• Sonuç bulunamadı

Makāsıdüşşeria ile İlişkili Terimler ve Tartışmalar

MAKĀSID DÜŞÜNCESİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE İLK KAYNAKLARI 1

4. Makāsıdüşşeria ile İlişkili Terimler ve Tartışmalar

Dînî hükümler ortaya konulurken insanların maslahatlarının gözeti-lip gözetilmediği problemi öteden beri insanların zihnini meşgul etmiştir.

Kelâm, ahlak ve fıkıh usûlü gibi pek çok disiplini ilgilendiren problem, ilgili her ilim dalında farklı isimler altında tartışılmıştır. Kelâm ilminde konu hüsün-kubuh, teklif, lütuf, aslah tartışmalarıyla ifade edilirken; fı-kıh usulünde maslahat ve talil çerçevesinde tartışılmıştır. İlâhî fiillerin nedenliliği sorunu olarak da ifade edilen problem, birden fazla disiplini ilgilendirdiği için fıkıh usûlünde konuyu inceleyen alimler bağlı bulun-dukları kelâm ekolünün etkisi altında kalmışlardır. Bu ilişkinin açıklığa kavuşması, hangi tartışmaların makāsıdı ortaya çıkardığını daha belir-gin kılmaktadır. Makāsıd düşüncesinin ilk kaynaklarının tespit edilmesi de bu ilişki ağının ortaya konmasıyla mümkün olmaktadır. Gazzâlî’nin konuya yaklaşımı buna örnek teşkil etmektedir (Gazzâlî, 1994).

Dînî hükümler ortaya konurken insanların maslahatları gözetilmiş midir? Dînî hükümlerle insanların dünyevî maslahatları da amaçlanmış

mıdır? Dînî hükümlerle amaçlanan maksadlar nelerdir? Bu sorular ilk dönemlerden itibaren ulemanın zihnini meşgul etse de bir nazariyye ha-line gelmesi Kaffâl Şâşî, Cüveynî ve Gazzâlî ile başlamıştır. Makāsıdın fıkıh usûlünü ilgilendirdiği kadar kelâmı da ilgilendiren bir problem ol-duğunu göz önünde bulundurduğumuzda bu alimlerin kelâmî meseleler-deki duruşları da önem taşımaktadır. Her üç alim de Şâfiî olup Horasan bölgesindeki Eş’arî alimlerdendir. Hüsün-kubuh, teklif, lütuf ve aslah konularındaki Mu’tezilî yaklaşıma Eş’ariyye cânibinden verilen cevap, büyük ölçüde makāsıd düşüncesi ile ifade edilmiştir. Hüsün-kubuh, tek-lif, lütuf ve aslah konularındaki Mu’tezilî yaklaşıma Kaffâl Şâşî, Cüvey-nî ve Gazzâlî gibi Horasan bölgesindeki Şâfiî/Eş’arî alimlerin verdikleri cevaplar, makāsıd düşüncesinin ortaya çıkış sürecinde önemli birer ba-samak teşkil etmektedir. Bu yönüyle bu tartışmaların herbiri üzerinde hususi olarak durulmayı hak etmektedir.

4.1. Hüsün-kubuh

Hüsün-kubuh, hem fıkıh usûlünde hem de kelâmda hararetli tar-tışmalara konu olmuştur. Vahiy ile akıl arasındaki ilişkinin yerini be-lirlemede de hüsün-kubuh önemli bir tartışmadır. Fıkıh usûlünde ya da kelâm ilminde uzmanlaşmış bir alimin hüsün-kubuha yaklaşımı, pek çok meseleye bakış açısı üzerinde etkili olmuştur. Dolayısıyla bu tar-tışma hem itikadi mezheplerin oluşumunu etkilemiştir hem de mezhep ictihadlarının pek çoğunun arkaplanında hüsün-kubuh meselesine yöne-lik bakış açıları bulunmaktadır. Bunun en belirgin örneği hüsün-kubu-hun aklîliğini benimseyen Mu’tezile’nin beş prensibinde görülmektedir.

Mesela tevhid ilkesi söz konusu olduğunda kabih olan şeylerin yaratıl-masının Allah’ın kudreti ve birliği ile nasıl bağdaştığı gündeme gelir.

Yine Mu’tezile’nin beş prensibinden birisi olan adl ilkesinde de adalet-ten maksat, Allah’ın bütün fiillerinin hasen olmasıdır, kabih olmaması-dır (Kadı Abdülcebbar, 2013). Hüsün-kubuh tartışmalarının temelinde-ki vahiy-akıl uygunluğu makāsıd düşüncesinin de temelini teştemelinde-kil eden dînî hükümlerin makul manalara istinad ettiği fikrine dayanmaktadır.

Hüsün-kubuh tartışmalarının ortaya çıkmasında bu tartışmaların yaşan-dığı toplumsal çevrenin etkili olduğu gözardı edilemez. Farklı dinden ve kültürden insanların bir arada yaşadığı Bağdat ve çevresinde hüsün kubuh yoğun bir tartışma alanı bulmuştur. Mu’tezilî ulema gayri müs-limlere dînî hükümlerin akılla bağdaştığını ispat sadedinde fiillerde hüsün-kubuhu savunmuşlardır. Emredilenlerde hüsün vasfı bulunduğu için bunların emredildiğini nehyedilenlerde kubuh vasfı bulunduğu için bunların nehyedildiğini savunan Mu’tezile, akılla dînî hükümler arasın-daki bağlantıyı bu yolla kurmayı istemiştir. Hüsün-kubuhu kabul

etme-yen Eş’ariyye içerisinde Kaffâl Şâşî, Cüveynî ve Gazzâlî için makāsı-düşşeria önemli bir işlev görmüştür. Onlar Allah’ın din ortaya koymada ve hükümlerinde hikmet, gaye ve maksat bulunduğunu bu yolla ortaya koymuşlardır.

Bir fiilin hasen veya kabih oluşunu fayda ve zarar açısından değer-lendiren Mu’tezile’ye göre iyi fiil, fayda gözetilerek yapılan; kötü fiilse zarar doğurandır. Gayesiz iş yapmak abestir. Allah’ın bütün fiilleri bir gayeye yöneliktir. Bu gaye iyi, doğru ve faydalı olduğuna göre O’nun bü-tün fiilleri de iyidir. Binâenaleyh Mu’tezile’ye göre Allah’ın fiillerinde gaye gözetmediğini düşünmek O’nun abesle iştigal ettiğini ileri sürmek demektir. Aynı şekilde Allah’ın kulları için iyi, doğru ve faydalı olanı (aslahı) gözetmediğini ileri sürüp fiillerinin kullar için zararlı da olabi-leceğini savunmak Allah’ı adil olmamak ve zulümle nitelemek anlamı taşır (Kadı Abdülcebbar, 2013).

Mu’tezile’nin savunduğu hüsün-kubuh teorisinin içerisinde bulun-duğu dönemde nasıl bir fonksiyon icra ettiği hedeflerinde başarılı olup olmadığı günümüzde makāsıd düşüncesinin ifade ettiği anlam açısından önemli bir ölçüttür. Bugün içinde bulunduğu zamanda Mu’tezilî bakış açısı ve ona reaksiyon olarak ortaya çıkan makāsıd düşüncesi gayri müs-lim cenahtan gelen eleştirilere verilen cevaplarda etkin bir rol oynayabi-lir. Burada aklın önemli bir işlevinin olacağı şüphesizdir. Ancak makāsıd düşüncesi “dînî olan herseyini akılla izahı” şeklinde anlaşılacak olursa bunun neticelerinin bazı tehlikeleri içerdiği göz önünde bulundurulma-lıdır. Akılla sem’ arasındaki dengenin bozulması ve dînî hükümlerin aklın kontrolüne bırakılması bu tehlikelerden bazılarıdır.

4.2. Maslahat

Makāsıdüşşerianın ortaya çıkış sürecinde Kaffâl Şâşî, Cüveynî ve Gazzâlî gibi Horasan bölgesindeki Şâfiî/Eş’arî ulemanın eserlerinin önemine değinmiştik. Konunun Şâfiî mezhebine bakan yönü ve Şâfiî mezhebinin mürsel maslahata bakışı da bu çerçevede önem taşımaktadır. Makāsıdüşşerianın zarûriyyât-hâciyyât-tahsîniyyât şeklinde sınıflandırılması mürsel maslahatın hangi şartlarla kabul edileceğini belirlemeye yöneliktir. Cüveynî’nin zarûriyyât ve hâciyyât kapsamındaki maslahatların delille desteklenmeksizin kabul edileceğini belirtmesi, Gazzâlî’nin ise delille desteklenmeksizin kabul edilecek maslahatları zarûriyyât ile sınırlı tutması bunu ortaya koymaktadır (Gazzâlî, 1994).

Maslahatların zarûriyyât-hâciyyât-tahsîniyyât şeklinde sınıflandırılması toplumsal hayatın devamlılığı için taşıdıkları önem dikkate alınarak yapılmış bir tasniftir. Bu tasnif, hangi maslahatların şer’î delille

desteklenmese de kendisine itibar edilecek kadar önemli olduğunu belirlemeye yöneliktir.

4.3. Aslah

Kelâm ilmindeki aslah tartışması, bu tartışmaya katılanların fıkıh usûlüne ilişkin eserlerinde önemli etkiler doğurmuştur. Aslahı kabul etmeyen Eş’arî usûl alimlerinin eserlerine bakıldığında aslaha mukabil olarak dînî hükümlerin maslahatlara binaen konulduğu, gaye ve mak-sadlarının olduğu ancak kulların maslahatlarına riayet etmenin Allah’a zorunlu kılınamayacağı görüşünü esas edindikleri görülür. Bu çerçeve-de aslah ile makāsıd arasındaki ilişkiye en açık bir şekilçerçeve-de çerçeve-değinen Gaz-zâlî olmuştur. Ona göre aslaha riayet etmek, Allah’a vâcip kılınmamakla beraber O’nun ortaya koyduğu dînî hükümlerin maslahata dayalı olduğu açıktır (Gazzâlî, 1994).

Makāsıd düşüncesi ile aslah arasındaki bağlantı, ortaya çıktıkları toplumsal zemin karşılaştırıldığında da belirginlik kazanmaktadır. Fark-lı dinden ve inançtan insanların bir arada yaşadığı toplumlarda Allah’ın her fiilinde hikmet, maslahat olduğu düşüncesi önemli bir yer teşkil et-miştir. Eş’arî kelâmında Allah’ın koyduğu hükümlerin hikmet, gaye ve maslahatlarının olduğu düşüncesine paralel olarak Mu’tezile’de aslah düşüncesi merkezi bir yer teşkil etmiştir. Zira müslüman olmayanlarla dînî konular müzakere edilirken ortak akla dayalı bir zemini paylaşma esas olmuştur. Makāsıd düşüncesinin Horasan gibi heterojen bir toplum-sal yapıya sahip bölgede yetişen Şâfiî/Eş’arî alimlerin eserlerinde ele alınması bu anlayışı doğrulmaktadır. Buna mukabil homojen bir toplum-sal yapıyı barındıran Hicaz yarımadasına bakıldığında bu çevrelerde ilk dönemlerde makāsıd düşüncesinin vurgulandığını ifade etmek güçtür.

Makāsıd düşüncesine usûlde vurgu yapanların fıkıhta farklı bir çizgi takip etmemeleri de esasında bu düşüncenin dışarıya dini akla dayalı bir zeminde anlatma fonksiyonu yerine getirdiğinin göstergesidir.

5. Makasıd Düşüncesinin İlk Kaynakları