• Sonuç bulunamadı

2.3. VERGĠ KAÇAKÇILIĞININ MALĠ VE SOSYOLOJĠK ETKĠLERĠ

2.3.2. Mali Etkileri

Vergi kaçakçılığı, ilk baĢta kamunun vergi gelirlerini azaltmaktadır. Vergi, mali fonksiyonu olan gelir sağlama iĢlevini yeterince yerine getirememekte ve vergi sistemi etkisini kaybetmektedir. Bu durumda vergi kaçakçılığı, yayılmacı bir özellik kazanır. Gerekli önlemler alınmazsa vergi kaçakçılığı daha fazla vergi kayıplarının olmasına sebep olacaktır (Karabacak, 1997:40). Vergi kaçakçılığı sonucunda bütçe açıkları sürekli bir artıĢ gösterecektir. Bu durumda vergi gelirlerini arttırmada baĢarılı olamayan devlet; borçlanma, özelleĢtirme, emisyon ve enflasyon vergisi gibi seçeneklere yönelecektir. Aslında vergi kaçakçılığı, öncelikle vergi yapısı ve iĢlevlerini tahrip edip, kamuyu vergi gelirlerinden mahrum ederken, ikincil etkileriyle de toplumsal refah kayıplarına sebep olabilecektir (Karabacak, 1997:42).

Kamunun yeterince vergi geliri sağlayamaması sonucunda büyük olasılıkla vergi oranları yükseltilecektir. Bu, vergi kaçakçılığını daha cazip hale getirecektir. Çünkü artan vergi oranı, kaçırılan vergi miktarının faydasını arttıracaktır. Diğer taraftan, bazı mükellef grupları sosyo-ekonomik güçleri oranında yeni vergilerden kaçınma yolları bulacaklardır. Ancak artan vergi yükü altında kalanlarsa daha fazla vergi kaçırma yolları arayacaklardır. Dolayısıyla vergi sistemi birbirini destekleyen döngüler içinde etkinsizleĢerek, beklenen iĢlevini yerine getiremeyecektir (Öncel, 1997:87).

Vergi kaçakçılığının yaygınlaĢmasıyla vergi idaresinin iĢ yükü artar. Oysa vergi idaresi kısıtlı bütçe ve denetim elemanlarına sahiptir. Bu durumda, vergi idaresi ya düĢük bir denetim ve yüksek vergi cezaları ile yetinecek ya da denetim ve cezaları optimum düzeye çıkaracaktır. Eğer, denetimler asgari ölçülerde tutulursa, vergi kaçıranların ancak bir kısmı yakalanacak ve cezalandırılacaktır. Dolayısıyla, denetimlerde yakalanmayanlar diğer mükelleflerin gözünde ödüllendirilmiĢ olacaktır. Böyle bir uygulama toplum açısından adaletli değildir. Diğer taraftan, denetim oranının yükseltilmesi de maliyetli bir iĢtir. Bu denetim artıĢı dürüst mükellefler üzerine de maliyet yükleyecektir. Çünkü denetlenen mükellefler, denetim sürecinde yeni uyum maliyetlerine (iĢ takibi, zaman vb.) katlanmak zorunda kalabilirler (Karabacak, 1997:41).

Günümüzde hakim olan devlet anlayıĢı, devletin faaliyet alanının geniĢlemesine sebep olmaktadır. Kamusal ihtiyaçların artmasına paralel olarak; artan hizmet talebinin karĢılanması devlete birçok görev yüklemektedir. Zaman içerisinde devlet; yönetsel alanda hizmet sunumu ile birlikte, ekonomik, sosyal ve ticari alanda da hizmet sunumunu gerçekleĢtirmeye baĢlamıĢtır. Bu bağlamda devletin faaliyet alanına giren görevlerinden biri de ekonomik büyüme ve ülke kalkınması olmaktadır. Ekonomik büyüme ve kalkınmanın sağlanması bütün dünya ülkelerinde önemsenmekle birlikte; özellikle geliĢmekte olan ülkelerde ön plana çıkan en önemli ekonomik amaçlardan biri olmuĢtur. Ancak, geliĢmiĢ ülkeler belli bir büyüme hızını muhafaza etmek gibi daha kolay bir yolu tercih ederken; geliĢmekte olan ülkeler belli bir büyüme seviyesine ulaĢmak ve bununla beraber ekonomik kalkınmayı sağlamak için çaba sarf etmektedirler. Ekonomik büyüme ve kalkınmayı sağlamanın önemli yollarından biri de sağlıklı bir vergileme sisteminin olmasıdır (Demircan, 2005:97). Özellikle piyasa

ekonomisinin geçerli olduğu ülkelerde kamu gelirlerinin %70-95‟ ini vergi gelirleri meydana getirmektedir. Vergi kayıp ve kaçakçılığının çok olduğu ülkelerde ekonomik büyüme ve kalkınmanın sağlanması daha güç olacağı gibi kamu harcamalarının karĢılanmasında da yetersizlik ortaya çıkacaktır (Eker, 1997:103). Vergi gelirleri, kamu harcamalarını karĢılamakta yetersiz kalınca bütçe açıkları sorunu ortaya çıkacaktır. Bütçe açıklarının finansmanı ise ya mevcut vergi oranlarının arttırılması ya da yeni ve/veya ek vergi ve benzeri mali yükümlülükler getirilmesi neticesini doğuracaktır. Vergileme sınırına yaklaĢılmıĢsa veya ülkede genel ya da yerel seçimlerin yapılacağı takvim yakınsa, o zaman siyasal iktidarlar vergi-dıĢı finansman kaynaklarına baĢvurmayı tercih edeceklerdir. Kamu harcamaları vergi dıĢında, ya borçlanma ya da para basma ile finanse edilir (Aktan, 2006:204).

Kamu harcamalarının yeni vergilerle veya hâlihazırdaki vergilerin oranlarının arttırılmasıyla finansmanı sonucunda;

Vergi oranlarının ve dolayısıyla vergi yükünün artması bireylerin tüketimlerini azaltır ve bunun sonucunda toplam talep seviyesinde azalma meydana gelir. Toplam talebin azalması ise giriĢimcilerin yatırımlarını ve gelirlerini azaltır. Sonuçta ekonomide gerileme ya da durgunluk ortaya çıkar. Duruma göre ekonomi daha da Ģiddetli bir ekonomik kriz ortamı olan depresyona girebilir.

Vergi oranlarının ve vergi yükünün artması bireylerin tasarruf etme gücünü azaltır, tasarrufların azalması ise makro ekonomide „yurt içi toplam tasarruflar‟ ın azalması anlamına gelmektedir. Bunun neticesinde de ekonomide gayrisafi yurtiçi yatırımlarda düĢüĢ olmaktadır. Sonuç yine ekonomide daralma ve iĢsizliktir. Ekonomik

büyüme ve kalkınma üzerindeki bu olumsuz etki gelir dağılımı üzerinde de kendisini gösterir. Üretimin azalması, yoksulluğun artmasına sebep olur.

Vergi oranlarının ve vergi yükünün artması iĢletmeler için ek bir maliyet getireceğinden bu durum uluslar arası rekabet gücü üzerinde olumsuz etkiler oluĢturur. Ek vergi maliyeti sebebiyle iĢletmelerin mal ve hizmetlerinin fiyatlarında artıĢ olur ve iĢletmelerin rakiplerine göre rekabet gücü zayıflar. Diğer taraftan, ağır vergi yükünden kurtulmak isteyen bireyler ve kurumlar vergi imtiyazları elde etmek için yarıĢırlar. Vergi imtiyazları ise, vergi dıĢı piyasa ekonomisinin geniĢlemesi anlamına gelmektedir ve sonuçta devlet açısından vergi kaybına sebep olur.

Vergi oranlarının ve vergi yükünün artması bireylerin çalıĢma gayreti ve iĢgücü verimliliği üzerinde de olumsuz etkiler oluĢmasına sebep olur. Daha çok çalıĢmanın bir anlamı kalmaz ve bireyler daha az çalıĢmayı veya duruma göre hiç çalıĢmamayı (boĢta kalmayı) yeğleyebilirler. ÇalıĢma gayretinin azalması makro ekonomi açısından toplam iĢgücünün azalması anlamına gelmektedir. Bir ekonomide toplam iĢgücünün azalması ise üretim üzerinde olumsuz sonuçlar doğurur.

Kısacası, kamu harcamalarının yeni vergiler konulması ya da vergi oranlarının artırılması yoluyla finansmanı sonucunda;

 Ekonomik büyüme yavaĢlar,

 Fiyat istikrarı bozulur,

 Vergi kaçıranların kaçırmayanlara karĢı avantajlı duruma geçmesine sebep olur,

 Vergi kaçakçılığı sektörler arasında rekabet eĢitsizliğine yol açar,

 Uluslar arası rekabet gücü azalır,

 Vergi kaçakçılığı kamu otoritesine saygı duymama, partizanlık, rüĢvet, eĢ dost kollama gibi kötü alıĢkanlıklara yol açar (Çelik, 2006:2).

Vergi kaçakçılığının sonucu olan vergi kaybı ve bunun sonucunda ortaya çıkan bütçe açıklarının ortadan kaldırılması için vergi dıĢında borçlanma ya/ya da para politikalarının kullanılması halinde ise Ģu sorunlar gündeme gelir;

Ġç borçlanma ülke içinde faiz oranlarını yükseltir ve bunun sonucunda özel sektördeki verimli kaynaklar verimli yatırım alanlarından kamu sektörüne kaydırılmıĢ olur. Buna iktisatta „dışlama etkisi’ (crowding out effect) denilmektedir. Böylece üretim ekonomisi daralmıĢ ve rant ekonomisi geniĢletilmiĢ olur. Üretim ekonomisinin daralması sonucunda ekonomik büyüme ve kalkınma yavaĢlar ve ekonomide bunun yansımaları olarak yeni sorunlar gündeme gelir.

DıĢ borçlanma yöntemine baĢvurulması ise ülkenin döviz kaynaklarının dıĢarıya aktarılmasına sebep olur ve bu da netice olarak ülkenin ekonomik refah düzeyinin artmasını engeller.

Para basma iĢlemi ise, mahiyeti itibariyle enflasyonist bir finansman kaynağıdır. Para arzının artırılması ekonomide satın alma gücünü artırarak toplam talep seviyesinin yükselmesine sebep olmaktadır. Bunun sonucu da fiyatlar genel seviyesinin artmasıdır (Aktan,2006:18).

Toplam vergi gelirlerinin bileĢimi giderek daha adaletsiz hale gelmekte, gelir ve kazançlar üzerinden alınan vergilerin (dolaysız) toplam vergi gelirleri içindeki payı giderek azalırken, dolaylı vergilerin payı artmaktadır. 2002 yılı bütçesi ile durum daha

da kötüleĢmeye sebep olmakta olup, gelir ve kazançlar üzerinden alınan vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı %33‟e düĢürülürken, KDV ve ÖTV toplamının payının %51‟e yükseltilmesi öngörülmüĢtür. Bu Ģekilde Anayasa‟nın 73. Maddesi gereği gözetilmesi gereken mali güce göre vergi alınması ilkesi göz ardı edilmiĢ bulunmaktadır (Altuğ, 2002:2).

Benzer Belgeler