• Sonuç bulunamadı

Bir davada mahkemenin verdiği kararın haksız, hukuka aykırı olduğunu düşünen tarafa, kararın bir üst derece mahkemesinde incelenmesi imkânını veren hukuki yol, kanun yolu olarak adlandırılmaktadır (Alangoya, Yıldırım ve Deren Yıldırım, 2004, s.481; Centel ve Zafer, 2003, s.583).

Yargılama faaliyeti, her ne kadar ayrıntılı usul kurallarına uyularak ve tarafların katılımıyla yerine getirilmekteyse de bu kararların üst merci denetiminden geçirilmesi gerekmektedir. Çünkü genellikle aleyhine karar verilen taraf hukukun isabetli uygulanmadığını düşünmektedir. Daha tecrübeli ve bilgili hâkimlerden oluşan bir başka (üst) mahkeme denetimi, aleyhine karar verilen tarafın adalete, hukuk düzenine olan güvenini sarsmayacaktır.

Ayrıca, hâkimlerin önlerine gelen uyuşmazlığı çözerken yanılmaları, hata yapmaları ihtimali de mevcuttur. İnsanların hukuk kurallarını, maddi olayları anlamak, yorumlamak ve uygulamak konusunda yanılma ihtimalleri olduğuna göre, uyuşmazlığın bir üst mahkeme süzgecinden geçmesi, yargılama faaliyetinde hata yapılması ihtimalini azaltacaktır.

Hukukun uygulamasında birlik sağlanması, mahkeme kararlarının üst denetiminin bir başka gerekçesidir. Hâkimlerin uyguladıkları hukuk kurallarını kendi kanılarına göre başka başka biçimde yorumlamaları mümkündür. Bu durumda mahkemeler, benzer olaylarda farklı kararlar vermiş olacaklardır. Mahkeme kararları arasındaki çelişkiler, kanun önünde eşitlik ilkesini zedelediği için kararlar arasında birlik sağlama zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Üst mahkeme denetimi, uygulamada birliği sağlayan önemli bir araçtır. Anayasa Mahkemesi’ne göre: “ Sosyal açıdan adaletin en önemli gereklerinden birisi, belli olaylara belli hükümlerin tek anlamda olmak üzere uygulanmasıdır. Demek ki aynı nitelikteki olaylara başka başka hükümlerin ya da aynı hükmün başka başka biçimlerde uygulanması, doğrudan doğruya adalet duygusunu incitici ve yurttaşların devlete karşı güvenini azaltıcı ve yerine göre temelden sarsıcı bir etki doğurmaktadır.” Bu sakıncayı önlemek için Anayasa, üst mahkemelere hukuk alanında birliği sağlama görevini vermiştir (Dinçkol, 2008, s.70).

İdari Yargılama Usulü Kanunu, mahkeme kararlarına karşı, itiraz ve temyiz yollarını düzenlemiştir.

Ayrıca temyiz ve itiraz aşamasında kararın düzeltilmesi ile bazı koşulların gerçekleşmesi halinde yargılamanın yenilenmesi adlı kanun yolları da mevcuttur.

Mahkeme kararlarının üst mahkemede denetlenmesinin gerekçelerini açıklayınız.

İTİRAZ

İdare ve vergi mahkemelerinin tek hâkimle verilen kararları ile İYUK’un 45. maddesinde sayılan kararlarına karşı, kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren otuz gün içinde bölge idare mahkemesine itiraz edilebilir. Bölge idare mahkemesi evrak üzerinde yaptığı inceleme sonunda maddi vakıalar hakkında edinilen bilgiyi yeterli görürse veya itiraz sadece hukuki noktalara ilişkin ise veya itiraz olunan karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise işin esası hakkında karar verir. Aksi halde gerekli inceleme ve tahkikatı kendisi yaparak esas hakkında yeniden karar verir. Ancak, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan itirazı haklı bulduğu veya davaya görevsiz hâkim tarafından bakılmış ol-ması hallerinde kararı bozmakla birlikte dosyayı geri gönderir. Bölge idare mahkemesinin kararları kesindir.

İtiraz yoluna başvurulabilecek kararlar şunlardır:

İdare ve vergi mahkemelerinin;

• İlk ve orta öğretim öğrencilerinin sınıf geçme, not tespiti, kayıt, nakil, ilişik kesme ve disiplin cezalarına ilişkin işlemler ile yükseköğretim öğrencilerinin sınıf geçme ve notlarının tespitine ilişkin işlemlerden,

• Valilik, kaymakamlık ve yerel yönetimler ile bakanlıkların ve diğer kamu kurum ve ku-ruluşlarının taşra teşkilâtındaki yetkili organları tarafından kamu görevlileri hakkında tesis edilen geçici görevlendirme, ikinci görev, vekaleten atama, görev ve unvan değişikliği içermey-en il içi nakliçermey-en atama, görevdiçermey-en uzaklaştırma, yolluk, lojman ve izinlerine ilişkin idari işlem-lerden,

• Kamu görevlilerine uyarma ve kınama cezası verilmesine ilişkin işlemlerden,

• Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının üyeleri hakkında verdiği mesleki faaliyeti so-na erdirmeyen her türlü disiplin ve sıso-nav işlemlerinden,

• Asker ailelerine yardım ile ilgili işlemlerden,

• 2/7/1941 tarihli ve 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunun uygu-lanmasından,

• 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile 29/5/1986 tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu gereğince kamu kurum ve kuruluşları tarafından sosyal yardım amacıyla bağlanan aylık ve yapılan sosyal yardımlarla ilgili uygulamalardan,

• 4/12/1984 tarihli ve 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun uygulanmasından,

• 9/10/2003 tarihli ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununun uygulanmasından kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak verdikleri nihaî kararlar

• Tek hâkimle verdikleri nihaî kararlar.

İtiraz yoluna başvurulmuş olması, hâkim, mahkeme kararlarının yürütülmesini durdurmaz. Ancak, bu kararların teminat karşılığında yürütülmesinin durdurulmasına itirazı incelemeye yetkili bölge idare mahkemesince karar verilebilir. Kanun’da davanın reddine ilişkin kararların temyiz edilmesi halinde, Danıştay tarafından dava konusu işlem hakkında yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi düzenlenmiştir. Fakat 52.madde, itiraz aşamasında bölge idare mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı vermesine dair hüküm içermemektedir. Bölge idare mahkemeleri, yürütmeyi durdurma istemine ilişkin kararları da itiraz mercii olarak incelediği için, nihai karara yapılan itiraz sırasında aynı konuyu tekrar görüşmesine gerek olmadığı düşünülmüş olabilir. Ancak, dosyanın tekemmülünden sonra dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulması konusunun tekrar incelenmesinde bireyler bakımından yarar bulunmaktadır. Bu sebeple itiraz aşamasında da yürütmeyi durdurma talepleri incelenerek sonuçlandırılmalıdır.

İtiraz konusunda şu hususu da vurgulamak gerekiyor: Adli yargıda Yargıtay’ın ağır işyükü nedeniyle, temyiz yoluyla sağlanmak istenen kontrol fonksiyonunun gereği gibi yerine getirememesi, bölge adliye mahkemelerinin kurulmasını gerektirmiştir. İstinaf denilen denetim sistemiyle, Yargıtay’ın işyükünün hafifletilmesi ve temyiz görevini gereği gibi yerine getirmesi amaçlanmaktadır (Akkaya, 2009, s.39).

İdari yargı düzeninde var olan bölge idare mahkemeleri ve itiraz denetimi, yukarıda görüldüğü üzere, sınırlı uyuşmazlıklarda başvurulan bir yoldur. Danıştay’ın işyükünün de ağır olduğu düşünüldüğünde, bölge idare mahkemelerince yapılan itiraz denetiminin kapsamının genişletilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır.

İdari yargıda itiraz denetimi ile Danıştay’ın işyükü arasında nasıl bir ilişki olduğunu açıklayınız.

TEMYİZ

İYUK’un 46. maddesine göre, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararları, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi Danıştay’da temyiz edilebilirler. İdare ve vergi mah-kemelerinin itiraz yolu açık olan kararları ise temyiz edilemez.

Özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay’da temyiz yoluna başvurulabilir. İdare ve vergi mahkemelerinin kararları Danıştay dava daireleri; Danıştay dava dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak verdikleri kararlar ise konusuna göre Danıştay İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurulu’nca incelenmektedir.

Temyiz istemleri Danıştay Başkanlığına hitaben yazılmış dilekçelerle yapılmaktadır. Temyiz dilekçeleri, dava dilekçeleri için öngörülen esaslara göre düzenlenmelidir. Temyiz dilekçesinde eksiklik olduğu takdirde, eksikliklerin onbeş gün içinde tamamlatılması hususu, kararı veren Danıştay dairesi veya mahkemece ilgiliye tebliğ olunur. Bu sürede eksiklikler tamamlanmazsa temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına karar verilmektedir. Ayrıca, temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamının ödenmemiş olması halinde kararı veren; mahkeme veya Danıştay daire başkanı tarafından verilecek onbeş günlük süre içerisinde tamamlanması, aksi halde temyizden vazgeçilmiş sayılacağı hususu temyiz edene yazılı olarak bildirilir. Verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme, ilk derece mahkemesi olarak davaya bakan Danıştay dairesi, kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verir.

Temyizin kanuni süre geçtikten sonra yapılması halinde de kararı veren mahkeme, ilk derece mahkemesi olarak davaya bakan Danıştay dairesi, temyiz isteminin reddine karar vermektedir. Mahkemenin veya Danıştay dairesinin bu kararlarına karşı, tebliğ tarihini izleyen günden itibaren yedi gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.

İYUK’un 48.maddesine göre, temyiz dilekçeleri, kararı veren mahkemeye veya Danıştay dava dairesine (ya da iletilmek üzere, Kanun’un 4. maddesinde belirtilen mercilere) verilir. Temyiz dilekçeleri mahkeme veya Danıştay dairesince karşı tarafa tebliğ edilir. Karşı taraf tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde cevap verebilir. Cevap veren, kararı süresinde temyiz etmemiş olsa bile düzenleyeceği dilekçesinde, temyiz isteminde bulunabilir. Bu takdirde bu dilekçeler temyiz dilekçesi yerine geçmektedir. Temyiz dilekçesine karşı cevap verildikten veya cevap süresi geçtikten sonra dava dosyası, ilgili Danıştay dairesine veya Kurula gönderir.

Ancak, yürütmenin durdurulması isteği bulunan temyiz dilekçeleri, karşı tarafa tebliğ edilmeden dosya ile birlikte, yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmek üzere kararı veren mahkemece Danıştay Başkanlığına, Danıştay dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak baktığı davalarda, görevli dairece konusuna göre İdari veya Vergi Dava Daireleri Kuruluna gönderilmektedir. Danıştay’da görevli daire veya kurul tarafından yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verildikten sonra tebligat bu daire veya kurulca yapılarak dosya tekemmül ettirilir.

İYUK’un 49. maddesine göre temyiz incelemesinde şu hususlara bakılmaktadır:

a. Görev ve yetki dışında bir işe bakılıp bakılmadığı, b. Mahkeme kararının hukuka uygun olup olmadığı, c. Usul hükümlerine uyulup uyulmadığı.

Temyiz incelemesine konu olan karar, yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı usul ve hukuka aykırı bulunduğu takdirde bozulur. Hukuka uygun bulunan kararlar ise onanır. Eğer, temyiz incelemesi sonunda karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise kararın düzeltilerek onanmasına karar verilir.

Kararların kısmen onaylanması ve kısmen bozulması hallerinde kesinleşen kısım Danıştay kararında belirtilir.

İlk derece mahkemesi kararı, temyiz mercii tarafından onandığı takdirde, uyuşmazlık kesin olarak çözümlenmiş olmaktadır.

Kararın bozulması halinde dosya, Danıştay’ca kararı veren mahkemeye gönderilir. Mahkeme, dosyayı diğer öncelikli işlere nazaran daha öncelikle inceler ve varsa gerekli tahkik işlemlerini tamamlayarak yeniden karar verir. İlk derece mahkemesi bozma kararı karşısında iki türlü karar verebilmektedir: Uyma veya ısrar

Mahkemenin bozmaya uymayarak eski kararında ısrar etmesi halinde, ısrar kararı, ilgili tarafından temyiz edilmişse, dava, konusuna göre Danıştay İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurulu’nca incelenir.

Danıştay’ın ilgili dava dairesinin kararı uygun görülürse mahkemenin kararı bozulur; aksi halde onanır.

Danıştay İdari ve Vergi Daireleri Kurulları kararlarına uyulması zorunludur. Hemen belirtmek gerekir ki Danıştay dairelerinin kararları İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurulları tarafından incelendiği için, Dairelerin temyiz neticesinde verilen bozma kararı karşısında ısrar etme yetkileri bulunmamaktadır.

Yukarıda, ilk derece mahkemesi kararının Danıştay tarafından onanması halinde uyuşmazlığın sonuçlandığı belirtilmişti. Bu durumda akla şu soru gelebilir: Mahkeme Danıştay’ın bozma kararına uyarak karar verdiği takdirde ne olacaktır? İYUK, bozma kararına uyularak verilen kararların yeniden temyiz edilmesine engel bir kural içermediği için uygulamada bozma kararına uyularak verilen kararlar da temyiz edilebilmektedir. Böylelikle karar onanana kadar uyuşmazlık çözümlenememekte, dava uzamaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki sık olmamakla birlikte, bozma kararına uyularak verilen ilk derece mahkemesi kararlarının da yeniden bozulduğuna rastlanmaktadır. Bu tuhaf durumun önlenmesi için Danıştay, istikrarlı karar vermeli; Kanun’a da hüküm eklenmelidir.

Mahkeme kararlarının taraflarca temyizinin yanı sıra İYUK, kanun yararına temyiz denilen bir başka başvuru yolu daha düzenlemiştir. Kanun’un 51.maddesine göre: Bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştay’ca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenler, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabilir. Temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde karar, kanun yararına bozulur. Bu bozma kararı, daha önce kesinleşmiş olan mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını kaldırmaz. Ancak verilmiş olan kararın hukuka aykırılığı ortaya konulmuş olur (Yılmaz, 2003, s. 400 vd.). Bozma kararlarının bir örneği ilgili bakanlığa gönderilmekte ve Resmi Gazete’de yayımlanmaktadır.

Temyiz yoluna başvurulması, ilk derece mahkemesi kararının yürütülmesini durdurmamaktadır.

Ancak bu kararların teminat karşılığında yürütülmesinin durdurulmasına karar verilebilmektedir. İptal isteminin reddine ilişkin kararlarda, temyiz merciinden dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulması talep edilebilmektedir. Temyiz incelemesi yapan merci, Kanun’un 27. maddesindeki koşulların gerçekleştiği kanaatine ulaşırsa, temyiz aşamasında yürütmenin durdurulması kararı vermek yetkisine sahiptir.

Kanun yararına temyiz yolunun işlevinin ne olabileceğini tartışınız.