• Sonuç bulunamadı

1.3. Bankacılık Sektöründe Risk Çeşitleri

1.3.1. Finansal riskler

1.3.1.7. Likidite riski

Likidite dar anlamı ile vadesi gelen borçları tam ve zamanında ödeyebilme yeteneği diye tanımlanırken geniş anlamda işletme aktiflerinin daha akışkan, daha kısa vadeli ve daha kolay paraya dönüştürülebilecek şekilde düzenleyerek, pasiflerle vade uyumlu hale getiren, dengeli bir finansman politikası izlenmesi anlamında kullanılan bir kavramdır.

Likidite, yükümlülüklerin ve takas borçlarının istenildiğinde ödenebilmesi anlamına gelen ve bankacılıkta birincil önem taşıyan hususlardan biri olarak kabul edilmektedir. Uzun dönemde bankanın başarısı, diğer bir deyişle mali bünyenin gücü likidite ile ölçülmektedir. Bankaların likidite sıkışıklığına girerek ödeme güçlüğüne düşmeleri likidite riski olarak açıklanmaktadır. Bu nedenle, likidite yönetimi likidite

ve faiz riskini yakından takip etmektedir._ki risk de, fon kaynak ve kullanımları arasında son vade tarihi veya yeniden faizlendirmeden doğan uyumsuzluklardan oluşmaktadır. Doğru bir likidite yönetimi fonlama üzerine yapılan stratejik planlamalar ile nakit giriş ve çıkışlarının doğru bir şekilde tahmin edilmesine; likidite ve faiz risk limitlerinin belirlenmesine dayanmaktadır. Bankalar, özellikle kısa vadeli likidite taahhütleri için kasalarında ve merkez bankası nezdinde mevduatlarının belli bir yüzdesini nakit olarak bulundurmakla yükümlüdürler. Uzun vadeli likidite ihtiyacı için ise, uzun vadeli mevduatın belli bir oranı kadar likiditesi yüksek tahvil ve bono bulundurmaktadırlar. Banka bilançolarının karsılaştığı finansal riskler arasında yer alan likidite üzerinde, enflasyonun doğrudan etkili olduğu görülmektedir. Enflasyon arttığında, ilk olarak ülkedeki faiz oranları yükselmekle ve ardından peş peşe kredi riski, faiz riski ve döviz kuru riski artarak gelmektedir. Geri dönmeyen kredilerde artışlar olabileceği gibi, faiz yükselmeleri ile banka piyasa değeri düşmektedir [16].

Muhtemel bir devalüasyon(değer düşmesi) sonucunda da bankaların döviz mevduatının yerel para cinsinden değeri artmaktadır. Bu gelişmeler bankaların likidite dengesini bozmaktadır. Bütün bunların neticesinde bankaların likidite riskleri yükselmektedir. Bu da, yüksek disponibilite(hazır para) ve munzam karşılıklarına neden olmaktadır. Dolayısıyla, bankaların karları likidite riski nedeni ile erimektedir. Bankaların, hem vadesi dolan borçlarını ödemek hem de yasal yükümlülüklerini yerine getirebilmek, bankacılık faaliyetlerini sürdürebilmek amacıyla yeterli düzeyde likit (nakit mevcudu) bulundurmaları gereklidir. Bankaların faaliyetlerini sürdürebilmeleri için müşterilerinin gözünde güven duygularını kaybetmemeleri zorunludur. Bankaların yeterli seviyede likite sahip olması gerekliliğinin dört ana sebebi vardır:

-Toptan fonların yenilenmesi veya perakende fonların çekilmesi sonucu ortaya çıkan net fon çıkışlarının yeniden yerine konması gerekliliği,

-Beklenen fon girişlerinin gerçekleşmemesi durumunda bu fonların karşılanması gerekliliği,

-Olası sorumluluklar doğması halinde ihtiyaç duyulan yeni fonları bulma gerekliliği, -Bankanın yeni yatırımlara yeni işlere girme veya yönelme isteği.

Bankalar ihtiyaç duydukları likiditeyi değişik kaynaklardan sağlayabilirler. Bu amaçla bankalar birincil ve ikincil rezervlerini kullanabilirler. Bankanın kasasında tuttuğu nakit ve Merkez Bankasında bulunan mevduatları birincil rezervleridir ve bunu likidite güvenliği amacıyla kullanırlar. İkincil rezervleri ise hazine bonosu, devlet tahvili, banka kabulleri, yatırım fonları gibi değerlerdir ve bunların nakde dönüştürülmesi sırasında banka kayba uğramaz veya çok az kaybı olur. Bankalar likidite gereksinimlerini gidermek için kısa sürede aktiflerini satar, rehin bırakır veya iskonto ettirirler [20]. Bu yaklaşıma aktif yönetimi denir.

Bankalar likidite gereksinimlerini karşılamak için bankalar arası piyasadan veya önceden belirlenmiş kredi hatlarından borç alır ve satarlar böylece ellerinde fırsat maliyeti yüksek olan aşırı rezervleri tutmak zorunda kalmazlar. Bu yaklaşıma da pasif yönetimi denir. Bankaların kullandıkları diğer bir yol ise bilançolarındaki vade yapısının düzenlenmesi ile fon giriş ve çıkışlarının dengelenmesidir. Çünkü likidite riski sadece finansal varlıkların yükümlülüklerinin vadesinin uyuşmamasından değil, aynı zamanda fon ile nakit giriş ve çıkışları arasındaki uyumsuzluklar nedeniylede oluşabilir. Bir banka birkaç farklı türde likidite riski ile karşı karşıya kalabilir. Bunlar; refinansman (yeniden finansman pozisyonu) riski, tahsilâtlarda gecikme riski ve olağanüstü çekişler riskidir.

Yeniden finansman pozisyonu riski, kredinin vadesi, bunun için kullanılan pasiflerin vadesinden daha uzun olduğundan vadesi gelen mevduat geri ödemelerini ve yapılan kredi tahsislerini ödemeye yetmeyecek kadar yeni mevduat gelmemesi veya kredi kullanılamamasından kaynaklanan bir risktir. Tahsilâtlarda gecikme riski, kullandırılan kredilerin anapara ve/veya faizlerinin vadesinde geri dönmemesi veya gecikme ile dönmesinin yol açtığı riskleridir. Olağanüstü çekişler riski, olağanüstü durumlar nedeniyle açılan kredi limitleri veya vadesi gelen mevduatın beklenenden çok daha hızlı bir şekilde çekilmeye başlaması sonucunda bankanın bu çekişleri ödemede güçlük çekmesidir [14].

Bankanın gereksinim duyduğu likidite ihtiyacının belirlenmesinde farklı yöntemler kullanılır. Bunların başında stok yaklaşımı, nakit akış yaklaşımı ve vade farkı yaklaşımı gelmektedir [21].

Stok yaklaşımında temel bakış açısı, likidite seviyesinin belli anahtar oranlarla belirlenmesine çalışılmasıdır;

Bu yaklaşımda gösterge olarak kabul edilen en önemli oranlar; 1)Krediler / Toplam Aktifler

2)Krediler / Toplam Mevduat

3)Likit ve Likite Yakın Değerler / Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar 4)Likit ve Likite Yakın Değerler / Ortalama Aktifler

5)Likit Ağırlıklı Aktifler / Yabancı Kayn. + Gayri Nakdi Kre. + Yükümlülükler Bu oran grubundan ilk ikisinin yüksek değerlerde olması likidite yetersizliliğinin bir göstergesidir. Kredilerin ve borç alınmış fonların yüksek düzeylerde olması likit olmayan pozisyonda olunması durumunu gösterir. Üçüncü oranın değerinin birin üzerinde olması borçları ödemek için yeterli likidi olması anlamına gelmektedir. Dördüncü oran ortalama olarak aktiflerin ne kadarlık bölümünün likit ve likide yakın değerlere bağlandığını göstermektedir. Bu yaklaşım nakit giriş ve çıkışlarını göz ardı eder, oysaki nakit giriş ve çıkışı likiditenin gerçek belirleyicisidir. Nakit akış yaklaşımı, likidite rezervlerini depo olarak görür. Nakit giriş ve çıkışları arasındaki geçici azalmaları karşılamak için bulundurulması gereken rezervleri belirler. Böylece nakit giriş ve çıkışları arasındaki sapmalar hesap edilerek gereksinim duyulan likidite rezervi saptanır. Bu yöntemde geçmiş dönemin verilerinden yararlanılarak gelecek dönemler ait tahminler yapıldığı için bankanın içinde yer aldığı finansal sistemin yapılacak tahminlerin doğruluğu açısından istikrarlı olması şarttır.

Bir banka için ideal olan ölçüt bilançosunda yer alan kısa vadeli borç ve alacakları ile uzun vadeli borç ve alacaklarının vadelerinin birbirini dengelemesidir. Vade yapısı yaklaşımının özünde bilanço kalemlerinin belli dönemler içinde analizlerinin yapılması ile aktif ve pasif kalemlerin vadelerinin Döviz ve Türk Lirası olarak karşılıklı dökümlerinin takibi ile likidite eksikliği veya fazlalığının tespit edilmesi ve bunlara karşılık alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi yatar. Likidite risklerinden korunma konusunda, likidite yönetimini, yapısal likidite yönetimi ve işlemsel likidite yönetimi olarak ikiye ayırmak yararlı olacaktır. Yapısal likidite yönetimi

kapsamında, bankanın yatırım ve finansman politikalarının likidite ihtiyaçlarına göre düzenlenmesi, bu konulardaki yasal düzenlemelerin temel alınması, bankalar arası ve banka dışı kurumlar ile antlaşmalar ve gerekli sigortaların yapılması sayılabilir. İşlemsel likidite yönetiminde ise, banka üst yönetiminin elde edilen kaynakların kullanımında tahsis edeceği miktarların alt ve üst sınırlarını belirlemesi, bu kaynakların kullanım şekil ve ilkelerinin tespiti ile bankanın üstleneceği stratejik kararlara ilişkin gerekli kısa ve uzun vadeli nakit ihtiyaçlarının tespiti gibi konular yer almaktadır [14].