 12-13).