• Sonuç bulunamadı

1.4. Kelam Ekollerinin Kader ve Kazâ Algısı

1.4.5. Mâturidiyye

Mâturidiyye, akaid konusunda Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b.

Mahmûd el-Mâtürîdî’nin (ö. 333/944) görüşlerini benimseyenlerin oluşturduğu Ehl-i Sünnet mezhebinin adıdır. Ehl-i sünnet kelâmının iki önemli mezhebinden biri olan Mâtürîdîlik, akaid sahasında âyet ve hadisle birlikte, aklı da dinin anlaşılması için gerekli bir temel kabul etmiştir.

Mâturidi diğer kelâmi konularda olduğu gibi kader meselesinde de naklin yanında aklı esas alarak fiillerin gerçekleşmesi konusunda insanın iradesini abartan Mu’tezile’ye ve insanın iradesini yok sayan Cebriye’ye eleştiriler yönelterek kader konusunda kendine özgü bir yorum ortaya koymuştur.

Mâturidi kader kavramına iki anlam yüklemektedir. İlk olarak kader; hayır-şer, güzel-çirkin, hikmet-sefeh gibi nitelikler açısından bir şeyi mahiyetine uygun bir şekilde yaratmak olarak kullanılmaktadır. İkincisi ise her şeyin oluşacağı zaman ve mekânını, hak veya batıl oluş vasfını, doğuracağı mükâfat ve cezayı Allah’ın önceden takdir etmesidir.150Kazâ ise belirlenen plana göre varlık ve olayları yaratmaktır. Kaderin anlamı insan fiillerinde ortaya çıkar ve merkezinde onun fiilleri yer alır. Kader ve kazâ sorumlu bulunduğu fiillerinde insanı icbar altında bırakmaz ve yükümlülükten kurtarma aracı olarak görülemez. Çünkü insan kader ve kazâya ilişkin bilgilerden habersiz ve iradesini kullanmak suretiyle fiillerinde rol oynar.151

Mâturidi’ye göre Allah her şeyi bir hikmet üzerine yaratmıştır. Bütün fiillerin yaratıcısı Allah’tır. Ancak Allah zulmü, adaletsizliği kötü ve çirkin olarak yaratmış fakat kulların bu fiilleri işlemesini murad etmemiştir. Kulları bu fiilleri işlemeye sevk eden şey ihtiyaç ve bilgisizliktir. Allah kullarına iyiyi-kötüden, güzeli-çirkinden ayırabilen temyiz gücü vermiştir. Mâturidi’ye göre temyiz gücüne sahip herkes aynı zamanda mükelleftir. Kulların kendi iradeleri ile gerçekleştirmiş olduğu fiiller kesb yönüyle kendilerine yaratma yönüyle Allaha aittir.152 Birey özgür iradesiyle kendi elinin

       

149 Şık, v.dğr., Kelâm I, s. 172-173.

150 Mâturîdî, Ebû Mansur, Kitabu‘t-Tevhid, çev., Bekir Topaloğlu, TDV İSAM Yayınları, Ankara 2002, 395; Korkmaz, Sıddık, “İmâm Mâturîdî’nin Kader Anlayışı”, Uluslararası İmam Maturidî Sempozyumu (Eskişehir, Nisan 28-30 2014).

151 Mâturîdî, Kitabu‘t-Tevhid, s. 395.

152 Mâturîdî, Kitabu‘t-Tevhid, s. 395.

ve gücünün yetebileceği her konuda istediğini yapabilme hürriyetine haizdir. Fakat kişi ne yaparsa yapsın bu Yaratıcısı tarafından bilinmektedir ve Levh-i mahfuzda yazılı haldedir. Ancak Allah bildiği için kul o şekilde yapmak mecburiyetinde değildir, o şekilde yapacağı için Allah bilmektedir ve Allah’ın men ettiği bir şey olsa bile kulun kendi istek ve fiilleriyle yaptığı işin yaratıcısı da kul değil Allah’tır.153

Ehl-i Sünnet’in yukarıda özetlediğimiz yaklaşımı, toplumun da genel kabulüdür.

Bu kabulün doğal sonucu olarak ortaya çıkan kader tanımı da hem ilmihal kitaplarına hem de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarına yansımıştır. Burada Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarına yansıyan bazı kader tanımlarını vererek bir değerlendirme yapmak istiyoruz.

“Kader, dinî bir terim olarak; Yüce Allah’ın ezelden ebede, olmuş olacak şeylerin zamanını, mekânını, özelliklerini bilip takdir etmesine denir. Kaza ise Yüce Allah’ın önceden takdir ve tayin ettiği şeyleri, yeri ve zamanı geldiğinde yaratmasıdır.”154Bu tanım, insanın sorumlu olduğu fiillerinde hür olduğunu söyleme imkânını daha baştan yok etmektedir. Benzer bir tanım da şu şekildedir: “Kader, Allah’ın sonsuz ilmi ve kudretiyle başlangıçtan sona kadar evrende olacak her şeyi planlaması, varlıkları istediği şekil ve biçimde yaratması ve insanların özgür iradelerine göre yapacakları her şeyi Allah’ın önceden bilmesi, takdir etmesi, bir plana göre düzenlemesi olarak tarif edilir. Kaza ise Allah’ın nesne ve olaylara ilişkin ezelî planını gerçekleştirmesidir.” 155 Özellikle yapılan tanımlarda yer alan “insanların özgür iradelerine göre yapacakları her şeyi Allah’ın önceden bilmesi, takdir etmesi” ifadesi eleştirel düşünce yeteneğine sahip öğrencilerin zihninde çelişki oluşturacaktır.”156

       

153 Beşer, Kader Meselesi, s. 31-32.

154 Güleç, Bayram vd., Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı11”, Bilim ve Kültür Yay., Ankara, 2014 s. 10.

155 Koç, Eyüp vd., Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı11, MEB Yay., 2016, s. 10;

Ayrıca bkz., Taşın, Zekai vd., Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 8, Özgün Mat., Ankara 2016, s. 12; Çelik, Abdüsselam, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 8, MEB Yay., Ankara 2013, s. 15.

156 Kaplan, İbrahim, “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitaplarında İnsanın Kaderi Problemine Yaklaşımlar”, Uluslararası Türk Dünyası Eğitim Bilimleri ve Sosyal Bilimler Kongresi Bildirileri, ed., Muhammed Koçak, Ankara 2016, II, s. 255, ss. 251-259.

BÖLÜM II

KADER İNANCI İLE İLGİLİ KAVRAMLARIN ANLAM ALANI

İnsan kavram üreten, kavramlar üzerinden düşünce geliştirebilen bir varlıktır. Bu kavramlar insanın düşünce dünyasında kodlanır ve sınırları belirlenir. Gençlerin kader ile bağlantılı kavramlar üzerindeki anlayış farklılıkları, bizatihi kaderin ne olduğundan çok, bu kavramlara yükledikleri anlamlardan kaynaklanmaktadır. Biz bu anlayıştan yola çıkarak bu bölümde, kader inancı ile ilgili, çalışma alanımız sınırları içerisinde kalan ve anket soruları ile bağlantılı olan belli başlı kavramlara yer vereceğiz.

2.1. Ecel ve Ömür

Ecel kelimesi, lügatte “müddet, süre, dönem” gibi anlamlara gelmektedir. İnsan hayatı için belirlenmiş süreye de ecel denmiştir.157 Kelimenin terim anlamı ise “Allah tarafından her canlı için önceden takdir edilen hayat süresi ve bu sürenin sonu olan ölüm vakti” şeklindedir.158

Ecel kavramı yalnız insanlar için değil, milletler, Güneş ve Ay, hatta yer ile gök arasında bulunan her şey için kullanılmaktadır. Kısaca ecel, her şeyin vakti ve süresinin belirlendiğini ifade etmek için kullanılan dinî bir terimdir.159 Bahse konu kavram Kur’an’da çeşitli yerlerde kullanılmıştır.160 “Cenab-ı Allah, ilm-i ezelisine muvafık olarak kullarının ecellerini tereddüde mahal kalmayacak surette takdir etmiştir.” 161

“Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.”162 Bu ayetten de anlaşılacağı üzere Yüce Yaratıcı tüm canlılara bir süre biçmiştir ve bu husus ecel kavramıyla ifade edilmiştir. Kendileri için biçilen süre doğrultusunda yaşayan canlılar ertelenemeyen bir vakit çattığında dünya hayatına veda ederler. Bu vakit değiştirilemeyen, erteleme güç ve kudretinin yaratılanda olmadığı bir vakittir.

“O öyle bir Rab’dir ki, sizi çamurdan yaratmış, sonra (her birinize) bir ecel tayin etmiştir. (Kıyametin kopması için) belirlenmiş bir ecel de O’nun katındadır. Siz ise

       

157 İbn Manzur, Lisanü’l-Arab, XI, s. 11; İsfehânî, Müfredat, s. 69.

158 Tunç, Cihat, “Ecel”, TDV İslâm Ansiklopedisi , I, s. 380, ss. 380-382, İstanbul 1988.

159 Akbulut, “Allah’ın Takdiri-Kulun Tedbiri”, s. 151-152.

160 Bkz. Münafikun 63/11; Nuh 71/3-4. 

161 Taftâzâni, Şerhu’l-Akaid, s. 218.

162 Araf 7/34.

hala şüphe ediyorsunuz”163 ayetinde geçen “Ecel-i Kazâ” ve “Ecel-i Müsemma”

kavramları kelam âlimleri arasında ecel konusunda farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Nitekim Mu’tezile içerisinde bu hususta iki farklı yaklaşım söz konusudur. 

Mu’tezileden Kâ’bi ve bir kısım Mutezili âlime göre; insan herhangi bir dış müdahaleye maruz kalmadan ölürse “ecel-i müsemma ”ile ölmüş olur. Şayet kişi herhangi bir kazâ veya cinayet sebebiyle ölürse “ecel-i kazâ” ya göre ölmüş olur. Ecel-i kazâ ile ölen kişi öldürülmeseydi veya ölümüne sebep olan kazâ ile karşılaşmasaydı ecel-i müsemmasına göre yaşayacaktı. Buna göre Allah’ın ilminde öldürülmeseydi kişinin o ana kadar yaşayacağı vakti onun gerçek eceli olacaktı.164

Kâdî Abdülcebbar dâhil diğer Mu’tezile âlimlerine göre ise kişi ister yatağında yatarken ölsün, ister katledilerek ölsün yine de tek bir ecelle ölmüş olur. İnsanın eceli, öleceği veya öldürüleceği tek bir vakit olarak kabul edilmektedir. Bu görüşe göre insan her hâlükârda eceli ile ölür.165

Mâturidi başta olmak üzere Ehl-i sünnet âlimlerine göre Ecel-i Müsemma ve Ecel-i Kazâ ayrımı yapan Mu’tezile âlimleri yanılgı içerisindedir. Söz konusu ayette geçen Ecel-i Kazâ ifadesi ile kişinin ölüm anı; Ecel-i Müsemma ifadesi ile kıyamet günü, âlemin ecel anı kast edilmektedir. “Allah bize o iki ecelden birini göstermiştir. O da ölümdür. Fakat diğer ölümü Allah Teâla bize göstermemiştir. O da kıyamettir.”166

Yine Mâturidi, İbrahim suresi 11. ayette geçen aynı ifadelerin zahirine takılan Mu’tezilenin bu konuda hatalı bir tutum takındığını belirtmektedir. Ona göre “iki ecel kabul etmek ancak akıbetler hakkında cahil olan kişinin onları bilmemesiyle olur. Her türlü noksanlıktan münezzeh olan Allah ise olanı da olacak olanı da bilendir. Ancak Allah olacak olanı da bildiğinden onun katında iki ecelin var olma ihtimali yoktur.

Allah herkesin ecelini ancak olacağını bildiği vakte koymuştur.”167

Ömür, bedenin hayatla bayındır kaldığı sürenin adıdır.168 İnsanın doğumundan ölümüne kadar geçirdiği yaşam süresidir. Kur’an’dan bir ayetle ömür kavramının anlam alanını örneklendirecek olursak;“Allah sizi (önce) topraktan, sonra meniden yarattı.

Sonra sizi çiftler (erkek-dişi) kıldı. O'nun bilgisi olmadan hiç bir dişi ne gebe kalır ne de doğurur. Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir

       

163 En’am 6/2.

164 Arslan, Hulusi; Bozkurt, Mustafa, Sistematik Kelam, TDV Yay., Malatya 2015, s. 302.

165 Kadi Abdülcebbar, Şerhu’l-Usuli’l-Hamse, II, s. 736.

166 Mâturîdî, “Tevilatül Kur’an”, çev. Bekir Topaloğlu, Ensar yayınları, V, s. 18.

167 Mâturîdî, “Tevilatül Kur’an”, çev. Kemal Sandıkçı, Ensar yayınları, İstanbul 2017, VII, s. 498.

168 İsfehânî, Müfredat, s. 726.

kitaptadır. Şüphesiz bunlar, Allah'a kolaydır”169 ayetten anlaşılacağı üzere ömür, insanın döllenme süreciyle başlayıp onun ölmesiyle sonlanan süreci ifade eder. Allah’ın ilminin mükemmelliğine, O’nun irade sahibi bir zat olduğuna ve iradesinin geçerliliğine vurgu yapılmaktadır.170

Ömür “ecelin imkânları içinde yaşanılan süredir”. Ecel ise ömrün “kurallara bağlanmış” bir bitişidir. Bireyin bizatihi yaşadığı şey ömürdür. Bu yüzden ömrün uzaması ya da kısalması insanın genetik mirasına ve yaşam şartlarına bağlıdır.171 İnsan için yaratıcının yaratma planında belirlediği azami yaşam süresi ecel, insanın kullanma ve karar verme yetkisine bırakılan ise ömürdür. Ancak insanların büyük kısmı hastalıklar, trafik kazâları, beslenme şartları ve felaketler gibi insan odağına bağlı sebeplerden ötürü ecellerini tamamlayamadan, sadece ömürlerini doldurabilmektedirler.172