• Sonuç bulunamadı

21. yüzyılla birlikte gelen küreselleşme ve gelişip yaygınlaşan teknolojik faaliyetlerin kullanımı her alanda olduğu gibi müze kurumları adına da yeni imkânlar sunmaktadır. Web 2.0’ın beraberinde getirdiği bu teknolojik imkânlar sayesinde insanlarla sürekli ilişki içerisinde bulunan birimler arasında yer alan müzeler, kitle

iletişimi alanında katılımcı, etkileşimli ve sürekli bilgilendirme işlevlerini üstlenerek sosyal medya kullanımında önemli rol almaktadır (Bozkuş Barlas, 2016: 71-72). Bu uygulamalar ziyaretçilerin de ilgisini çekerek müzelerin gelişimi adına vazgeçilmez bir unsur hâline gelmektedir. Gelişen teknolojiye ayak uydurabilen müzeler eserlerinin sergilenme ve ulaşılabilirliğini arttıracak ek uygulamalar, görseller, videolar gibi ögelerden de faydalanarak dijital ekranlarda yer almaya başlamaktadır (Zülfikar, 2020: 91).

Sosyal medyanın, müzelerin ilerlemesi konusunda halkın katılımı, öğrenme ve geliştirme çabalarında önemli hizmetleri bulunmaktadır. Bu tür çabalar, son yıllarda müzeler tarafından belirgin şekilde öne çıkmaktadır ve bu çabaların beraberinde getirdiği kavramlar özellikle ziyaretçiler ile ilgili çalışmalar bakımından profesyonel müze kavramının kapsamı içinde yer almaktadır (Drotner ve Schrøder, 2014: 5).

Sosyal medya, Uluslararası Müzeler Konseyi’nin (ICOM) tüzüklerinin sunduğu standart tanıma göre edinme, koruma, araştırma, sergileme ve iletişim olmak üzere bir müzeyi oluşturan beş boyutun tümünü etkilemektedir (ICOM, 2021).

Edinme açısından, müze profesyonelleri, sosyal medyayı kendi iletişim ağlarını genişletmek için bir araç olarak kullanabilmekte, nesneleri konumlandırma veya bir konumdan diğerine taşıma yollarını takip etme gibi durumlarda kamuyu dâhil edebilmektedirler. Koruma açısından, sosyal medya topluluk kaynaklarını harekete geçirme konusunda oldukça etkili bir aracıdır. Örnek olarak, wiki kullanımı yoluyla içeriklerin sınıflandırılması, ilgili süreçlere bağlı olarak koruma veya araştırmanın bir parçası olarak kabul edilebilmektedir. Bu tür örtüşmeler, müze çalışmalarının ana boyutlarının her zaman birbirini beslediğini ve birbirine bağlı olduğunu göstermektedir. Araştırma boyutu bakımından ise sosyal medya, müze araştırmacılarını, eylem araştırmasında geliştirilen geleneksel yöntemlere benzer bir şekilde sıradan insanları araştırma sürecine dâhil olmaya sevk etmektedir. Bunların yanı sıra, müzelerin sosyal medyada yer alması, müze içeriğiyle ilgili istenmeyen kullanıcı sorularına ve yorumlarına yol açabilmektedir. Bu tarz sorular ve yorumlar müze ilgilileri tarafından dikkate alınır ve bir diyalog hâline dönüştürülürse, yeni

araştırma ve çalışmalara kapı açarak müzeler adına olumlu katkılarda bulunma imkânı sunmaktadır (Drotner ve Schrøder, 2014: 5).

Müzeler kendi sosyal medya hesaplarından, açılış kapanış saatleri, iletişim ve adres bilgileri, kurumsal kimlikleri, duyuru ve etkinlikler gibi birçok bilgiyi anlık olarak paylaşabilmektedirler. Sosyal medyanın zaman ve mekân sınırını ortadan kaldıran özelliği ile araştırma, bulma ve restorasyon gibi hazırlık aşamalarına da ziyaretçileri tanık etme imkânına sahip olan müzeler eserler sergilenmeye başlamadan meraklıları ile buluşarak fikir alışverişinde bulunabilmektedir.

Ziyaretçiler ile interaktif ilişkiler içerisinde bulunan müzeler beğeni, yorum ve paylaşımları doğru analiz ederek bu yönde planlamalarla etkinlikler oluşturup kayda değer avantajlar sağlayabilmektedir (Çelik, 2020: 104).

Sosyal medya, müze ziyaretçilerinin sergi ve küratörlük uygulamalarına da eşit derecede ulaşım ve katılım sağlamalarında önemli rol oynamaktadır. Örneğin, müze uzmanları ziyaretçileri sergilerde ortaya çıkan nesneler ve sorunlar hakkında sosyal medya araçları üzerinden değerlendirme veya yorum yapmaya davet ederek ziyareti öğrenme sürecinin bir parçası hâline getirebilmektedir. Ziyaretçiler için etkileşimlerini paylaşma, birbirleriyle bağlantı kurma, yeniden gönderme ve yer imlerine eklemenin kolay yolu olarak uygun sosyal medya araçları katılımcı bir kültürü ilerletme olanağı sağlamaktadır (Jenkins, Clinton, Purushotma, Robison ve Weigel, 2006: 42).

Sosyal medya, müzeler için ziyaretçi katılımını ilerletme ve potansiyel ziyaretçiler ve genel olarak toplum için katılım sağlamada muazzam bir vaatte bulunmaktadır. Aynı şekilde sosyal medya hizmetleri, kullanıcılarına, belirli müzelerle, kullanıcıların istediği zaman ve yerde yeni etkileşim, katılım ve ağ oluşturma araçları sunmaktadır. Bu imkânlar aracılığıyla müzeler, insanların kendilerini ve dünyayı anlamaları için devam eden önemlerini göstermekte ve böylece kamusal bağlantılarını ve kalıcı sosyal alaka düzeylerini güçlendirebilmektedirler (Drotner ve Schrøder, 2014: 8). “Yeni medya” olarak da adlandırılan bu dijital ortamlar, müze mekânlarının ve kurumsal kimliklerinin

tanıtımı konusunda da “katılımcı kültür” kapsamında yeni bir kültürleşme sürecinde önemli bir yer tutmaktadır (Çelik, 2020: 103).

Birçok sosyal medya aracının ticari niteliği ve iletişimsel mantığı, nicel sıralamaları ve değerlendirmeleriyle, çevrim içi ziyaretçi hacmi kapsamında bulunan tıklamalar, beğeniler ve takipçi sayıları gibi veriler iletişim başarısının göstergeleri olarak rol oynamaktadır. Ayrıca sosyal medya ile gelen kullanıcı odaklılık, müzelerde ziyaretçi memnuniyeti lehine olan “müşteri her zaman haklıdır”

şeklindeki kurumsal söylemi beslemektedir. Müze uzmanları tarafından tartışılan bir durum da sosyal medya kullanımının müze içindeki örgütsel otoriteye getirdiği birtakım zorluklardır. Sosyal medyanın müzeler tarafından benimsenmesi ve geliştirilmesi, önemli kaynaklar ve sürekli bir çaba gerektirmesi bu zorluklardan biridir. Profesyonel iç görü ve halkla diyaloğun nasıl izleneceği, yönetileceği ve dengeleneceği, pek çok müzenin gündeminde açıkça üst sıralarda yer alır ve önemli profesyonel çabaları harekete geçirmektedir (Drotner ve Schrøder, 2014: 11).

Hem ticari hem de kâr amacı gütmeyen kurumlarda, iletişim bir kurumun en önemli yönlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte, iletişim nadiren ana önceliktir ve bu paradoks, özellikle sosyal medya yönetiminde öne çıkmaktadır.

We Are Social 2021 raporuna göre dünyada 4.20 milyar sosyal medya kullanıcısı bulunmaktadır ve bu sayı dünya nüfusunun %53.6’sını yani yarısından fazlasını kapsamaktadır (We Are Social, 2021). Bu verilere dayanarak günümüzde sosyal medyanın etkisi küçümsenemez.

ICOM Sosyal Medya Yönergeleri ve Politikasını belgelerken bunu belli temellere dayandırmaktadır. Bir sosyal medya profesyonelinin her zaman bir sonraki seviyeyi istatistiksel bakış açısıyla değerlendirebileceği doğru olsa da gerekli araçlar sağlandığı koşulda ilgi çekici içeriklerin oluşturularak basit ve etkili bir sosyal medya stratejisi yürütmenin mümkün olduğu ve bunun için internet hakkında bilgi sahibi olmanın yeterli olduğu görüşü bu temellerden ilkidir. Bir diğeri ise, zaman ve verimliliktir. ICOM, komitelerinde sosyal medya faaliyetlerinin genellikle tek kişi tarafından yönetildiğinin ve bu kişinin farklı birçok işten sorumlu olduğunun farkındadır. Buna dayanarak, sosyal medya araçlarının zaman açısından verimli bir

şekilde yönetilmesine izin verirken aynı zamanda etkilerini en üst düzeye çıkaracak yönergeler oluşturmaktadır. Son olarak kurumun değer ve itibarini hem koruması hem de yükseltmesi adına resmi sosyal medya hesapları için asgari standartları belirleyen bir çerçeve oluşturmaktadır (ICOM, 2019: 5).

Sosyal medya kanallarının işlevleri bir platformdan diğerine belirli farklılıklar gösterse de, ICOM tarafından içeriklerine göre: bloglar, mikro bloglar, ağ oluşturma kanalları ve fotoğraf ve video paylaşım kanalları olarak dört ana gruba ayrılmaktadır (ICOM, 2019: 8).

Sosyal medya araçları, bir müzenin görünürlüğünü arttırma ve mesajını geniş kitlelere aktarmayı sağlamanın yanı sıra mükemmel iki yönlü iletişim kanallarıdır ve bu sebeple sadece müzeler için değil, aynı zamanda müzenin içeriğine dâhil olan internet kullanıcıları için de oldukça değerli geri bildirimler sağlamaktadır.

Müze ziyaretçilerinin istek ve görüşleri yönlendirmesiyle hizmetlerini tekrar tasarlamaları adına oldukça büyük bir aracılık hizmeti sağlamaktadır (Akça, 2020:

271). Bu süreç müzeler adına yeni bir iletişim kültürü oluşturma gereği yaratmıştır.

Müzeler sadece bilimsel kurumlar olmaktan çıkarak bilime dayalı iletişim kurumları olarak yer almaktadır. Bu nedenle, faaliyetler ve hizmetler değerlendirilerek sosyal medyanın kullanımını ölçmek, ziyaretçilerin ne yaptığını ve nasıl yaptıklarını bilmek, iletişimi ve yaygınlaştırmayı geliştirmek için araçlar ve sistemler geliştirilmektedir (Badell, 2015: 246).