• Sonuç bulunamadı

MADDE-RUH İLİŞKİSİ AÇISINDAN İNSANIN BÜTÜNLÜĞÜ

Muhakkak her şeyin mahiyeti, onu diğerlerinden ayıran özellikleriyle bilinmektedir.

İnsanın iç âleminin derinliklerine baktığımız vakit, madde ve mekânın şahsiyeti dağıtıcı ve parçalayıcı etkisinden kurtularak yüksek bir amelle, şahsiyet ile bütünlüğü (benlik bütünlüğü) ruhî, enfusî âleme ulaşmaktayız. Zira yüksek hareketler, şahsiyetin bu bütünlüğünden ortaya çıkmaktadır. Dağınık düşünce ve dağınık işlerle devamlı meşgul olan şahsiyetimiz, mekâna doğru inmeye başlayacaktır ve kendi çıkarını düşünerek şahsiyette iç sıkıntısı ve huzursuzluk hisedilecektir. Fazilet ve fedâkârlıklarda özgür hareket ile şahsiyet bütünlüğüne ulaşmaktadır. İhtirasların şahsiyeti maddeye çekerek

457 Topçu, Nurettin, İslâm ve İnsan Mevlâna ve Tasavvuf, 7.b., Dergâh Yayınları, İstanbul, 2011, s. 34.

458 Topçu, a.g.e., s. 17.

108

dağıtıcı etkisinden korunmaktadır. Bu benlik bütünlüğü, ruh salığı ve soyut (manevî) hayatın yükselmesi bakımından fevkalâde ehemmiyetlidir. Kur’ân-ı Kerîm, fikir ve his açısından birlik ve bütünlük aramaktadır, bir fert ve bunun gibi fertlerden oluşan cemiyet yapısını var kılmayı hedeflenmektedir. Bunun yolunun ise ‘tedebbür ve tefekküre’ dayalı bir iman-amel bütünlüğünden geçtiğini ifade etmektedir.459

Tam bir bütünlük olmadan şahsiyetin yükseltilmesinin mümkün olmadığı görülmektedir. Derin tefekkür ile Allah’ı anmanın ancak iyi muameleler ile birlikte Arş-ı İlahî’ye yükseldiği Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle açıklanmıştır:

ُۚهُع ف ر ي ُح لٰـََّلٱ ُل م ع لٱ و ُب يَّطلٱ ُم ل ك لٱ ُد ع َ ي ه ي ل ِ ۚا عي م ج ُة َّز ع لٱ هَّل ل ف ة َّز ع لٱ ُدي رُي نا ك ن م

“Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler ancak O’na yükselir. Onu da sâlih amel yükseltir.”460

Bütünlükle sağlamlaşmış inanç, güzel amellerle insanı şahsiyet bütünlüğüne ve iyi karakterlere götürmektedir. İnsanın yetkinliği, doğru kararları ve mutluluğu bu bütünlükle sağlanabilmektedir.

Konuyla ilgili din eğitimcisi Mahmut Çamdibi şunları söylemektedir: “Şahsiyetleri eritip, insanları standart duruma getirmek, insana değer vermemek ve insanı anlamamak demektir. Her insan ayrı bir âlem ayrı bir sahîfedir. İnsanlık âlemi, sayfaları tamamen birbirinden ayıran ayrı, bağımsız ve birbirleriyle sıkı münasebette olan, birbirlerine yardımı bulunan, eksiklerini tamamlayan sınırsız mertebe, büyük bir kitap gibidir. Mensupların birbirlerine çok benzediği kabile hayatında şahsiyetlerin bir bakıma erimesi vardır. En evvel kültürlerde bile şahsiyetlerin standartlaşması mümkün olmadığına göre, medenî cemiyetlerde şahsiyetler ve şahsiyetlerin değişikliğine müspet ve anlayışlı bir bakış kazanmanın gereği ortadadır.”461

İnsan, duyu organlarıyla görüp, algıladığımız, beden ve aklımız ile bildiğimiz ruhtan meydana gelmektedir. Her birinin de kendisine has bir şekli vardır. Duygularla

459 Çamdibi, Mahmut, Din Eğitiminin Temel Meseleleri, 1.b., Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1994, ss. 30-32.

460 Fâtır 35/10.

461 Çamdibi, Mahmut, Şahsiyet Terbiyesi ve Gazâlî, 5.b., Çamlıca Yayınları, İstanbul, 2014, s. 18.

109

algılanan bedenine has özellikleri, ayakta durması, geniş tırnağının bulunması, ve vücudunda diğer hayvanlarınkine benzer kılın bulunmayışı gibi özelliklerdir. Akılla bilinen ruhanî yönü ise, akıl, fikir, görme, konuşmadır.462

Fazlurrahman’ın belirttiğine göre, Kur’ân’da insanın ruh yönü bir bütündür. Diğer varlıklar gibi yaratılmış olmasına rağmen, insan onlardan ehemmiyetli bir şekilde ayrılmıştır. Zira Allah ona Kendi ruhundan üflemiştir.463 Kur’ân-ı Kerîm’in Yunan felsefesi, Hıristiyanlık ve Hindu dinindeki gibi Descartes’çi manada aşırı beden-ruh ayrımını ileri süren bir düalizmi tasdik etmediği görülmektedir.464

Ruh kelimesi Kur’ân’da birkaç anlamda kullanılmaktadır. Hz. Adem’in yaratılışına işaret eden âyetlerde geçen ruh kelimesinin anlamı şöyledir: “Allah’tan olan ve insanın kendisiyle üstün özellikler kazandığı ve hakka dostluk sıfatını elde ettiği bir yönüdür.

İnsanın bedensel niteliklerinin çoğunda ve bunlardan doğan kendini koruma, hayatta kalma türünden motiv ve reaksiyonlar, öğrenme açısından hayvanlarla ortaktır. Ancak insan, kendisini Allah’ı tanımaya, O’na ibadet etmeye, insanî kemâle doğru uzanan yüksek düzeylere çıkmasının yolunu açan erdemlere ve yüce değerlere iştiyak duyması özellikleriyle hayvanlardan farklılık kazanmaktadır.”465 Ruh görünmüyor, sınırını çizmek ve boyutlarını ölçmek elimizden gelmemektedir. Lâkin, onun etkisini görüyor ve algılamaktayız. Bunu ise, bazen elle dokunabilir vakıalar şeklinde, bazen duygu ve istekler tarzında görmekteyiz. Bu yüzdendir ki insanın bir manevî alanı vardır. Bu da ıstılahî olarak ruh diye isimlendirilmiştir.466

Ali Şeriati’ye göre, insan birbirinden zıt iki cevherden, balçıktan ve Allah’ın ruhundan yaratılmış, iki boyutlu bir varlıktır. Beşeri dilde kötülüğü ve aşağılığı ifade etmek için kullanılan, en aşağı kokuşmuş ve zelîl sembol balçık’tır. Her varlığın en yüksek ve kutsal yönü de ruh olmaktadır. Buna göre, en adi maddeden yaratılan insana, Allah, Kendi ruhunu üflemektedir. Böylece insan bir vecih ile hep çamura, aşağılığa meyletmektedir.

Lakin, İlahî ruhtan gelen öteki vecih en yüksek zirveye, Cenab-ı Hakk’a meyletmektedir.

462 Öztürk, Yaşar Nuri, “Kur’ân’da İnsan Kavramı”, S.3., İstanbul Üniversitesi İlahiyât Fakültesi Dergisi, İstanbul, 2001, ss. 1-4.

463 Secde 32/9; Hicr 15/29.

464 Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur’ân, 9.b., çev. Alparslan Açıkgenç, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 1996, ss. 58-59.

465 Necati, Osman, Kur’ân ve Psikoloji, 2.b., Fecr Yayınları, Ankara, 2004, s. 209.

466 Kutub, a.g.e., s. 60.

110

İnsanın büyüklüğü ve önemi, iki boyutlu olmasından ileri gelmektedir. İnsanın bu iki boyuttan birini seçmesi için çabası hep sürmektedir.467

İnsanı sadece biyolojik açıdan beyan etmeye çalışmak ya da insanı ruhanî bir varlık, bir melek olarak iddia edip açıklamaya çalışmak hatalıdır. Hindular, Budistler v.b din ve sistemler, ruhî değerlerle maddi değerlerin arasını açarak bedeni bütünüyle ihmal etmişlerdir. Bunun sonucunda, insan psikolojisinde birtakım sarsıntılar olmuş, toplum geri kalmıştır. Materyalist Avrupa’da olduğu gibi birtakım sistemler de, ruhî duyguları hiçe saymıştır, bedenî isteklerine ve maddi üretim sahasına yükselmeye çalışmıştır. En sonunda insanları hayvanlara benzemiş; insanlar birbirlerini sömürmeye başlamış; ruhî ve ahlakî yönlerine yer vermemiştir.468

Mahmut Çamdibi’nin belirttiğine göre, beden ve ruhun alakası, binek hayvanı ile süvari arasındaki ilgi gibidir. Binek hayvanının yaratılış maksadı, ona binen süvari içindir.

Kalp süvariye benzer, bedenin yaratılış sebebi ise kalb içindir. Düşünce ve hislerin, bedenin aşırı tatminine yönelmesi halinde, beden ve onun güçleri olan şehvet ve hiddet bizzat ibtidâî yönde gelişecektir. Dengeli tatminde ise, kalbin, bedenin meşguliyetlerinden uzak tutmasıyla Allah’a dönme imkanı vermesi ve kalbi yükselterek gerçekleri anlama yeteneği kazandırması mümkün olacaktır.469

İfade edildiği üzere, insanda ruh-beden arasında denge vardır. Onlar aynı anda birlikte vardılar ve var olmaya birlikte devam edeceklerdir. Kur’ân’a göre insan, maddi ve manevî yönüyle bir bütün olup, onu başka mahluklardan üstün kılan, maddi ve manevî alanını dengeleyip, maddi isteklerinin peşine takılmaması ve ruhunu kirlerden koruyarak yücelmesidir.

467 Şeriati, Ali, İnsan, 5.b., Fecr Yayınları, Ankara, 2015, ss. 17-18.

468 Kutub, a.g.e., s. 24.

469 Çamdibi, Mahmut, Din Eğitiminde İnsan ve Hayat, 1.b., Çamlıca Yayınları, İstanbul, 2003, ss. 17-18.

111

III-İNSAN’IN FITRATIN’DAN GETİRDİĞİ BAZI NİTELİKLER

A- İNSANIN DOĞUŞTAN GETİRDİĞİ BAZI OLUMLU NİTELİKLERİ