• Sonuç bulunamadı

Âyetler’in İçerdiği Konular ve Tefsiri

B- İNSANIN MEŞAKKATLE SINANMASI, MALINA ALDANMASI

3. Âyetler’in İçerdiği Konular ve Tefsiri

(1) İnsan’dan Maksat

Müfessirler Beled Sûresi’nin dördüncü âyetinde د ب ك ى ف نٰـ سن لِٱ ا ن ق ل خ د ق ل zikredilen el-insân sözcüğünden ne kastedildiği hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bu husustaki bazı

354 Muhammed Abduh, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Kerîm, 3.b., Cem’îyetu’l-Hayriyyeti’l-İslâmiyye, y.y., 1341/1992, ss. 87-88

355 el-Mâverdî, Ebu’l-Hasan Alî b. Muhammed b. Habîb, en-Nüket ve’l-Uyûn, VI, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Lübnan, ty., 275.

82

görüşlerden; birincisi: insan’dan maksat, Hz. Adem (a.s.)’dir. İkincisi: Ebu’l-Eşeddeyn el-Cumahi’dir, bunun zikri de Müddessir Sûresi ve İnfitâr Sûresi’nin âyetlerinde356 geçmektedir. Üçüncüsü: Hâris ibn Nevfel’dir, çünkü o bir günah işlemiştir ve Hz.

Muhammed (s.a.v) de ona kefaret vermesini buyurmuştur, o da: ‘Bütün malım Muhammed’in dinine girdikten sonra kefaretlere gitti’ demiştir. Dördüncüsü: Velid b.

Muğire’nin kastedildiği söylenmiştir. Beşincisi: burada (Hz. Adem de dahil olmak üzere) insan cinsidir, diyenler olmak üzere beş357 grupta toplanabilmektedir.

(2) İnsanın Sıkıntıya Dayanacak Bir Şekilde Yaratılması

Âyette geçen د ب ك – ‘Zorluk’ ibaresinin ne demek olduğu hususunda da müfessirlerin birkaç görüş ileri sürdüğü görülmektedir. Bu konuda izahlar şöyle yapılmıştır:

ez-Zemahşerî, Kebed sözcüğünün aslında, bir kimsenin ciğeri ağrıdığı ve şiştiğinde söylenen ادبك لجرلا دبك (Kebede’r-Recülü – Kebden) ifadesindeki manada olduğunu söylemiştir. Böylece de Arapça’da ciğeri şişip genişleyen adama دبكأ وهف (fehüve ekbed) denilmektedir. Daha sonra bu sözcük, her türlü sıkıntı ve yorgunluğu ifade için kullanılır olmuştur. ‘Zahmet, sıkıntılara karşı koymak’ anlamında kullanılan ةدباكملا (el-mükâbede) sözcüğü de bundan alınmıştır. Nitekim, ‘yok etti’ anlamına te harfı ile هتبك (kebetehu) denilmektedir. Bunun aslı ise, هدبك (kebedehü) olup, ‘ciğerine vurdu’358 anlamına gelmektedir.

Bazıları bu kelimenin istiva, itikâmet ve dümdüz oluş anlamında olduğunu söylemişlerdir. Kelime ile ilgili, çetin, şiddetli ve kuvvetli yaratılışlı anlamının olduğu da söylenmiştir. Yaratıcının kudretiyle güçlendirilip bedenine kuvvet verilmek anlamında demek olur ki, önceki manalar da bunu ifade edebilmektedir. ‘Keşfü’l-Esrâr’ eserinde, bu kuvvetlenme anlamı, fizyolojik bakımından menînin pıhtılaşması ve donması biçimiyle biraz aydınlatılmak istenilerek denilmiştir ki: Bu bize bazı vakitler menî pıhtılaşıp donduğunda meydana gelen durumu izah edebilir.359

356 Müddessir 74/9; İnfitâr 83/5.

357 İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr fî İlmi’t-Tefsîr, a.g.e., IX, 129.

358 ez-Zemahşerî, a.g.e., VI, 367.

359 el-İskenderânî, Muhammed b. Ahmed, Keşfu’l-Esrâr, I, Kahire, ty., 33.

83

er-Râzî bu üç izahın üzerine şöyle bir açıklama yapmıştır. Birinci veche göre maksadın sadece dünyevi zorluklar olmasıyla yalnız mükellefiyetlerin meydana getirdiği zorluluklar kastedilmiş olabilmektedir. Yine bu ibare ile, yalnız ahiret sıkıntıları olması, ihtmal dahilinde olduğu gibi, her iki dünyanın sıkıntılarının birden kastedilmiş olması ihtimali de vardır.360 el-Âlûsî bu kelime hakkında, sıkıntı ve meşakkat anlamında olduğunu ve diğer bütün söylenenlerin zayıf olup güvenilir olmadığını söylemiştir.361

د ب ك ى ف نٰـ سن لِٱ ا ن ق ل خ د ق ل – hitabının sadece dünyevi sıkıntıları kastetmesine gelince, ‘Biz o insanı, hepsi de şiddet, yorgunluk ve meşakkatli olan bir takım merhaleler içinde yarattık’ anlamındadır. Bazen anasının karnında, sonra emme zamanında, daha sonra ergenlik çağında geçimini elde etmede, daha sonra evlenme, sonra da yaşlılık dönemi, daha sonra ölüme kadar devam eden sıkıntıları kapsamaktadır.362 Nitekim, mücadele, sıkıntı ve zorluk içinde anlamıyla kelime, şu şiirde de geçmektedir:

دبرأ تيكب له ُنيع اي دبك يف ُموَخلا ماق و انمُق َا

“Ey göz, Erbed için ağlamalı değil misin?

Hani biz de, düşmanlar da zorluk ve şiddetle kalkmış idik.”363

Bu zorlukların dinî açısından olmasına gelince, insan bolluk ve rahat zamanında şükür, zorluk ve kötü şeylere karşı sabretmenin sıkıntısını çektiği gibi, ibadetlerini ifâda da zorluklara göğüs germektedir.364

Âyetin uhrevî yönden olmasına gelince, ahiret sıkıntıları, ölüm, kabir sorgusu ve karanlığı, öldükten sonra dirilme, Allah’ın huzuruna çıkarılışı veya cennette yahut da cehennemdeki yeri buluncaya kadar devam eden zorlukların kastedildiği söylenmiştir.365

360 er-Râzî, a.g.e., XXXI, 182.

361 el-Âlûsî, a.g.e., XXX, 135.

362 Hâzin, a.g.e., IV, 386.

363 el-Mâverdî, a.g.e., VI, 286.

364 el-Kurtubî, a.g.e., XX, 62.

365 el-Âlûsî, a.g.e., XXX, 135.

84

er-Râzî, Cenâb-ı Hakk’ın د ب ك ى ف نٰـ سن لِٱ ا ن ق ل خ د ق ل âyetinin anlamı konusunda şöyle bir izah yapılabileceğini söylemiştir: “Yaşadığımız bu dünyada lezzet yoktur. Tam aksine, lezzet sanılan şeyler zorluk, sıkıntı ve elemlerden, acılardan kurtulmaktan ibaret” olduğunu söylemiştir.366 Mesela, yemek yemekle alındığı hayal edilen lezzet, açlık acısından kurtulmaktan ibarettir, ya da giyimde hoşuna gidilen şey soğuğun ve sıcağın eleminden kurtulma hazzıdır.

Saîd Havva bu âyetin, Yüce Allah tarafından, insanın yorulma, didinme, bir görevi bulunduğunu ve yüklümlü olduğunu bilmesi için yaratıldığını hatırlatmak ve onun boş ve rahat için yaratılmadığının vurgulanması için geldiğini söylemiştir.367 Ebussuûd ise, bu âyet, Mekke’de kâfir olanlardan çektiği sıkıntıya karşılık Hz. Peygamber (s.a.v)’i teselli etmek için368 geldiğini söylemiştir.

b. İnsanın Büyüklenmesi

Yüce Allah ً۬ د ح أ ه ي ل ع ر د ق ي نَّل ن أ ُب س ح ي أ sözünde, insanların zayıf yaratılmasına rağmen, kuvvetine güvenip, mallarına aldanarak, hiç kimsenin onu görmeyeceği ve yaptıklarına karşılık Allah’ın kendisini asla cezalandırmayacağını zannetmesini vurgulamıştır.

Bazı alimler, bu âyetin bazıları, öldükten sonra dirilmeyi kabul etmeyenlere hitap olduğunu söylemişlerdir. Daha açıkçası, ‘insanın öldükten sonra, Allah’ın onu diriltmeyeceğini ve onun işlediklerine karşılığını vermeye kâdir olmayacağını mı sanıyor’

şeklinde izah ettiklerini görülmektedir.369 Bazıları da, âyetten kastedilen mananın, insan, hiç kimsenin kendisine üstün gelmeye ve bu durum içindeyken dünyada istediğini yapma hususunda ona karşı hiç kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor, şeklinde olduğunu söylemişlerdir.370

Bazıları ise, âyeti tefsir ederken, bu âyetin önceki âyette geçen Kebed sözcüğünün anlamı ile bağlı olduğunu söylemişlerdir. Eğer Kebed kelimesinin anlamını ‘kuvvet’

şeklinde almış olursak, bu âyetin manası ‘o kuvvetli insan, gücünden ötürü, hiç kimseye yenilmeyeceğini mi sanıyor’ şekline olmaktadır. Aksine, Kebed kelimesini ‘sıkıntı ve

366 er-Râzî, a.g.e., XXXI, 182.

367 Havva, a.g.e., XVI, 205.

368 Ebussuûd, Muhammed b. Muhammed, Tefsîru Ebissuûd, IX, Dâru’l-Mesâhif, Kahîre, ty., 161.

369 en-Nesefî, a.g.e., IV, 358.

370 Seyyid Kutub, a.g.e., VI, 3910.

85

zorluk’ anlamında kabul etmiş olursak, bu halde, ‘kalb tarafından bu belânın tahammülünün kolaylaştırılması’ anlamına gelmektedir. Bununla birlikte Yüce Allah sanki şunu demek istemiştir: ‘Farzedelim ki insan nimetli ve kuvvetli olmaktadır. Hâlen bu insan, kendisi bu halde iken, hiç kimsenin güç yetirmeyeceğini mi sanır?’371

(1) 5. Âyetin İniş Sebebi

Birinci Bölüm’de ‘Sûrenin İniş Sebebi’ kısmında belirttiğimiz gibi, âyette, kuvvetine ve gücüne aldanan insanın, Ebu’l-Eşed b. Kelde el-Cumehî olduğu söylenmiştir ve bu kişiyle ilgili Allah Teâlâ bu âyeti indirmiştir.372 Diğer bir görüşe göre, âyetin Hz.

Muhammed (s.a.v)’in ezâ gördüğü Velid b. Muğire, Amr b. Abdivedd, Ebû Cehil b.

Hişâm, Haris b. Amir b. Nevfel b. Abdimenâf ile benzer zâtlar iniş sebebi olmuştur.373 c. Allah’a Düşmanlık Yolunda Mal Tüketenler

Cenâb-ı Hakk’ın ا د بُّل ً۬ لاا م ُت ك ل ه أ ُلوُق ي sözüne gelince, İbn Kesîr, âyete, ‘Ademoğlu çok para harcadım, der’374 anlamını vermiştir. Buna göre, yalnız belirli bir kişi olmayıp, bu vasıfları taşıyan bütün Ademoğulları kastedilmektedir. Bu ifadenin şu anlama geldiği de söylenmiştir: İnsan, kendi mal varlığı ile müminlere karşı böbürlenip öğünmek maksadıyla,

‘çok mal harcadığını’ söylemiştir. Bununla hayır için değil, görsünler ve işitsinler diye harcadığı malı kastetmektedir. Âyette ‘harcama’ yerinde ‘yok etme’ sözcüğü kullanılmıştır ki, buna aldırış etmediğini ve bunu fayda beklemeden yaptığını anlatmak içindir.375 Âyet ile ilgili başka bir görüş de şöyledir: ‘Bu insan (kâfir), Hz. Peygamber (s.a.v)’e karşısında, düşmanlık için ‘çok mal harcadığını’ söylemiştir. Bununla ise, câhiliyye araplarında, fazilet, şeref, meziyet, iftihar ve ululuk, övünç vesilesi saydıkları şeyler için harcanan çok mal376 kastedilmiştir. Zira, zevk ve eğlence düşkünü olup parasını pulunu israf eden insanlar bir ihtiyaç sahibinin karnını doyurmaktan hoşlanmaz da zevk, eğlence ve gösteriş için mal sarf etmekle şeref duyor, bunu büyüklük zanneder. Böylece, riyakâr ve cimri tipler ortama çıkar.

371 er-Râzî, a.g.e., XXXI, 183.

372 Ebussuûd, a.g.e., IX, 161.

373 Elmalılı, a.g.e., IX, 221.

374 İbn Kesîr, İmâmüddîn Ebu’l-Fidâ İsmâîl b. Ömer, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm, VIII, 2.b., Dâru Tayyibe, Riyâd, 1418/1997, 404.

375 el-Âlûsî, a.g.e., XXX, 136.

376 er-Râzî, a.g.e., XXXI, 183.

86 d. İnsanın Cahilliği

Cenâb-ı Hakk insanı cahilliği dolayısıyla ayıplayarak, د ح أ ۤۥ ُه ر ي مَّل ن أ ُب س ح ي أ “O kendisini hiç kimsenin görmediği mi sanıyor?” buyurmaktadır. Zira o, kendisinin harcadığını Allah’ın görmediği ve onu sayıp kayda geçirmediğini zannetmektedir.

Şüphesiz ki, harcayıp yok ettiyse onu tek olan yüce Allah görmüştür ve o malları öyle gösteriş için yahut Hz. Muhammed (s.a.v)’e düşmanlık için telef etmiş olduğundan dolayı cezasını çekecektir.

Âyet ile ilgili müfessirlerin şu izahları yaptığı da görülmektedir: Burada, ‘insanın, Allah’ın görmediğini ve kendisine malını nereden kazanıp nereye sarf ettiğinin hesabını sormayacağını’377 zannetmektedir. Bununla ilgili Kelbî de, ‘bu kimse aslında hiçbir şey telef etmemiş ve harcama iddiasının da gerçek olmadığını, söylemiştir. İşte bundan dolayı Yüce Allah, böyle iddia etmiş bu kimse, ne yapıp yapmadığını, neyi harcayıp harcayamadığını Cenâb-ı Hakk’ın görmediğini mi sanır? Hayır, tam aksine Allah onu görmüştür ve söylediğinin aksini yaptığını bilir’,378 demek istemiştir.

C- İNSANA NİMETLER VERİLMESİ tutulmuştur. Allah insana sayısız nimetler vermiş, bunlara gereği gibi şükretmesini, öğüt

377 İbn Cüzey el-Kelbî, a.g.e., II, 574.

378 İbn Cüzey el-Kelbî, a.g.e., II, 574.

379 Bkz. Mü’minûn 23/115; Kıyâme 75/36.