• Sonuç bulunamadı

2.1.4. Maneviyatın Tanımlanması

2.1.4.1. Maneviyat ve Din

Maneviyat kavramının tanımlanmasındaki zorluklardan biri din ile olan ilişkisidir. Maneviyat ve din genellikle beraber ya da bazen birbirlerinin yerine kullanılmaktadırlar. Bu iki terimin ortak özellikleri olmakla birlikte, bazı araştırmacılar aralarında farklar olduğunu savunmaktadır (Turner, Lukoff, Barnhouse ve Lu, 1995). Birçok araştırmacının dinin ve maneviyatın birbiriyle ilgili olduğu konusunda hemfikir olduğu, ancak bu iki kavramın ilişkilerinin niteliği konusunda bir fikir birliği olmadığı ileri sürülmektedir (Sperry, 2012). Sözgelimi, James’e (2017, s. 41) göre din, “bireylerin ilahi olduğunu düşündükleri herhangi bir şey ile kendilerini ilişki içinde

görmeleri bakımından yaşadıkları duygular, eylemler ve tecrübeler” anlamına

gelmektedir. Miller ve Thoresen (1999, s. 7), James’in dinle ilgili ‘kapsayıcı alan’ betimlemesinin şimdilerde açık ve net bir biçimde maneviyat olduğunu ve Maslow’un öznel ve doğal dini tecrübe ve tutumların (burada maneviyat terimi) kurumsal organize dinlerden farklı olduğunu ifade ettiğini savunmuşlardır. Sperry (2012), James’in, dini, manevi boyutu kapsayan dinamik bir deneyim olarak gördüğünü ileri sürmüştür. Pargament (2011), tarihsel olarak, “dindarlık” teriminin bugün birçok insanın “maneviyat” olarak tanımlayacağı şeyi kapsadığını ileri sürmektedir. Pargament (2011), günümüzün birçok psikoloğunun muhtemelen James’in din tanımını rahatlıkla maneviyatın bir tanımı olarak görebileceğini vurgulamaktadır

Bazı araştırmacılara göre, dindar olmadan manevi ve manevi olmadan dindar olmak mümkündür (Benner, 1989). Sözgelimi, Richards ve Bergin’e göre (2005), manevi insanların en temel özellikleri, sevgi dolu olmaları ve gerçek yakınlıktan, ahenkten, Tanrı ve manevi gerçeklikler ile bağ kurmaktan zevk almalarıdır. Dolayısıyla Richards ve Bergin’in görüşüne göre, eğer bir dinsel uygulama veya deneyim bir insanın Tanrı ile daha yakın hissetmesine yardımcı oluyorsa, bu uygulama veya deneyim manevidir. Bu kişisel bağlantı olmadan, uygulama veya deneyim dinsel

olabilir, ancak manevi olmayabilir. Benzer şekilde, Miller ve Thoresen (1999), maneviyatı mutlaka din içermesi gerekmeyen bir özellik olarak betimlemişlerdir. Din daha çok, bireylerin belirli bir değer ve ritüel aracılığıyla maneviyatlarını ifade ettikleri bir yol olarak görülmüştür (MacDonald, 2004). Manevi boyutu eksik katı bir dindarlık olabileceği gibi, manevi duyarlığı yüksek olduğu halde belirli bir dine mensup olmayan insanlara da rastlamak mümkündür. Söz gelimi, mazlum ve mağdur insanların sorunları için çalışan, samimi bir insan hakları savunucusu ya da çevre sorunlarına çözüm için eylem içinde olan pek çok insan manevi yönü güçlü olmakla birlikte dindar olmayabilir (Güleç, 2009). Diğer taraftan birçok insan, kendi maneviyatını din aracılığı ile ifade etmektedir (Pargament, 1997).

Araştırmacılara göre, maneviyat ve din büyük ölçüde aynı psikolojik işlevlere sahip oldukları için bireylerin kullandıkları bu farklı terimler kişisel tercih ya da tarzdan ibaret olabilmektedir. Bu yüzden insanlar kendilerini hem dindar hem manevi, dindar

ama manevi değil, manevi ama dindar değil ve ne manevi ne de dindar olarak ifade

etmektedirler (Paloutzian ve Park, 2005). Örneğin, Shahabi ve diğerleri (2002), yaptıkları bir araştırmada, 1422 yetişkinin yarısının kendilerini hem manevi hem de dindar olarak gördüğünü, kabaca %10'unun sadece manevi, %10'un da kendilerini sadece dindar ve %28'inin kendilerini ne manevi ne de dindar olarak tanımladığını saptamıştır. Woods ve Ironson (1999), ciddi tıbbi hastalıkları olan 60 kişinin maneviyat ve din ile ilgili inanç ve davranışlarını incelemiştir. Katılımcıların %43'ü kendilerini manevi, %37'si dindar ve %20'si hem manevi hem dindar olarak tanımlamıştır. Bu grupların birçok ortak yönü varken, davranışlarında ve inançlarında önemli farklılıklar bulunmuştur. Örneğin, kendilerini manevi olarak tanımlayanlar, Tanrı'yı daha sevgi dolu, bağışlayıcı ve yargısız olarak görürken, dindar olanların Tanrı'yı daha çok yaratıcı olarak gördükleri belirlenmiştir. Diğer taraftan Dillon ve Wink (2003), bireylerin dindarlık düzeylerinin yaşam süresi boyunca oldukça sabit kalırken, maneviyatlarının özellikle 60 yaşından sonra arttığını tespit etmiştir.

Maneviyat ve dinin bağlantılarını anlamanın genel olarak iki yolu olduğu görülmektedir Birinci yol, yapılardan birinin aslında öbürünün bir alt kümesi olduğunu varsaymaktır. Örneğin, Pargament’e (Zinnbauer ve Pargament, 2005) göre maneviyat dindarlığın kalbi ve ruhu, dini hayatın temel işlevidir. Bu bağlamda Pargament, dini maneviyattan daha geniş bir kavram olarak görmektedir (Zinnbauer ve Pargament,

2005). Koenig de (2018) maneviyatın dine yakından bağlı ve dinin özünde olduğunu ileri sürmüştür. Diğer taraftan, Zinnbauer’a göre (Zinnbauer ve Pargament, 2005). Dindarlık, geleneksel bir bağlamda veya örgütlü inanç geleneği içerisinde ortaya çıkan kişisel veya toplumsal kutsal arayışını temsil etmektedir. Maneviyat ise kutsalı, sosyal veya kültürel olarak tanımlanmış sistemlerin dışında arayan birey veya grupların tecrübelerine kadar uzanan bir dizi fenomeni kapsamaktadır. Bu duruma göre maneviyat, dindarlıktan daha geniş bir kavramdır (Zinnbauer ve Pargament, 2005). Bu bağlamda Zinnbauer ve diğerleri (1997), bireylerin din ve maneviyat arasındaki benzerlik ve faklılık üzerine algılarını incelemiştir. Araştırmada, katılımcıların %42’si dinin ve maneviyatın örtüştüğüne, ancak aynı olmadığına, %39’u maneviyatın daha geniş bir kavram olduğuna ve dini içerdiğine inandığını belirtmiştir. Sadece %10’u dini daha geniş ve daha kapsamlı bir kavram olarak değerlendirmiştir. Maneviyatın dinden daha geniş bir yapı olduğunu savunan Avrupalı araştırmacı Stifoss-Hanssen (1999), dinin içinde vurgulanan kutsallığın niteliğinin ateistler ve agnostikler tarafından yaşanmadığını vurgulamıştır. Yine Türkiye’de yapılan bazı çalışmalarda maneviyat, dinden daha geniş bir kavram olarak ele alınmıştır (Ok, 2006; Özdoğan, 2005; Tuncay, 2007). Diğer taraftan Musick, Traphagan, Koenig ve Larson’un (2000) yaptıkları çalışmada, katılımcıların çok azı maneviyatı ve dini birbirinden tamamen farklı olarak görürken büyük çoğunluğu ikisini bir şekilde birbiriyle ilişkili olarak görmüştür. Benzer sonuçlar Japonya'da (Takahashi ve Ide, 2003) ve Türkiye’de de bulunmuştur (Düzgüner, 2013; Kılınçer, 2017). Bu sonuçlar, bazı kültürel ortamlarda din ve maneviyat arasında bir ayrımın anlamlı olmayabileceğini ve ikisinin ayırt edilebildiği durumlarda bile birbirlerini olumlu yönde destekleyebildiklerini göstermektedir (Verma ve Maria, 2006). Bazı çalışmalarda ise, din ve maneviyat ayrı ama birbiriyle örtüşen yapılar olarak ele alınmıştır (Benson, Roehlkepartain ve Rude, 2003; Dillon, Wink ve Fay, 2003; D’Souza ve Rodrigo, 2004; Hill ve diğerleri, 2000; Miller ve Thoresen, 2003; Richards ve Bergin, 2005).

Özetle, maneviyat ve din kavramları genel olarak birbiriyle ilişkili aynı zamanda birbirinden farklı olarak tanımlanmıştır. Maneviyatın dinden daha geniş bir kavram olduğu ya da tersi yönde açıklamaların olduğu dikkat çekmiştir. Bu noktalardan hareketle, bu iki kavramın birbiriyle bağlantısı ve ilişkisi hakkında kafa karışıklığı olduğu ve çoğu uzman arasında bir anlaşma birliğinin olmadığı görülmektedir. Bununla

birlikte yapılan açıklamalar, maneviyat ve dindarlık arasında bir örtüşme olduğuna işaret etmektedir.