3. MATERYAL VE METOT
3.1. Mimaride Şeffaflık Kavramı
3.1.4. Mimarlıkta Kullanılan Şeffaflık Türleri
3.1.4.1. Malzemenin Doğasından Gelen Şeffaflık
Şeffaflık, bir yapı malzemesi olarak düşünüldüğünde en önemli husus
geçirgenliktir. Kullanılan malzemenin ışığı geçirme düzeylerine göre tam şeffaf, yarı
şeffaf ya da şeffaf olmayan (opak) şeklinde nitelendirilebileceği bu durum kullanım
amacına göre yapılarda farklı özellikler olarak tanımlanabilmektedir. Özellikle günümüz
teknolojisinin gelişim trendine uygun olarak mimari alanda kullanılan şeffaf
malzemelerin yapısının güçlendirilmesi, şeffaf malzeme kullanım alanının da geniş bir
alanda kullanılmasının önünü açmaktadır.
Tam Şeffaflık
Nesnelerin şekillerinde herhangi bir deforme olmaksızın ortaya çıkarılan
şeffaflıktır. Tam şeffaflık durumunda geçirgenlik tamdır. Burada amaç geçirgenliği tam
olarak sağlayan malzeme kullanarak görme sürecinde karşıdaki nesneyi arada herhangi
bir madde yokmuş izlenimi yaratmaktır.
Bu durumun ortaya çıkarılmasında kullanılan saydam malzemeler, aynı zamanda
yansıtıcı olduğu için, zaman zaman arkada görünen ve karşıdan yansıyan süperpoze bir
görüntünün oluşmasına neden olur. Bu durumda yansıtıcı ve geçirgen özelliği olan
saydam nesne, Rowe ve Slutzky’nin öne sürdüğü, saydamlığın eşanlılık işlevini çoklu bir
yaklaşımla sergilemiş olur (İleriye 2007: s. 41).
Doğada birçok farklı şeffaf malzeme bulunmaktadır ancak en yaygın olarak
kullanılan şeffaf malzeme, camdır. Tarih boyunca gelişen teknoloji camın kullanımını ve
yapım tekniklerini değiştiren bir faktör olmuştur. Işığın iç mekâna alınmasını ve bunun
gerçekleşmesi sırasında iklim koşullarından korunmayı sağlayan cam kullanımı ve ilk
26
pencere oluşumları, malzemenin doğasından gelen şeffaflığın mimarideki ilk
örneklerindendir. Bu dönemde kullanılan şeffaflık tamamen işlevsel nedenlerden dolayı
ortaya çıkmıştır.
İlk cam üretim teknikleriyle, yapıda küçük ölçeklerde ve çok destekle kullanılan
cam, daha önceden mekânın ışık alması için bırakılan boşlukların doldurulması için
kullanılmıştır. Geçirgenliği sayesinde bu madde yokmuş gibi hissedilerek ışığın içeri
alınması sağlanmıştır. Ancak taşıyıcı sistemlerle daha büyük açıklıkların geçilmesi,
yapının cephelerindeki doluluk-boşluk oranı dengesi ve malzeme teknolojisinin
gelişmesine bağlı olarak cam daha büyük boyutlarda kullanılmaya başlanmıştır. Bu
durum, “dış manzara” kavramını beraberinde getirmiş, böylece iç mekân ve dış mekân
arasındaki iletişimin artması sağlanmıştır.
Endüstri devriminin getirdiği olanaklar, standardizasyon ve teknolojinin
gelişmesiyle cam gibi şeffaf malzemelerin yapılardaki kullanım olanakları artmış,
böylelikle şeffaflığın daha yaygın kullanılması sağlanmıştır. En eski malzemelerden biri
olarak bilinen cam, günümüz mimarlığındaki yerini uzun bir gelişim süreci sonunda
almıştır. İlk kez Roma hamamlarında yapı malzemesi olarak kullanılmaya başlanan cam,
geçmişte Gotik katedrallerin vitray pencerelerinde şiirsel anlatımlar bulurken, 19.
yüzyılda endüstri ve sera yapılarının vazgeçilmez bir örtü malzemesi haline gelmiş, 20.
yüzyıl mimarlığında ise simgesel ve pratik anlatım biçimleri yakalayarak kullanım alanını
neredeyse sınırsız bir çizgiye taşımıştır (Türkseven, 1998: s. 61) (Şekil 3.3).
Şekil 3.4. Sığlık, derinlik ve yansıtıcılık özelliklerinin bir arada sergilenişine iki örnek:
I. Cam Ev, Philiph Johnson, 1949; iç mekan ve dış görüntü içten bir bakışla saydam cam üzerinde süperpoze olmuş
27
II. Willis Faber ve Dumas Ofis Binası, Norman Foster, 1970; saydam bina kabuğu, iç mekan ve bakış noktasından yansıyanların süperpozisyonu
URL 3: https://www.generativedesign.com/tesi/016/scamb.htm (Erişim Tarihi: 22.03.2019, 21:20)
Şekil 3.3’de görüldüğü üzere belli belirsiz olan saydam maddenin varlığı “sığlık,
derinlik ve yansıtıcılık” özelliklerini ortaya çıkarmaktadır. Kullanılan saydam maddenin
belli belirsiz olan düzlemi “sığlık” halini ortaya çıkarır. Saydam maddenin gerisinde
görünen mekan, bulunulduğu yerin bakış açısına göre “derinlik” özelliğini ön plana
çıkarır. Aynı şekilde “yansıtıcılık” ise bulunulan yerin bakış açısına bağlı olarak değişir.
Bakış açısına bağlı olarak sonsuz sayıda görünüm elde etmek mümkündür.
Taşıyıcı sistemdeki daha büyük açıklıkların geçilmesi, doluluk-boşluk oranları ve
gelişen malzeme teknolojisine bağlı olarak camın daha büyük ebatlarda kullanılmaya
başlanması, “dış manzara” olgusunu beraberinde getirmiş, bu sayede iç ve dış mekanlar
arasındaki görselliğin ve iletişimin artmasına olanak sağlanmıştır.
Yarı Şeffaflık
Yarı şeffaflık durumu maddenin tam geçirgen olmama durumunu ifade
etmektedir. Görüntü veya ışık tam şeffaflıktakinin aksine var olduğu gibi değil bazı
deformasyonlara uğrayarak karşı tarafa yansır. Görme sürecinde görünen nesne arasına
yarı saydam bir malzeme koyulmasıyla elde edilir. Buzlu cam, naylon poşet, tül perde
gibi günlük kullanılan malzemelerden bakıldığında bu şekilde arka tarafta var olan
nesneler görülebilir.
Yarı saydam maddeler özellikleri gereği üzerlerine düşen ışığın bir kısmını
geçirebilirler. Yarı saydam bir maddenin arkasındaki nesne, saydam maddelerdeki
netliğini yitirir ve adeta bir gölge görünümü yansıtır. Bunun nedeni ışığın yarı saydam
maddenin içinden geçerken birçok kez yön değiştirmesi ve saçılmasıdır (Şekil 3.4).
28
Şekil 3.5.Yarı şeffaf mimari örneği, 1970
URL 4: https://www.icmimarlikdergisi.com/2017/11/24/yari-saydam-bir-konut-projesi-h102/ (Erişim Tarihi: 15.03.2019, 13:02)
Şekil 3.4’de görüldüğü üzere yarı şeffaf malzemelerden üretilen bu yapıda ışık
kırılması ve yayılması ile iç mekânda ayrıntılar birer gölge gibi görünmekte ve bu şekilde
yarı şeffaf materyallerle oluşturulan vitraylar yapı içinde mistik bir hava
oluşturulmaktadır.
Nesne ile göz arasında engel olma ile olmama arasında gidip gelen yarı şeffaf
malzemede ne her şey malzemenin şeffaflığındaki gibi açık ve nettir, ne de opaklığındaki
gibi kapalı ve bilinmezdir. Bu iki zıt kutup arasında kararsız bir tavır sergileyen yarı şeffaf
malzeme, arkada ne olduğunu hissettirip merak uyandırır ama detaylar hakkında bilgi
vermez (İleriye, 2007: s. 2). Fakat dikkatli bakıldığında arkasındaki nesnelerin
kavranabilir olduğu bir konuma sahiptir. Yarı şeffaflık, bir yandan gizlerken diğer yandan
da içeriyi sezdiren doğasıyla yapıya gizem katar. Arkada ne olduğu merakını uyandıran
yarı şeffaf malzemeler aynı zamanda renkli çeşitleriyle oluşturulan vitraylarla yapı içinde
mistik bir hava yaratır.
Tarihi açıdan bakıldığında Gotik katedraller, ilk yarı şeffaf malzeme kullanımına
iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Pencere açıklıklarının boyutlarını sınırlayan masif
duvarların aşılması isteğiyle, teknik sınırların en üst düzeyde deneyimlendiği Gotik
Dönem, aşırı strüktürel bir yapı sergilemiştir (Elmalı, 2005: s. 45). Taş iskeletleri ve uçan
29
payandalarıyla, mücevher benzeri renkli camın çok sayıda kırık paçasının birleşiminden
oluşan kavisli pencereleriyle Gotik katedral daha önceden bir örneği görülmemiş bir
yüksekliğe erişirken, İncil’den hikayelerin resmedildiği yarı saydam renkli cam duvarlar,
geniş ve cahil bir halk kitlesi için etkin bir iletişim aracı olmuştur (Elmalı 2005: s. 45)
(Şekil 3.5).
Şekil 3.6. Chartres Katedrali, Paris Fransa, 1220
URL 5: http://informadik.blogspot.com/2014/08/yaratc-cam-virtuozu-louis-comfort.html (Erişim Tarihi: 04.04.2019, 00:13)