• Sonuç bulunamadı

B. TEVHĠDLERDE MUHTEVA ÖZELLĠKLERĠ

1. ESMÂ-Ġ HÜSNÂ

1.34. Mü‘min

Yarattıklarına güven veren demektir. Mü‟min kelimesi Arapça‘da güvenmek, korku ve endişeden emin olmak, bir şeyin doğruluğunu söyleyip onu kabullenmek anlamındaki emn mastarından türemiĢ bir isimdir. Kur‘ân-ı Kerîm‘de Allah Teâlâ‘nın bir vasfı olarak tek bir ayette geçmektedir. (HaĢr, 59/23)

Ġncelediğimiz tevhidler içerisinde sadece Murâdî‘nin tevhidinin bir beytinde yer alan Mü‘min ism-i Ģerifi, Kur‘ân-ı Kerîm‘de zikredildiği Ģekliyle geçmektedir:

Yâ Mü‘minü‘l-Müheymin ü yâ Rabb-i zi‘l-celâl Sensin Hakîm ü Kâdir ü Sultân-ı zi‘l-bekâ

Murâdî (Kırkkılıç, 1985: 1/10)

1.35. Müzil[l]

Boyun eğdiren, zelil eden, alçaltan demektir. Zillete düşüren, hor ve hakir

eden anlamına gelen Müzil ismi Kur‘ân-ı Kerîm‘de bu Ģekliyle zikredilmemiĢtir ancak meĢhur Esmâ-i Hüsnâ hadisine Mu‘iz ismiyle birlikte yer almaktadır. (Tirmizî, Da‘avât 87)

Allah Teâlâ hem yücelten hem alçaltandır. O dilediğini meleklerden daha üstün kılabileceği gibi dilediğini hayvanlardan daha aĢağı edebilir. Ca‘ferî aĢağıdaki beytinde Allah‘ın ‗Azîz ve Müzill isimlerine birlikte yer vererek hem O‘nun izzet bahĢetme ve zillete düĢürme vasıflarını dile getirmiĢ hem de tezat sanatı yapmıĢtır:

Zehî Müzill ki kılupdur kimini Ģöyle zelîl Zehî ‗Azîz ki kimine ‗izzet itdi ‗atâ

Ca‗ferî (Dereli, 2003: 139/14)

1.36. Rahîm

Çok merhametli demek olan Rahîm ismi, Rahmân ismiyle aĢağı yukarı aynı anlama gelmektedir. Kur‘ân-ı Kerîm‘de 114 defa geçen Rahîm ismi, Gafûr ismi baĢta olmak üzere genellikle bir baĢka isimle birlikte kullanılmıĢtır. (Yıldırım, 2010: 166)

Allah Teâlâ‘nın eĢsiz bir merhamete sahip olması O‘nun Kerîm olması anlamına da gelmektedir. Zira cömertlik merhametin gereğidir. Bu yüzden Ģairler tevhidlerinde Allah‘ın Rahîm ismiyle Kerîm ismine birlikte yer vermiĢlerdir:

Zehî Kerîm ü Rahîm ü Mukîm ü Bî-hemtâ ‗Alîm ü ‗Âlim ‗Âlâ vü Hâlık-ı yektâ

Ca‗ferî (Dereli, 2003: 138/1)62

Cömertliğin sofrayla temsil edilmesi sık karĢılaĢılan bir durumdur. Buna bağlı olarak Bezcizâde Muhyiddîn Efendi bütün ruhların Allah Teâlâ‘nın cömertliğinin sofrasından rızıklandığını, bütün âĢıkların da yine O‘nun merhametinden nimetlendiğini ifade etmiĢtir:

Cümle zî-rûh sofraña kâ‗id dürürler iy Kerîm Mütene‗‗im ‗âĢıkîn rızkuñ likâsından Rahîm

Bezcizâde Muhyiddîn Efendi (Mutlu, 2008: 29/12) Allah Teâlâ öyle Rahîm‘dir ki merhametine değer biçilemez. O‘nun rahmetinin büyüklüğü ihsanda bulunduğu nimetlerin sayısından bellidir. Çünkü Allah yarattığı varlıklar özellikle de insanoğlu için sayısız nimet bahĢetmiĢtir:

Râ Rahîmdür ol ki çokdur rahmeti Bî-‗aded ihyâ kılupdur ni‗meti

Ca‗ferî (Dereli, 2003: 169/10)

1.37. Rahmân

Çok merhametli, pek müĢfik demek olan Rahmân, rahmetin daha ileri bir derecesini ifade etmektedir. Allah Teâlâ‘nın sıfatı olarak Rahmân, bütün mahlûklara rızıkları, yaşama vesileleri ve her türlü faydaları hususunda rahmeti yayılmış olan rahmet sahibi demektir. Ayrıca rahmeti mü‘min olsun kâfir olsun, iyi olsun kötü olsun bütün herkesi kapsayandır. (Yıldırım, 2010: 150-151) Kur‘ân-ı Kerîm‘de 57 defa geçmekte olan Rahmân ismi, insanlar hakkında hiç kullanılmamıĢ sadece Allah Teâlâ‘nın sıfatı olmuĢtur.

Allah Teâlâ‘nın rahmetinin sınırı yoktur. O‘nun merhameti her Ģeyi ve herkesi kuĢatmıĢtır. Bunu bilen Bezcizâde Muhyiddîn Efendi Allah‘ın Rahmân oluĢuna bağlı olarak rahmetini uçsuz bucaksız bir deryaya benzetmiĢtir:

Hükm-i vâcib fi‗l-i muhkem dâ‗imâ Sultânsın Rahmetüñ deryâsı bî-had dâ‘imâ Rahmânsın

Bezcizâde Muhyiddîn Efendi (Mutlu, 2008: 32/40) Allah Teâlâ‘nın Rahmân ism-i Ģerifi incelediğimiz tevhidlerin bazı beyitlerinde diğer isimleriyle birlikte zikredilmiĢtir:

Hem Seyyid-i hayrü‘l-verâ hem Mustafâ hem Müctebâ Hem ġâfi‗-i rûz-ı cezâ hem rahmet-i Rahmân durur

Muhîtî (Tataroğlu, 1995: 52/49)63

1.38. Ra‟ûf

Çok merhametli, çok Ģefkatli, çok acıyan demektir. Merhametin en ileri derecesiyle muttasıf, kullarına karşı pek şefkatli ve müşfik anlamına gelen Ra‟ûf kelimesi Kur‘ân-ı Kerîm‘in çeĢitli ayetlerinde Allah Teâlâ‘nın vasfı olarak geçmektedir. (Tevbe, 9/117; Hacc, 22/65; Nûr, 24/65; Hadîd, 57/9; HaĢr, 59/10)

Ġnceldiğimiz tevhidlerin sadece ikisinde yer alan Ra‘ûf ism-i Ģerifi Allah Teâlâ‘nın diğer isimleriyle birlikte zikredilmiĢtir:

Râzıku‘l-erzâk Ra‗ûfü‘l-‗ibâd KâĢifü‘l-esrâr ‗Alîm-i hakîm

Nihânî (YakĢı, 1993: 24/4)64

1.39. Rezzâk

Bol nimet, maddî ve manevî rızık veren demektir. Rızık verene Râzık denilir.

Rezzâk ise bunun mübalağalı Ģeklidir. Allah Teâlâ‘nın sıfatı olarak rızkı çok ve tekrar suretiyle veren demektir. Rezzâk, rızkı yaratan, onu veren veya sebeplere bağlayandır. Rezzâk ismi Allah‘tan baĢkası için asla kullanılmaz. (Yıldırım, 2010: 297) Kur‘ân-ı Kerîm‘de yalnız bir ayette geçmektedir. (Zâriyât, 51/58)

63 Muhîtî (Tataroğlu, 1995: 45/4).

Ġnceldiğimiz tevhidlerin sadece ikisinde yer alan Rezzâk ism-i Ģerifi Allah Teâlâ‘nın diğer isimleriyle birlikte zikredilmiĢtir:

Evvel Allah diyelüm bir Hak durur Hayy ü Bâkî Vâhid ü Rezzâk durur

DerviĢ (Doğan, 2007: 31/3)65

1.40. Samed

Her Ģeyin kendisine muhtaç olduğu, yöneldiği, her dilek ve isteğin mercii,

hiç eksiği, kusuru ve ihtiyacı olmayan ulu, Ģanlı, dosdoğru, âdil ve güvenilir anlamlarına gelmektedir. Kur‘ân-ı Kerîm‘de sadece Ġhlâs Suresi‘nde Allah Teâlâ‘yı nitelemek üzere kullanılmıĢtır. (Ġhlâs, 112/2) Bu isim istek ve ihtiyaçları sebebiyle her varlığın kendisine yöneldiği, ancak kendisi hiç bir şeye muhtaç bulunmayan, her dileğin biricik mercii olan ulular ulusu zat anlamına gelmektedir. (Yurdagür, 2006: 203)

Samed ism-i Ģerifi çalıĢmamıza konu olan tevhidlerin üçünde Allah Teâlâ‘nın diğer isimleriyle birlikte zikredilmiĢtir. Bu beyitlerde Samed isminin anlamına herhangi bir vurgu yapılmamıĢtır. Sadece Nihânî‘nin tevhidinde lâ-yezâl sıfatıyla nitelenmiĢtir. Zira Allah‘ın her vasfının olduğu gibi bu vasfının da bir nihayeti söz konusu değildir:

Vâhid-i ferd ü Samed-i lâ-yezâl Ġâfir-i tevvâb ġekûr-ı halîm

Nihânî (YakĢı, 1993: 24/5)66

Gelibolulu Âlî bu isme manen atıfta bulunmuĢ, Allah Teâlâ‘nın kendisinin dıĢındaki her Ģeyin O‘na muhtaç olduğunu, sultanların dahi O‘nun karĢısında bir dilenci mesabesinde bulunduğunu ifade etmiĢtir:

Mâ-sivâ cümleten saña muhtâc Ger gedâdur gerekse sâhib-i tâc

Gelibolulu Âlî (Sabuncu, 1983: [?]/6)

65 Ca‗ferî (Dereli, 2003: 138/2).

1.41. Semî„

Her sözü, bütün konuĢulanları en iyi iĢiten, duyan demektir. Semî‗ isminin

kökü olan sem‗ terimi işitmek, duymak, işitme duyusu gibi anlamlara gelmektedir. Gizliyi ve fısıltıyı bile işiten demek olan Semî‗, Kur‘ân-ı Kerîm‘deki kırk beĢ ayette Allah Teâlâ‘yı nitelemektedir. Bu ayetlerde mutlaka baĢka bir ilâhi isimle birlikte kullanılmıĢtır. (Yurdagür, 2006: 124-126)

Allah Teâlâ‘nın bazı sıfatlarının birer cüz‘ü insanlara verilmiĢtir. ĠĢitme vasfı da bunlardan biridir. Zarîfî, iĢitme duyusunu yaratan Allah Teâlâ‘nın mutlak manada iĢiten varlık olduğunu dile getirmektedir:

Semî‗ oldur ki kıldı sem‗i peydâ Basîr oldur ki düzdi çeĢm[i] bînâ

Zarîfî (TaĢkın, 2009: 133/10)

1.42. ġekûr

Ġbadet eden kullarının mükâfatlarını bolca veren, az çok her itaati

ödüllendiren demektir. ġekûr, yapılan ihsanı bilmek ve yaymak anlamına gelen Ģükr kökünden türemiĢtir. Kur‘ân-ı Kerîm‘de Allah Teâlâ‘yı niteleyen Şekûr ismi O‘nun bir sıfatı olarak kulların az amellerine karşı çok mükâfat veren, onların ecirlerini kat kat artıran Ģeklinde tanımlanmıĢtır. (Yıldırım, 2010: 260) Allah Teâlâ‘nın kullarına Ģükrü ise onları bağıĢlaması, amellerinin karĢılığını vermesi ve onları övmesidir. Kur‘ân-ı Kerîm‘de üç ayette geçmektedir.( Fâtır, 35/30, 34; ġûrâ, 42/23; Tegâbün, 64/17)

Ġncelediğimiz tevhitlerden sadece Nihânî‘nin tevhidinin bir beytinde zikredilen Allah Teâlâ‘nın ġekûr ism-i Ģerifi, halîm sıfatıyla nitelenerek güçlendirilmiĢtir:

Vâhid-i ferd ü Samed-i lâ-yezâl Ġâfir-i tevvâb ġekûr-ı halîm

1.43. Vâcid

Sözlükte vücuda getiren, zengin, hiçbir şeye muhtaç olmayan anlamlarına

gelmektedir. Allah Teâlâ‘nın ismi olarak mahlûkatı yoktan var eden yaratıcı demektir. Bu ism-i Ģerif yalnız Edirneli Nazmî‘nin bir beytinde zikredilmiĢtir:

Hamd-i bî-hadd aña kim Vâhiddir ol Her zemân mevcûddur Vâciddir ol

Edirneli Nazmî (Altun, 2004: 55/1)

1.44. Vâhid

Zatında, isim ve sıfatlarında eĢi ve benzeri bulunmayan, tek olan demektir.

Arapça vahd veya vahde kökünden türetildiği kabul edilen Vâhid ismi Allah hakkında kullanıldığında bölünmesi ve sayısının artması mümkün olmayan, bir, tek, yegâne varlık anlamını ifade eder. (Yurdagür, 2006: 199) Allah Teâlâ‘nın birliğini ifade eden bu vasfın sayı itibariyle birlik değil de Ģeriki olmamak bakımından bir olduğunu ifade ettiği ileri sürülmüĢtür. (Yıldırım, 2010: 186)

ÇalıĢmamıza konu olan tevhidlerde yer alan Vâhid ism-i Ģerifi bazı beyitlerde diğer isimlerle birlikte zikredilmiĢtir:

Evvel Allah diyelüm bir Hak durur Hayy ü Bâkî Vâhid ü Rezzâk durur

DerviĢ (Doğan, 2007: 31/3)67

ġairlerin bir kısmı bu ismin manasını güçlendirmek için bazı sıfatlarla vasıflandırmıĢlardır. Ca‘ferî bî-mis sıfatıyla nitelediği Vâhid ismiyle Allah Teâlâ‘nın emsalsiz oluĢunu vurgulamıĢtır:

Ġy Vâhid-i bî-misl saña çün bedel olmaz Kudret elinüñ üstine bir dahı el olmaz

Ca‗ferî (Dereli, 2003: 434/1)68

Tasavvufta kesretten vahdete ulaĢılabileceğine dair bir inanıĢ vardır. Ancak Hak ehli olan insanlar bunu bulabilirler. Allah Vâhid‘dir yani tektir. Kesret âlemine gönül gözüyle nazar eden insan Allah‘ın biriliğini idrak edebilir:

67 Bezcizâde Muhyiddîn Efendi (Mutlu, 2008: 32/39).

Vâv Vâhiddür kaçan kesret aña Yol bula iy ehl-i Hak öñden soña

Ca‗ferî (Dereli, 2003: 170/25)

1.45. Vehhâb

KarĢılıksız çok nimet veren, ikram ve ihsanda devamlı olan, lutfu, ihsanı ve

rahmeti bütün kulları kuĢatan anlamlarına gelmektedir. Hibe isminden türetilmiĢ olan Vehhâb Allah Teâlâ‘nın sıfatı olarak kullarına çok çok ve tekrar tekrar nimet veren, lütuf ve ihsanda bulunan demektir.(Yıldırım, 2010: 233) Kur‘ân-ı Kerîm‘de üç ayette geçmektedir. (Âl-i Ġmrân, 3/8; Sâd, 38/9, 35)

ÇalıĢmamıza konu olan tevhidler içerisinde Bezcizâde Muhyiddîn Efendi‘nin tevhidinin bir beytinde yer alan bu isim, kendisiyle yakın anlamlı isimlerle birlikte zikredilmiĢtir. ġair bu beyitte Allah Teâlâ‘nın kâmil sıfatlarla vasıflandığını, rızık verme konusunda O‘nun gönüllerin gıdasını bol bol veren Râzık, Vehhâb ve Mu‗tî olduğunu dile getirmiĢtir:

Sen sıfât-ı kâmiline muttasıfsın iy Hüdâ Râzık u Vehhâb ü Mu‗tîsin dile kût ü ġıdâ

Bezcizâde Muhyiddîn Efendi (Mutlu, 2008: 29/11)

1.46. Zâhir

Varlığı her Ģeyden aĢikâr olan, her Ģeye galip gelen, her Ģeyden yüce olan

demektir. Zâhir, zuhur kelimesinden türemiĢtir. Zuhur kelimesi, açık ve aşikâr olmak, yüksek olmak, gâlip olmak, bir şeye nâil ve muttali olmak anlamlarına gelmektedir. Zâhir ise zuhur vasfına sahip olan demektir. Allah Teâlâ‘nın sıfatı olarak her şeye galip, her şeyin üstünde olan, yüce olarak tanımlanmaktadır. (Yıldırım, 2010: 328)

Allah Teâlâ‘nın Zâhir ismi, incelediğimiz tevhidlerde Bâtın ism-i Ģerifiyle birlikte zikredilmiĢtir:

Evvel ü Âhir o durur bî-gümân Bâtın u Zâhir hemân oldur hemân

Ca‗ferî (Dereli, 2003: 164/3)69

Allah Teâlâ‘nın varlığı, fiilleri ve var ettikleri dolayısıyla gizlenemeyecek kadar aĢikârdır. Allah Zâhir‘dir ancak insanın gözü O‘nu görmeye yetmez:

Zâhir oldur velî bu göz görmez Bâtın oldur aña bu ‗akl irmez

ġemseddîn-i Sivâsî (Hasırcı, 2001: 2/16)70

Fazlî, Allah Teâlâ‘nın Zâhir ve Bâtın oluĢunu tezat sanatıyla ifade etmiĢtir. Ona göre Allah, gizli olanların Zâhir‘i, aĢikâr olanların Bâtın‘ıdır:

Hem Râzık-ı bî-reybsin ü Hâlık-ı bî-‗âyb Hem Zâhir-i pinhânsın ü hem Bâtın-ı peydâ

Fazlî (Özkat, 2005: 130/5)

1.47. Zü‟l-Celâli ve‟l- Ġkrâm

Azamet ve kibriya, ikram ve ihsan sahibi demektir. Azamet sahibi, büyük,

yüce ve münezzeh olmak; uzun ömürlü olmak anlamlarına gelen celâl ile kerem kökünden gelen bu isim Kur‘ân-ı Kerîm‘deki iki ayette Allah Teâlâ‘yı nitelemektedir.( Rahmân, 55/27, 28)

ÇalıĢmamıza konu olan tevhidlerde Zü‘l-Celâl-i ve‘l-Ġkrâm ism-i Ģerifi Zü‟l- celâl olarak geçmektedir:

Yarlıġa sen ‗âlemi yâ Zü‘l-celâl Ol münezzeh zâtuña irmez zevâl

DerviĢ (Doğan, 2007: 35/40)71

Celâl, Allâh Teâlâ‘nın kahr ve gazabına delâlet eden isim ve sıfatları için kullanılan bir terimdir. Allah‘ın rahmeti olduğu gibi gazabı da vardır. Hızrî, celâl sahibi olan Allah‘ın kahrının tecelli etmesiyle O‘nun gazabına uğrayan herĢeyin yanacağını ifade etmektedir:

Burada ‗akl-ı külli perr ü bâli Yakar ‗azm itse kahr-ı Zü‘l-celâli

Hızrî (Belen, 1997: 32/20)

69

Ca‗ferî (Dereli, 2003: 170/17); Nidâî (Öztürk, 2011: 130/20).

70 ġemseddîn-i Sivâsî (ÖzaĢık, 2004: 6/22).

71 Lârendeli Hamdî (Kütük, 2002: 397/95); Muhîtî (Tataroğlu, 1995: 48/26); Selîkî (Zülfe, 2009:

Allah Teâlâ‘nın celâl vasıfının karĢısında cemâl vasfı vardır. O hem celâl sahibi hem de cemâl sahibidir. Allah‘ın celâli, kahrını ve gazabını; cemâli, lütfunu ve ihsanını ifade etmektedir. AĢağıdaki beyit Allah‘ın celâl ve cemâl vasıflarının ikisine de iĢaret etmektedir:

Mâsivâdan oldı müstaġnî bûlar yâ Ze‘l-celâl Lutf idüp açdun nikâbuñ gördiler dâ‗im cemâl

Bezcizâde Muhyiddîn Efendi (Mutlu, 2008: 29/14) Netice itibariyle tevhidlerde meĢhur Esmâ-i Hüsnâ hadisinde yer alan 99 isimden 47‘si zikredilmiĢ ve her ismin geçtiği beyit o ismin anlamına uygun ifadelerden oluĢturulmuĢtur.

2. ALLAH TEÂLÂ‟NIN ESMÂ-Ġ HÜSNÂ DIġINDAKĠ ĠSĠM VE

Benzer Belgeler