• Sonuç bulunamadı

1.2. Kur’an-ı Kerim’de Kader ve Kazâ Kavramı

1.2.2. Kur’an’da Kader İnancının Yeri

Kur’an’da kadere iman konusu doğrudan iman edilmesi gereken inanç esasları arasında yer almamaktadır. Kader konusu Kur’an’da iman ilkeleri içinde yer

       

56 İsfehânî, Müfredat, s. 827.

57 Bkz. Müzemmil 73/20.

58 Vakıa 56/60.

59 İsfehânî, Müfredat, s. 827.

60 Akbulut, “Allah’ın Takdiri-Kulun Tedbiri”, s. 140.

almamasına rağmen, konu Allah’ın ilim, irade, kudret ve yaratma sıfatları içinde düşünülmüş ve bu bağlamda ele alınmıştır. 61

İman etmemiz gerektiği halde bunlardan sayılmayan daha pek çok şey vardır.

Zira pek çok ayette, Allah’a, meleklere, kitaplara, ahirete ve peygamberlere imandan bahsedilmektedir. Fakat bu ayetlerde, kader ve türevleriyle ilgili pek çok kelime geçmesine rağmen, diğer inanç esaslarında olduğu gibi, kendisine inanılması, iman edilmesi gerektiği noktasında hiçbir ifade yoktur.62 Kanaatimizce kaderin iman esaslarından biri olarak kabul edilip edilmemesinden daha çok nasıl anlaşılması gerektiği önemlidir. Zira kader konusuna yaklaşımlar insanın düşünce dünyasını ve davranışlarını doğrudan etkileyecek bir güce sahiptir. Bu durumda öncelikle söz konusu problemin ilgi alanlarını ve hareket noktalarını doğru belirlemek gerekmektedir.

Kader meselesi, öncelikli olarak Allah’ın adaleti ve insanın sorumluluğunu ilgilendiren bir mesele olduğu halde, genelde “doğrudan doğruya Allah’ın zatı ve O’nun sıfatlarını tanımakla ilgili bir sorun”63 olarak algılanmaktadır.

Yine kader, “insanla değil Allah’la ilgili bir keyfiyet, Allah’ın zatına ait bir hakikat bilgisi” olarak görülmektedir. Bu bakış açısına göre insanın kaderi hakkında fikir üretebilmek için Allah’ın zatının mahiyetinin ve O’nun sıfatlarının eşyaya taalluklarının keyfiyetinin bilmesi gerekir. Bunları bilmeyen insanın kaderle ihticacta bulunması doğru değildir.64

Daha önce de belirttiğimiz gibi, kader meselesini Allah’ın ilim, irade, kudret gibi sıfatlarından hareketle anlamaya çalışmak pek çok kelami problemi gündeme getirmektedir. Meseleye bu türden bir yaklaşım ilgili ayetleri bağlamından kopararak okuma çabasının bir sonucu olmalıdır. Nitekim insanın kaderi problemi, sadece Allah’ın zatı ve sıfatlarını tanımakla ilgili bir sorun olarak görüldüğünde Allah’ın adaleti ve insanın sorumluluğunu izah etmek güçleşmektedir. Oysaki Kur’an’da insan kendi hür iradesiyle işlediği eylemlerinden sorumlu tutulmuş, Allah Teâla insanı bu eylemleriyle yargılayacağını ve kullarına zulmetmeyeceğini ifade etmiştir. Aksi halde şu soruların cevabının verilmesi gerekir. Allah’ın kendi belirlediği fiillerden dolayı insanı sorumlu tutması O’nun adaleti hakkında şüpheler oluşturmaz mı? Yaratıcısının belirlediği ve

       

61 Kaplan, İslam İnanç Esasları, s. 172.

62 Karadeniz, Osman, “Kur’an ve Sünnet Bağlamında Kader Meselesi”, İnsan İradesi ve Kudret-i İlahiyye Bağlamında Kader Meselesi Sempozyumu (İstanbul, Aralık 12-13 2009), ed. İlyas Çelebi, s. 145, ss.

145-71, Ensar Neşriyat, İstanbul 2014.

63 Özler, Mevlüt, “Kader Üzerine Mülahazalar”, İnsan İradesi ve Kudret-i İlahiyye Bağlamında Kader Meselesi Sempozyumu (İstanbul, Aralık 12-13 2009), ed. İlyas Çelebi, s. 131, ss. 131-40, Ensar Neşriyat, İstanbul 2014.

64 Özler, “Kader Üzerine Mülahazalar”, s. 132-133.

işlemekle mecbur olduğu fiillerden dolayı insanın sorumlu tutulması, daha sonra da bu fiillerinden dolayı cezalandırılması ya da mükâfatlandırılması nasıl izah edilebilir? Bu sorulara verilebilecek muhtemel cevaplar Allah’ın adaletini, insanın da sorumluluğunu izahta yetersiz kalacaktır. Kısacası insanın fiillerinin önceden tespit ve tayin edildiği yönündeki düşünce bu soruları makul bir tarzda cevaplandırmakta yetersiz kalmaktadır.

İnsanın yapıp-ettiklerinin önceden tespit ve tayin edildiği, her şeyin önceden belirlendiği yönündeki düşüncenin delil olarak öne sürüldüğü ayetlerden bazıları şunlardır:

“Gökte ve yerde açık bir kitapta bulunmayan hiçbir gizli şey yoktur”.65

ْﻢَﻟَﺍ

“Bilmez misin ki, Allah gökte ve yerde ne varsa bilir; Muhakkak ki bunlar o bir Kitap (Levh-i Mahfuz)’ tadır. Muhakkak o Allah’a göre kolaydır”.66

ﺎَٓﻣ

“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır. Böylece elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez”.67

Yukarıdaki ayetlerde geçen “kitap” kelimesinin ne anlama geldiğini doğru tespit edebilmemiz için, Kur’an’da söz konusu kelimenin geçtiği diğer ayetlere de bakmak gerekir.68 Mesela En’am Suresi 59. ayette: “…yerin karanlıkları içindeki tek bir tane, yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır” buyrulmaktadır. Bu ayette geçen “yaş ve kuru her şeyin bir kitapta olması” ifadesi onların varlık alanı değil, varlık alanında tâbi olacakları kanunlar, kurallar olmalıdır.69  Bu iddiayı bir örnekle açıklayacak olursak şöyle diyebiliriz: Bir grip hastasını düşünelim. O kişi, o gün o saate grip olacağı kitapta yazılı olduğu için mi grip olmuştur yoksa Allah’ın koyduğu biyolojik yasalar sonucu

       

65 Neml 27/75. Bkz. Kamer 54/52; Kaf 50/04; Taha 20/52; Fatır 35/11.

66 Hac 22/70. Bkz. Yasin 36/12; Sebe 34/03.

67 Hadid 57/22-23.

68 En’am 6/38; Hûd 11/6; Ra’d 13/39; Hicr 15/4; Neml 27/75; Sebe 34/3; Fâtır 35/11.

69 Akbulut, “Allah’ın Takdiri Kulun Tedbiri”, s. 143.

grip virüsüyle karşılaştığı için mi grip olmuştur? Başka bir ifadeyle, uygun ortamı bulduğunda grip virüsünün yayılması ve ulaştığı insanı, tâbi olduğu biyolojik kanunlar sebebiyle, hasta etmesi midir yoksa o şahsın o anda grip olacağının önceden belirlenmişliği midir? Şayet kitapta yazılan o kişinin grip olmasıdır, bu onun kaderidir, yani grip olmak onun alnına yazılmıştır denilirse koruyucu sağlık tedbirleri almanın bir anlamı olmazdı. Yine yeteri kadar derslerine çalışmayan öğrencinin sınavlarda başarısız olması, Allah’ın önceden onu bu şekilde belirlemiş olmasının değil, koyduğu sosyal kanunların bir neticesidir.70  

Kur’an’da geçen “Başınıza gelen herhangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür.”71 ayetinden de anlaşılacağı üzere  insanın başına gelen şeylerin onun elinde olduğu ve bu konuda insanın sorumlu tutulduğu vurgusu o kadar açıktır ki, cebir düşüncesini, ya da alın yazısı şeklinde anlaşılabilecek kader anlayışını temellendirmek için Kur’an metnini ve ifadelerini bir hayli zorlamak gerekir. Şayet insanın başına gelen musibet önceden Allah tarafından tespit ve tayin edilmiş olsaydı yani takdir edilmiş olsaydı, bundan insanın sorumlu tutulmaması gerekirdi. Halbuki insan, hür iradesiyle işlediği fiillerinden sorumlu tutulmuş, ceza ve mükafatı gerektiren fiillerin neler olduğu peygamberler aracılığıyla bildirilmiştir.

Allah’ın her şeyi önceden takdir edip, kayda geçirmesi ile ilgili ayetler değerlendirildiğinde; Allah’ın dilemesi, ilmi, kazâsı, takdiri ve Levh-i Mahfûz’daki yazısı olmadan, dünya ve âhirette hiçbir şey vaki olmamaktadır. Ancak Levh-i Mahfûz’daki yazısı, İmam-ı Azam’ın da belirttiği gibi hüküm olarak değil, vasıf olarak yazılıdır.72 Örneğin; insanın iyi ve kötü vasıfları Levh-i Mahfûz’da bilkuvve/potansiyel olarak mevcuttur. Ancak insan Levh-i Mahfûz’da yazılı olduğu için iyi ya da kötü insan olmaz. İnsan kendi özgür iradesiyle iyiliği ya da kötülüğü seçer. Allah da insanın iradesi doğrultusunda seçtiği filleri takdir eder. Nitekim Allah eksiksiz ilmiyle her şeyi geçmiş ve gelecekte gerçekleşme ihtimali olan imkânları da bilir. Onun bilgisi zaman ve mekândan münezzehtir.

Nasıl ki kâinatta yer alan her bir varlık için bir ölçü belirlenmişse, bu anlamda her bir varlığın bir kaderi varsa, yaratılmış bir varlık olarak insan için de belirlenmiş ölçüler söz konusudur ve onun kendine özgü bir kaderi vardır. Bu anlamda insanın akıllı ve düşünen bir varlık olması, onun eylemlerini özgür bir şekilde gerçekleştirebilmesi,

       

70 Kaplan, İslam İnanç Esasları, s. 175.

71 Şûra 42/30.

72 Ebu Hanife, el-Fıkhu’l-Ekber, çev. Mustafa Öz, İstanbul 1981, s. 59.

iyilik ve kötülük işleyebilecek tarzda yaratılmış olması onun kaderidir. Yine insanın biyolojik yapısı onun bir kaderidir, ölümlü bir varlık olması onun kaderidir. İnsanın kaderi sorunu onun bu özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Akbulut’un da dediği gibi, “insanın gayesi Allah tarafından belirlenmiş olsa da, bu hedefin 

gerçekleştirilmesini Allah insana bırakmıştır. İnsan aklı, iradesi ve elde edeceği bilgilerle bu gayeyi gerçekleştirebilecek bir imkâna sahiptir. Bu amacı gerçekleştirip gerçekleştirmemekte insan serbest bırakılmıştır. Bu hürriyet insana Allah tarafından verilmiştir. İnsan Allah tarafından yaratılmış ve fakat onun tarafından kurulmamıştır.”73

Alın yazısı şeklinde anlaşılan kader algısının zor ve sıkıntılı dönemlerde insanı teselli etmek gibi işlevinden bahsedilebilir. Mesela, kadere imanın, insanları kederden 

uzaklaştırdığı, kaygı, endişe ve tasaları nispeten giderdiği, kişiye kısmî de olsa bir rahatlık, güven ve huzur sağladığı söylenebilir. Ancak yanlış kader algısının insanın maddi-manevi tekâmülünün önündeki en büyük engellerden biri olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır. İkbal’in de dediği gibi, “Eğer tarih, önceden tespit ve tayin edilmiş olaylar zincirinin üst üste ortaya çıkan resimleri olarak düşünülecek olursa yenilik ve değişiklik bütün anlamını yitirir. Bu durumda da yaratma kavramının bir anlamı kalmaz.

Öyleyse geleceği, ilahi ilim, hikmet ve kudretle daima çizilmekte olan bir hat şeklinde düşünmemiz gerekir. Çizilmiş, bitmiş olup tarihin seyri içinde üzerindeki örtüsü kalkan bir hat şeklinde değil.”74

Kur’an’da kader ve kadere ilişkin ayetlerin doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için Kur’an’ın diğer konulardaki ayetlerinde olduğu gibi ayet çerçevesini, siyak-sibak çerçevesini, Kur’an’ın bütünlüğü çerçevesini, kâinattaki fiziki ve sosyal kanunlar çerçevesini ve akl-ı selim çerçevesini göz önünde bulundurmamız gerekir.75 Söz konusu bu hususlar bağlamında yukarıda ele almış olduğumuz kader ve kaderle ilişkili ayetler değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Aksi takdirde ilk zamanlardan beri insanlığı meşgul eden kader meselesi net bir şekilde açıklığa kavuşturulamayacaktır.