• Sonuç bulunamadı

B. TEVHĠDLERDE MUHTEVA ÖZELLĠKLERĠ

1. ESMÂ-Ġ HÜSNÂ

1.3. Âhir

Varlığının sonu olmayan, ölümsüz, ebedî, bâkî veya son anlamlarına gelen

Âhir ismi, Esmâ-i Hüsnâ‘dan ilk anlamındaki Evvel ismiyle birlikte kullanılır. Kur‘ân-ı Kerîm‘in bir ayetinde Allah Teâlâ‘ya nispet edilmiĢtir.( Hadîd, 57/3)

Allah Teâlâ‘nın Evvel ve Âhir gibi, aralarında karĢılıklı mâna irtibatı bulunan bütün isimlerinin, tek baĢlarına anılmayıp daima birlikte zikredilmeleri gerekmektedir. Bu iki isim, Allah Teâlâ‘nın zamanın dıĢında olduğunu O‘nun beĢerî zaman kavramıyla bir iliĢkisi bulunmadığını göstermektedir. (Yurdagür, 2006: 211- 212)

Ġnceldiğimiz tevhidlerde bu isim geçtiği bütün beyitlerde Allah Teâlâ‘nın Evvel simiyle birlikte zikredilmiĢtir:

Odur evvelüñ evveli Evvel ol Odur âhirüñ âhiri Âhir ol

Nidâî (Öztürk, 2011: 130/19)37

1.4. „Alîm

Her Ģeyi çok iyi bilen demektir. ‗İlm kökü, çeĢitli türevleri ve çekimleriyle

birlikte Kur‘ân-ı Kerîm‘de en çok kullanılan kelime gruplarından birini teĢkil eder. Arapçada bir şeyi tam ve kesin bir şekilde bilmek anlamına gelen ilim, Kur‘ân-ı Kerîm‘de çok geniĢ kapsamlı bir sıfat olarak Allah Teâlâ‘ya izafe edilmiĢtir.

Ġlm kökünden mübalağa sıfatı olan ‗alîm kelimesi her şeyi hakkıyla bilen demektir. Bu kelime Allah Teâlâ‘ya nispet olunduğunda zaman ve mekân kaydı olmaksızın, büyük-küçük, gizli-aşikâr, her şeyi, her hadiseyi hakkıyla bilen anlamına gelmektedir. (Yıldırım, 2010: 189) Kur‘ân-ı Kerîm‘de kullanıldığı yerlerde genellikle Allah Teâlâ‘nın diğer isimleriyle birlikte zikredilmektedir. Ġncelediğimiz tevhidlerde de Allah‘ın diğer isimleriyle birlikte arka arkaya sıralanmıĢtır:

Kadîr ü Muktedir ü Kâdir ü Mukaddir ü Hayy ‗Alîm ü ‗Âlim ü ‗Allâm ü A‗lem ü A‗lâ

Fuzûlî (Akyüz ve diğ., 2000: 26/49)38

Allah Teâlâ‘nın ilim sıfatının yansıması olan isimlerinin arka arkaya sıralandığı aĢağıdaki beyitte Allah‘ın bilgisi karĢısında bütün gizliliklerin ayan olduğu dile getirilmektedir:

‗Alîm ü ‗Âlim ü ‗Allâm ü A‗lem ‗Ġyândur hazretüñde cümle mübhem

Dükâkinzâde Ahmed Bey (Süzen, 1994: 2/16)

1.5. „Azîm

Zatının ve sıfatlarının mâhiyeti anlaĢılmayacak kadar azametli, ulu demektir. Büyük olmak anlamındaki ‗ızam kökünden bir sıfat olan, sözlük anlamı itibariyle

37 Ca‗ferî (Dereli, 2003: 164/1, 3; 168/1).

hem kütle ve hacim büyüklüğünü hem de manevî özelliklerin yücelik ve üstünlüğünü ifade etmek üzere kullanılabilen bu kelime büyük, ulu, yüce anlamlarına gelmektedir. „Azîm lafzı Kur‘ân-ı Kerîm‘de baĢta tevhid inancının temel esaslarının özetlendiği, Ayete‟l-kürsî (Bakara, 2/255) olmak üzere, toplam altı ayette Allah Teâlâ‘nın sıfatı olarak kullanılmaktadır.( ġûrâ,42/4; Vâkıa, 56/74,96; Hâkka, 69/33,52)

‗Azîm, Allah Teâlâ‘nın isimleriden biri olarak; emirlerine karşı gelmenin mümkün olmadığı, hiçbir zaman acze düşürülemeyen, zatı ile sıfatlarının mahiyeti anlaşılmayacak derecede ulu, kudreti ve şânı yüce varlık Ģeklinde maddî büyüklükten ziyade manevi yücelik anlamını ifade edecek Ģekilde kullanılmıĢtır. (Yurdagür, 2006: 140-141)

Allah‘ın ‗Azîm ismi incelediğimiz tevhidler içerisinde sadece Ca‘ferî‘nin tevhidinin bir beytinde geçmektedir. Buna göre Allah Teâlâ o kadar yücedir ki dünya O‘nun elinde bir zerre misâli gibidir:

Zehî ‗Azîm ki dünyâ yedinde zerre misâl Zehî Hakîm ki hükmine râm mâ-fî-hâ

Ca‗ferî (Dereli, 2003: 140/16)

1.6. „Azîz

EĢi, benzeri ve dengi bulunmayan; değerli, Ģerefli ve güçlü; hiçbir zaman yenilmeyen, daima galip olan demektir. Arapça‘da eşi, dengi ve benzeri bulunmayacak derecede değerli ve şerefli olmak, güçlü ve yenilmez olmak; güç şiddet ve üstünlük anlamlarına gelen „izz veya „izzet kökünden bir sıfat olan „azîz kelimesi, değerli, şerefli, güçlü ve daima üstün gelen manasını taĢımaktadır. Allah Teâlâ‘nın kudret ve kuvvetinin kadîm olduğunu ve hiçbir zaman yaratıklardaki gibi değiĢikliğe uğramadığını ifade eden bu kelime zayıf ve güçsüz anlamındaki zelîl kelimesinin karĢıtıdır. (Yurdagür, 2006: 84)

Doksan kadar ayette daima Esmâ-i Hüsnâ‘dan bir baĢka isimle birlikte Allah Teâlâ‘yı nitelemiĢtir. Tek baĢına olarak ise hiç kullanılmamıĢtır. Aynı kökten gelen izzet sıfatı da birçok ayette Allah Teâlâ‘ya nispet edilmiĢtir. Ca‘ferî Allah‘ın kimi zaman ‗Azîz ism-i Ģerifiyle kullarına izzet bahĢettiğini ifade etmiĢtir:

Zehî Müzill ki kılupdur kimini Ģöyle zelîl Zehî ‗Azîz ki kimine ‗izzet itdi ‗atâ

Ca‗ferî (Dereli, 2003: 139/14)

1.7. Bâkî

Sonlu ve ölümlü olmayan, varlığı sürekli olan, ebedî anlamına gelmektedir.

Bâkî kelimesi sözlükte sebat ve devam etmek, kesintiye uğramadan geleceğe doğru sürüp gitmek anlamındaki bekâ kökünden türeyen bir sıfattır. Allah‘tan baĢka her Ģeyin gelip geçici olduğunu ifade eden fâni kelimesinin zıddıdır.

Bâkî ismi, Esmâ-i Hüsnâ‘dan biri olarak varlığının sona ermesi düşünülmeyen, ebediyyen var olan anlamlarına gelir. Kur‘ân-ı Kerîm‘de isim Ģeklinde yer almamakla birlikte, fiil kalıbındaki kullanımıyla da Allah Teâlâ‘ya nispet edilmektedir. ( Rahmân, 55/27)

KiĢinin dünyada geçirdiği sınırlı hayat süresini sona erdiren ölüm hadisesi, her canlının Allah Teâlâ‘nın ölümsüz âlemine geçtiğini göstermektedir. Özellikle Türk-Ġslam dünyasında hemen hemen bütün mezar taĢlarında yazılı olan Hüve‟l-bâkî (ölümsüz olan sadece O‘dur) cümlesi, ibret alabilen kiĢilere Allah Teâlâ‘nın üstün kudret ve ebediyyetini ifade etmekte, ayrıca gerçek saadete sadece ölümsüz olan Allah‘a bağlılıkla ulaĢılabileceğini hatırlatmaktadır. (Yurdagür, 248-250) Bu duruma iĢaret eden Ģair Levhî, Allah‘ın vasıflarının arasında Hüve‟l-bâkî ifadesine yer vermiĢtir:

Hayy u Kayyum u tüvânâ lâ-nazîr ü bî-vezîr Hâzır u nâzır Hüve’l-bâkî39

hemîĢe yok ubûr Levhî (Tokay, 2008: 69/15)

Ġncelediğimiz tevhidlerde Ģairler Allah Teâlâ‘nın bâki oluĢunu bazen isim olarak bazen de O‘nun vasfı olarak kullanmıĢlardır. Ancak her geçtiği yerde kastettiği mana aynıdır: Bâki olan yalnız Allah‘tır, zira O ölümsüzdür; O‘nun dıĢındaki her Ģey fânidir, er ya da geç yok olmaya mahkûmdur:

Evvel Allah diyelüm bir Hak durur Hayy ü Bâkî Vâhid ü Rezzâk durur

DerviĢ (Doğan, 2007: 31/3)40

39 ―Ölümsüz olan sadece O‘dur.‖

1.8. Bârî‟

Yaratan, örneği olmadan varlıkları icat eden demektir. Kur‘ân-ı Kerîm‘de

Esmâ-i Hüsnâ‘dan biri olarak yoktan yaratan anlamında üç kez zikredilen Bârî‟ ismi Allah‘ı nitelemektedir. (HaĢr, 59/24; Bakara, 2/54) Allah Teâlâ varlığını yarattıklarıyla izhar etmektedir. Zira bu âlemde O‘nun zatının görülebilmesi mümkün değildir. Bu duruma iĢaret eden ġemseddîn-i Sivâsî, Allah Teâlâ‘yı kâinatı var eden ancak görünmeyen bir mimara benzetmekte ve O‘nun sanatının göründüğünü ancak kendisinin görünmediğini ifade etmektedir:

Cihân bir deyr ü mi‗mârı görinmez Görinür sun‗ı vü Bârî‗ görinmez

ġemseddîn-i Sivâsî (Çöm, 2007: 191/44)

1.9. Basîr

Görmeye konu teĢkil eden her Ģeyi gören demektir. Görücü, gören ve bilen manalarına gelen Basîr ismi Kur‘ân-ı Kerîm‘de kırk üç yerde Allah Teâlâ‘ya nispet edilmektedir.

Âlimler, semî„ ve basîr olmanın, hayy olmakla yakından ilgili bulunduğunu, hatta onun zaruri bir sonucu olduğunu kabul etmiĢlerdir. Çünkü hayat sahibi olan bir varlığın cansız nesnelerden farklı olarak işitme ve görme özelliklerine de sahip olması gerekir. Allah Teâlâ‘nın kemal ifade eden bu kavramlardan yoksun olduğunu düĢünmek ise mümkün değildir. (Topaloğlu, 1992: 5/102)

Allah Teâlâ‘nın ilim sıfatını teyid edici bir nitelik taĢıyan Basîr ismi, Allah hakkında kullanıldığı ayetlerin bir kısmında işiten anlamındaki Semî„ (Nisâ, 4/58,134; Ġsrâ,17/1; Hacc, 22/61; Lokman, 31/28; Mü‘min,/2040,56; ġûrâ, 42/11; Mücâdele, 58/1), diğer bir kısmında da haberdar olan anlamındaki Habîr (Ġsrâ, 17/17,30,96; Fâtır35/31; ġûrâ, 42/27) gibi doğrudan ilimle bağlantılı olan isimlerle birlikte kullanılmıĢtır.

Allah Teâlâ‘nın Basîr ismi, incelediğimiz tevhidlerde sadece Zarîfî‘ye ait olan tevhidin bir beytinde geçmektedir. Buna göre Allah kendisi Basîr olduğu için göze de

görme yetisi bahĢetmiĢtir. Çünkü O‘na ait bazı vasıfların birer cüz‘ü yarattığı varlıklarda bulunmaktadır:

Semî‗ oldur ki kıldı sem‗i peydâ Basîr oldur ki düzdi çeĢm[i] bînâ

Zarîfî (TaĢkın, 2009: 133/10)

1.10. Bâtın

Mahiyeti akıl ile idrak olunamayan, hayâl ile tahayyül edilemeyen, her Ģeyin

iç yüzünü, sırlarını bilen demektir. Batn ve butûn kelimeleri Arapça‘da gizli olmak; bilmek, bir şeyin iç yüzüne ve bir kimsenin sırlarına vâkıf olmak anlamlarına gelir. Bu kökten türeyen Bâtın ismi Kur‘ân‘da Allah‘ın zatını niteleyen dört ismin Evvel- Âhir ve Zâhir-Bâtın tertibi içinde sıralandığı ayette geçmektedir. (Hadîd, 57/3) Allah Teâlâ‘nın sıfatı olarak yaratıkların görüşlerinden ve ilimlerinden saklanan, hiçbir gözün idrak edemeyeceği, hiçbir vehmin kuşatamayacağı Zat diye tanımlanmaktadır. (Yıldırım, 2010: 328)

Ġncelediğimiz tevhidlerde Bâtın ismine Kur‘ân-ı Kerîm‘de geçtiği gibi Zâhir ism-i Ģerifiyle birlikte yer verilmiĢtir. ġair Allah Teâlâ‘nın Bâtın isminin manasına dayanarak O‘nun zatının mahiyetine akıl ermeyeceğini dile getirmiĢtir:

Zâhir oldur velî bu göz görmez Bâtın oldur aña bu ‗akl irmez

ġemseddîn-i Sivâsî (Hasırcı, 2001: 2/16)41

Ġnsan aklı Allah Teâlâ‘nın zatının künhüne vakıf olamasa da O, cümle eĢyanın hakikatine mazhar olmuĢtur. Çünkü her Ģeyi yoktan var eden kendisidir:

Zî-‗Âlimî kim anuñ ‗ilminüñ nihâyeti yok Zî-Bâtınî ki aña mazhar oldı cümle‘Ģyâ

Ca‗ferî (Dereli, 2003: 139/7)

1.11. Cebbâr

Emir ve yasaklarını, hüküm ve kararlarını yaptırmaya gücü yeten, azgın ve

zalimleri kahredici, dertlere derman olan, yaraları sarıp onaran, yaratıklarının

41 Ca‗ferî (Dereli, 2003: 164/3; 170/17 ); Fazlî (Özkat, 2005: 130/5); Nidâî (Öztürk, 2011: 130/20);

hallerini düzelten demektir. Cebbâr ismi kırılanları onaran, eksiklikleri tamamlayan, dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan gibi anlamlara gelmektedir. Kur‘ân-ı Kerîm‘de bir tek yerde Allah Teâlâ‘ya nispet edilmektedir. (HaĢr, 59/23) Bu ayette ‗Azîz ve Mütekebbir isimleri arasında yer alan bu isim doksan dokuz ismi ihtiva eden Esmâ-i Hüsnâ hadisinde de aynı tertip içinde zikredilmiĢtir. (Tirmizî, Da‘avât 87)

Ġncelediğimiz tevhidlerde Allah Teâlâ‘nın isimlerinden bazılarının sıralandığı iki beyitte yer almıĢtır. Her iki beyitte de bu ismin anlamına dair bir ifade bulunmamaktadır:

Cümle ‗âlem yoġ iken ol vâr idi Evvel ü ‗Âhir Ġanî Cebbâr idi

DerviĢ (Doğan, 2007: 31/6)42

1.12. Evvel

Öncesi olmayan, yaratılmamıĢ, ezelî ve kadîm tek varlık demektir. İlk

manasına gelen Evvel ismi Kur‘ân-ı Kerîm‘de son anlamına gelen Âhir ismiyle birlikte Esmâ-i Hüsnâ‘dan bir isim olarak Allah Teâlâ‘ya izafe edilmiĢtir. (Hadîd, 57/3) Bu ayetteki konumuna göre Evvel ismi varlığının başlangıcı bulunmayan anlamı taĢımaktadır.

Ġslam âlimleri Evvel ve Âhir isimlerinin Kur‘ân-ı Kerim‘de geçtikleri gibi birlikte kullanılmalarının gerekliliğine dikkat çekmiĢlerdir. (Yurdagür, 2006: 209) Edebiyatımızda da bu hususa özen gösterilmiĢ ve bu iki isme Ģiirlerde birlikte yer verilmiĢtir. Sadece Nidâî ve Ca‘ferî‘nin tevhidlerinde zikredilen bu isim Allah Teâlâ‘nın hiç Ģüphesiz evvel olma vasfına iĢaret etmektedir:

Evvel ü Âhir o durur bî-gümân Bâtın u Zâhir hemân oldur hemân

Ca‗ferî (Dereli, 2003: 164/3)43

42 Muhîtî (Tataroğlu, 1995: 45/2).

1.13. Fettâh

En âdil hüküm veren, iyilik kapılarını açan demektir. Fettâh kelimesi

Arapça‘da herhangi bir şeyi açmak, bir anlaşmazlık sırasında taraflar arasında hüküm vermek, birine yardım edip onu zafere ulaştırmak gibi anlamlara gelen feth kökünden mübalağa ifade etmektedir. Allah Teâlâ‘nın sıfatı olarak ise iyilik kapılarını açan, bütün anlaşmazlıkların en son hakemi olarak mutlak adaleti sağlayan, hak ile batılı birbirinden ayırıp gerçeği ortaya çıkaran, mazlumlara yardım edip mümin kullarının muzaffer olmalarını sağlayan anlamlarına gelmektedir. (Yurdagür, 107-108) Kur‘ân-ı Kerîm‘de Fettâh ismi bir tek yerde Allah Teâlâ‘ya nispet edilmiĢtir. (Sebe‘, 34/26)

Allah Teâlâ‘nın bu ismi incelediğimiz tevhidlerde sadece Zarîfî‘nin tevhidinin bir beytinde geçmektedir. Besmelenin öneminin anlatıldığı tevhidin ilk baĢında yer alan bu beyit, bir iĢe Allah‘ın adıyla baĢlandığında O‘nun bu iĢi Fettâh ism-i Ģerifiyle mümkün kılacağını ifade etmektedir:

Bunı kim kâmı bâbına‘tse miftâh Aña feth ide maksûdını Fettâh

Zarîfî (TaĢkın, 2009: 133/3)

1.14. Gaffâr

Çok affeden, çok bağıĢlayan, günah ne kadar çok olursa olsun yine

bağıĢlayan anlamına gelmektedir. Sözlükte örtmek, gizlemek, kirlenmekten korumak için bir şeyin üstünü örtmek anlamlarına gelen gafr kökünden türemiĢ olan Gaffâr ismi, Kur‘ân-ı Kerîm‘de yer aldığı beĢ ayette Settâr yani günah ve kusurları örten anlamında Allah Teâlâ‘yı nitelemektedir. (Tâ Hâ,20/82; Sâd, 38/66; Zümer, 39/5; Mü‘min, 40/42; Nuh, 71/10)

Ġnsanların açığa çıkmasından korktukları gizli günahları vardır. Tövbe ettiğinde kullarının gizli ve açık bütün günahları bağıĢlayan Allah Teâlâ, aynı zamanda her iki âlemde bu günahları örtüp kulunu mahcup etmeyecek kadar lütufkârdır:

Ġayrını Ġaffâr aldanup oldur hemîn Her dü-‗âlem içre iy mü‘min yakîn

1.15. Ganî

Zengin, hiçbir Ģeye muhtaç olmayan demektir. Bu isim Arapça‘da zengin

olmak, ihtiyacı bulunmayıp müstağni olmak, bir yerde ikamet etmek ve hayatiyetini sürdürmek gibi anlamlara gelen gınâ kökünden bir sıfattır ve zengin, kendi varlığıyla yetinip başkasına muhtaç olmayan anlamına gelmektedir. (Yıldırım, 2010: 258) Ganî ismi Kur‘ân-ı Kerîm‘de on sekiz yerde, bu ismin çoğulu olan ağniyâ ise bir kez Allah Teâlâ‘ya nispet edilmiĢtir. (Koçar, 2002: 107)

Allah Teâlâ‘nın Ganî ismine incelediğimiz tevhidlerde de yer verilmiĢtir. O‘nun zenginliğinin bir ifadesi olan bu isim çeĢitli konular dolayısıyla ele alınmıĢtır. Nihânî‘ye göre yaratılmıĢ olan bütün mahlûkat Allah‘a muhtaçtır. Allah Teâlâ ise o kadar zengindir ki hiçbir Ģeye ihtiyaç duymaz:

Halk-ı ‗âlem cemî‗-i muhtâcuñ Sen Ġanîsin senüñdür istiġnâ

Nihânî (YakĢı, 1993: 26/7)

Allah Teâlâ o kadar yücedir ki bütün sultanlar O‘nun büyüklüğü karĢısında birer köle; O‘nun zenginliği karĢısında birer dilenci gibidir:

Zî-serverî ki selâtinler aña bende kamu Zehî Ġanî kim anuñ der-gehinde cümle gedâ

Ca‗ferî (Dereli, 2003: 140/20)

Allah Teâlâ‘nın zengin ve lütufkâr oluĢunun bir diğer ifadesi de O‘nun âĢıklarına sunduğu nimetleridir. Çünkü ilâhî aĢka mazhar olan âĢıkların gözlerindeki perde kalkar ve hakikate eriĢirler. Bu da Allah‘ın zenginliğinin ve lütfunun eseridir:

Kimini ‗ıĢkuñ serîrinde oturtduñ yâ Ġanî Ba‗dehû açduñ nikâbı gördiler her dem seni

Bezcizâde Muhyiddîn Efendi (Mutlu, 2008: 32/42) Allah Teâlâ her türlü eksiklikten münezzehtir. O‘nun baĢlangıcı olmadığı gibi sonu da yoktur. Allah‘ın zatının dıĢında sıfatları da kendisiyle birlikte ezelî ve ebedîdir. Bu her akıl sahibi kiĢinin bilmesi gereken bir gerçekliktir:

Zâ zevâldendür münezzeh ol Ġanî Öyle bil ger ‗ârif iseñ sen anı

Ca‗ferî (Dereli, 2003: 169/11)44

1.16. Hâdî

Hidâyet eden, doğru yolu gösteren demektir. Lutuf ile rehberlik etmek

anlamına gelen hüdâ ve hidayet masdarlarından ism-i fâil olan Hâdî ismi, hem Kur‘ân-ı Kerîm‘de (Ra‘d, 13/33; Hacc, 22/54; Furkan, 25/31; Zümer, 39/23, 36) hem de meĢhur Esmâ-i Hüsnâ hadisinde (Tirmizî, Da‘avât 87) Allah Teâlâ‘yı nitelemektedir. Konuyla ilgili kaynaklarda bu isim kullarına kendisini tanıma yollarını gösterip, onlara ulûhiyyet ve rubûbiyyetini tasdik ettiren; insanlara kurtuluş yolunu gösteren; her mahlûku, varlığını sürdürebilme yolunda gereken şeyleri yapmaya sevk eden Ģeklinde açıklanmaktadır. (Yıldırım, 2010: 250) Ca‘ferî de Allah Teâlâ‘nın Hâdî ism-i Ģerifini hidayete erdirme vasfıyla birlikte zikretmektedir:

Hâ‘i Hâdîdür hidâyetler kılur Bendeye bî-hadd ‗inâyetler kılur

Ca‗ferî (Dereli, 2003: 171/26)

1.17. Hak[k]

Varlığı, ilâh ve rab oluĢu hak olan, eĢyayı var eden hakkı ızhar eden, mülk

sahibi, yok olmayan, varlığında Ģüphe bulunmayan, âdil anlamına gelmektedir. Kur‘ân-ı Kerîm‘de oldukça geniĢ bir kullanım alanına sahip olan hakk kelimesi batılın zıddı olarak kabul edilir. Kur‘ân-ı Kerîm‘de birçok ayette tek baĢına Allah Teâlâ‘yı niteleyen bu isim bazı ayetlerde Esmâ-i Hüsnâ‘dan biriyle birlikte kullanılmıĢtır. (En‘âm, 6/62; Yunus, 10/30; Tâ Hâ, 20/214; Mü‘minun, 23/116)

Allah Teâlâ‘nın Hakk ismi incelediğimiz tevhidlerde en çok zikredilen isimlerden biridir. TaĢıdığı manadan öte genellikle Allah Teâlâ‘yı bildiren bir isim olarak kullanılmıĢtır. Bu yüzden Hakk isminin geçtiği beyitleri tek tek ele almak yerine birkaçını açıklayıp diğerlerini dipnotta vermeyi uygun gördük.45

Ey Hakk! diye nida eden Bezcizâde Muhyiddîn Efendi, Allah‘ı övmek için O‘nun isimlerinden ve vasıflarından bazılarını arka arkaya sıralamıĢtır:

44 DerviĢ (Doğan, 2007: 31/6).

45 Ca‗ferî (Dereli, 2003: 167/28; 170/18; 170/25; 171/29); Lâmi‗î Çelebi (Burmaoğlu, 1983: 84/21;

Mâni‗uñ yok Ferd ü Vâhid Fâ‗il-i muhtârsın Hâkim-i mutlâksın iy Hak Ġâfir u Kahhârsın

Bezcizâde Muhyiddîn Efendi (Mutlu, 2008: 32/39)46

Nihânî Allah Teâlâ‘nın adıyla iĢe baĢlamanın önemine dikkat çekmiĢtir. Buna göre Hakkın adıyla yola çıkan kiĢinin asla ĢaĢırmayacağı, her daim doğru yol üzere olacağı ifade edilmiĢtir. Zaten dinin özü de sırat-ı müstakîm üzere olmaktır:

Her neye kim evvel ola nâm-ı Hak Hiç sakîm olmaz olur müstakîm

Nihânî (YakĢı, 1993: 24/6)

Allah Teâlâ kullarına hidayet lütfedendir. Allah‘ın bu lütfuyla karĢılaĢan kiĢi O‘nun yüceliği, büyüklüğü ve kudreti karĢısında acziyetinin farkına varır ki bu durum o kiĢiye ibadet etmekten daha yüksek bir mertebe kazandırır:

Kime kim iriĢür Hakdan hidâyet Bilür ‗acz olduġın a‗lâ ibâdet

Zarîfî (TaĢkın, 2009: 135/27)

Müslüman olmanın ilk Ģartı kelime-i Ģehâdet getirmektir. Çünkü bu ifadeyi kabul eden bir kiĢi Allah‘tan baĢka ilah olmadığına Ģahitlik etmektedir. Bu da tevhid inancının bir gereğidir. Kelime-i Ģehâdet ise Hakkın kullarına sunduğu bir nimet sofrasıdır:

Ne hˇân-ı ni‗met-i Hakdur taraf taraf çekilür Salâ-yı eĢhedü enlâ ilâhe illa‘llâh

Lâmi‗î Çelebi (Burmaoğlu, 1983: 84/9)

1.18. Hakîm

Hikmet sahibi, her iĢi, emri ve yasağı yerli yerinde olan anlamına

gelmektedir. Hikmetle muttasıf olan anlamına gelen Hakîm ismi Kur‘ân-ı Kerîm‘de doksan bir yerde Allah Teâlâ‘ya nispet edilmiĢtir.(Koçar, 2002: 79) Bu ayetlerde münferid olarak değil mutlaka Esmâ-i Hüsnâ‘dan bir baĢka isimle terkip oluĢturarak

kullanıldığı görülmektedir. Ġncelediğimiz tevhidlerde de genellikle Allah‘ın diğer isimleriyle birlikte zikredilmiĢtir:

Kadîm ü Hakîm ü Kayyûm u Mutlak Basımaz kimse bir harfüñe parmak

Dükâkinzâde Ahmed Bey (Süzen, 1994: 2/19)47

Ca‘ferî Allah Teâlâ‘nın ‗Azîm oluĢunu bu dünyanın O‘nun elinde bir zerre misali olmasıyla; Hakîm oluĢunu ise öbür dünyanın dahi Allah‘ın hükmüne boyun eğiĢiyle ifade etmektedir.

Zehî ‗Azîm ki dünyâ yedinde zerre misâl Zehî Hakîm ki hükmine râm mâ-fîhâ

Ca‗ferî (Dereli, 2003: 140/17)

1.19. Hâlık

Her Ģeyi yaratan demektir. Arapça yaratma anlamına gelen halk mastarından

türetilmiĢ bir kelime olan Hâlık lafzı yaratıcı anlamına gelmektedir. Yaratma kavramıyla ilgili olarak Kur‘ân-ı Kerîm‘de yer alan ifadelerden Allah Teâlâ‘nın yaratıcılığının olup bitmiĢ, sadece bir defaya mahsus bir nitelik olmadığı, O‘nun yaratıcı faaliyetten hiçbir zaman uzak bulunmadığı anlaĢılmaktadır. (Yurdagür, 2006: 92)

Kur‘ân-ı Kerîm‘de prensip olarak mutlak anlamda yaratma fiili Allah‘tan baĢkasına nispet edilemez. Ancak bu fiilin yaratma anlamı dıĢında takdir, tasvir, yalan uydurma gibi anlamlarda kullanılarak mahlûka da nispet edildiğini gösteren bazı ayetler bulunmaktadır. (Âl-i Ġmrân, 3/49; Mâide, 5/110; Ankebut, 29/17)

Ele aldığımız tevhidlerde Allah Teâlâ‘nın en çok zikredilen isimlerinden biri de Hâlık‘tır. ġairler bazen bu ismin manasını güçlendirmek için bazı sıfatlarla nitelemiĢlerdir. Yektâ, perverdigâr, bî-„ayb, eşbâh…vb. sıfatlar bunlardan bazılarıdır:

Zehî Kerîm ü Rahîm ü Mukîm ü Bî-hemtâ ‗Alîm ü ‗Âlim ‗Âlâ vü Hâlık-ı yektâ

Ca‗ferî (Dereli, 2003: 138/1)

MüĢterî altıncı gökde ber-karar Ġyledi ol Hâlık-ı perverdigâr

Ca‗ferî (Dereli, 2003: 166/16) Hem Râzık-ı bî-reybsin ü Hâlık-ı bî-‗ayb Hem Zâhir-i pinhânsın ü hem Bâtın-ı peydâ

Fazlî (Özkat, 2005: 130/5) Hem Hâlık-ı eĢbâhdur hem Kâbız-ı ervâhdur MiĢkât ü hem misbâhdur hem Ģu‗le-i îmân durur

Muhîtî (Tataroğlu, 1995: 45/3)

Allah Teâlâ‘nın var olan herĢeyin yaratıcısı olma vasfı insanlar tarafından belki de en iyi idrak edilen husustur. Çünkü O insanı, insanın dıĢındaki bütün varlıkları, âlemleri, gizliyi ve açığı kısacası her Ģeyi yoktan var eden bir yaratıcıdır:

Ey Kerîm ü Rahîm ü bî-hem-tâ Hâlık-ı ins ü cinn ü ‗arz u semâ

Nihânî (YakĢı, 1993: 26/1)48

Kâinatın yaratıcısı olan Allah Teâlâ‘nın bu keremi karĢısında kula düĢen O‘na her daim ibadette ve taatta bulunmaktır:

Çün o durur Hâlık-ı kevn ü mekân Eyle ‗ibâdet aña dün gün hemân

Murâdî (Kırkkılıç, 1985: 1/7)

Allah Teâlâ varlığı yoktan var etmiĢtir. Varlığın her bir zerresi O‘nun eseridir. Bu eserler Allah Teâlâ‘nın yaratıĢındaki kudreti aĢikâr etmektedir:

Ey Hâlık-ı kevneyn ü ey Mübdi‗-i eĢyâ V‘ey gün gibi her zerrede âsâr[ı] hüveydâ

ġâhî (Kılıç, 1999: 2/1)

1.20. Hay[y]

YaĢayan, diri, canlı, ölümsüz, ezelî ve ebedî olan demektir. Hayat kelimesinden sıfat olan Hayy ismi, kısaca hayat sahibi, diri demektir. Allah Teâlâ‘nın sıfatı olarak ise her zaman var olan, hayat sahibi olandır, O‟nun hayatı

yokluktan sonra ortaya çıkmış değildir, hayattan sonra da O‟na ölüm gelmeyecektir demektir. (Yıldırım, 2010: 254)

Ġncelediğimiz tevhidlerde Allah Teâlâ‘nın en sık zikredilen isimlerinden biridir. Ancak beyitlerin çoğunda kastettiği manadan ziyade Allah için kullanılan

Benzer Belgeler